Prof. Dr. Sinsi
|
İznik (Nicaea) | Bursa
Roma Dönemi Eserleri
Deliklitaş Taş Ocağı

İznik'in 3,5 km kuzeybatısındaki sırtlarda Roma döneminden günümüze dek iletildigi bilinen bölgedeki taş ocaklarının en büyüğüdür Antik dönem işletmeciliğinin izlerini taşımaktadır Bu ocak, bilhassa Roma döneminde Nikaia (İznik)'te yapılan yedi tapınak, tiyatro, forum, Agora, gymnasium gibi anıtsal yapılara taş temininde kullanılmıştır Kazısı yapılan tiyatroda, tapınaklarda, yivli sütun tamburları, arşitravlar, sütun başlıkları, friz parçaları, mezar stelleri ile lahitlerin birçoğu bu ocaklardan çıkarılan taşlardan yapılmıştır Çok geniş bölümü işletilmiş ve ovaya yakın şeritte 20 m yüksekliği ve 50 m çevre genişliği olan birçok yongalık tepeleri oluşmuştur Bu büyüklükteki yongalıklar taş ocaklarının asırlardır yoğun şekilde işletildiğini belgelemektedir
  
İnikli Taş Ocağı

İznik'in 11 km kuzeyinde, Elbeyli Kasabası'nın kuzeyinde çam ormanları arasında kalan taş ocağına İnikli Köyü'nden veya Gürmüzlü Köyü'ne çıkan stabilize yoldan ayrılarak yaya olarak gidilebilmektedir İnikli'de MS II yüzyılda biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki ocak açılmıştır Küçük ocak tamamen, büyük ocak ise kısmen daha sonraki işletmeler sırasında tahrip olmuştur Roma döneminde büyük ocağın 100 m uzunluğunda, 26 m eninde ve 18,5 m yüksekliğindeki bölümü çalıştırılmıştır MS II yüzyılda inşa edilen açık hava tiyatrosunun şeref localarının oturma setleri (Proedria) bu ocaktan getirilen taşlarla yapılmıştır İznik Lefke Kapı'nın iç kapısının batı cephesinde dokuz adet beyaz oturma basamağı örnekleri bulunmaktadır
  
Surlar

Görkemli İznik surlarının en ilgi çekici kısımlarını, kesme taşlarla Roma döneminde MS 1 yüzyılda yapılmış olan taç kapılar teşkil etmektedir Bugünkü ana caddelerin, Kılıçarslan Caddesi ile Atatürk Caddesi'nin her iki yönündeki kapılar ana yerleşimlerin veya yerlerin adlarını taşımaktadır Strabon, kent merkezindeki Cymnaseum'dan dört ayrı yöne bakılınca bu kapıların görüldüğünü yazmıştır Yapılan araştırmalar doğuda Lefke, kuzeyde İstanbul, güneyde ise Yenişehir Kapıları'nın birbirlerine benzer tipte inşa edildiklerini, Göl Kapı'dan ise günümüze herhangi bir kalıntının ulaşmadığını ortaya koymuştur
Yüksekliği 10-13 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burç bulunmaktadır Helenistik dönemde inşa edilmeye başlanan surlar, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan yeni ilavelerle günümüzdeki şeklini almıştır Depremler, fiziki etkenler ve saldırılar (kuşatmalar) nedeniyle zaman zaman zarar gören surlar ya yeniden yapılmış ya da onarım görmüşlerdir
  
İstanbul Kapı

İstanbul Kapı ön taraftan görünüm
İmparator İladrianus zamanında yapılmıştır Kapının 70-71 yıllarında inşa edildiği ve 123 yılında İmparator Hadrian tarafından onarıldığı anlaşılmaktadır İznik'in kuzeyinde Atatürk Caddesi'nin surlara birleştiği yerdedir Orhangazi'ye yönelen yolun üzerindeyken, batısında surlar yarılarak yapılan yol nedeniyle tali duruma dönmüştür Geçirdiği çeşitli evreler ve onarımlardan sonra bugünkü görünümünü almıştır Antik dönemde İstanbul'a giden yola ayrılmasından dolayı bu isimle anılmaktadır

