Yalnız Mesajı Göster

Yakın Tarihimizde Ki Önemli Ayaklanmalar

Eski 08-03-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yakın Tarihimizde Ki Önemli Ayaklanmalar



YAKIN TARİHİMİZDEKİ ÖNEMLİ AYAKLANMALAR-2

B Cumhuriyet Döneminde Çıkan Ayaklanmalar

Şeyh Eşref Ayaklanması (26 Ekim - 24 Aralık 1919)

Millî mücadelemizin başladığı ilk yıllarda Bayburt ilçesi Hart nahiyesinde 26 Ekim - 24
Aralık 1919 tarihlerinde Şeyh Eşref ismindeki bir gericinin liderliğinde millî birlik ve
mücadelemizi sarsacak nitelikte gerici hareketler başlatılmıştı Şeyh Eşref yaptığı
propagandada ahir zaman peygamberi (mehdî) olduğunu ve kendisine kurşun
işlemediğini iddia etmişti 7 Aynı ifadeleri 23 Aralık 1930 tarihinde meydana gelen
Menemen olaylarında Mehdî Derviş Mehmet de kullanmıştı Şeyh Eşref, "şeriat
perdesi" arkasında cahil halkı kandırarak ayaklandırmış ve Türk vatanını
parçalamaya kalkan hain emellerin aleti olmuştu Ayaklanma sırasında 28 nci
Alay'dan 50 kişilik bir müfreze tedbirsizlikten dolayı Şeyh Eşrefin adamlarına esir
düşmüş, Alay Komutanı Bnb Nuri de şehit olmuştu8 Bu arada gericilere esir düşen
subaylara - "kâfir" kabul edilerek -imanlarının yenilettirilmesi amacıyla günlerce ibadet
ve zikir yaptırılmıştı Sonuçta millî müfrezelerimizin gayretleriyle Şeyh Eşref ve
müritleri 24 Aralık 1919 tarihinde etkisiz hale getirilmişlerdi Bu olaylarda iki er şehit
olmuş ve üçü subay toplam 44 kişi yaralanmıştı

1 nci Düzce Ayaklanması (13 Nisan - 31 Mayıs 1920)

İzmit - Adapazarı - Düzce - Bolu civarında, Berzak Saferbey adında bir gericinin
teşviki ve İngilizlerin desteği ile 13 Nisan - 31 Mayıs 1920 tarihleri arasında 1 nci
Düzce ayaklanması meydana gelmişti Olaya Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK)'nın
direktifi ile müdahale eden 24 ncü Tümen Komutanı Yb Mahmut, iyi niyeti ve
tedbirsizliğinden dolayı asilere karşı başarılı olamamış, çıkan çatışmada şehit
olmuştu Ayrıca, asiler ve köylüler Tümen'in gerisinde bulunan ağırlıklara saldırarak
yağmalamışlardı Ayaklanmaya katılan irticaî grup "İstanbul ve padişahın emirlerini
dinlemeyen Ankara'yı biz de dinlemeyiz" şeklinde sloganlar kullanmışlardı Ayrıca,
Bolu'da Abdülkadir adındaki genç bir subayı (Menemen'deki Kubilay gibi) önce
bıçakla ağır yaralayıp sonra iple astıktan sonra "işte Şeyhülislâm fetvasının hükmü
yerine geldi" diye bağırmışlardı

Ayaklanmanın bastırılmasında millî kuvvetlere komuta eden Bnb Çolak İbrahim ile
Kuvayi Tedibiye komutanı Yb Arif (KARAKEÇİLİ)'in önemli katkıları olmuştu Bu
sırada TBMM açılmış ve 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye kanunu
yürürlüğe girmişti Ayaklanma genişleme istidadı göstermiş ve Ankara'yı tehdit eder
bir hâl almıştı Mustafa Kemal Paşa, Geyve'deki Ali Fuat Paşa'nın olaya el koymasını
istemişti Aslında asileri sevk ve idare eden Sadrazam Damat Ferit ve onun adamları
idi 23 Mayıs 1920 tarihinden itibaren de Alb Refet (Bele) ile Çerkez Ethem
Kuvvetleri asilerle yaptığı çetin muharebelerden sonra bu önemli ayaklanmayı
bastırmışlar ve sonuçta isyancıların elebaşısı Berzak Safer Bey ve adamları millî
kuvvetlerimiz tarafından hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır

Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat - 31 Mayıs 1925)

