Prof. Dr. Sinsi
|
Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Fransızların Trakya'yı İşgali-İ
Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Fransızların Trakya'yı İşgali-I
Doğu’da Karadeniz, Güney’de Çanakkale ve İstanbul boğazlarıyla Marmara Denizi ve Ege Denizi, Batı’da Makedonya, Kuzeyde bazen Karasu veya Rodop dağlarının silsilesi hudut kabul edilen sahaya Trakya adı verilmiştir1 Bu bölge, Osmanlı devletinin 1353’de Çanakkale boğazını geçerek, Balkanlarda fütuhata başlaması ve Sırp Sındığı zaferinden (1363) sonra, Türk hakimiyetine girmiştir2 Balkan yarımadasının güney bölümünü oluşturan bu sahanın bugün bir kısmı Yunanistan, bir kısmı ise Türk toprakları içinde bulunmaktadır Yunanistan’da kalan bölümüne “Batı Trakya”, Türkiye’de bulunan bölüme ise “Doğu Trakya” veya “Paşaeli” denilmektedir
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Rusya gerek Balkanlar’da ve gerekse Doğu Anadolu’da üstün bir duruma geçerek, İngiltere’nin İmparatorluk yolunu tehdit eder duruma gelmişti Rusya’nın Balkan politikasını dilediği gibi tanzim edip Büyük Bulgaristan Prensliği’ni kurması ve böylece Kavala’da Akdeniz’e ulaşması, Karadağ prensliğini de genişletip müstakil hâle getirmesi, Avusturya’nın Adriyatik sahilleri üzerinde yayılma yolunu kesmiş bulunuyordu3 Balkanlar’daki bu gelişmeler neticesinde Rusya, Paris Antlaşması’ndan (1856) sonra “ya anatomi ya anatomi” politikasını Slavcılık düşüncesinin zaferi olarak gerçekleştirmiş oluyordu
Balkan Sıradağları’yla Karadeniz, Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı ve Mesta nehri arasında yer alan Trakya’nın Romalılar devrinden beri devam ede gelen idarî birliği Osmanlılar zamanında da muhafaza edilmiş, yönetimi Edirne vilâyeti çatısı altında toplanmıştır Ayastefanos [3 Mart 1878] ve Berlin Antlaşması [13 Temmuz 1878] ile, Şarkî Rumeli Vilâyeti’nin Bulgaristan5 tarafından ilhakıyla [5 Nisan 1886] Trakya bölgesi yönetim birliğini kaybedip, parçalanmıştır
Doğu Rumeli’nin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasından sonra Trakya; Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’yle, Mesta nehri ve Doğu Rumeli’nin güney sınırları arasındaki bölgeden ibaret kalmıştır Trakya’nın bu son durumuna göre, Meriç nehri Doğu ve Batı Trakya’yı iki kısma ayırmıştır
Doğu Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakı ile sadece Trakya bölgesinin parçalanması söz konusu olmamış, İstanbul ve Boğazların en sağlam ve tabiî bir savunma hattı olan Balkan sıradağlarının elden çıkmasıyla, Trakya’nın Osmanlı Devleti’nde kalan kısımları ve İstanbul ile Boğazların ve dolayısıyla bütün Anadolu’nun emniyeti de ciddî şekilde tehlikeye girmiştir
Trakya, I Balkan Savaşı’yla Midye-Enez hattına kadar işgal edilmiş, ancak, II Balkan Savaşı sonrasında Meriç’e kadar olan toprakları işgalden kurtarılmıştır Balkan harbinden [1913] sonra imzalanan İstanbul Antlaşması [29 Eylül 1913] ile Batı Trakya’nın 25 Ekim’e kadar Bulgaristan’a teslim edilmesi kararlaştırılmıştır Bu tarihten itibaren Türk idaresinde kalan Meriç nehrinin doğusundaki topraklar “Doğu Trakya” adıyla anılmaya başlanmıştır7 Bu son hâliyle Doğu Trakya, Birinci Dünya Savaşı süresince de Osmanlı Devleti’nin yönetiminde kalmıştır
Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde İtilâf Devletleri’nin Selanik cephesi, Fransız generali Franchet d’Espérey’in emrinde bulunuyordu Fransa’nın öteden beri Almanya’ya karşı duyduğu intikam hissiyle Fransızlar, Almanya’yı müttefikleri karşısında yalnız bırakmayı düşünmüştür Fransa, bu maksatla Bulgaristan’ı Almanya’nın yanından ayırmayı ve Osmanlı Devleti’nin Almanya ile olan irtibatını keserek, Almanya’nın yalnız kalmasını plânlamıştır İtilâf Devletleri’nin Trakya’da bulunan Franchet d’Espérey’in emrindeki ordusu bu maksatla ikiye bölünerek, bir kolu Franchet d’Espérey’in komutasında Tuna üzerine yöneltilmiş, diğeri ise İngiliz generali George Milne’nin komutasında İstanbul’a hareket etmiştir
Franchet d’Espérey, Bulgar ve müttefik devletler cephesine karşı, İngiliz, Yunan ve Sırp kuvvetlerinden oluşturulan 700 000 civarındaki Makedonya ordusuyla Manastır-Doyran hattında taarruza geçip (15-24 Eylül 1918), Dedeağaç’tan Avlonya’ya kadar uzanan 630 km lik cephede On üç gün savaştıktan sonra 29 Eylül’de Bulgaristan’ı çökertmiş, arkadan “Selanik Mütarekesi” imzalanarak Bulgaristan’ın savaş dışı kalması sağlanmıştır9 Bulgaristan’ın Makedonya bölgesinden çekilmesiyle, Franchet d’Espérey’e Doğu Trakya ve İstanbul yolu açılmıştır Bu durum Osmanlı Devleti’ni çok ağır hükümler ihtiva eden Mondros Mütarekesi’ni imzalamaya mecbur etmiştir
Bulgaristan’ın mütareke imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmesi Türkler için iyi olmamıştır Zira, İstanbul-Berlin yolunu kontrol altında bulunduran Bulgaristan’ın savaş dışı kalması, bu demiryolunun İtilâf Devletleri’nce kapatılmasına sebep olmuştur İstanbul-Berlin yolunun İtilâf Devletleri’nce kapatılması, Osmanlı Devleti’nin müttefiklerinden yardım alamamasına ve İstanbul yolu da İtilâf Devletleri’ne açılmıştı11 Nitekim, Bulgaristan’daki Fransız kuvvetlerinden bir birlik 6 Kasım 1918’de Uzunköprü’ye gelerek, daha sonra buraya gelecek olan Fransız birliklerine yer ve yiyecek temin etmiş, Fransız birlikleri 9 Kasım’dan itibaren Uzunköprü- Sirkeci arasındaki demiryolunu kontrollerine almışlardır
Osmanlı Devleti’nin İtilâf Devletleri’yle imzaladığı 25 maddelik Mondros Mütarekesi’nin hiçbir maddesinde, açık bir hüküm olarak Türk topraklarından herhangi bir yerin işgal edileceğine dair bir ifade bulunmamasına rağmen, kapalı hükümlere dayanılarak, Anadolu’nun bir çok bölgesinde olduğu gibi Doğu Trakya toprakları da işgal edilmek istenmiştir İtilâf Devletleri, Mondros Mütarekesi’nin 15 maddesinde yer alan; “Bütün trenlere İtilâf Devletlerinin kontrol memurları yerleştirilecek; İtilâf yetkilileri, Türk trenlerini istedikleri gibi serbestçe kullanabilecek, fakat halkın ihtiyaçlarını nazar-ı dikkate alacaktır” 13 hükmü gereğince, Trakya’daki demiryollarını da bu maddeye istinaden kontrol altına almak istemişlerdir İngiltere Anadolu’daki demiryollarını kendi kontrolüne aldığından, Trakya’da birliği bulunan Fransızlara da Uzunköprü-Sirkeci demiryolunun kontrolünü vermiştir Böylece Fransızlar, 4 Kasım 1918 günü Uzunköprü-Sirkeci demiryolunu ele geçirip, işletmesini de yapmaya başlamıştır
Osmanlı Devleti’nin İtilâf Devletleri’yle imzaladığı Mondros Mütarekesi hükümlerine göre; itilâf donanması 7 ve 11 Kasım 1918 günlerinde İstanbul’a gelerek, gemilerini Dolmabahçe önünde demirlemişlerdi Yine Mütarekeye göre; Çanakkale boğazının deniz ve kara tesisleri boşaltılarak müttefiklere teslim edilmişti Bu durum, Doğu Trakya’nın Anadolu ile irtibatını kesmişti
Trakya üzerindeki hâkimiyet, aynı zamanda boğazların kontrolü ile de yakından ilgili olduğundan, bilhassa Rusya bu son gelişmeleri benimsememekteydi Ancak, Ekim Devrimi (1917) sebebiyle Rusya’nın savaştan çekilmesi, Boğazlar üzerindeki Rus hâkimiyetini de ortadan kaldırmıştı Bu boşluğu doldurmak için, bu defa Fransa ve İngiltere birbiriyle yarışmaya başladı
İngiltere, müttefikleri arasında Türkiye’ye karşı güçlü görünmek için Mondros Mütarekesi’ni imzalarken Fransa’ya hiç bir bilgi vermeyip, Türk toprakları üzerinde adeta tek söz sahibi olma konumuna gelmişti Zira İngiltere’nin 12 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa ile imzaladığı söylenen gizli antlaşma, Anadolu’daki demiryollarının İngiliz etkisinde olan bir komisyon tarafından işletilmesi, Fransa ve İtalya’nın İngiltere’ye karşı kuşkularını artırmaktaydı17 İngilizlerin gerek Türkiye’ye karşı tek güçlü devlet olduğu intibaını vermeye çalışması ve gerekse Osmanlı Devleti’nin İngilizleri Fransa’ya göre daha güçlü görüp, İngilizler yanında yer alma temayülünde bulunmaları sebebiyle, İstanbul ve Trakya’daki İtilâf Devletleri komutanlığı İngiliz Generali Milne’ye kalmıştı18 Bu durum Fransızları kızgınlığa sevk ederken; Almanya’nın 11 Kasım’da Antlaşma imzalayarak saf dışı kalması Fransa’yı memnuniyet sarhoşluğuna sokmuştu Bu atmosferde Fransız Generali Franchet d’Espérey, Doğu Orduları Komutanı edasıyla 23 Kasım 1918’de bir savaş gemisiyle İstanbul’a geldi19 İngilizler, Fransızların kızgınlığını gidermek istemiş olacaklar ki; İngiltere Genelkurmay Başkanı Mareşal Wilson, General Wilson’a d’Espérey’den emir almasını bildirmiş, 3 Aralık’ta Londra’da alınan bir kararla, Türklerin elinde bulunan Rumeli’nin neresinde olursa olsun bütün birliklerin d’Espérey’in emrinde olmasını istemiştir20 Fakat d’Espérey, İstanbul’a bu ilk gelişinde kendisine pek parlak bir karşılama töreni yapılmadığı için, kısa bir süre sonra İstanbul’dan ayrılmıştır
Venizelos’un barış konferansına sunduğu Yunan isteklerinin kabul edilmesi neticesinde, 14 Ocak 1919 tarihinde Hadımköy’den Kuleli ve Burgaz’a kadar bütün demiryolu istasyonları Yunanlılar tarafından işgal edildi Böylece bir oldu bittiye getirerek Doğu Trakya Yunanistan’a verilmek isteniyordu Osmanlı Devleti Yunanistan’ın Doğu Trakya’ya girmesine sessiz kalıp, “Bunun bir işgal olmadığını, bütün memurların görevleri başında olduğunu” belirterek bu gelişmeye kayıtsız kalırken, olay Bulgaristan’ı hiç ilgilendirmediği halde, Osmanlı Devleti’nden daha duyarlı davranıp, İtilâf devletleri nezdinde protesto etmiştir
