| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Aşk Üzerine Marazî Bir Deneme Daha / Enis Batur 
 
            Aşk Üzerine Marazî Bir Deneme Daha / Enis Batur
 ( I )
 
 Aragon'un ünlü sözü "Mutlu Aşk Yoktur", bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok, yanlış anlaşılmıştır
  
 Aragon, hiçbir aşkın mutluluk getirmediğini, getiremediğini mi ifade etmeye çalışmıştı? Şairler böyledir, şiirler haydi haydi böyle: Ayrıca bir şey söylemezler: Bu'durlar, bu kadar'dırlar
  Onun için de tek doğru yorumdan söz etmek boşuna olur; herkesin ufkunu ve dernşiğine göre bir yorum, birden fazla yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler  
 Aragon'un yaklaşımını, Aşk ve Batı başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçisi Rougemont'un kurduğu kilit cümleye bağlamak istiyorum: "Mutlu Aşk'un yazılı tarihi yoktur"
  
 Gerçekten de, Batı uygarlığında da, Doğu'da da, mutsuz aşkların tarihinin yazılmış olduğu göze çarpıyor
  Leylâ ve Mecnûn, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ve Züleyha, Romeo ve Jülyet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiği adam, Don Juan'ın ya da Casanova'nın tekmili birden serüvenleri, bütün Tristan ve Isolde versiyonları, Carmen ve Don Jose, sonsuz bir listeye yönelmek güç değil mutsuz çiftler konusunda, işlenen aşkın siyah tablosunu çıkarır karşımıza  Beatrice'nin Dante'sinden "Makber"in şairine, Nerval'ın "Sylvie"sinden Halidz Ziya'ya değişmez bu gerçeklik: Klâsikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçekçiler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler Aşk'ın çehresini değiştirirler de, natura'sına dokunamazlar pek  
 ( II )
 
 Aşk'ın tanımlaya çalışmanın düpedüz gözüpek bir girişim olduğunu bile bile davranıyorum, davranacağım bir kez daha, bu deneme "Karpuz Çekirdeği"nin karşı sayfalarına kurulduğuna göre: Sağlık sınırını aşmış, o çerçeveden taşmış sevgi türüne Aşk diyorum ben
  Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur  Aşk, kişiye varoluşunun uçlarını anmsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar: 
 Çift'in tek'i kendisine (Pavase), eşinin (Carmen), kendisini ve eşine (Kleist) yok etme eşiğine dayanmıştır
  Eşik he zaman aşılmaz belki; eşiğe her zaman dayanılır  Aslında: Kansız aşk yoktur  Akması gerekmez kanın, kaynama noktasına ulaşması gerekir bir tek: Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten değişir ve Zihin sürçmeye başlar: Yoğunlaşmalar, takınaklar, mantığı tersyüz eden bir akrar politikası egemendir artık  Aşkın (âşığın) gözünün görmediği  doğru değildir: Doğru olan, onun başka birşey görmediği, başka bir noktaya bakmadığıdır  
 ( III )
 
 İktidar ilişkinin en fazla sivrildiği, yıpratıcı yanlarının en belirgin formları aldığı alanların başında gelir Aşk
  Görünüşte, bir efendi/kul kutuplaşmasında yol alınmaktadır, oyse efendinin ger an kula, kulun her an efendiye dönüşebileceği bir eksen üzerinde iniş-çıkış eğrisini çizer 'kahramanlar'  Partönerlerin rollerine aldanmamak gerekir: Hükümran nerede boyun eğer, mazlum nerede dikilir kimse kestiremez  Uca çekilen, itilen, orada duran ve bekleye öylesine güç kazanır ki, istediğinde karşısındakini bükebilir, hatta eritebilir de  Büyük, zorlu aşk örneklerinin hepsinde rollerin bir evreden sonra ters döndüğüne, ateşin yön değiştirerek yakanın yandığı, yananın külünden yeniden doğduğu bir durum yaşandığına tanık olunur: Karşılıklı aşk, her zaman karşılıklı, bulaşıcı, yayılmacı bir yangın demeye gelmiştir  Tek taraflı aşk, zaten aşk değildir: Öteki'yle tamamlanma arayışından öte, lemdi kendini bulamama güzargâhıdır: Bir som yanılgı, bir som yanılsama  
 ( IV )
 
 Mutsuz şakın tarih, kaldı ki, Aşk'ın tek taraflılığına değil, karşılıklılığının gerçekleşmesinin engellenmesine dayanır hep
  Erişememenin, bulaşamamanın, yanyana gelemeyişin binbir çeşitlemesi çıkar karşımıza: Hayat gelir düğümünü kurar bütün öykülerde, biribirine doğru yol almaya çıkan âşıkların yörünge tabakalarını kırar, sapmaları örgütler ve bir yana çekiliğ, Calvino'nun deyişiyle çapraz yazgılarını izler  Efsane her zaman gerilim istemiştir  Hikâyenin askıda kalması, kavuşma anının ertelenmesi ya da yitmesi için durmadan yeni denklemler öne sürülür  İki trajik odak berlirler bireyin yaşam akışını: Aşk ve Ölüm  İkisinin de ayırması beklenmiştir  Çağlar boyu, Aşk'a bakışının temel lyasası olarak kalmıştır bu: Biraraya gelindiğinde Aşk ölmeye başlayacaktır  
 Toplumsal düzenler, hangi evrelerine bakılırsa bakılsın, bu türden bir sonuç-yorum ile kuşatmışlardır bireyleri
  Mutsuz aşk, aşk olarak yaşayıp gitme şansını taşımış; mutlu aşk, Aşk'ın ölümünü hazırlamıştır  
 Onlar ermiş muradına - o noktada biter her hikâye: Mutlu aşkın anlatılmaya değer bir yanı bulunmamıştır
  
 Anlatıldığında, Aşk'ın ağır ağır ya da hızlı eriyişinin konu edildğini görüyoruz: Çiftler, ama birlikte ama ayrı ayrı, mutlu aşkı çözmüşlerdir
  Shakespeare'de de böyledir bu, Balzac'da da  
 ( V )
 
 Mutsuz aşkın destansıslığı, özde, tarjik şekirdeğiyle bağlantılı biçimde öne çıkar
  Gene de, ayrıntıları yabana atmamak gerekir: Heme hep ayrılık motifi ağır bastığına göre, araçlar etkili olacaktır: Bekleyiş, klâsık dönemlerde mektuplaşmayı (Hugo ile Juliette arasındaki yazışma yaklaşık 20 bin gönderiden oluşur), asrî zamanlarda telefondu devreye sokar: Mesafe, aşkın en sağlam sigortası olarak görünür  
 Cinsellik düzleminde de
  Erkek aramış, kadın bulunmayı beklemiştir  Gövde(ler) çalışmaz, durdurulur  Haz zamanı gelecektir  Arada, kızışma süreci yaşanır: Kıskanç zihin yanar, tutuşur, an gelir yakr, tutuşturur: İmgelem, dönme dolap gibi hızla merkezinin etrafında dönmeye koyulur  Sonra yorgun düşer  Burada da mesafe simgeleri işler, âşık fetişlerden medet umar: Saç teli, mendil, elyazısı mıknatıs gibi çeker onu: Erotizmin anahtar nesneleri  
 ( VI )
 
 Mutsuz aşkın diyalektiği, konuya kapalı bir alana sürüklenmiştir
  Gövdenin keşfi ve fethi bağlamında farklı değildir yorum türleri  Cinsellik çoğalmayla özdeşleştirilmiş, Din'lerin ve Aile'nin çoğalma azularının sonuç-edimine indirgenmiştir  Aşk, erotizmi gösterir: Bir tek öteki'ni istemekle yetinme, kendini de iste  Gövdelerarası ilişkide temas teğet'e ayarlanır böylece: İstek, istek olarak kalabilmek için doyum'da olabildiğince uzak tutulur  
 Önce keşif gelir
  Keşif, uzun bir hazırlık, özenli bir bakış, ağır ağır gelişen bir yayılma harekâtı demeye gelir  Cinselliğin hedefi soyuttur, yetkin gövdeyi biçimlendiri imgelem haritasında  Erotizmin beslendiği Aşk, arızaları sever, hatta yüceltir: Hedefi nesnellikten büsbütün uzaklaşmıştır  
 XX
  Seminer'in 'Jakobson'a" başlıklı seansını bitirirken, bir yıl öncesine gönderme yaparak, bir kadına yazığı mektuptaki yazımsal sürçme deneniyle bıyıkaltından kendisine eşcinsel olduğunu imâ edenlere "geçen yıl dedikti ya" der Lacan: "İnsan sevdi mi, seks sözkonusu değildir  " 
 ( VII )
 
 Lacan'ın sözü, aşkın cinsellikle kaynaştırıldığı perspektifler İskender kılıcı  gibi iner
  Şaşırtıcı bir yan yoktur oysa, bu önermede: Bütük klâsik ölçütler gelir sözkonusu ayrımı doğrular  Yalnızca kavuşamamanın, buluşamamanın yol açtığı bir kopuş değildir üstelik bu; ters kutupta, kavuşamanın ve buluşamanın durmadan tekrarlandığı, keşfe vakir bırakmayan fethin esas olduğu örneklerde de kopuş geçerlidir: Ne Casanova aşkı yaşama hakkına sahip olabilmiştir, ne de Don Juan ya da Acquitaine dükü Guillaume: Öteki'ni bulamamanın temel gerekçesi kendini gözden kaybetmektir  
 Erotizm vakit, sabır, emek isteyen tutku kültürü
  Musil'in "Niteliksiz Adam"ın merkezinde, Ulrich-Agatha çiftinin sıradışı ilişkilerinde sınırlarına ışık tuttuğu teğet mantığı  Orada egemen fiiler değişir: Dokunmak, değmek, bakmak ince ayar ister  Bir başka denememde değinmiştim, Musil'in kediler konusundaki fözlemine: Çiftleşme mevsimi gelip geçtiğinde, biribirlerinden hepten uzaklaşmazlar, göz mesafesinden uzaklaşmaksızın yeni konumlar seçerker  Sonra, gene, yakınlaşırlar  
 Klasik ölçüler böyle de, çağdaşlarınki farklı mı? Batı Avrupa'da yapılan bir araştırma, günümüz insanının Aşk'ı hayven ve spor tutkusunun, meslek ve serüven tutkusunun hizasında koyduğunu gösteriyor
  Melâlden yorgun modernler Tutku'yu "çoşku" ve "neşe"yle özdeş sayıyorlar  Aşk, artık kan ve gözyaşı ile yoğrulan bir imge olmaktan çıkıyor  İnsanlar onu yaşamak istiyorlar  Onunla yaşamak  Hayatın bir olanaksızı saymaktan yana değiller Aşk'ı  Onun olabilirlik payı ne, peki?
 
 Bu olabilirliğin ifade edilme payı var mı?
 
 ( VIII )
 
 Çağın Aşk'a yüklediği çehre büsbütün değişmiş değil elbette
  Aşk, onu doğuran nedensiz heyecana (Sartre bile "büyü" saymıştır heyecanı), onu yoğuran tutku gizilgücüne bağlı bir değişmezlik içerir bir yandan  Koşulların, toplumsal bağlamın, ideolojik örgünün değişmesiyle değişmeyen bir mayası olduğu bellidir  "Mutsuz aşkın tarihi"nin yazılamasında kesintiye rastlanmaması bundandır  
 Şükûfe Nihal, Domaniç dağlarında, sevdiği adamı genç yaşta yitirmiştir olağanüstü güzellikte, bütün erkeklerin etrafında pervâne gibi döndüğü bir kadının öyküsünü derlemiştir
  Hiçbir talibine dönüp bakmayacaktır o kadın: "Arslan yatan yere ben köpek bağlayamam", demiştir  
 Bir kere Aragon'u çağıracağım: "Aşk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir"
  
 Binbir örnekte bir başkası: Valyum Dönencesi'nde (1991) trajik tutkusunu kaleme alan Patricia Finaly
  1964'te sinema yönetmeni Labarthe'la karşılaşır, yedi yıl süren aşklı ilişkileri bittiğinde, o gün bugün süren karabasanı başlar: Uyku tedavileri, psikanaliz seansları, sakinleştiriciler, hipnız tedavisi işe yaramaz: "XX  yüzyılda, hekimler hâlâ aşk acısını dindirebilecek bir hap yaratamadılar", sözü yirmi yıldır hayalet gibi yaşayan ve durmadan Labarthe'ı takip eden herkesi ona telefon etmeye zorlayan, olup bitenlerden hiçbir pişmanlık duymayan Finaly'ye ait  
 ( IX )
 
 Bir yandan da, kendisi kuşatan bütün engellerin içinden geçip sürekliliğini, daha doğrusu sessiz sürekliliğini kazanmanın yolunu arar Aşk
  
 Yeryüzünde, başlamış, sonunu getirmiş pek çok aşk hikâyesi yaşanmış olsa gerektir
  
 Başlamış ve bitmiş aşklar düpedüz sıradan hikâyelerdir aslında
  Kimi çözülecek, bozgunlar; kimi özensizlikten, yorularak; kimi de törpülenip ehlîleştirilerek, kurumsal fanuslar içinde silinip gitmiştir  
 Zorla olan: Kişi'nin kendi içindeki Aşk'ı yaşatmayı bilmesidir şüphesiz
  
 Daha da zorlu olanı: İki kişinin, karşılıklı, günden güne aynı Aşk'ı beslemeleri, Tutku'ya yaşama hakkı vermeleridir
  Toplumbilimci Jean Duvignaud, "Kişisel hayatta olsun, toplumsal hayatta olsun, Tutku, bir kopuştur" diyor: "Kültürel, dinsel, siyasal ve toplumsal kodlara diklenen bir kırılma, genel yapıların uyumunu bozan bir korku kaynağıdır Tutku - sistemler için"
  
 İnsan tutkularını gösterdiği özen ve bağlılık oranında kendi kendisini gerçekleştirme sınırına yaklaşabilir, onu genişletebilir
  Daha, diyebilmek çok önemlidir
  
 Aşk Üzerine Marazî Bir Deneme Daha,  Enis Batur (Düzyazı - Tam Alıntı)
 Kaynak: Cogito, Sayı: 4, Bahar 1995
 |