Yalnız Mesajı Göster

Cumhuriyet Döneminde Müzeler

Eski 08-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cumhuriyet Döneminde Müzeler



Cumhuriyet Döneminde Müzeler






Anadolu’nun çok zengin tarihi geçmişine ve bu geçmişin bize bıraktığı kültürel değerlere karşılık müzecilik faaliyetleri ülkemizde ciddi anlamda 19 yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda bilimsel çalışmalar ise Cumhuriyet’in ilanından sonra hız kazanmıştır




Topkapı Sarayı Müzesi



19 yüzyılın ortalarında Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa, Sultan Abdülmecit’in de teşvikiyle eski eserlerin toplanması hususunda İmparatorluğun çeşitli vilayetlerine genelgeler göndererek getirttiği eski eserleri Topkapı Sarayı birinci avlusundaki Aya İrini Kilisesi’nde toplamıştır İstanbul’un fethinden sonra cephanelik olarak da kullanılmış olan bu kilisede aynı zamanda eski silahlar ve savaş ganimetleri arasında bulunan silahlar da bulunmaktadır Böylelikle oluşan eserler 1846 yılında Fethi Ahmet Paşa tarafından Mecma-i Âsar-ı Âtika(eski eserler), Mecma-i Âsar-ı Esliha(eski silahlar) olarak düzenlenmiş, 1869 yılında da Aya İrini’de toplanan bu eserlere Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adı verilerek Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi kurulmuştur



Müze-i Hümayun



Bu müzenin ilk müdürlüğüne bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi tarih öğretmeni olan E Goold getirilmiştir Goold’dan sonra müze müdürü olan M Dethier’in 1874 yılında kültür varlıklarının yurt dışına kaçırılmasını engellemek amacıyla hazırlamış olduğu“Âsar-ı Âtika Nizamnamesi” Türk müzeciliğinin ilk eski eserler yönetmeliği olması bakımından önem taşımaktadır Aya İrini Kilisesi’nde eserlerin gün geçtikçe çoğalması ile birlikte başlayan yer sıkıntısı üzerine Müze, 1874 yılında Çinili Köşk’e taşınarak yapılan düzenlemelerin ardından 16 Ağustos 1880 tarihinde bir törenle halka açılmıştır



Osman Hamdi Bey



1881 yılında Dethier’in ölümü ardından müze müdürlüğüne, güzel sanatlara ve arkeoloji bilimine büyük ilgisi bulunan Osman Hamdi Bey(1842-1910) getirilmiştir Aynı zamanda ilk Türk müze müdürü olan Osman Hamdi Bey, gerçek anlamda müzeciliğimizin gelişmesinde önemli işler başarmış bir kişidir Müze müdürü olduğu süre zarfında Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Anadolu’da yaptığı kazılarla Müze-i Hümayun’a çok sayıda önemli eser kazandırmasının yanında Türk arkeolojisinin de önünü açmıştır



Çinili Köşk



Osman Hamdi Bey, göreve geldiği ilk yıllarda Çinili Köşk’te bazı onarımlar yapmış fakat gün geçtikçe sayıları artan eski eserleri burada korumanın mümkün olamayacağını anlayarak Çinili Köşk’ün karşısına yeni bir müze binası inşa ettirmeye karar vermiştir Yapımına karar verilen ülkemizin ilk müze binası Mimar Vallaury tarafından tasarlanarak 1891 yılında tamamlanmış ve günümüzdeki İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin temellerini oluşturacak şekilde düzenlenmiştir Fakat giderek artan kazı buluntuları nedeniyle bu binanın da ihtiyacı karşılayamaması üzerine doğusuna ve batısına yeni ek binaların eklenmesiyle müze tam olarak 1907 yılında bitirilmiştir



İstanbul Arkeoloji Müzesi



Ülkemizde inşa edilen bu ilk müze binası Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi adını almıştır Osman Hamdi Bey’in bir diğer başarısı 1884 yılında kabul edilen ve 1973 yılına kadar yürürlükte kalan ikinci “Âsar-ı Âtika Nizamnamesi”ni(Eski Eserler Tüzüğü) hazırlamasıdır Osman Hamdi Bey müze müdürlüğü yaptığı dönemde yalnız İstanbul’da değil Anadolu’nun çeşitli illerinde de müzelerin açılmasını sağlamıştır 1910 yılında ölümünden sonra kardeşi Halil Edhem Bey 1931 yılına kadar müze müdürlüğü görevini sürdürmüştür



Eski Şark Eserleri Müzesi



Cumhuriyet’in ilanından önce 1914 yılında Süleymaniye Camii İmarethanesi’nde Evkaf-ı İslamiye Müzesi ile Osman Hamdi Bey’in Arkeoloji Müzesi’nin yanında açmış olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Cağaloğlu’na taşınmasından sonra aynı yere 1918 yılında Müze-i Hümayun’a bağlı Eski Şark Eserleri Müzesi açılmıştır Bunlardan Evkaf-ı İslamiye Müzesi’nin adı 1927 yılında Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak değiştirilmiş, 1981 yılında ise bugünkü yerine yani Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmıştır Bunların yanında 1917 yılında Meclis kararıyla müze dışındaki eski eserleri ve anıtları korumaya yönelik çalışmalar yapacak olan “Muhafaza-i Âsar-ı Âtika Encümen-i Daimisi”(Eski Eserler Koruma Kurulu) kurulmuştur