Taç Kapı'nın şehir cephesine bakan yüzünde diş motifi altında dış yüzeyine açılan çivi delikleri ile takılmış metal harflerden oluşan kitabe, günümüzde delikler yardımı ile okunabilmektedir Aynı kitabenin benzer şekilde şehir dışına bakan yüzeyinde de yazıldığı belirgindir Kitabede ;"Gaius, Cassius Chrestus'un çabasıyla yapımı tamamlanan (bu eseri) Prokonsil M Plancius Varus imparatorların yüce evine ve eyaletin başşehri Nikaia'ya adadı"
yazılı idi Fakat burada Lefke Kapı'da görülen kitabenin sadece ilk satırı belirlenmiştir 123 yılında Roma imparatoru Hadrian deprem nedeniyle önemli bölümü yıkılan kentin onarılmasını sağlamıştır Bu nedenle ağır hasar gören İstanbul Kapı'da Lefke'deki kitabenin bir kısmı tahrip olmuştur İstanbul Kapı'daki bu yazıtlar Roma İmparatoru Vespasian (69-79) ve İmparator Titus'un (79-81) müşterek yönetimleri sırasında yazılmıştır Kitabede adı geçen M Plancius Varus ünlü bir kişidir Bu dönemde Bithynia ve Pontus eyaletlerinde prokonsillük yapmaktadır Perge şehrinde oturan ünlü ve varlıklı bir aile ferdidir Kapının kuzey ve güney cephelerindeki veya geçitlerinin üstünde yer alan nişlerin içinde heykellerin bulunduğu, zaman içinde bunların değiştiği, Bizans döneminde bu kısımlara freskler işlendiği kalan izlerden anlaşılmıştır

İstanbul Kapı arka taraftan görünüm
İstanbul Kapı'da Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından Dr Alfons Maria Schneider başkanlığında 1935 yılında beş gün süren bir kazı yapılmış ve 2 m derinliğe kadar inilmiştir Roma takı niteliğinde olan ana kapının kent yönünde kapı kulelerinin yanındaki sur duvarları ile bağlanan oval planlı bir iç avlu, avlunun güneyinde Nikaia'ya girişi sağlayan iç kapı yer almaktadır İç kapının ortasında 3,50 m genişliği, 4,15 m yüksekliği ve 4,01 m derinligi olan bölüm iki kanatlı ahşap kapı ile kapatılmaktaydı İki yandaki 1,75 m genişliğindeki geçişler yayalar için açılmıştır İstanbul kapı yakınındaki muhtemelen Tiyatrodan sökülen bir taşa yazılmış Yunanca kitabede;"Düşmanın cüretinin, tanrının yardımıyla, utanca dönüştüğü şu yerde, Hıristiyan dostu krallarımız Leon ve Konstantin, yüz basamaklı bir zafer kulesi yaptırdılar Çoşku içinde giriştikleri bu işi gerçekleştirerek, Nikaia şehrini içten bir gayretle onardılar Her üne laik saray mabeyincisi patrik Artavasdos'un yapıtın tamamlanmasında büyük emeği geçti "
yazılıdır
  
Lefke Kapı

Şehrin doğusunda, Kılıçarslan Caddesi'nin sonundadır Sakarya Nehri (Sangarios) kıyısında kurulan Lefke kenti, bu günkü Osmaneli'ne ulaşan yola açılması nedeniyle bu isimle bilinmektedir İmparator Adrianus (117-138) zamanında yapılmıştır İki yanındaki kuleleriyle bir zafer takı biçimindedir İznik'in 13 km doğusundaki Karadin yerleşim yeri nedeniyle bu kapıya bir süre "Karadin Kapı" adı verilmiştir Osmanlı döneminde Haç yolu üzerinde yer alan Şam kentine atfen bazı gezginlerce bir süre "Şam Kapı" adıyla da anılmıştır Taç Kapı'nın şehir cephesine bakan yüzünde üstteki diş motifi altında yer alan iki satırlık Yunanca yazıt, kapının mezarlığa bakan cephesinde de tekrarlanmıştır Yazıtta ;
"Gaius Cassius Chrestus'un çabasıyla yapımı tamamlanan (bu eseri), Prokonsül M Plancius Varus imparatorların yüce evine ve eyaletin başşehri Nikaia'ya adadı"
yazılıdır Mezarlığa bakan doğu cephedeki yazıt mermer yüzeye ağlan deliklere takılı olan metal (altın) harflerden oluşmakta idi Harflerden hiç biri günümüze ulaşmamakla birlikte, delikler yardımıyla yazıt okunabilmektedir

