Prof. Dr. Sinsi
|
Anadolu'da Ve Balkanlar'da Sarı Saltuk
ANADOLU VE BALKANLARDA SARI SALTUK
Prof Dr Şükrü Halûk Akalın
Türk tarihinin ve Türk kültürünün önde gelen simaları yüzyıllar geçse bile milletimizin gönül dünyasında yaşamağa devam ederler Dede Korkut’tan Nasrettin Hoca’ya, Hoca Ahmet Yesevî’den Yunus Emre'ye, Oğuz Kağan’dan Fatih Sultan Mehmet’e, Kanuni Sultan Süleyman’dan Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’e kadar adları ciltlere sığamayacak kadar çok olan devlet ve kültür adamlarımız sadece yaşadıkları coğrafya parçasında değil, bütün Türk dünyasının gönlünde yaşamakta ve saygıyla anılmaktadır
Bu şahsiyetlerden biri de Sarı Saltuk'tur Ölümünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen Sarı Saltuk hâlâ Anadolu, Rumeli ve Balkan Türklerinin günlünde ve hafızasında yaşamaktadır En doğuda Diyarbakır ve Tunceli'den başlayıp Bor, İznik, İstanbul'dan Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna Hersek'e kadar uzanan çizgide bulunan Sarı Saltuk'a ait türbe ve makamların büyük bir saygıyla ziya*ret edilmesi, menkıbelerin anlatılması Sarı Saltuk'un hatırasının canlı bir şekilde yaşamakta olduğunun birer delilidir Sadece Müslüman Türkler arasında değil Ortodoks mezhebine bağlı Hıristiyan dinindeki Gagauz Türklerinin de Sarı Saltuk'u millî hafızalarında yaşatmaları, ondan saygıyla söz etmeleri ve onu bir Türk azizi kabul etmeleri dikkat çekicidir
Peki kimdir Sarı Saltuk ? Ne zaman yaşamış, neler yapmıştır ?
Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli'nin fethi esnasında gazalara katılan, kahra*man*lığı ve velayeti ile daha yaşarken efsane*vî bir şahsiyet haline gelen bir Türk kahramanıdır[1] Hayatı etrafında oluşan menkıbelere diğer gazi ve velilerin menkıbe*le*ri de karışmıştır Bu sebeple Sarı Saltuk'un gerçek hayatı ile ilgili bilgileri elde etmek son derece güçleşmiştir Tarihî kaynaklarda yer alan Sarı Saltuk ile ilgili bilgiler Sarı Saltuk'un gerçek hayatını ortaya koyacak nitelikte değildir Gerçek hayat ile menkıbevî hayat birbirine karışmıştır Üstelik tarihî kaynakların Sarı Saltuk hakkında verdikleri bu bilgilerin bazan birbiriyle çeliştiği de görülmektedir
Sarı Saltuk'un destanî şahsiyeti ile ilgili bilgileri çeşitli menakıb-nâmelerde[2] ve velayet-nâmelerde[3] bulabilirsek de hiç şüphesiz bu konuda en önemli kaynak, doğrudan doğruya Sarı Saltuk’un hayatını konu alan Saltuk-nâme adlı eserdir Ebül*hayr-ı Rûmî adındaki bir yazar Cem Sultan’ın emri üzerine Anadolu ve Rumeli’yi adım adım dolaşarak Sarı Saltuk’a ait menkıbeleri toplamış ve üç ciltlik bir eser haline getirmiştir Eser tahminen 1480 yılında tamamlanmıştır[4]
Saltuk-nâme'ye göre Sarı Saltuk'un asıl adı Şerif Hızır'dır[5] Babasının adı Seyyid Hasan'dır Şerif Hızır, üç yaşındayken babasız kalır Şerif'in yetiştirilme*si işini Seravil adındaki bir lala üstlenir[6] Kısa sürede ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kul*lan*mayı öğrenen Şerif Hızır, Türk destanlarındaki alp tipinin önemli bir örneğini teşkil eder