Aya İrini Kilisesi



Milli kültürümüzün sergilendiği müzelerin çoğalması ve yurt çapında yaygınlaşması ise 1920’li yıllardan itibaren Atatürk’ün bu konuya verdiği önemin sonucudur Ankara’da ilk Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen sonra kurulan Milli Hükümet, 9 Mayıs 1920 tarihli toplantısında okuduğu programda “ Milli eski eserlerimizi bir an önce derleyerek korumayı” amaçları arasında saymış ve bu amaç doğrultusunda ertesi gün göreve başlayan yeni hükümette Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı daha sonraları Hars Müdüriyeti(Kültür Müdürlüğü) adını alacak olan “ Türk Âsar-ı Âtikası Müdürlüğü” kurulmuştur Büyük zaferden sonra ise yine Atatürk’ün emriyle dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa, 5 Kasım 1922 tarihinde “Müzeler ve Âsar-ı Âtika Hakkında Talimat” adı ile Müze müdürleri ve memurlarının görev ve sorumlulukları açıklayan, arkeoloji ve etnoloji ile ilgili eserlerin derlenmesi, envanterlenmesi, korunması ve yeni müzeler kurulmasını isteyen bir genelge yayınlamış ve illere göndermiştir Yine aynı bakan döneminde Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda kurulmuş olan Heyet-i İlmiye’nin aldığı kararlar arasında Ankara’da bir Milli Müze ve Etnografya Müzesi’nin kurulması, okullarda eğitim amaçlı okul müzelerinin açılması ayrıca var olan Âsar-ı Âtika Nizamnamesi’nin yeni şartlara göre yeniden gözden geçirilmesi yer almaktadır 14 Ağustos 1923 tarihinde okunan Hükümet programında da yeni müzelerin açılması yapılacak işler arasında gösterilmiştir



Anadolu Medeniyetler Müzesi



Atatürk’ün Ankara’da bir Hitit Müzesi’nin açılmasını istemesi üzerine 1923 yılında Kurşun Han ve Mahmut Paşa Bedesteni Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onarılarak Ankara Arkeoloji Müzesi olarak açılmış ve 1967 yılında yeniden düzenlenerek müzedeki eserlerin çeşitliliği de göz önünde bulundurularak adı Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak değiştirilmiştir



Topkapı Sarayı



Cumhuriyet döneminde, yeni oluşturulan müzeler dışında ülkemizdeki önemli mimari eserler de müzeye çevrilmiştir Bunlardan biri olan Topkapı Sarayı’nın 1924 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla müze olmasına karar verilmiş, Saray, yapılan onarım ve eserlerin tasnifinin ardından 1927 yılında ziyarete açılmıştır 1934 yılında yine Bakanlar Kurulu kararıyla müze olmasına karar verilen bir başka eser ise o tarihe kadar cami olarak kullanılan Ayasofya’dır Fetihten sonra camiye çevrilmiş bir diğer Bizans kilisesi olan Edirnekapı’daki Kariye Camii 1935 yılında müzeye dönüştürülerek Ayasofya Müzesi’ne bağlanmıştır



İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi



30 Kasım 1925 tarihinde tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılmasının ardından buralarda yer alan müzelik değere sahip eserlerin mevcut müzelere nakledilmesine karar verilmiş, bu eserlerden bir bölümü de Ankara’ya getirilerek Ankara Etnografya Müzesi’nin oluşumu sağlanmıştır İnşasına 1925 yılında başlanan Ankara Etnografya Müzesi aynı zamanda Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş ilk müze binası olup 1930 yılında ziyarete açılmıştır Kapatılan tekke, türbe ve zaviyelerden yanlızca Konya Mevlana Dergahı ve Türbesi’nin eşyaları Atatürk’ün isteği ile aynen korunarak 1927 yılında müze niteliğine kavuşturulmuştur Ülkemizin ilk güzel sanatlar müzesi, Atatürk’ün emriyle 20 Eylül 1937 tarihinde Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde açılan İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’dir

Cumhuriyet’ in ilk yıllarında adı geçen müzelerimizin dışında, Anadolu’nun birçok ilinde yeni açılan veya mevcutlarının yeniden düzenlenmesiyle müzelerin ülke çapında yaygınlaşması da sağlanmıştır



Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi



1931 yılında Atatürk, Konya Mevlana Dergahı ve Türbesi’ni beraberindeki bilirkişilerce ziyaret etmesinin ardından gördüğü eserlerin bazılarının depo olarak kullanıldığını ve bazılarının durumlarının çok kötü olduğunu yerinde tespit etmiş, bunun üzerine aynı gün Konya’dan dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye “acele ve önemlidir” kaydı ile onarıma ihtiyacı olan anıtların onarılması, müzelerde bulunan eserlerin envanterlerinin çıkarılması, arkeologların yetiştirilmesi için yurtdışına öğrenci gönderilmesi konularını içeren uzun bir telgraf çekmiştir Müzecilik tarihimiz içinde önemli bir yeri olan bu telgrafın ardından, Avrupa’ya arkeoloji eğitimi için öğrenciler gönderilmeye başlanmış, 1936 yılında Ankara Dil, Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin açılmasıyla birlikte ülkemizde müzelere uzman personel yetiştirilmesi daha bilimsel bir yön almıştır Yine aynı telgraf üzerine Vakıflar idaresince gerektiği gibi korunamayan eski eserlerin bakımı Milli Eğitim Bakanlığı’na verilerek bu bakanlık bünyesinde Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla