Yalnız Mesajı Göster

Türkiyede Kağıdın Tarihçesi-İ

Eski 08-03-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiyede Kağıdın Tarihçesi-İ



Türkiyede Kağıdın Tarihçesi-III
İzmir Kağıt Fabrikası

XIX yüzyılda Türkiye’de ikinci kağıt fabrikasının İzmir’de kurulduğunu ve 1846 yılı sonlarına doğru kağıt üretimine başladığını görüyoruz Konuyu incelemiş olan Osman Ersoy fabrikanın temel harfiatının 1844 yazında yapılmış olduğunu tahmin etmekte fabrika ile ilgili belgelerin zaman aralıkları taşıdığı için faaliyetinin yıl yıl incelenemediği kaydetmektedir Bu fabrikaya ait bilgilerimize göre amaç ucuz kağıt üretilmesiydi ve fabrika 15 yıl için gümrük resminden muaf tutulmuştu Ancak bu önlemin bile çalışmadığı İstanbul ve başka vilayetlere gönderilen kağıtlardan İzmir gümrükçüsünün resim almayı sürdürdüğü anlaşılıyor

Fabrika Bryan –Donkin tipi modern bir kağıt makinesine sahipti ve burada yapılan kağıtların kalitesi iyiydi Bu fabrikada üretilen kağıtların hiç değilse bir kısmı “eser-i cedid” kağıdı olarak bilinmektedir Fabrikanın bir süre devletin kağıt ihtiyacının bir kısmını karşıladığını ancak devletin bile satın aldığı kağıdın parasını fabrikaya iki yıl geç ödediği düşünülürse başarısızlığın nedeni anlaşılır Tarihçi Abdurahman şeref bu durumu şöyle dile getirmektedir “Avrupa mamülatı kırtasiyenin rekabetiyle beraber sermayesinin veresiye kalması sebebi tatil olmuştur zannederim” Ersoy fabrikanın mülkiyet biçimi hakkında bir şey söylemiyor Kağıtçı ise fabrikanın Düzoğlu Cüce Karabet ile Hoca Mihran tarafından kurulduğunu ve “özel teşebbüse” ait olduğunu belirtiyor

Fabrikanın kapanış tarihi konusun da da kesin olarak bir şey söylemek mümkün değildir Ersoy “1847-1851 arasındaki imalat hakkında bilgilerimiz eksiktir” ve “1851’in son ayları ile 1852’nin ilk iki ayında İzmir fabrikasından 72615 kuruşluk kağıt satın alındı” dediğine göre fabrikanın 1852 yılının hiç değilse ilk aylarında faaliyette oluğunu düşünmek olasıdır Kağıtçının “ Ne yazık ki, Halkapınar Kağıt Fabrikası, 1843’te İzmit’te kurulması mukarrer kağıt fabrikası kuruluşunu daha teşebbüs devresinde akim bıraktırmayı başarmış olanların sabotajlarına ancak 6 ay dayanabilmiş idi” şeklinde görüşüne ise katılmak mümkün görünmemektedir

Bu fabrikanın akıbeti hakkında Ömer Celal Sarç da şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“Kucak dolusu paraya mal olan bu fabrikaların mühim bir kısmı, mesela İzmir kağıt, hazinenin vaziyeti artık mütemadi açıklarını karşılamaya imkan vermediği için, bir müddet sonra kapanmıştır Bu suretle bilgisizlik, idaresizlik ve suiistimaller yüzünden ve kısmen de kapitülasyonların milli fabrikaların himayesine imkan vermemesi dolayısıyla büyük ümitlerle başlamış olan bu sanayileşme hareketi iflas etmiştir

Hamidiye Kağıt Fabrikası

XIX yüzyıl sonlarında kurulan ve hakkında en fazla bilgi , belge ve hatta fotoğraflara sahip olduğumuz kağıt fabrikası Hamidiye Kağıt Fabrikasıdır Söz konusu fabrika II Abdülhamit tarafından Serkarin Osman beye verilen 14 Eylül 1886 tarihli bir imtiyazname uyarınca kurulmuştur Buna göre “Hamidiye Kağıt Fabrikası” adıyla bir kağıt fabrikası kurma yetkisi ve imtiyaz 50 yıl süreyle Osman Bey’e veriliyordu Osman Bey fabrikayı dört yıl içinde kurmayı kabul ediyordu ve fabrika için seçilecek yer devletin ise parasız, değilse devletçe satın alınacak ve imtiyaz sahibine verilecekti İmtiyaz tarihinden itibaren 50 yıl süreyle kağıt fabrikası kurmak için başka hiç kimseye izin verilmeyecekti Bununla birlikte bu fabrikanın imalatı ihtiyacı karşılayamaz ve başkaları daha uygun teklifler getirirse devlet yeni bir karar verme yetkisini elinde bulunduracaktı Üstelik fabrika için gerekli yerli ve yabancı alet ve edevat ile üretilecek kağıtların ihracatından gümrük resmi alınmayacaktı Ayrıca, imtiyaz sahibinin fabrika için bir şirket kurma yetkisi vardı

Osman Bey bu imtiyaz uyarınca bir anonim şirket kurdu Şirketin sekiz “fasıl” ve toplam 44 madde olan “Nizamname-i Dahili”si Düstur’un 1 tertibinin 6cildinde yayınlandı Buna göre, şirketin unvanı Hamidiye Kağıt fabrikası olacak ve Osmanlı kanun ve nizamlarına tabi bulunacaktı Şirketin merkezi İstanbul’da olacak ve yabancı ülkelerde dahi şubeleri bulunacaktı Şirketin sermayesi 300000 Osmanlı Lira’sından hisseye bölünmüştü Nizamname’ye göre şirket ayrıca tahvil çıkarmaya da yetkili olacaktı

Nizamname’nin 7 maddesine göre “şirket hisse senedatının tamamı imza ve sermayesinin yüzde onu istihsal olunduktan sonra suret-i kat’iyede teşekkül etmiş” sayılacaktı Nitekim 10 Haziran 1890 tarihli bir belgeden 27300 İngiliz Lirası’nın Osmanlı Bankasının Londra şubesine 3 Haziran 1890 tarihinde yatırıldığı anlaşılmaktadır

Şirketin yönetimi ve faaliyetleri genel kurul tarafından seçilecek 5-11 üyeden oluşan bir yönetim kurulu tarafından yürütülecek ve”Meclis-i İdare Dersaadet’te içtima edecek tir” Aynı maddeye göre şirket nizamnamesinin Osmanlı Devletince kabul edileceği tarihten itibaren iki yıl süreyle idare meclisinde Leonidas Zarifi Efendi, Cevad bey, Edvin Pears, John RThomson ve Thomas Charles Tucker görev yapacaklardı ve bunların görevlerinin umumi heyetçe onaylanması gerekmeyecekti

İdare meclisi üyelerinin en az onar hisse senedine genel kurul üyelerinin ise beş hisseye hisseye sahip olmaları gerekiyordu Hamidiye Kağıt Fabrikası Anonim şirketi Beykoz Kır mevkii ve Hünkar iskelesinde Osman Bey’in oğlu Ali Cevat Beye ait 42 dönüm arazyi satın aldı ve 19 Haziran 1890 tarihinde fabrikanın temeli, atıldı Bu arada, ülke dışından gelecek makine ve aletler de İngiltere’deki Masson Scott firmasına ısmarlandı Firma, temin edeceği dört kağıt makinesi ile diğer araç ve gerecin monte edilmesi işini de üstlendi Ancak şirketin çıkardığı hisse senetlerinin rağbet görmemesi ingiliz firmasına senetlerin ödenememesine yol açtı ve dört makine içinde sigara kağıdı üretecek olandan vazgeçildi ve fabrikanın kurulmasından sonra altı ay süreyle Masson Scott firmasınca işetilmesi kararlaştırıldı Bu yeni düzenlemelerden sonra fabrika kuruldu ve 22 Ocak 1893 tarihinde açıldı Açılış törenine Padişah’ı temsilen Erkan-ı Harp Feriki Şakir Paşa katıldı

Masson Scott firması anlaşma gereğince fabrikayı kurduktan sonra altı ay çalıştırdı ve Hamidiye Kağıt Fabrikası Anonim şirketinden alacağını istedi Şirket borcunu ödeyemeyince mahkemeye gidildi ve mahkeme kağıt fabrikasını Masson Scott firmasına verdi Firma fabrikayı çalıştırmak istediyse de kendi yönetim kurulunun “Masson Scott firmasının kağıt sanayiine makine yaptığı kendi müşterileri ile rekabet etmek anlamına gelecek” böyle bir faaliyetin doğru olmayacağı yolundaki itirazı üzerine fabrikanın faaliyeti sürüncemede bırakıldı Böylelikle fabrika 1912 ılına kadar Kağıtçı’nın deyişi ile “metruk ve muattal” kaldı

Masson Scott firması 1912 yılında fabrikayı satışa çıkardı ve fabrika Hamidiye Kağıt Fabrikası Şirketi tarafından satın alındı Fabrikanın işletmeye açılması için hazırlıklar devam ederken fabrikaya haci z kondu ve imtiyazname gereği muaf tutulduğu kim resim ve rusumların ödenmesi istendi Uzun girişimlerden sonra haciz kaldırıldı İngiltere’den kağıt mühendisleri ve ustalar getirtilerek faaliyete başlandığı sırada Birinci Dünya savaşı başladı ve İngiliz personel ülkelerine döndü

Altı aydan fazla düzenli çalışamamış olan bu fabrikanın ürünleri hakkında da herhangi bir bilgimiz yoktur Bununla birlikte Hamidiye Kağıt Fabrikası’nda üretilen kağıtların bir süre kullanıldığı kesindir Nitekim dönemin önde gelen kültür, sanat ve bilim dergilerinden birisi olan maarifde aşağıdaki yazı bu durumu kanıtladığı gibi “yerli kağıdın” dönemin aydınlarınca ne denli olumlu karşılandığının da güzel bir örneğidir

“Maarif’in Kağıdı”

“Gazetemiz şimdiye kadar Avrupadan celbolunan bir kağıt üzerine tab olunmakta idi Asr-ı cihanbanide sanayi-i mahalliyemizin terakkiyatı-ı delailinden biri olan Hamidiye Kağıt Fabrikası Avrupa fabrikaları masnuatı ile rekabet edebilecek derecede ve belki bir çoğuna faik kağıt çıkardığından böyle sanayii-i dahiliye mahsulü meydanda dururken Avrupa kağıtlarına gazetemizin tabını terviç etmedik ve bu nüshamızdan itibaren eski kağıdı terk ile gazetemizi Hamidiye Kağıt Fabrikası kağıdı üzerine tab ettirmeğe başladık Bu kağıt biraz ince olmakla beraber gerek rengi gerek hamuru eski kağıdımızdan her halde ala olduğunu mütaliin –i kiram tasdik buyuracaklarından ve bu intihabımızı bir eseri terakki görerek risalemiz hakkındaki teveccühlerini tezyit edeceklerinden eminiz”

Fabrikanın akıbeti, şimdiye kadar aktarılanlardan daha da hazin olmuştur 1915 yılında müttefiklerimiz harp malzeme yapılmak üzere kağıt fabrikası makinelerinin kırılmasını ve kendilerine verilmesini talep etmişler ve bu talep yerine getirilmiştir Kağıtçı!nın sözleriyle “Türkiye kağıt piyasasının serbestisini idame maksadıyla yapılan bu tahrip ustalıkla tevil edilerek, Beykoz fabrikasının memlekette hammadde bulamamasından işleyemediği şeklinde yayılmış ve bu şaiya memleketimizin sanayiye müsait olmadığını ispat için kuvvetli bir delil olarak gösterilmiştir”