Şerif Hızır'ın Saltuk adını alışı ise bir geleneğe dayanmaktadır Bu gelenek, kişinin gösterdiği kahramanlık sonucu ad almasıdır Dede Korkut Kitabı'nda örnekle*ri*ni gördüğümüz ad alma-ad verme olaylarının[7] benzerleri Saltuk-nâme'de de yer almak**tadır Kahramanımıza Saltuk adını, savaşta yendiği Alyon adlı bir düşmanı vermiştir Müslüman olan Alyon'a da Saltuk, İlyas adını verir[8] Bu ad verme olayı dışında eserde geçen diğer ad verme olayları Saltuk'a yenilerek Müslüman olan kişilere Saltuk tarafından bir Türk adı verilmesi ile ilgilidir[9]
Sarı Saltuk, bir destan kahramanında bulunması gereken bütün özelliklere sa*hip**tir Son derece güçlüdür, yüreğinde korkunun zerresi bile yoktur Tek başına düş*man içine yanar od gibi girmekte, düşman kalelerini fethetmektedir Aman dile*yen düşmanına karşı ise merhametlidir Saltuk-nâme'de, yiğitte bulunması gereken özel*lik*ler ok atmak, yazı yazmak, suda yüzmek ve yigitçe gezmek olarak sırala*nır*ken, Sarı Sal*tuk'un bu dört hünerde mahir olduğu özellikle belirtilir
Bu özellikler dışında Sarı Saltuk'un olağan üstü güçleri de olduğu Saltuk-nâme'de mübalağalı bir şekilde anlatılmaktadır Çok uzaklarda aleyhinde söylenenleri işitebilmekte, oturduğu yerden bir kılıç darbesiyle bir başka diyardaki düşmanını öldürebilmekte, göz açıp kapayıncaya kadar bir diyardan bir başka diyara gidebilmek*te*dir Düş*man*ları bir türlü Saltuk'u öldürememektedir; ok atarlar batmaz, kılıç vurur*lar kesmez, büyü yaparlar tesir etmez, suya atarlar boğulmaz, ateşe atarlar yanmaz Bütün cinler ve melekler Sarı Saltuk'un yardımcısıdır Hatta bu cinlerden birisi ile ahiret kardeşi bile olmuştur Düşmanları ise kâfirler, zâlimler, cadılar, devler, canavar*lar ve kötü cinlerdir Bütün bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda, Sarı Saltuk'un alp-eren kişiliğinin yanı sıra, bazı menkıbelerde bir masal kahramanı kimliğiyle karşımıza çıktığı da görülmektedir
Saltuk-nâme'ye göre Sarı Saltuk 99 yıl yaşamış, sonunda düşmanları tarafından zehirlendikten sonra hançerlenerek şehit edilmiştir Ancak, son nefesini vermeden önce de kendisini zehirleyen ve hançerleyen düşmanını öldürmüştür
Sarı Saltuk hakkında bilgi veren bir başka önemli kaynak da Evliya Çelebi’nin meşhur Seyahat-nâme’sidir Evliya Çelebi'ye göre Sarı Saltuk'un asıl adı Muhammed Buharî'dir Muhammed Buharî Ahmet Yesevî'nin halifesidir Ahmet Yesevî, Muham*med Buharî'yi şu sözlerle Hacı Bektaş-ı Veli'ye gönderir:
- Saltuk Muhammedim ! Bektaşım seni Rum'a göndersin, Leh diyarında yoldan çıkmış olan Sarı Saltuk suretine girip o melunu, Dobruca'daki ejderi bu tahta kılıç ile öldür, Makedonya ve Dobruca'da yedi kırallık yerde ün sahibi ol [10]
Dobruca'ya yetmiş adamıyla gelen Muhammed Buharî'nin, Kaligra mağarala*rın*da*ki ejderi öldürmesi üzerine Dobruca kıralı ve halkı Müslümanlığı kabul ederler Leh ülkesindeki Sarı Saltuk namındaki papazı da öldürüp onun kılığına giren Muham*med Buharî Sarı Saltuk adıyla hüküm sürer ve bölgedeki halkları Müslümanlaştırır[11]
Evliya Çelebi, Seyahat-nâme'nin ikinci cildinde daha ayrıntılı bilgiler vermekte*dir Muhammed Buharî, Kaligra'dan Kırım'a, oradan Rus ülkesindeki Haşdek kavmi*ne, oradan Leh ülkesindeki Lapka kavmine en sonunda da yine Leh ülkesindeki Dans*ka limanına gelmiştir Burada Sveti Nikola - Sarı Saltuk adındaki bir papazla oturup epey sohbet etmiş sonra onu öldürüp cesedini yok ederek onun kılığına girmiştir Yıllarca «Ben Sarı Saltuk'um ! » diyerek Sveti Nikola kıyafetinde dolaşmış, binlerce insanı Müslü*manlığa davet etmiştir Bu ciltte Sarı Saltuk'un Dobruca'daki canavarı öldür*me*si bu defa daha ayrıntılı olarak anlatılmaktadır[12]
Sarı Saltuk'un Anadolu'da Baba Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Kilgra Sultan gibi adlarla anıldığını yazan Evliya Çelebi, Hıristiyanlar arasında ise Sarı Saltuk'un Sveti Nikola adıyla tanındığını belirtmektedir[13] Evliya Çelebi, Hıristiyanlar üzerinde Sarı Saltuk'un çok büyük bir etkisi olduğunu yazar Çelebi’nin döneminde dervişler def ve kudüm çalarak Sarı Saltuk'un yaşadığı bölgeleri dolaştıklarında Hıristiyanlar Sarı Saltuk'u hatırlayıp dervişlere bol bahşişler vermektedir[14]
Aslında Sarı Saltuk'tan söz eden en eski kaynak İbni Batuta Seyahat-nâmesi'dir Tanınmış Arap gezgini İbni Batuta, Sarı Saltuk'un ölümünden yaklaşık yarım yüzyıl sonra Baba Saltuk adlı bir yerleşim merkezine gelmiştir Burada İbni Batuta'ya, Saltuk' un mükaşefe sahibi (Allah'ın sırlarını gören hakikat ehli) olduğu anlatılmıştır Ancak, İbni Batuta bu anlatılanların İslâm inançlarına aykırı olduğunu belirtir[15]
Tarih kitaplarında da Sarı Saltuk ile ilgili çeşitli bilgiler bulunmaktadır
Bun*lar*dan Yazıcıoğlu Ali'nin Tevârih-i Al-i Selçuk adlı eserinde, II İzzeddin Keykâvus’un maiyetindeki Sarı Saltuk'un Anadolu’daki Türk aileleri ile birlikte önce İznik’e oradan Üsküdar’a giderek Dobruca’ya geçişi anlatılmaktadır Sarı Saltuk’un Dobruca’daki Baba Dağı kasabasına yerleşmesi ve Kırım seferinin yanı sıra İzzeddin Keykâvus’un Bizans sarayında bulunan oğlunu kurtarması da Tevârih-i Ali-i Selçuk’ta yer almaktadır[16] Kemâl Paşazade’nin Tevârih-i Al-i Osman’ında ve Seyyid Lokman’ın Oğuz-nâme’sinde de bu olaylar benzer şekillerde anlatılmaktadır Hatta Seyyid Lokman’ın eserinde yer alan bir dörtlükte Sarı Saltuk’un Dobruca’ya geçiş yılı (662 Hicri) da verilmektedir[17]
Bektaşî velayet-nâmelerinde yer alan Sarı Saltuk ile ilgili bilgiler çoğunlukla menkıbelere dayanmaktadır Bektaşî şairleri de şiirlerinde Sarı Saltuk’tan övgüyle söz eder Bu şiirlerde de Sarı Saltuk’un gerçek hayatına dair bilgiler yoktur Bu eserlerde Sarı Saltuk bir menkıbevi kişi olarak karşımıza çıkmaktadır
Tarihî, edebî ve menkıbevî eserlerde yaşayan Sarı Saltuk’un Türk milleti üzerindeki tesirinin göstergesi türbe ve makamlardır Yazımızın girişinde de söz ettiğimiz gibi Anadolu’nun doğusundan başlayıp Balkanlara kadar uzanan coğrafyada Sarı Saltuk’un türbe ve makamları varlığını sürdürmektedir Bu türbe ve makamların varlığı kaynaklarda da yer almaktadır
Saltuk-nâme’de Sarı Saltuk’un on iki mezarı olduğu belirtilmektedir Sarı Saltuk, beylerin ve kralların mezarına sahip çıkmak isteyeceklerini söyleyerek her isteyene verilmek üzere birer tabut hazırlamalarını vasiyet eder[18] Sarı Saltuk’un mezarını kendi ülkesinde bulundurmak isteyenler, kendilerine verilecek tabutta Sarı Saltuk’un vücudunu görecektir Vasiyete göre adamları Sarı Saltuk’u yıkayıp kefenleyip çerağının yanına getirirler Ayrıca isteyen beylere verilmek üzere on bir tabut hazırlarlar Çünkü Sarı Saltuk ölümünden sonra on iki yerde makamının olacağını kendilerine söylemiştir[19] Çevredeki beylerden ve krallardan her isteyene bir tabut verilir Tabutu alan, Saltuk’un cesedinin kendisinde olduğunu görür ve ülkesine dönerek cenazeyi defneder[20] Saltuk-nâme’ye göre Sarı Saltuk’un tabutunu alarak ülkesine götüren krallar ve beyler şunlardır: Tatar Hanı, Eflâk, Boğdan, Rus, Üngürûs (Macar), Leh (Polonya), Çeh (Çek), Bosin (Bosna), Beravati (? Hırvat), Karnata ( ) Baba’ya ve Edirne’ye gömülen tabutlarla mezar sayısı böylece on ikiye ulaşmaktadır Saltuk-nâme’de Sarı Saltuk’un cenazesinin Baba (Babadağ/Roman*ya)’ya defnedildiği belirtilmekteyse de Sarı Saltuk’un cesedinin Edirne yakınlarındaki Eski Baba (Babaeski)’da gömülü olduğu yolunda bir rivayet bulunduğu da anlatılmaktadır[21] Bu rivayete göre Edirne meliki, Saltuk’un cesedinin bulunduğu tabutu alarak Edirne’ye getirmek ister Bunun üzerine bir tartışma başlar Tartışma sırasında tabuttan Saltuk’un narası yükselir:
- Sizi helâk ederim, benim vasiyetime aykırı iş yapmayın, der Herkes korkudan ne yapacağını şaşırır Sonunda tabutu alıp Edirne yakınlarındaki Babaeski’ye defnederler Ancak bu rivayetin hemen ardından Ebü’l-Hayr-ı Rûmî «Ve ammâ sahîh budur çerağı yanduğı yirde gömdiler » diyerek Sarı Saltuk’un asıl mezarının Babadağ’da olduğunu tekrarlar[22]
Evliya Çelebi, Seyahat-nâme’sinde Sarı Saltuk için birden fazla tabut hazırlanması ve isteyen krala verilmesi olayını, küçük farklılıklarla da olsa benzer şekilde anlatmaktadır Sarı Saltuk, adamlarına:
- Ölünce beni yıkayıp yedi tabut hazırlayın, çünkü benim için yedi kral cenk etmeli, der Adamları ölümünden sonra Sarı Saltuk’u yıkarlar, yedi tabut hazırlarlar İlk gelen Mosko (Moskova) kralıdır Kendisine verilen tabutu açıp bakar ve Saltuk’un cesedini görür:
- Bre meded ! Bizim tabutta imiş ! diyerek ülkesine döner ve Mosko diyarına defneder Daha sonra Leh (Polonya), Çeh (Çek), İşfet ~ İsfeç (? İsveç), Edrune (Edirne), Boğdan, Dobruca kralları gelerek birer tabut alıp ülkelerine defnederler Her kral da kendisine verilen tabutta Sarı Saltuk’un cesedini görmüş ve asıl tabutun kendisine verildiğine inanmıştır[23] Seyahat-nâme’nin üçüncü cildinde Babadağ’a gelişini anlatan Evliya Çelebi de Sarı Saltuk’un burada gömülü olması sebebiyle bu şehre Babadağ dendiğini yazmaktadır