Şeyh Sait Ayaklanması İslami Kürt Devleti kurmak amacıyla Şeyh Sait adında bir
asinin liderliğinde 13 ŞUBAT 1925 tarihinde Diyarbakır'ın Dicle (Piran) ilçesinde
başlatılmış, Diyarbakır, Bingöl (Çapakçur), Elazığ ve Muş'un ilçe ve köylerine sirayet
etmiştir Asilerle ordu birlikleri arasında yapılan çetin ve kanlı çatışmalardan sonra
ayaklanma 31 MAYIS 1925 tarihinde bastırılmıştır Ayaklanmanın sebeplerinden
önemli oldukları değerlendirilenler aşağıda sunulmuştur:

Şeyh Sait, üzerinde ele geçirilen ve bölgedeki ağa, şeyh ve beylere hitap eden
mektubunda özetle: "1300 küsur seneden beri İslâm dinine tabiyiz Hz Muhammed
bu dinin elçisidir Şimdi bu Kur'an ve İslâmî yıkmaya başladılar Eğer biz iman sahibi
ve Allanın birliğine inananlar İslâm'da birlik olamazsak, cümlemiz behemehal mahv
ve yok olacağız Tüfeklerle beraber kurtuluş yolunu bulunuz" ifadelerini kullanmıştır
Şeyh Sait'in asi liderlerine yazdığı diğer mektupta da özetle "Hükümetin dinsizliği,
dine ait vakıfların, medreselerin, şeyhliğin kaldırılması, fuhuş ve zinanın artması,
kadınların ecnebilerle dans etmesi" gibi ifadelerle yöre insanlarına, Cumhuriyet
Hükümeti'ne karşı kin ve nefret duygularını aşılamak istemiştir

Gnkur Bşklığının birliklere yayımladığı 28 Şubat 1925 tarihli yazısında da belirttiği
gibi, ayaklanmanın gaye ve hedefi; din ve şeriat talebi, hilâfet ve saltanatın iadesi
maskesi altında bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır

Şeyh Sait, 13 Şubat 1925 Cuma günü kalabalık bir atlı grubu ile Dicle (Piran)'ye
gelmiş, buradaki camilerde verdiği vaazlarda "medreseler kapatıldı, din mektepleri
Millî Eğitim'e bağlandı Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye,
Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar Ben bugün elimden gelse, bizzat
dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim" demek suretiyle
ayaklanma hareketinin ilk işaretini vermişti

Şeyh Sait isyanından beş yıl sonra, 23 Aralık 1930 tarihinde Menemen'de meydana
gelen gerici ve irticaî olayda da başta asilerin başı Mehdî Derviş Mehmet olmak
üzere bir kısım yobaz mürteci grubu Menemen sokaklarında ve olayın meydana
geldiği Belediye Meydanında halka hitaben "Din elden gidiyor, kâfirler bizi
dinimizden ayırmaya çalışıyorlar, şapka giymeye zorluyorlar diyerek " halkı
ayaklanmaya teşvik etmişti

Şeyh Sait, kardeşi Şeyh Abdurrahim ve adamları Dicle (Piran)'de bazı mahkumları
tutuklamak üzere gelen Ütğm Hasan Hüsnü Efendinin komutasındaki Jandarma
müfrezesine karşı ateşle mukabele etmiş; müfrezeden bir şehit ve iki yaralı verilmişti
Şeyh Sait'in adamları sopaların ucuna yeşil bayrak ve Kur'an asarak "Sallallah
Muhammed" diye bağırmaya başlamışlardı Cumhuriyet tarihine "Şeyh Sait isyanı"
olarak geçecek hareket fiilen başlamıştı

Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk'ta "birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin,
çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen, kaderlerini ve hayatlarını
falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan
meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?" demek suretiyle bu
konuda hassasiyetini dile getirmişti

Şeyh Sait ve adamları Dicle (Piran)'de isyanı başlattıktan sonra 15 Şubat 1925
tarihinde Genç vilayetini ele geçirmiş, daha sonra Diyarbakır'ın Lice ilçesine yakın Fıs
boğazında ayaklanmaya müdahale etmek üzere görevlendirilen 21 nci Süvari Alayı'nı
pusuya düşürmüştü Bu alayı takviye için gelen diğer birlik komutanı Yb Hüseyin'i de
şehit etmişlerdi Bu olay asilerle ordu birliklerinin ciddî olarak ilk karşılaşmaları
olmuştu

Asi grubu ellerinde yeşil sancak ve göğüslerinin üzerinde Kur'an-ı Kerim olduğu halde
bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak kendilerince "hak yolunda" ilerliyorlardı
Türklerden tanrı adına teslim olmalarını istiyorlardı Halifelik olmadan Müslümanlığın
da olmayacağına dair bildiriler dağıtıyorlardı Şeriat geri getirilmeli idi