Buraya kadar özetlenenlerden Türklerin kağıdı Doğudan Batıya taşıma iddiasına sahip olsalar da kağıt üretimi konusunda pek fazla başarılı olamadıkları anlaşılmaktadır Bunun başlıca nedeninin önceleri toplumsal olarak kağıda pek fazla ihtiyaç duymamış oldukları, XVIII yüzyıldan sonra ihtiyaç duymaya başladıklarında ise, atı alıp Üsküdar’ı çoktan geçmiş bulunan Batı kapitalizmi karşısında rekabet şansına sahip olamayışları gerçeği olduğu ileri sürülebilir

Osmanlılar kağıt üretiminde pek başarılı olamamış görünseler de, ithal ettikleri kağıtları işlemekte pek fazla hüner ve beceri göstermişlerdir Her şeyden önce kağıdı çok sevmiş, kağıt kırpıntılarının bile israf olmamasına özen göstermiş, kağıda karşı adeta kutsal bir şeymişçesine davranmışlardır

Osmanlı Türklerinin kağıtla olan ilişkilerinde kağıt işlemenin önemli bir yeri olmuştur Çünkü güzel ve süslü yazı yazmak Osmanlılarda pek rağbette idi ve güzel ve süslü yazı da ancak çok iyi bir şekilde işlenmiş, terbiye edilmiş kağıtlar üzerine yazılabilirdi O kadar ki hattatlar, kağıtlara, yazacakları yazının değerine göre değer verirlerdi Bir neden olmadıkça kullanmak istedikleri bir kağıdın yerine başkasını kullanmazlar, iyi kağıt bulamazlarsa yazı yazmak bile istemezlerdi

Plastik sanatların resim heykel vb dallarıyla ilgilenmeyen Osmanlıların bütün enerjilerini ve dikkatlerini güzel ve süslü yazıya verdikleri söylenebilir Osmanlılarda pek sık kullanılan “Hattın fazileti beyanındadır” özdeyişine rağmen yüz yıllar boyu hattın biçimine ve üzerine hat yazılan kağıtlara yazının içeriğinden daha fazla önem verildiği gözlenmektedir

İyi bir hat için kağıtta bulunması gerekli bazı nitelikler veya özellikler, hattatlarca titizlikle aranmıştır Bunlar arasında:

Ham kağıt kullanılmaması, kalemin kağıda iyice yapışması, mürekkebi yayan Kağıda iltifat edilmemesi kalemin cam üzerinde yazar gibi kayıp gitmemesi, kağıdın yumuşak hamurlu olması, emme hassasının yüksek olması, kalemi tutmaması ve mürekkebi arkasına geçirmemesi;

Mümkün olduğu kadar çok silinebilmesi, silinince leke bırakmaması, renginin atmaması, aharlı, mühreli olması ve mümkünse bu işlemlerin eskiden yapılmış olması;

Kağıdın renginin yazıyı boğacak, donuk ve cansız gösterecek türden olmaması; sayılabilir
Gerçektende günümüzden çok değil yüzyıl önce Beyazıd’daki bir kağıtçı dükkanında “şeker renk Venedik aharlisi” nden “musaflık yeşil” e, Hind Abadisinden”, “yaldızlı İngiliz”e “Felemenk ruganları”ndan ,”Fransız parlağı” na kadar pek çok ad altında yaklaşık yüz çeşit kağıt bulmak olanaklıydı

Türkler hemen her dönemde ithal ettikleri kağıtları aharlamak, mührelemek ve boyamak gibi işlemlerden geçirirlerdi Nitekim çeşitli kaynaklarda rastlanan kağıtçı, kağıthane yada kağıt karhanesi sözcükleri daha çok bu terbiye işleminin yapıldığı yerleri içeren anlamda kullanılmıştır Osmanlı imparatorluğunda yüzlerce aile bu işlerle geçimini sağlarken aharci, mühreci ve boyacılar da kendi içlerinde uzmanlaşmışlardı Yine de bazı ünlü hattatlar, aharleme, boyama, mühreleme işlemlerini kendileri yapmayı tercih etmişlerdir