Hacim Sultan Velayet-nâmesi'nde ise Sarı Saltuk'un vasiyeti üzerine kırk tabut hazırlandığı ve bütün bu tabutlarda bedeninin görüldüğü anlatılmaktadır Dobruca kralı kırk tabutu da kontrol etmiştir Bunlardan yalnız birindeki cesedin elinin kımıldadığını görünce Sarı Saltuk'un gerçek bedeninin bu tabutta olduğuna inanmıştır Otuz dokuz tabutu bir daire meydana getirecek şekilde, gerçek bedenin olduğu tabutu da bu dairenin ortasına gömmüştür[24] Hacı Bektaş Velayet-nâmesi’nde geçen bir rivayette de Sarı Saltuk’un yerinde (Dobruca’da) ölümünden sonra yedi tabut yaptırıldığı ve bunların Saltuk’un müridlerince muhtelif şehirlere götürüldüğü şu şekilde anlatılmaktadır: Ölürken, bana muhip olanlarınız birer tabut yaptırsın, koyup gitsin; birbirinizle çekişmeyin, ben hepinizin tabutunda bulunurum, diye vasiyet etti Gerçekten de hepsi birer tabut alıp gitti ve Sarı Saltuk her tabutta göründü, hepsi de sevindi, neşelendi Fakat kale sahibi beye, ben asıl senin tabutundayım, demişti de bey, nereden bileyim deyince, tabut içinden sana elimi sunarım, buyurmuştu, ona da bu kerameti gösterdi [25]
Anlaşılan, daha o yüzyıllarda bile Sarı Saltuk’un birden fazla yerde makamı bulunmaktadır Bu makamların varlığı da böyle bir menkıbe ile açıklanmaktadır Gerek Saltuk-nâme’de, gerek Seyahat-nâme’de bu ülke/şehir adları içerisinde bugün Sarı Saltuk’un makamlarının bulunduğu bazı yerlerin adlarının geçmemesi dikkat çekicidir Öte yandan Saltuk-nâme ve Seyahat-nâme’de adı geçen ülkelerin bazılarında da Sarı Saltuk’a ait olduğu belirtilen türbe ve makamlar günümüze ulaşmamıştır
Sarı Saltuk’un türbe ve makamları üzerine yapılmış bazı çalışmalar bulunmaktadır F W Hasluck Kaliakra (Varna/Bulgaristan), Babaeski (Türkiye), Babadağ (Romanya), Ohri (Makedonya), Kruya’daki türbe ve makamları araştırm30]; Nimetullah Hafız İpek’teki[31], Tacida Hafız Blagay’daki[32] türbeler hakkında bilgiler veren bildiriler sunmuşlardır
1980 yılında doktora tez konusu olarak Saltuk-nâme’yi seçip cümle yapısı üzerinde çalışmalarımıza başladığımızda eserin metnini ortaya koyarken Sarı Saltuk’un kişiliği dikkatimizi çekmişti Alplar çağının önde gelen kişilerinden Sarı Saltuk; olağan üstü gücü, kahramanlığı, merhameti, bilgisi, inancı, fedakârlığı, kerametleri ile alp-eren tipinin en güzel bir örneği olarak Ebü'l-Hayr-ı Rûmî'nin kaleminden Saltuk-nâme'de şekilleniyordu Sarı Saltuk bazen savaşçı kimliğiyle; bazen keramet gösteren bir veli kimliğiyle; bazen Kaf Dağı'na giden, cadılarla, devlerle savaşan bir masal kahramanı olarak; bazen Osman Gazi, Orhan Gazi, Nasrettin Hoca, Karaca Ahmet, Mevlana gibi kişilerin yanında bir tarihî kişilik olarak karşımıza çıkıyordu Cem Sultan'ın isteği ile Sarı Saltuk'a ait rivayet ve menkıbeleri derleyerek Saltuk-nâme'yi yazdığını belirten Ebü'l-Hayr'ın her satırında Sarı Saltuk'a hayranlığı görülüyordu Elbette bu satırlarda bazen abartılı bir anlatıma da rastlanıyordu Bazen de başka velilere ait