Fransız generali d’Espérey, 8 Şubat 1919 tarihinde tren ile ikinci defa İstanbul’a geldiğinde, görkemli bir törenle karşılanarak, Fatih’in İstanbul’a girişine kinaye olarak beyaz bir atın üzerinde Rum, Ermeni… azınlıklarının çılgınca alkışları arasında Beyoğlu caddelerinde şov yapmıştır D’Espérey’in İstanbul’a bu şekilde görkemli girişinin maksadı, kendilerince hem Türklere gözdağı vermek, hem de İngilizlere Fransa’nın üstünlüğünü göstermekti
Franchet d’Espérey’in İstanbul’a bu ikinci gelişini Süleyman Nazif Hadisat Gazetesi’nde “Kara Bir Gün” başlıklı yazısında yererek; “Varlıklarını Osmanlının hoşgörüsüne borçlu olan azınlıkların, vatana ihanet ederek, Fransız işgal generalini çılgınca karşılamaları Türklerin yüreğinde ebediyen kanayacak bir yara açtı  ” şeklinde tepkisini dile getirmiştir
Her inkıraz döneminde görüldüğü gibi, yıllardır Türk hoşgörüsü altında ve Türklerle birlikte yaşayan insanlar, devletin zayıf konumundan yararlanarak, kendi zayıf karakterlerini ortaya koyup, düşmanla işbirliği etmekten çekinmemiştir Trakya’nın işgalinde de benzer durumlar olmuş ve bir kısım vatanperver bilinen insanlar, bir düşmana diğer düşmanı tercih edebilmiştir Bir Rum’un Edirne valiliğine verdiği 12 Haziran 1919 tarihli dilekçede “Edirne Trakya Cemiyeti nâmı altında toplanan İttihatçılar, Bulgarlar ile Trakya hakkında tecavüzî ve tedâfü‘î bir ittifak akdine çalıştıkları ve buna Edirne İstinaf memur-u umumisi Hasan Fehmi, Merkez memur-u umumisi Arif ve diğer bazı memurlar iştirak etmiştir ”23 şeklinde İfadeler kullanması, bir azınlığın art niyetli olmasının yanında, diğer olaylar da göz önüne alındığında bu ihanet gerçeğini doğrulamaktadır
Fransız Generali Franchet d’Espérey’in kuvvetleri, Bulgaristan’ı savaş dışı bıraktıktan sonra, Doğu Trakya’ya üstlenmek üzere 2 Temmuz 1919’dan itibaren, emrindeki birlikleri Edirne’ye toplamaya başlamıştır Edirne Valisi Salim Beyin İstanbul’a gönderdiği telgraftan anlaşıldığına göre, “İki alay İtalyan askeri Sofya’dan Karaağaç’a gelerek, bunlardan 63 Alay’ın Karaağaç’ta, 64 Alay’ın Edirne’de ikâmet edeceği, ayrıca Sofya’dan bir alay Fransız askeri Bulgaristan’daki bazı noktaları ele geçireceği”24 bildirilmiştir
Doğu Trakya’nın Fransızlar tarafından işgal edildiği bu günlerde, bir diğer olay da Bulgaristan hükümetinin, Karaağaç ahalisi başta olmak üzere, diğer yerlerdeki İslâm ahalinin evlerini arayarak, buldukları Bulgar paralarına ve ecnebilere ait her nevî evraka el koymalarıdır25 Belli zamanlarda yapılan bu aramaların maksadı, Bulgaristan’daki bil‘umum ahali için her üç ayda bir mevcut nakit paralarının miktarını mahallî hükümete bildirme mecburiyetinde olmaları ve bu emre uymayanların cezalandırılmaları sebebiyle, muhtelif zamanlarda arama yapılarak, bildirimi yapılacak olan paralara el koymaktı
Fransız kuvvetleri bir yandan Edirne’de toplanmaya çalışıp, İstanbul’a geçme hazırlığında bulunurken, diğer yandan Bulgaristan’daki kuvvetlerinin bir kısmı firar etmeğe başlamış, ayrıca Bulgaristan’da Rus Bolşevikleriyle de yer yer çatışmalar ortaya çıkmıştır Bu hususta Edirne Valisi Salim Beyin 5-6 Temmuz 1919’da verdiği bilgiye göre; beş, altı gün önce, “Romanya cephesinde Bolşeviklere karşı sevk edilen Fransız askerlerinden iki fırkanın isyan ettiği ve kendilerinin Bulgaristan’a getirilerek silahlarından tecrit edildiği ve Fransa’ya iâdelerine