Yalnız Mesajı Göster

Yakın Tarihimizde Ki Önemli Ayaklanmalar

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yakın Tarihimizde Ki Önemli Ayaklanmalar



YAKIN TARİHİMİZDEKİ ÖNEMLİ AYAKLANMALAR

A Osmanlı Devleti Döneminde Çıkan Ayaklanmalar

1 Patrona Halil İsyanı
2 Kabakçı Mustafa İsyanı
3 31 Mart Ayaklanması
- 31 Mart Vakası (Star Gazetesi - 30 Mart 2003)


Patrona Halil İsyanı (29 Eylül - 11 Ekim 1730)

İrticaî anlamdaki ilk ayaklanma olaylarından biri Sultan III ncü Ahmet zamanında (29
Eylül - 11 Ekim 1730) meydana gelen Patrona Halil İsyanıdır Arnavut asıllı ve
yeniçeri olan Patrona Halil ve yandaşları; 29 Eylül 1730 tarihinde Sultan Bayezit
Camii'nin Kaşıkçılar kapısı tarafında ellerinde yalın kılıç olduğu halde bayrak açıp, üç
- dört koldan hareketle "Şer ile davamız vardır; ümmet-i Muhammet'ten olanlar
dükkânlarını kapatıp bayrak altına gelsin" diye bağırarak halkı ayaklandırmışlardı
Ayaklanan bu asiler askerî kışlaları da basarak silâhlarına el koymuşlardır Asiler bu
ayaklanma sırasında üç veziri boğdurmuşlar; Sultan III ncü Ahmet'i de tahttan
indirmişlerdi Sultan III ncü Ahmet'in yerine padişah olan l nci Sultan Mahmut,
hükümet otoritesini yeniden tesis etmek, devletin huzur ve asayişini sağlamak için
Patrona Halil ve yandaşlarını bir tertip sonucu öldürtmüştür

Kabakçı Mustafa İsyanı (1808)

Sultan III ncü Selim tarafından batıya dönük özellikle orduda yapılmak istenen ıslahat
hareketlerine ve yeniliklere karşı 1808 yılında gerici güçlerin kışkırtması ve girişimleri
ile Kabakçı Mustafa İsyanı meydana gelmişti Bu isyan Osmanlı Devleti'ni çok zor
durumda bırakmış; ayrıca, Sultan III ncü Selim'in tahttan indirilmesi ve daha sonra da
şehit edilmesi ile sonuçlanmıştır Aradan belli bir süre geçtikten sonra ayaklanmanın
lideri Kabakçı Mustafa ile ayaklanmaya ön ayak olan Köse Mustafa Paşa, 300
yandaşı ile birlikte Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa tarafından idam edilmişlerdir

31 Mart Ayaklanması (13 Nisan 1909)

İstanbul'da İngiliz yanlısı Sadrazam Kâmil Paşa'nın da desteği ile gerici ve dine
dayanan Volkan gazetesini çıkaran, 6 Şubat 1909 tarihinde de "İttihad-ı Muhammedi”
cemiyetini kuran Kıbrıs doğumlu "Derviş Vahdeti"; gerek gazetesinde gerekse
kurduğu cemiyetin programında Kuranıkerim ve şeriat hükümlerinin yürürlüğe
gireceğini belirtmekte; ayrıca, Avrupa'da eğitim gördükten sonra yurda dönen batı ve
modern düşünceli subaylara ve İttihat Terakki Partisi'ne karşı halkı ve askerleri
ayaklandırmaya çalışmaktaydı