Aharlemek kağıdın güzel yazı için elverişli bir hale getirilmesi yani yüzeyinin bir takım sıvılarla güçlendirilmesidir Şapta eritilmiş yumurta akı, sulu nişasta, pişmiş pirinç suyu, paça suyu sıvılar aherleme işleminde bolca kullanılırdı Bu sıvılar kağıdın yüzeyine bir kez sürülürse buna”tek aherli” iki kez sürülürse “çift aharli” denirdi Nefeszade İbrahimin ahar tarifi ise oldukça karmaşıktır

“Bir fincan halis nişastaya kırk fincan su koyup içine onluk miktarı balık tutkalı koyup karıştırarak ta içine bir ateşi sokup çıkardıkta ateş sönmeyince tabhola, badehu indirip kağıtlara sürüle

Eğer birkaç gün terk olunup üzeri küflendikten sonra küfü atılıp sürülür ise daha ala olur
Badehu kağıtlar kuruduktan sonra yumurta aharı sürüle

Tariki budur ki miktar-ı kifaye yumurtanın akını bir kaseye vaz ve ceviz miktarı içine şap koyup köpürünce karıştırıla, badehu terk oluna ta köpüğü azalıp suyu çoğaldıkta ol suyu kağıtlara sürüle
Bundan ala ahar olmaz

Mührelemek ise “mühre” adı verilen genellikle camdan düz bir cisimle kağıt yüzeyinin perdahlanması yani düzleştirilip parlatılmasıdır Çakmak mühre, cam mühre, deniz kulağı mühre ve altın mühreleri gibi çok değişik mühreler vardır
Aharlamak ve mührelemek kağıdın yüzeyini düzlediği dayanıklılığını artırdığı gibi, mürekkebi dağılmamasını kağıda sinek konmasını önlemekten haşarattan korumaya kadar çeşitli yararlarıda vardı “Aharlayınca kağıdın üstünde parlak bir tabaka meydana gelir Bu parlak tabaka yüzünden kağıt mürekkebi emmez, satıha kalır Bu yüzden de yazıları ıslak bir bezle veya yalayarak iz bırakmayacak şekilde silerek yerine yeniden yazmak mümkündür Bu hususiyetinden dolayı resmi dairelerde , Osmanlı Divanında daha ilk dönemlerden buyana aharlı kağıt kullanmak yasak edilmiştir Çünkü aharlanmamış kağıt mürekkebi emer ve bir daha yazıyı silmek, düzeltmek mümkün olmazdı İşte bu suretle resmi evraklar üzerinde oynamaların değiştirmelerin yani sahtekarlıkların önüne geçilmiş oluyordu”

Aharlanmış kağıtların dilimize bırakmış olduğu bir mirası da burada belirtmek yararlı olabilir

“Eskiden öğrenciler yazı öğrenirken yaptıkları her yanlışı dileri ile aharlı kağıt üzerinden mürekkebi yalayarak siler yenisini yazarlardı Ne kadar çok hata yapılırsa o kadar çok yalayıp silmek gerekirdi dilimizde okur yazarlık alameti olarak bugün hala kullanılan “çok mürekkep yalamış “ tabiri aharlı kağıtların bu hususiyetiyle ilgilidir”

Kağıtların boyanması ise başlı başına ayrı bir zanaattı Kağıtlar yalızca boyanmaz ebrulanırdı da Otuzun üzerinde farklı renk elde etme yöntemi bilinir, kağıtlar ya banyo edilerek yada sürülerek boyanırdı Ebru kağıdı yapma yöntemleri ise pek zengindi
Görüldüğü gibi Türkler kağıt üreticisi olmasalar bile kağıdın kullanımı konusunda kendi toplumsal bünyelerine ve kültürlerine uygun bir yol izlemişlerdir, kağıt yüzeylerini işleme ve bunlar üzerine güzel yazı yazmada, belki de başka hiçbir toplumda olmadığı kadar uzmanlaşmışlar, başarı göstermişlerdir

Kaynaklar

1 SEKA Kağıtçılık Dergisi Temmuz 1999, Sayı 62
2 Eczacıbaşı Dergisi Ekim 1977, sayı 4

Alıntı Yaparak Cevapla