kerametler, başka kişilerin başından geçen olaylar Sarı Saltuk'a mal ediliyordu Saltuk-nâme'de dikkatleri çeken bir başka özellik daha vardı Ebü'l-Hayr-ı Rûmî, eserinde sıklıkla Türk adını anmakta, Türklerin Anadolu'yu yurt edinme mücadelesine yer vermekte ve Sarı Saltuk'u bir Türk kahramanı ve velisi olarak tanıtmaktadır Saltuk-nâme'nin bu özelliğine dikkat çeken Müjgân Cumbur, eserin Türk milliyetçiliği fikrinin doğuşunun müjdecisi olduğunu belirtmektedir[33] Öte yandan Sarı Saltuk’un Türk milleti üzerindeki etkisinin devam ettiği, hatırasının yaşamakta olduğu, ayakta kalan türbe ve makamlarının halkımız tarafından hâlâ büyük bir saygıyla ziyaret edilmesinden anlaşılıyordu Bu durum bizi Sarı Saltuk’un türbe ve makamları üzerinde de araştırma yapmağa yöneltti Yaklaşık on yıldır yurt içindeki ve yurt dışındaki Sarı Saltuk'un türbe ve makamlarını ziyaret ederek araştırmalar yapmaktayız Bu türbe ve makamların tarihi, kaynaklardaki yeri, yapısı, halk arasında bu türbe ve makamlara bağlı olarak anlatılan rivayetler, menkıbeler ve efsaneler, bunlarla ilgili inanışlar ve diğer özellikler belirlenmektedir
Tunceli’nin Hozat ilçesinin sekiz kilometre kuzeyindeki 2276 rakımlı Sarı Saltuk tepesinde aynı adla anılan bir makam bulunmaktadır Tepenin güney ve güneybatısındaki Karaca ve Akviran (Akören) köylerinde Sarı Saltuk soyadını taşıyan bir aile de yaşamaktadır Sarı Saltuk’a mal edilen kerametler sonucunda bu makam, bir adak yeri ve Kızılbaşlarca kutsal bir ziyaretgâh haline gelmiştir Çevredeki köylü*ler, Sarı Saltuk’un gerçek mezarının burası olduğuna inanmaktadırlar[34] Akviran (Akören) köyünde Sarı Saltuk ailesinden birine ait bir türbe ile yüzyıllık bir mezarlık bulunduğunu belirten N Sevgen, bu mezarlıktaki eski mezar taşlarının yurdumuzun her tarafında bulunan mezar taşlarıyla aynı olduğuna ve bunların yardımıyla Dersim (Tunceli)’deki mezar taşlarının Türk kültür ve folkloru bakımından aynı değer ve anlamı taşıdığına dikkat çekmektedir[35]
Diyarbakır şehir merkezindeki Urfa Kapısı yakınlarında Gülşeniler Tekkesi olarak adlandırılan tarihî yapılar arasında Sarı Saltuk’un bir türbesi de bulunmaktadır Kesme taştan yapılan sekiz köşeli bir yapı olan türbe, içeriden bir kubbe, dışarıdan da yüksek bir kasnak üstünde piramit biçimi çatıyla örtülüdür[36] Türbe, dört bir yanı duvarla çevrili külliyenin içindedir Külliyede halen ibadete açık bir mescit bulunmaktadır Türbe, girişin hemen sağındadır Türbenin eskiden iki pencereli olduğu anlaşılıyor Sonradan bu pencerelerden biri örülerek iptal edilmiştir Mescidin yanında ayrıca iki de mezar bulunmaktadır Halk, türbede yatan kişiyi Sarı Saltuk, Sarı Sadık, Seyyar Saltuk gibi adlarla anmaktadır Sarı Sadık Camii imamı Sadık Özbağlar’ın anlattığına göre türbede gömülü olan kişi alplar döneminde yaşamış bir alp-eren olan Sarı Saltuk’tur Ölümü yaklaştığında adamlarına şöyle bir vasiyette bulunmuştur: «Ben öldüğüm zaman yedi tabut hazırlayacaksınız Bu tabutlardan birinde