Hainler, 19 Şubat 1925 tarihinde Diyarbakır'ın ilçesi Hani'yi, 25 Şubat 1925'te Elazığ
vilayetini ele geçirmişler; önce Jandarma binası ile bazı askerî tesisleri daha sonra
evlen ve mağazaları işgal edip yağmalamışlardı Asiler ayrıca hapishanedeki
mahkumları serbest bırakarak adliyedeki evrakı da yakmışlardı

Elazığ'ın düşmesinden sonra asilerin Malatya vilayetini de ele geçirmeleri ihtimaline
karşı ATATÜRK, 26 Şubat 1925 tarihinde Malatya yakınında İzoli'de bulunan 17 nci
Tugay Komutanı Alb Osman'a öğüt mahiyetinde verdiği emirde, özetle: "asiler ciddî
muharebe ve çarpışma sonucunda değil, mensuplarının ve müritlerinin çağrısına
uymak suretiyle ve bunların kendilerine katılması ile Elazığ'a gelebilmişlerdir Asilerin
silâhı; aldatmayı, bozgunculuğu ve din ile şeriatı vasıta olarak kullanmak suretiyle
bilgisizlikten faydalanmaktır Geçmesi zorunlu olan birkaç günü mevcudunuzu
koruyarak kazanmak tercihe değer Ayrıca, durumunuzun olağanüstü olduğundan ve
bunun gereği olarak olağanüstü tedbir almaya zorunlu olacağınızdan beni haberdar
etmelisiniz" demiştir

Başbakan ismet (İNÖNÜ) Paşa ve Hükümetin TBMM'ye 4 Mart 1925 tarihinde
gönderdiği "Takrir-i Sükûn" kanunu ile irtica ve isyan ile memleketin sosyal nizamını,
emniyet ve asayişini bozmaya yönelik bütün faaliyet ve yayınlar yasaklanmış ve bu
kanuna uymayanların İstiklâl Mahkemelerinde yargılanacağı hükmü getirilmiştir
Asilerin esas hedefi Diyarbakır vilayeti idi Burayı da ele geçirip Kürdistan'ın
bağımsızlığını ilân edeceklerdi Şeyh Sait asilerle birlikte 7 Mart 1925 gününün
gecesi Diyarbakır'ın dört kapısına birden taarruz etmişti Ordu birlikleri ile asiler
arasında yapılan şiddetli ve kanlı çarpışmalar sonunda asiler bozguna uğramıştı Bu
olay ayaklanmanın dönüm noktasını oluşturmuştur

Ordu birlikleri, 26 Mart 1925 tarihinden itibaren Hınıs, Varto, Elazığ ve Diyarbakır
istikametinde genel taarruza geçmiş ve sonuçta asilerin ele geçirdikleri yerler tekrar
geri alınmıştı Bu suretle, sarsılan, ortadan kaldırılmak istenen devlet otoritesi
yeniden tesis edilmiştir

15 Nisan 1925 tarihinde Genç ilçesinin kuzeyinde sıkıştırılan ve yakalanacaklarını
anlayan Şeyh Sait ile diğer asi liderler, Doğuya doğru Bulanık üzerinden İran'a
kaçmayı plânlamışlar; ancak, Varto güneyinde Çarpuk (Abdurrahman Paşa) Köprüsü
civarında birliklerimiz tarafından yakalanmışlardır Şeyh Sait yakalandıktan sonra
Varto'da alınan ilk ifadesinde özetle; "büyük kuvvetler yetişemez zannettik Tam
müstakil Kürt Krallığının ilânı zamanı idi Fakat kuvvetler yetiştiler" demiştir
Diyarbakır'da kurulan Şark İstiklâl Mahkemesi Başkanı Mazhar Müfit (KANSU)'nun,
26 Mayıs 1925 tarihinde yapılan duruşmada Şeyh Sait'e sorduğu "Diyarbakır'ı
almakla ne olacaktı?" sorusuna karşılık olarak Şeyh Sait "Diyarbakır'ı aldıktan
sonra kısas tatbik edecektik Yalancının dilini, hırsızın elini kesecektik Din böyle
emrediyor Dünyayı Peygamberin zamanındaki kadar olmasa da biraz iyileştirecektik
Üstümüze bu kadar asker gönderileceğini tahmin etmiyorduk" şeklinde ifade
vermiştir

Sonuç olarak, Şark İstiklâl Mahkemesinin 28 Haziran 1925 gün ve 341 / 69 sayılı
gerekçeli kararına göre Şeyh Sait ile birlikte 48 asi 28 Haziran 1925 gününün gecesi
Diyarbakır'ın Siverek kapısında idam edilmişlerdir Şeyh Sait ayaklanması, can
kayıplarının dışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesinin ilk iki yıl açık vermesine,
Musul ve Kerkük bölgeleri ile petrollerinin elden çıkmasına ve bu bölgelerin İngilizlerin
hakimiyetine girmelerine neden olmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla