08-03-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Modern Sanatta Bir Muamma | Primitivizm
Emzikli Şişe - MochePeru
Moma, New York

Gelelim bu örneklerin nasıl sanatçıların ellerine geçtiğine… Sistematik gözlem ve koleksiyonlar 19 yüzyılda antropoloji merkezlerinin kurulmasına zemin hazırlar 1841'de Kopenhag'ta, 1864'te Leiden'de, 1866'da Cambridge'de, 1873'te Berlin'de, 1875'de Dresden'de antropoloji müzeleri kurulur Paris'te 1870'ler boyunca sergiler açılır ve 1882'de Palais du Trocedoro'da bir etnografya müzesi açılır 1889'da Paris Exposition Universelle'e primitifler, günlük yaşamlarını, kostümlerini göstermeye çağrılırlar (Ötekine dikiz!)
Paul Gauguin, Otoportre (1889) Çömlek
Kopenhag Dekoratif Sanatlar Müzesi

Paul Gauguin, “modernist primitivizmin primitifi” olarak anılır Ondan önceki sanatçılar da büyük olasılıkla yaban toplulukların sanatlarından haberdardır fakat Gauguin, Batı dünyasının dünyayı tanımlama biçimlerine karşı bir alternatif geliştirmede en etkili ve belki de ilk isim olmuştur
Bu arada 1859'da Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlı kitabı yayınlanır Bundan yola çıkarak İngiltere'de Herbert Spencer ve Almanya'da Ernst Haeckel sosyal evrimi ele alır Haeckel, yaban entelektüelliğini ilkel bulur Ona göre, onların başarıları Avrupalılarınkinden uzak ve daha ziyade doğaya yakındır 17 yüzyıl düşünürü Thomas Hobbes ise barbar tabir edilen toplulukların Avrupa toplumu için temel kaynaklardan birini ve belki de en önemlisini oluşturduğunu belirtmiştir
Kürek (Ayrıntı) - Marquesas Adaları
The British Museum, Londra

19 yüzyılın ikinci yarısında sanatta yeni arayışlara gidildiği görülür Akademik gelenekleri yıkmak isteyen sanatçı, bu dönemde halk sanatı, kırsal kesimin sanatı, Japon baskıları, ortaçağ vitrayları gibi, bu akademik geleneğin dışında kalanlara yönelir Farklı olanı aramanın başını da Van Gogh ve Gauguin çeker Onları André Derain izler
Paul Gauguin, Deniz Kabuklu İdol (1893) Wood
Museé d’Orsay, Paris

19 yüzyılın ikinci yarısında “primitif” nosyonu sadece biyologlar tarafından değil aynı zamanda sosyal bilimciler, dilbilimciler tarafından da ele alınmaktaydı Avrupa’nın diğer ülkelrinde olduğu gibi Fransa’da da, tüm bu disiplinler “primitif” olan üzerinde düşünmeye başladı Kimi bunu çocuklukla ilişkilendirdi kimi tarih öncesi dönemlerle; kimiyse –bizim de konumuz olan- yaban topluluklarla  Gauguin’in tavrı da bu entelektüel iklimde şekillendi ve onun yarattığı dönüşüm dalgası, onu izleyen sanatçıları da etkiledi
20 yy'ın ilk on yılında primitif sanatın içeriği ve anlamında bir daralma olur Matisse, Derain, Vlaminck ve Picasso tarafından Afrika, Okyanusya mask ve figürlerinin 1906-7'lerde keşfedilip kullanımıyla terim, kabilesel objeleri tanımlar hale gelir Paris'te zenci sanatı terimi primitif sanat ile birlikte kullanılmaya başlanır Ancak sanatçılar her zaman kabile sanatının sınırlarını çizemez; Aztek, İnka, Olmekleri de primitif olarak adlandırır Tanımın fazla ileri olamayan şeyi/ insanı tanımlaması, negatif bir söylem oluşu, Primitivizm'den yararlanan sanatçının, kendisinin Primitif oluşuna karşı çıkışını da beraberinde getirir Yararlandığı sanat primitiftir; o sanatı yapan da ona göre anonimdir-ki aslında Afrika'daki Roselli Usta "Batılı sanatçıya" taş çıkarması anlamında verilebilecek en iyi örneklerden biridir- ve primitiftir ancak aynı biçim dilini kullanan kendisi asla değildir
|
|
|