ben olacağım, altısı ise boş olacak Boş olanları küffar diyarlarına gömeceksiniz Tabutumun bulunduğu ülkeleri Türkler küffardan alacak 39] Birinden kötülük gören kişinin türbeye gelerek kendisine kötülük yapana kılıç çalması için duada bulunduğu da oluyormuş Hastası olan, kocası işsiz olan, evlenmemiş kızı bulunan kadınlar türbeye gelip dertlerine deva bulmağa çalışırlar, türbeye mum dikerler[40] Sarı Sadık Camii imamı, kadınların türbeye mum dikmesinin dinimizce uygun bir iş olmadığını söylüyor, ancak buna mani olamadıklarını belirtiyor Sarı Saltuk’u rüyasında görenler gelip adakta bulunurlarmış Dilekleri gerçekleştiği takdirde türbede horoz, koyun, keçi gibi hayvanları adak olarak keserlermiş Çevredeki cami ve binaların duvarlarını sarmaşıkların sarmasına, hatta tamamen kaplamasına rağmen Sarı Saltuk türbesini yıllardır hiçbir sarmaşığın sarmaması da Sarı Saltuk’un manevî gücüne bağlanmaktadır[41]
Bor’daki Sarı Saltuk makamı, Saltuk-nâme’nin bir nüshasının da bulunduğu Halil Nuri Yurdakul Kütüphanesi ile aynı cadde üzerindedir Bu kütüphanedeki Saltuk-nâme nüshasını incelemek üzere 1982 yılında Bor’a gittiğimizde ziyaret etme fırsatı bulduğumuz bu makamın harap durumunu görerek üzülmüştük Daha sonraki yıllarda yaptığımız ziyaretlerde makamın onarıldığını görmek bizleri sevindirdi Binanın 1732’de bir onarım gördüğü türbede bulunan kitabeden anlaşılmaktadır Bunun gerçekte bir makam olduğu Hacı Mahmut Hoca’nın 1869’da basılan Nesayih-i Amme adlı risalesinde belirtilmektedir[42] Buna karşılık Sarı Saltuk’un Bor’daki bu makamının öteden beri bilindiği edebî kaynaklardan anlaşılmaktadır Ahmet Kuddûsî bir şiirindeki
Belde-i Bor’daki Saltuk türbesi
Kim ziyaret itse kalmaz kürbesi[43]
dizeleriyle, Konyalı halk şairi Lemi de
Geç Akşehir’den uğra Nevşehir’e
Niğde’de Kesikbaş Kemâl Ümmî
Bor’da Sarı Saltuk pünhana yalvar[44]
dizeleriyle Bor’da Sarı Saltuk’a ait bir ziyaretgâh bulunduğunu göstermektedirler Bu türbenin halk arasında büyük bir saygı gördüğünü ve kutsal günlerde ziyaret edildiğini, türbede adaklar adandığını görmüştük Türbenin halk arasındaki itibarının göstergesi sürekli olarak temiz tutulması, onarılması ve ziyaretçisiz kalmamasıdır
İznik’teki Sarı Saltuk türbesi şehir merkezinin dışında, Cevdet Hersekli adlı bir kişinin üzüm bağının içerisindedir 1963 yılındaki tadilata kadar türbenin üzeri açık durumdaydı C Hersekli, dedesi Mehmet Hersekli’den dinlediğine göre, Sarı Saltuk «Türbemin her tarafı açık olsun rüzgâr alsın, üzeri açık olsun rahmet yağsın !» diye vasiyette bulunmuş Dört sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden meydana gelen türbenin dört tarafı da açıktır Türbe, İznik ve çevresindeki halk tarafından saygıyla ziyaret edilmektedir Hacca gitmeğe niyetlenen hacı adayları*nın ilk ziyaret ettikleri türbelerden biri de Sarı Saltuk’un türbesidir Okulların kapan*ma*sına yakın öğrenciler de türbeyi ziyarete gelmektedir İznik ve çevresinden, özellikle Bilecik’ten