Roma imparatorlarından Vespasian (69-79) ve Titus'un (79-81) müşterek yönetimleri sırasında bu yazıtlar konmuştur İmparatorluk mücadeleleri sırasında Nikomedia'nın (izmit), Septimius Severus'u desteklemesine karşılık Nikaia (iznik), rakibi Nikomedia'ya inat Pescennius Niger'in yanında yer aldı 194 yılında Niger'in Nikaia yakınında komutan Cardidus tarafından yenilgiye uğratılması sonucu Nikaia güç durumda kaldı Septimius Severus, Nikaia'nin bu tutumu nedeniyle ünvanlarını geri aldı Yazıtlardaki metal harfleri söktürdü Taş yüzeyindeki yazılar kazınarak sildirildi Lefke Kapı'nın şehre bakan yüzünde yukarıdaki yazıtın altında, arşitrav üzerindeki iki satırlık Yunanca kitabede;
"İmparator Kayser, Tanrı Traianus Parthicus'un oğlu Tanrı Nerva'nın torunu, halkın egemenlik yetkisini kendinde taşıyan (Tribunicia Potestas), Traianus Hadrianus Augustus'a, Augustusların en dindar Neokoru (imparator kült ve tapınağına sahip şehir), Dionysos ve Herakles soyundan gelen, Bithynia ve Pontus'un birinci şehri, imparatorların en kutsal (Roma) senatosunun kararları uyarınca Metropolis olan Nikaia sundu"
yazılıdır Aynı yazıt kapının doğuya, mezarlığa bakan cephesinde ve arşitrav üzerinde de tekrarlanmıştır Bu yazıt, Roma imparatoru Hadrian'ın şiddetli bir deprem sonrası 123 yılında Nikaia'yı ziyareti sırasında yıkılmış yapıların perişan halini görüp bunları yeniden onarılması için gerekli maddi ve manevi desteği vermesi nedeniyle kentin görkemli kapılarına yazdırılmış olmalıdır Lefke Kapı'nın şehre bakan yüzünde, kuzey yarı yaya geçişi üzerinde, nişin altında üç satırlık kitabede;
"Proconsul ve şehrin patronu M Plancius Varus'u dostu Cladius Quintianus (onurlandırdı)"
yazılıdır Yazıttarı anlaşıldığına göre buradaki niş içinde Plancius Varus'un bir mermer heykeli bulunmakta idi Yazıttan anlaşıldığına göre buradaki nişte de Plancius Varus'un mermerden bir başka heykeli yer almakta idi Lefke Kapı'sına heykelleri konacak kadar önemli kişiliğe sahip olan Plancius Varus hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır
  
Yenişehir Kapı

Yenişehir ve Bursa'dan gelen karayolu yakın tarihe kadar bu kapı dan İznik'e bağlanmaktaydı Konumu ve darlığı nedeniyle, Lefke ve İstanbul Kapılarında olduğu gibi burada da sur duvarı açılarak geçirilen yol, kapıyı tali duruma sokmuştur Çevresinde çetin savaşlara sahne olan ve kent müdafasında katkılarda bulunan bu kapı depremlerde önemli derecede tahribe uğramış, tamiratlar geçirmiştir İmparator II Claudis zamanında yapılmıştır Yenişehir Kapı diğer iki kapı gibi üç kısımdan oluşmaktadır Dıştan kente ilk girişi sağlayan kapı ön sura bağlıdır, batı kısmı şipolyen parçalardan yapılmış olup surla birleşiktir ve doğu kısmı küçük bir surla bağlantılıdır

Yenişehir Kapıları ile Lefke Kapı’sı arasındaki sur doksan derecelik bir açı ile dönmektedir Açının bu köşesindeki bir kule içerisinde de Aziz Mikhael’in at üzerinde büyük bir freskosu yakın tarihlerde bulunmuştur Ancak zamanla bu fresko da tahrip edilmiştir
İznik surlarının göl kıyısında kalan uzak kesimlerinde de Laskarisler döneminde diğerlerinden çok daha alçak bir ön sur yapılmış ve bunun önüne de gölün suyundan yararlanılarak bir su hendeği kazılmıştır
  