Söz konusu cemiyet, ayaklanmadan önce 20000 kişilik bir kalabalıkla birlikte yeşil
bayraklarla Ayasofya Camii önünde toplanmış ve "şeriat emirleri ve Tanrı hükümleri
bir tarafa bırakıldı Din ve diyanet hâlâ ayaklar altında kalacak mı?" gibi söylemlerle
cahil halkı tahrik etmeye çalışmıştır Nihayet, 31 Mart (Rûmi tarihle1325, Milâdî
tarihle 13 Nisan 1909) gününün sabahı İstanbul'da Taşkışla'daki 4 ncü Avcı Taburu
ayaklanmış, subayları yakalayıp hapsettikten sonra çavuş ve onbaşıların
komutasında Ayasofya Camii'ne gelmişler ve yolda "şeriat isteriz" diye bağırmışlardır
Bu ayaklanmaya İstanbul'daki bazı birliklerle beraber sarıklı ve cübbeli hocalar ve bir
kısım cahil halk da katılmıştır

Asiler, kabinenin çekilmesini, II nci Tümen Komutanı Cevdet Paşa ile Hassa Ordusu
Komutanı Musa Paşa'nın görevden alınmasını, ayrıca şeriat hükümlerinin kesin
olarak uygulanmasını istiyorlardı Ayaklanmanın ilk günü Lazkiye Mebusu Arslan Bey
ile Adliye Nazırı Nazım Paşa öldürüldü Ayrıca, ele geçirilen genç subaylar da
kurşuna dizildi Yıldız Kışlası subaylarından altısı kışlanın mutfağı önünde
boğazlandı Ayrıca, Asar-ı Şevket zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşısı Ali Kabuli ise
gemisinin erleri tarafından Yıldız Sarayı'na götürülüp Padişah Abdülhamit'in gözleri
önünde şehit edildi Gericilerin İstanbul'daki ayaklanmaları Bursa, Erzincan, Erzurum
ve Adana vilayetlerine de sıçramıştı Ayaklanmanın ikinci günü Bursa'da hocalar ve
şeyhlerle birlikte binlerce insan ellerinde yeşil bayraklarla telgrafhane önünde
toplanarak İstanbul'daki isyancıları desteklediklerine dair İttihad-ı Muhammediye
Cemiyetine ve Kıbrıslı Derviş Vahdetî'ye telgraf çekmişlerdi

Sonuçta ayaklanmayı bastırmak üzere Mahmut Şevket Paşa komutasında
oluşturulan ve komutanlığını Hüseyin Hüsnü Paşa, kurmay başkanlığını ise kolağası
(Yzb) Mustafa Kemal (ATATÜRK)'in yaptığı Hareket Ordusu 14 Nisan 1909 tarihinde
Selanik'ten İstanbul'a hareket ederek Yeşilköy'e gelmişti Asilerin lideri eski
Trablusgarp valisi Arnavut asıllı İngiliz dostu İsmail Kemal, İstanbul'daki İngiliz
elçiliğine sığınmış, İngiliz bayrağı taşıyan bir vapurla Yunanistan'a kaçmıştı 23 Nisan
1909'da Hareket Ordusu, Sirkeci, Aksaray, Edirnekapı ve Beyoğlu olmak üzere dört
kol halinde İstanbul'a girdi İsyancıların merkezi haline gelen Taksim Kışlası ile
Selimiye ve Yıldız kışlalarındaki asiler etkisiz hale getirilmiş ve böylece halkın ve
devletin bekasını ilgilendiren önemli bir ayaklanma olayı bastırılmıştı

Osmanlı Padişahı Sultan II nci Abdülhamit, bu olaylardan sonra Millet Meclisince
tahttan indirilmiş; yerine 27 Nisan 1909 tarihinde Sultan V nci Mehmet (Reşat)
getirilmiştir Ayrıca, Osmanlı Harp Divanı, 31 Mart ayaklanmasında suçlu gördüğü 49
kişiyi asmak suretiyle idam etmiştir, idam edilenlerin içinde ayaklanmanın
elebaşılarından, irticaî yayın yaparak halkı isyana teşvik eden Volkan Gazetesi sahibi
Derviş Vahdetî de bulunuyordu

31 Mart Vakası

31 Mart ayaklanması, geleneksel Osmanlı halk
ayaklanmalarının son örneğiydi; bu isyanların amaçları ve
müttefikleri hiç değişmedi