gelen kadınlar ise hemen her cuma Sarı Saltuk türbesini ziyaret ederler[45] Halk arasında anlatılanlara göre Sarı Saltuk bir alp-erendir İznik’in fethine katılmış, Türklüğü ve İslâmiyeti yaymak amacıyla Hindistan’a kadar gitmiştir Tür*bey*le ilgili bazı rivayetler bulunmaktadır: Bir yaz günü türbenin gölgesinde uyuyan bir kişinin rüyasına giren Sarı Saltuk «Yolumun üzerinde yatma !» diyerek kızmıştır Sarhoş veya izinsiz olarak bağa girenlerin, görünmez bir elle cezalandırıldığına dair rivayetler anlatılmaktadır Bu rivayetler, ülkemizdeki pek çok yatıra ve türbeye bağlı olarak anlatılan cezalandırıcı olma özelliğini İznik’teki Sarı Saltuk türbesinin de taşıdığını göstermektedir
İstanbul boğazının Karadeniz’e açılan en uç iki noktasından biri olan Rumelifeneri’ndeki fener binasının içerisinde Sarı Saltuk’a ait bir ziyaretgâh vardır Karadeniz’e dik inen bir tepenin üzerine yapılmış olan bu fener 147 yaşındadır Fenerin giriş katında merdiven dairesinin hemen sağındaki sahanlığı kaplayan ziyaretgâhta bir sanduka bulunmaktadır Sandukanın baş ucunda duvara dayalı bir şekilde duran yedi satırlık kitabede şunlar yazılıdır: 1Hüvel bâkî 2Kutbu’l-ârifîn gavsu’l-vâsılîn 3Hazret-i Hacı Bayram-ı Velî kaddese (sırrıhû) 4evlâd-ı kirâmların*dan Sarı Saltuk 5 Hazretlerinin merkâd-ı şerîfine el-fâtihâ 6 …… 7 Sene 1204 [46] Ziyaretgâhın son derece temiz ve düzenli olması, Türkiye Denizcilik İşletmelerinin Rumelifeneri’nde çalışan görevlileri sayesindedir Fener görevlilerinden Rasim Uçar, ziyaretgâhın bakımı ve temizliği ile yakından ilgilenmektedir Fener 1850 yılında yapılmıştır Fenerin yapılacağı sırada köyde yaşayan Mehmet adındaki bir kişi, gece rüyasına bir velinin girdiğini, incir ağaçlarının olduğu yerde Sarı Saltuk'un mezarının bulunduğunu, fenerin bu mezar üzerine yapılmasının daha hayırlı olacağını söylediğini anlatır Yapılan kazı sonucunda işaret edilen yerde gerçekten bir mezar bulunur ve mezarın olduğu yer ziyaretgâh şeklinde düzenlenerek üzerine fener inşa edilir[47] Balkan ve I Dünya Savaşı sırasında köy düşman gemilerinin bombardımanına maruz kalmış, köydeki bütün evler yıkılmıştır Feneri hedef alan düşman topçusu bütün gayretine rağmen isabet kaydedememiştir Fenerin eski görevlilerinden Fenerci Hafız ve daha sonra görev yapan Adem Kanyılmaz gibi kişilerin anlattığına göre mezarın yanındaki takunyalar sabah ıslak bulunurmuş Takunyaları abdest alan Sarı Saltuk'un ıslattığına inanılmaktadır Fenerdeki eski görevliler fenere tırmanırken zikir seslerinin duyulduğunu anlatırlarmış R Uçar da bu sesleri bizzat duyduğunu ifade etmektedir Köydeki balıkçılar eskiden ziyaretgâha büyük saygı gösterirlermiş Yirmi beş yıl öncesine kadar, balıkçılar denize açılmadan önce tekneleriyle fenerin etrafında toplanıp, avın bereketli geçmesi için Sarı Saltuk'un ruhuna dualar okuduktan sonra denize açılmak için Sarı Saltuk'tan izin isterlermiş Balıkçılar, Sarı Saltuk'un ruhunun kendilerini koruduğuna inanırlarm� /  
|