başlanıldığı, ayrıca Romanya’nın Dobruca eyaletine Rusya’dan ve Bulgaristan’ın Vidin karyesine Macaristan’dan gelen Bolşevikler ile İtalyan ve Fransız askerlerinin harp etmekte olduğu, bu çarpışmalarda bir çok yaralı Fransız askerinin Sofya’ya getirildiği, Bolşeviklerin bölgeyi kuşattığı”27 bildirilmektedir Bu durum Fransa’yı Doğu Trakya’da zor duruma sokacak ve bölgenin Yunanistan tarafından işgal edilmesine Fransa rıza gösterecektir Fransa’nın bölgedeki bu aczi karşısında Doğu Trakya’ya giren Yunan birlikleri 6 Temmuz 1919 günü, Bulgar güçleriyle İskeçe ile Okçular hattında karşılıklı çarpışmalara girecekler, İtalyan ve Fransız komutanlarının müdahalesiyle bu çarpışmalara son verilecektir
Fransızlar, Bulgaristan’da bulunan askerlerini 17 Eylül’de 30 vagon29, 21 Eylül’de 27 vagon, 22 Eylül’de 68, 23 Eylül’de 30, 24 Eylül’de 11, 25 Eylül’de 11, 30 Eylül’de 10 vagon ile Edirne’ye taşıyacaktır
Fransız askerlerinin Bulgaristan’dan ayrılmasından sonra, Bulgaristan toprakları olarak kabul edilen bir kısım yerlerin komşu devletlere verileceği söylentileri üzerine, Bulgaristan’da protestolar olmuş, bu konuyla ilgili olarak Edirne Vali vekili Gazi Sırrı Bey 26 Temmuz 1335 (1919) tarihinde; “ … 15 güne kadar Bulgaristan’ın İsçeze ve Romanya’nın bir kısım arazisinin İtalyanlar tarafından işgal edileceği ve Dobruca Bulgar Makedonyası’nın Romanya ve Sırbistan ve Yunanistan’a ilhakı aleyhinde Bulgaristan’ın muhtelif şehirlerinde tevarih-i muhtelifede mitingler yapıldığı ve bu gün Karaağaç’ta da bu maksatla bir miting yapılacağı Dobruca ve Makedonya Bulgar Heyet-i Murahhasaları’nın Paris Konferansı’nca adem-i kabul, memalik-i mezkurenin Romanya ve Sırbistan ve Yunanistan’a ilhak edileceğine bir işaret telakki edildiğinden şehir halkına 27’inci Pazar günü umum Bulgaristan’da sosyalistler tarafından mitingler yapılacağı ve bunun Bolşevikliğe bir mebde’ olacağı ve bunu ihtilâl takip edeceği ve asayiş-i asliyenin muhafazası içün Karaağaç’taki Süvari Alayı ile piyadelerden tertip edilen müfrezelerin Bulgaristan içlerine sevk edildikleri  ” bilgilerini vermiştir
27 Temmuz günü Bulgaristan’ın bir çok kasabalarında Bolşeviklik lehinde Bulgarlar tarafından nutuklar irad edildiği ve Filibe civarında ahalinin toplanmalarına engel olmak üzere hükümet tarafından sevk olunan asker ile ahali arasında müsademelerin olduğu ve Karaağaç’ta nutuk irad edileceği esnada Hükûmet tarafından engel olunduğu ve 28 Temmuz’da Karaağaç’ta tekrar toplanmak üzere Rumca ve Bulgarca ilânlar dağıtılmasına rağmen toplantının gerçekleşmediği, ancak Bulgaristan’da Bolşevikliğin ilân edildiği anlaşılmaktadır32 Bulgaristan-Türk hududunun yerleşim yerlerindeki nüfusun ekseriyeti Rum olduğundan, gerek Bolşevikliğin Türk topraklarına sirayet etmesini engellemek ve gerekse, sınır boylarındaki Müslüman ahalinin mallarını gasp edip tekrar Bulgaristan’a geçen tecavüzcülerin faaliyetlerini önlemek için sınır boylarındaki emniyeti sağlamakta güçlük çekilmektedir Bu sebeple Edirne valisi, 7 Ağustos 1919 tarihinde İstanbul’a bir telgraf göndererek, bölgenin düzenini sağlamak için kafî miktarda asker bulundurulması gerektiğini bildirmiştir
***
|