Bugünse varoşların eğitimsiz, işsiz, asosyal kitleleri ile tarikat
bağlantılı sözde din adamlarından oluşan yeni ittifakın amacı
aynı, fakat araç farklı: Artık amaçlarına seçim sandığı aracılığıyla ulaşmayı
öğrendiler

Yanlış bilinen tarihi gibi, 94 yıl önce İstanbul'u kasıp kavurduğu 11 gün boyunca
yaşanan olayları ve nedenleriyle çeşitli ve genellikle eksik, yanlış, çarpıtılmış
yorumlara konu olan 31 Mart Olayı, muhalefetin demokratik bir gövde gösterisi olarak
başladı, ama siyasal deneyimsizlik sonucu esnaf, suhte ve askerlerden oluşan
kitlenin irticai başkaldırısına dönüştü

31 Mart 1325 (bugün kullandığımız takvime göre 13 Nisan 1909) sabahı erken
saatlerde İstanbullular sokaklardan akın akın geçen askerlerin haykırışlarıyla
uyandılar O güne dek Hürriyet Bekçileri (Nigehban-ı Hürriyet) adıyla tanıtılan Selanik
4 Avcı Taburu askerleri sokakları doldurmuştu Alaturka saat 7'de (gece yarısı)
subaylarını bağlayan er ve erbaşlar, Arnavut Hamdi Çavuş önderliğinde, isyan
sarhoşluğuyla haykırıp ateş ederek Meclis'in bulunduğu Sultanahmet Meydanı'na
doğru akıyordu

'Yaşasın asker!', 'Şeriat isteriz' çığlıkları ile bölünen derin bir uğultu meydanı sarmıştı
Sarı elbiseli avcı askerlerinin süngüleri ışıldıyor, ellerindeki beyaz yeşil bayraklar
sabah serinliğinde dalgalanıyordu Alaturka saat 5'te (1245) meydan hareketlendi;
boru sesleri arasında ellerinde yeşil bayraklarla tekbir getirerek Divanyolu'ndan gelen
kalabalık bir grup fark edildi Meydan bir anda 'papatya tarlasına' dönüştü: Gelenler,
medrese talebeleri (suhte), cami hocaları, vaizlerden oluşan alt düzey ulemaydı
İşte 31 Mart Olayı adıyla tarihimize geçen kanlı ayaklanma böyle başladı

Ayaklanmanın ilk gününde 20'ye yakın mektepli zabit katledildiği gibi, Tanin ve Şurayı
Ümmet gazetelerinin matbaası basıldı, makineleri parçalandı Adliye Nazırı Nazım
Paşa ile Lazkıye mebusu Emir Arslan Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İT) ileri
gelenleri sanılarak 'yanlışlıkla' öldürüldü Dükkanlar yağmalandı, başıbozuk askerin
tüfekleriyle sağa sola ateş etmesi sonucu kazara yaralananlar, ölenler öldü
Kısacası İstanbul, isyancıların egemenliği altında kaldığı 11 gün boyunca, geçmiş
yüzyılların kazan kaldıran Yeniçerileri'nin günlerine benzeyen olaylara sahne oldu
Geleneksel Osmanlı halk ayaklanmalarının son örneği olan 31 Mart isyanını,
Makedonya'daki İT yanlısı gönüllü sivil ve askeri güçlerin oluşturduğu Hareket
Ordusu bastırdı İlan edilen sıkıyönetimi izleyen Divan-ı Harp yargılamaları sonucu
pek çok askerle birlikte ulemadan, Volkan gazetesi yazarları Derviş Vahdeti ile
Enderunlu Lütfi de asıldı

31 Mart İsyanının Nedenleri

Asilerin ilk başta meclisin önünde toplanarak dileklerini mebuslara aktarmak
istemeleri, olayın meşrutiyetçi demokratik boyutunu gösterir Serbesti, Zaman, İkdam
gazetelerinde, asker ve din adamlarının Kanun-u Esasi'ye bağlı olduklarının sık sık
dile getirilmesi de bir başka ipucudur Peki ama, demokratik bir gövde gösterisi nasıl
olup da bir 'irtica' olayına dönüşmüştü?