Antik Roma Tiyatrosu

Şehrin Güney Batısındadır Saray bahçe veya Eski saray olarak da anılır Gölden 400 m doğuda, surlardan 90 m kuzeydeki tiyatro, Kuzey batı Anadolu'nun ayakta kalan en görkemli arkeolojik yapıtı olma özeliklerini taşımaktadır Roma İmparatoru Trajanus (97-117) tarafından eyalet valisi Plinius Caecillius Secunds (62-113)'a yaptırılmıştır 85-55 m ölçülerindedir Göl sevisinden 13m yüksekliktedir 1980 yılından bu yana Arkeolog Dr Bedri Yalman başkanlığında arkeolojik kazılar yapılmaktadır Büyük ölçüde yıkılmıştır

Vali Plinius, imparator Trajanus'a yazdığı mektuplarda 111-112 yıllarında yapımına devam edilmekte olan tiyatrodan bahseder İnşaatın tamamlana bilmesi için 10 milyon sesterzene acilen ihtiyaç olduğunu bildirir İmparator'un istenilen ödeneği gönderdiği fakat buna rağmen tiyatronun tamamlanamaması üzerine ilave ödenek istendiği şehir meclisinin de bazı taleplerde bulunduğu anlaşılmaktadır Kuzeybatı Anadolu'nun en görkemli arkeolojik kalıntısı olan tiyatro, uzun yıllar batılı gezginlerin uğrak yeri olmuştur
Nikaia tiyatrosu moloz taş ve harç kullanılarak inşa edilmiştir Sahne yapısında mermer kaplama dikkati çeker Diğer kısımlarda ise dış yüzey kireçtaşı bloklarıyla kaplanıp, demir kenetlerle sağlamlaştırılmıştır Bazı bloklarda taşçı işaretleri vardır İznik çevresindeki arazi çalışmalarıyla, tiyatronun yapımında Deliktaş, İnikli, Ömerli ve Sarıkaya taş ocaklarından yararlanıldığını saptamıştır

Tiyatro kalıntıları
Yapının zaman içinde bazı müdahalelere maruz kaldığı anlaşılır III Leon döneminde (MS 717-741) tiyatrodan birçok parça sökülerek, yükseltilen kent surları başta olmak üzere çeşitli yapılarda kullanılmıştır Devşirilmiş parçalar arasında, oturma kademeleri ve İstanbul Kapı'da yer alan, tiyatro maskları ile bezeli bloklar bulunmaktadır Yine Bizans Dönemi içlerinde tiyatronun bazı kesimlerine toplu mezarlar açılmış, tuğla duvarlara sahip bir yapı inşa edilip fresklerle bezenmiş, Osmanlı Dönemi'nde ise bir seramik fırını kurulmuştur
  
Obelisk (Dikili Taş)

Kentin 5 km kuzeyinde bağ ve bahçeler arasında yükselen bu mezar anıtı Elbeyli Kasabası, eski Roma yolu üzerindedir ( Nikaia (İznik)'den, Nikomedia (İzmit)'e giden karayolu) Günümüzde bağlar içerisinde yükselen mezar anıtı üzerindeki Grekçe kitabeden anlaşılacağı üzere Nikaia Kapı'larını yaptıran Cassius Chrestus'un kardeşi veya yeğeni olan C Cassius Philiscus'a aittir

Kaidenin üzerinde yükselen kısım 3 yüzeyli, yukarıya doğru yükselen ve birbiri üzerine demir kamalarla oturtulmuş 5 beyaz mermer blokla örülmüştür Bundan dolayı da "Beştaş" adını almıştır Günümüzdeki yüksekliği 12 mt dir Aslında en üstte 6 bir taşın bulunduğu, fakat buradan düşerek kaybolduğu anlaşılmaktadır Obelisk'in geniş olan birinci taşın üzerindeki Grekçe kitabede "C Cassius Philiscus, C Cassius Asklepiodotus 'un oğlu,83 yıl yaşadı" yazılıdır Kitabede geçen C Cassius Asklepiodotus Nikaia'nın ileri gelen ailelerinden olup, son derece zengindi

Kaidade üçgen prizmatik dikilitaşın iki yanında görülen ayak izleri ve bağlantı yuvaları, bu kısımda bronz heykellerin bulunduğunu işaret etmektedir Yine üstte kaybolduğunu vurguladığımız altıncı taşın üzerinde bronzdan zafer tanrıçası Nike'nin veya Tanrı Zeus Kartalı'nın tüm heybetiyle bir heykelinin yer aldığı anlaşılmaktadır Anıtın alt kısmında toprağa gömülü olan bölümde mezarın yer aldığı, zaman zaman yapılan kaçak kazılarda, çukurlarda iri moloz taşlar ve duvar izlerinin bulunması, buranın Tümülüs mezar odası stilinde yapılmış olduğunu belgelemektedir
  
Su Kemerleri

Antik Su Yolu
İznik’in doğusunda, surların dışında, Elmalıdağ eteklerinde Katırcı İni ile Berber Kayası uzantısındaki doğal mağaradan çıkan su bir kanal ile kente Roma döneminde nakledilmiş olup, kanal bugün de ayaktadır Doğal kayalığın ağız kısmı bir duvarla dışarıya doğru uzanmakta, buraya yakın bölümde oluşturulmuş havuza su doldurulup dinlendirilmekteydi

Suyu nakleden kanal ilk önce kuzeybatıya sonra batıya dönerek kente, Lefke Kapı’nın güneyindeki çeşmeye ulaşmaktadır Su kanalının Roma döneminde İmparator Hadrian’ın (117-138) buyrukları ile yaptırıldığını kent surlarındaki bir kuleye ters şekilde konmuş olan kitabeden öğrenmekteyiz Kitabede:
“Yüce İmparator Kayser Trajan Hadrian’ın elçisi, su yolunu çevreleyen arazide oturanlara, hiçbir şekilde kanala girmemelerini, çevrede yetişmiş bulunan ağaçlardan on dirsek boyunda olanları kesmemelerini duyurur Aynı şekilde, bir kimse buna aykırı davranışta bulunursa, devlet kasasına kanun uyarınca ceza ödeyecektir Bazı kimseler, su yolunun köprülerini, üzerinden arabaların ve bütün hayvanların geçebileceği şekilde yapmalıdırlar Eğer bazı kimseler su kanalının içinden geçmeye yeltenirlerse, aynı kanunun cezai kapsamına düşerler Kanal çevresinde hendek açanlara, su kanalına hiçbir şekilde zarar vermemeleri duyurulur Eğer bir kimse buna aykırı bir davranışta bulunursa, kanun uyarınca para cezası ödeyecektir ”
denilmektedir

Bu kanal Bizans döneminde Justinianus tarafından yeniden ele alınmış ve günümüze kadar birçok kez onarılmıştır Son yıllarda bu suyun şehir suyu şebekesine katılması nedeniyle boşalan bu kanallar, yolu genişletmek için doldurulmuştur
  
Merdivenli Kaya

İznik Elbeyli Karayolu’nun 6 km ’sinde, Elbeyli Hali yanındadır Nikaia’nın kuzeybatı nekropolü içinde, doğal kayalık düzeltilerek hazırlanmış sunak alanıdır Kayalara oyulan 0,35 m yüksekliğinde, 0,36 m derinliğinde ve 2,10 m genişliğindeki altı basamaklı merdiven 2,10 x 3,90 m boyutlu düzlüğe, oradan da aynı özellikli dört basamaklı merdivenle cenaze törenlerinin yapıldığı alana ulaşmaktadır

Bu merdivenlerin doğusunda da aynı özelliklere sahip beş basamaklı bir merdiven yer almaktadır Cenaze törenine toplu halde katılımı sağlamak için merdivenler geniş işlenmiştir Yer, halk arasında “Köşk Burnu” olarak bilinmektedir
  
Pampylıa Tipi Lahit

Kent surları dışında 4 km kuzeydoğudaki Deliktaş Mevki’nin alt kısmında, Hacı Mahmut Şahin’in bağında 2 m derinde rastlanan lahit 15 Ekim 1966 tarihinde müze müdürlüğü ilgililerince yerinden çıkarılarak müzeye nakledilmiştir Lahit bulunduğu zaman kapağının daha önce açıldığı, demir bağlantılarının bulunmadığı, içinin toprak ile dolu olduğu görülmüştür Roma dönemine ait olan bu lahitin bulunduğu bağlık alan nekropol sahasıdır
  
Threptus Mezar Anıtı

İznik’in güneyinde Roma döneminde nekropol olarak kullanılan sahada 1985 yılında DSİ tarafından kanaletler için ana depoya gölden su nakledecek borular döşenirken açığa çıkan anıt, Dr Bedri Yalman başkanlığındaki Tiyatro Kazı Ekibi tarafından İznik Müzesi’ne nakledilmiştir Ön yüzündeki üç satırlık Latince kitabede “Threptus’un kardeşi Aphrodision oğlu P Pagnius’un anısına yaptırdı” yazılıdır Threptus Mezar Anıtı II yüzyıla aittir
  
Çamdibi Mezar Anıtı

Köyün 500 m batısında, toprak yolun kenarında, su kanalı yanında, beyaz rekristalize kalker kayalığa oyulmuş mezar anıtı yer almaktadır Bu eser, mezar steli, merdiven ve sabit lahit tekneleri olmak üzere üç ana bölüme sahiptir Anıtın batıya bakan cephesinde kayaya oyulan üç basamaklı merdiven ile mezar steline ulaşılır Doğal kaya kitlesinin daha derine uzandığını gösteren bölümlere rağmen, yol, su kanalı yapımı sırasında toprak seviyesinin yükselmiş olduğu anlaşılmaktadır
  
Karasu Köprüsü

Tarihteki önemli ve uzun süreçli rolü nedeniyle birçok yol Nikaia(İznik) ‘dan geçmekteydi Bunlar arasında, devrinin en yoğun trafiğine sahip olanı, Balkanlardan, Bizans’a, İstanbul Boğazı’ndan Kalchedon (Kadıköy)’e, Nikomedia’ya (İzmit), Eribolon’a, Libum, Liada (Gürmüzlü veya EIbeyli)’yi izleyerek Nikaia’ya ulaşan en ünlüsüydü Bu yol juliopolis, Ankyra üzerinden Antiocheia (Antakya)’ ya gitmekte ve “Hacılar Yolu” olarak bilinmektedir
Bu yolun Roma İmparatoru Trajan devrinde var olduğu, Hadrian’ın Nikaia’ya bu yolla geldiği bilinmektedir Ele geçen arkeolojik verilerle, bu yolun ulaşım ve ticaret yanında önemli askeri seferler için de sık sık kullanıldığı anlaşılmaktadır
Bölgede bu yollara ait izler ve günümüze ulaşmış olan iki köprü bulunmaktadır Bizans ve Osmanlılar döneminde de kullanılan ve önemli onarımlar geçiren bu köprülerden “Karasu Köprüsü”, İznik Çakırca karayolu üzerindeki karayolu köprüsü yakınından kuzeye, bağ bahçeliklere giden toprak yol üzerindedir İznik’ten 7,5 km uzaklıktadır
Antik kaynaklardan, Justinianus’un sel sularının bu kesimde önemli olan bu yolu defalarca tahrip ettiği için, burada büyük bir köprü inşa ettirdiği bilinmektedir Köprünün başlangıç ve bitişleri daha alçak seviyede olup, önemli kısmı sellerin getirdiği mil tabakasıyla örtülü bulunmaktadır
  
Roma Köprüsü

İznik’ten Orhangazi’ye giden karayolunun Çakırca yönünde kuzeye dönen bağ ve bahçe yolunun 1 00 m sinde kuru dere üzerinde, doğu batı uzantılı olarak ayaktadır Nikala (İznik) ile Nicomedla (İzmit) Roma yolu üzerindeki bu taş köprü halk arasında Kuru Köprü olarak da bilinmektedir Üç gözlü olan köprünün ortadaki gözü büyük, iki yandakiler daha küçüktür Köprünün doğu ve batıdaki Roma yolu bir miktar devam edip bağlar arasında kaybolmaktadır
|