Bunun için biraz daha geriye, isyandan tam 8 ay 21 gün önce (10 Temmuz 1324/23
Temmuz 1908) ilan edilen Meşrutiyet'in günlük yaşamda yarattığı değişikliklere göz
atmak ve bunların siyasal ve toplumsal bağlamdaki gelişmelerdeki yansımalarını
değerlendirmek gerekiyor

1Günlük Yaşamın Değişmesi
2
Meşrutiyetin ilanını İstanbullular'ın dinmek bilmez sevinçlerini ifade ettikleri sonu
gelmez gösteriler izledi Hürriyet kahramanları Niyazi, Enver ve Eyüp Sabri'nin
fotoğrafları elden ele geziyor, adlarına şarkılar besteleniyor, kartpostallar
bastırılıyordu

Hürriyeti herkes kendine göre anlıyordu: Meşrutiyeti herkesin istediğini yapma
özgürlüğü olarak kabul edip işlerine gitmeyenler bile vardı Öyle ki, sonunda İT
'herkesin işinin gücünün başına dönmesi gerektiğine' dair birkaç bildiri yayınlamak
zorunda kaldı

Meşrutiyet'in ilanından sonra onlarca yeni gazete ve dergi kuruldu; bu gazete ve
dergilerde kadınlar da yazmaya başladı Kadınların sesi siyasal yaşamın içinde de
duyuluyordu Yaşam değişmişti; farklı siyasal olaylara tepki olarak boykotlar, bağış
kampanyaları, balolar düzenleniyor toplantılar yapılıyordu

2 Siyasal Muhalefetin Doğuşu

2 Eylül'de İstanbul'a dönen Prens Sabahaddin ve taraftarları İT'den bekledikleri
yakınlığı göremeyince bir muhalefet partisi kurdular 17 Eylül 1908'de kurulan bu
partinin adı Ahrar (Hürler, Liberaller) Fırkası idi Ahrar, 31 Mart'a dek birbirlerinden
çok farklı muhalif grupları bir araya toplayan siyasal bir şemsiyeye dönüştü
Geleneksel güç odakları olan Saray (Abdülhamid) ile heyet-i vükelanın yanı sıra,
siyasal yaşamın yeni unsurları olarak İT ve Ahrar da karşı uçlarda yerlerini aldılar
Çoğunlukla genç subay ve küçük memurlardan oluşan İT, Meşrutiyet'in ilanından
sonra hemen iktidara gelemeyip hükümeti denetlemekle yetindi Bu ortamda
gerçekleştirilen seçimlerde (Kasım 1908), İT'nin listesindeki adayların hemen hepsi
meclise girdi Ama bunların çoğu İT'li değil, sadece istibdada karşı olmalarıyla
tanınan kişiler olduğundan, İT 17 Aralık 1908'de açılan Meclis-i Mebusan'da kendi
mebuslarına söz geçiremeyince baskıya başvurdu Bu, muhalefeti daha da
şiddetlendirdi; muhalefetten Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi'nin
öldürülmesi siyasal gerginliği alabildiğine tırmandırdı

3Dış bunalım
4
Meşrutiyetin ilanını izleyen Ekim ayında, yüzlerce yıldır Osmanlı egemenliğindeki
bazı Avrupa topraklarından siyasal statüleri hızla değişti Abdülhamid'in böl ve yönet
siyasası doğrultusunda, çeşitli Avrupa devletleriyle yürüttüğü denge politikasının
sonucu özerk siyasal birimler, yani eyalet-i mümtaze olarak Osmanlı devleti çatısı
altında yaşayan Bulgaristan Prensliği, Bosna-Hersek ve Girit vilayetleri, Meşrutiyetten
sonra art arda koptu Bulgaristan bağımsız krallığa dönüşürken Bosna-Hersek
Avusturya'ya, Girit ise Yunanistan'a iltihakını ilan etti Bu olaylar özellikle
Avusturya'ya karşı milliyetçi bir nefret doğdu Avusturya mallarına boykot ilan edildi
Dış bunalımın en önemli sonucu, İttihatçıların zannettiği gibi tek başına Kanun-u
Esasi'nin devleti kurtaramayacağının anlaşılması ve halkın gözünde İT'nin itibarını
düşürmesiydi

5Yeni Rejimin Reformları
6
Ordudaki değişiklikler: Yeni rejimin ordudaki ilk reformlarından biri, zamanın
gerekleriyle bağdaşmayan askeri sistemde gerçekleşti: Prusya tipi disiplinin
uygulanmaya başlaması sonucu, eğitim sırasında namaz, abdest gibi askerin
devamlılığını engelleyen dinsel ritüeller olabildiğince azaltıldı Bu uygulama asker
içinde grev hareketlerine yol açtı Ne ki, er ve erbaş grevleri, İT yanlısı mektepli
zabitlerce şiddetle bastırıldı Askeri sistemde bir başka önemli reform da, erbaşların
zabit olma yolunun kapatılmasıydı

Ulema ile ilgili değişimler: Ulemanın yeni rejimden hoşnutsuzluk nedenleri de,
modernizasyon süreci içinde yönetici sınıf içindeki imtiyazlı konumlarına indirilen son
darbeydi Aslında bu bir asırdır devam eden bir süreçti İT, İslam dinini devleti
kemiren doymaz bir kurt olarak gördüğünden, yeni rejimde ulemaya bir rol vermeyi
asla düşünmedi Medreseleri asker kaçağı yuvası olarak gördüğü için, yüzlerce yıldır
askerlikten muaf tutulan medrese talebelerinden başarısız olanların askere
alınacağını açıkladı

Böylece ulema, İT iktidarına karşı olan liberallerce kurulan Ahrar'a katıldı Bu
ittifakın en kesin kanıtlarına Derviş Vahdeti'nin Volkan gazetesinde rastlanır Bu
gazete 31 Mart'a çok yakın bir tarihte kurulan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin de
sözcülüğünü üstlenecekti

Osmanlı Halk Ayaklanmaları

Osmanlı toplumu klasik çağ boyunca, çerçevesini devletin çizdiği bir İslam
paradigmasıyla yaşamını sürdürürken tam bir uyum içindeydi Yaşam, şeriat ve örf
(kanunlar) doğrultusunda toplumun her kesimi için bildik bir ırmakta akıyordu Bu
toplumun için ulema-asker bürokrasisi, halk ve 'tebasının babası' olarak 'Padişah'ın
sahip olduğu güç, dengeli bir dağılım gösteriyordu Ulema, devlet ile halk arasında
'aracı' grup olarak, 'patrimonyal bürokrasi' adı verilen bu sistemin en önemli toplumsal
katmanıydı

Gel gelelim, devletin Batılılaşmak zorunda kalması tüm bu dengeleri bozdu Devletin
buna karar vermesi, halkın da kaçınılmaz olarak Batılılaşmayı kabul etmesini
getirmedi Hele 'adil olmayan yöneticiye başkaldırma' hakkını veren İslam dinine bağlı
kitlelerce hiç Böylece yaşamın bildikleri akışının ellerinden kayıp gideceği kaygısına
kapılan geleneksel katmanlar ile 'Batı taklitçisi züppeler' olarak gördükleri oluşan
yönetici sınıf arasında, bir daha hiç kapanmayacak bir uçurum açıldı
Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nda modernizasyon süreci, yapılan reformlar ile
bunların yarattığı tepkilerin getirdiği isyanların tarihine dönüştü: III Ahmed'in Lale
Devri'ne karşı Patrona Halil (1730), III Selim'in Nizam-ı Cedid'ine karşı Kabakçı
Mustafa (1807), Abdülmecid'in Islahat Fermanı'na karşı Kuleli Olayı (1859), Kırım
savaşı ardından birbirini izleyen ekonomik ve diplomatik krizlere karşı 1876'daki
suhte ayaklanmaları

Bu isyanların ortak özellikleri, hepsinin İstanbul'da meydana gelmesidir Hepsinde
müttefikler hemen hemen aynıdır: Yeniçeriler (sonradan er ve erbaşlar), esnaf, ulema
ve orta sınıfın alt düzeyi kent sakinleri Ülkedeki siyasal ve ekonomik hoşnutsuzluğa
ne zaman bir de dış bunalım eşlik etse, ayaklanma koşulları tamamlanmış oluyordu
İstanbul'daki geleneksel halk ayaklanmaları sırasında, modernleşmeci devlet örgütü
adeta donar; bu 1730'da nasılsa, 1909'da da aynen olmuştu Batıcı aydınlara
kaçacak delik aratan, devlet otoritesini tümüyle işlevsizleştiren mekanizma aynen
işler Ayaklananlar şeriat bayrağına laf olsun diye ya da 'mürteci' olduklarından
sarılmaz Şeriat içi boş bir slogan değil, ayaklanan kitlelerin yaşam felsefesi, yaşam
alanlarının bekçisidir İslam dinine göre, müminlerin baskıcı yönetime başkaldırma
hakkı vardır Huruc denilen bu mekanizma, inananların yalnız hakkı değil, görevidir
de Mümin, İslam'ı yüceltmek için başka çaresi kalmadığında başkaldıracaktır Çünkü
İslami gelenek ve ilkelerin devamını sağlamak her Müslüman'ın bireysel görevidir
Batılılaşma süreci devlet ile halk arasında bir uçurum açmıştı Devletin görevi bu iki
grup arasındaki uçurumu, eğitsel, siyasal ve toplumsal araçlarla derhal kapatmaya
çalışmak olmalıydı Aslında, geleneksel kesimin devletle mecburen ilişkide bulunan
katmanlarında bunu başardı da Bunlar orduya aldığı asker, mahkemelerde,
mekteplerde, camilerde görev yapan alt düzey ulema idi Nitekim, 31 Mart'ta bu
gruplar hiç değilse başlangıçta, Batılılaşmayla doğan yeni iletişim kanallarını
(gazetelere şikayet mektupları yazmak, cemiyet kurmak, imza toplamak vb yollarla
protesto gösterilerinde demokratik çerçeveyi korumak) kullandılar Devletle doğrudan
bağı olmayan halk kesimleri ise bu araçları bilmiyordu Ama gündelik yaşamın
çehresindeki değişimlerden de hoşnut değillerdi O halde, geleneksel-İslami yaşam
alanlarını korumak için yapabilecekleri tek şey vardı: İsyan

T'nin despotizmine karşı muhalefetin hazırladığı bir gövde gösterisi' olarak
başlayan 31 Mart, işte bu mekanizmalarla 'irtica'a dönüştü 18 yüzyıldan itibaren
isyanların ana temasını oluşturan 'nehy an-il-münker'in (şeriatin yasakladıklarını
yaptırmamak), 1909'da hala kullanılması, şaşırtıcı bir anakronizme benzese bile,
aslında günümüzde de kullanılıyor: Türban, faiz, organ bağışı, vb meselelerde İslami
değerlerden oluşan bir yaşam alanı yaratmak ve yeni siyasal muhalefet söylemler
oluşturmakta hala etkili Cumhuriyet'in ilanından 80 yıl sonra değişen ise, geleneksel
Osmanlı ayaklanmalarının 'çağdaş' unsurlarının artık demokratik süreçleri öğrenmiş
ve 'Şeriatin yücelmesini' bugün artık seçim sandığı aracılığıyla gerçekleştiriyor
olması

***

Alıntı Yaparak Cevapla