Prof. Dr. Sinsi
|
Enver Paşa'nın Hedefi
Enver Paşa'nın Hedefi-II
Niçin başarısız?
Sarıkamış Harekâtı; kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan, başarılı bir plândı Ancak Sarıkamış Harekatı, sadece harita üstünde "başarılı" kalmaya mahkum bir plandı, zira stratejinin zaman faktörlerinden iyi değerlendirilmemiş, kuvvetlerin böyle bir harekâtı yapacak şekilde teçhizatlandırılmamıştı Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmal ve iaşe hizmetlerinin yapılmayışı, kıtalarda açlığa, hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu Enver Paşanın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı
Nitekim Ahmet İzzet Paşa’nın Feryadım adlı hatıratındaki şu satırlar tam bir feryattır: "Teorik olarak harita üzerinde -tabii ölçek ve pergel kullanmamak şartıyla- araştırılırsa düzenleme çok uygun görünmekteyse de, arazinin ve yol şebekesinin durumu, iklim ve mevsim gereği olarak kışın şiddeti ve bizim askerin böyle bir kış savaşına yetecek kadar giyecek malzemesi ve diğer şeylerden mahrumiyeti ve nihayet kumandanların kabiliyetsizlik, acelecilik ve şiddeti ordunun tamamıyla mahvolmasına sebep olmuştur "
Neticeleri
Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları, Ruslara açıldı 13 Mayıs 1915’te Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van’a, bilâhare Muş ve Bitlis’e girdi
Ermenilerin harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi Van Gölü’nün ortalarına kayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk, kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilmemesine rağmen, çok fazladır Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu’yu harabeye çevirdiler O dönemde Kafkas Cephesinde bir subay olan Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam adlı kitabında o günleri şöyle anlatır: "Çar ordusu dağıldı Fakat onun yerini her tarafta onun silahlarına konan, bazı döküntü Rusları da toplayan Ermeni birlikleri aldı
Bu birliklerin karşımızda yer almalarıyla beraber çarpışmalar, artık muharebe olmaktan çıktı Devam eden hal artık bir savaş değildi Harbin karşılıklı bütün kaideleri ortadan kalktı Ermeni birlikleri bir taraftan cephede savaşmaya çalışırken, bir taraftan işgal ettikleri yerlerde kalan yerli sivil Türk halkı üstünde geniş bir imha işine girişmişlerdi Hem düşmanı sürmek, hem de içeride kalanları bir an önce kurtarmak lazımdı Aramızdaki savaş artık kör bir boğazlaşmaydı "
Trajediyi Ruslar da gizledi
Sarıkamış Harekatı’nın üstünden doksan bir yıl geçti O günleri gören Sarıkamışlı bir ihtiyar, yıllar öncesinde yaşanan olayların vahametini bakın nasıl anlatıyor: "Buradan o dağlara baktığımızda, üzerinde kar düşmüş çalılıklar görürdük O çalılıkların, kurda kuşa yem olmuş askerlerimizin kemikleri olduğunu oraya gidince anladık "
O günlerde, İstanbul gazetelerini takip edenler ise Genel Karargâh'ın "Ordumuz Sarıkamış'a dek ilerleyerek kesin başarı kazanmıştır" diyen zafer bildirisini okudukları için faciayı yıllar sonra öğrendiler Ya İstanbul Cerele d’Orient Otelinde Enver Paşa Hazretlerine verilen ziyafete ne demeli?
Daha da trajiği şu Enver Paşa’nın Sarıkamış Taarruzu’nun sonuçlarını Ruslar da gizlediler Zira Rusya Müttefiklerden Çanakkale’ye saldırmalarını istiyordu Rus Kafkas Ordusu Başkumandanı, o dönemde telsiz-telgraf ile müttefikleri Fransa ve İngiltere’ye, günde birkaç defa yalvarırcasına başvurarak: "Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engelleyemiyor İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!" haberini gönderiyordu Üç ay geçmeden Müttefik donanması Çanakkale önlerine ulaştı Sarıkamış Harekatının bir başka dolaylı neticesi de Gelibolu Yarımadasına yağan bombalardı…
Mehmet Akif, Çanakkale Destanında "Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor" diye sormuştu Sarıkamış’ta doksan bin güneş parçası buz kesti ve bu gerçek yıllar boyu milletimizden saklandı
Onları hiç unutmayalım ve Fatihalarımızı, hatimlerimizi hiç eksik etmeyelim…
Enver Paşa çareyi kaçmakta buldu
Allahü Ekber Dağlarını aşan Mehmetçiklerden bir kol da, Sarıkamış’ın doğusundaki Selim İstasyonuna vararak demiryolunu tahrip edince, Sarıkamış’taki Rus kolorduları paniğe uğradı Gayriresmî Türk çeteleri de, 1915 yılı başında Ardahan’a girdi
Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi Fırtına ile yağan kar, yolları tıkayıp, çadırları yıktı Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, 150 000 kişilik ordunun 90 bini (veya 60 bini) donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvoldu Sarıkamış İstasyonuna giren Enver Paşa, 5 Ocak 1915’te durumun iyice kötüye gittiğini görünce, ‘Ben İstanbul’a dönüyorum’ diyerek cepheden ayrıldı Bardız’dan Erzurum’a kızakla dönerken bir Rus karakol birliği ile karşılaştı Ancak Rus askerleri karşılaştıkları kişinin Enver Paşa olduğunu farketmedi Paşa, Erzurum’dan otomobille Refahiye - Suşehri üzerinden İstanbul’a ulaştı Böylece Napolyon kadar zafere susayan Enver Paşa, Napolyon’un Moskova’yı ele geçirmesine karşın uğradığı hezimetin bir benzerini Sarıkamış tren istasyonunda yaşamış oldu
Çünkü Sarıkamış’taki Rus ordusu, Türk ordusu gelmeden önce Sarıkamış’taki tüm erzakı yok etmişti Enver Paşa’nın bir hedefi de bu erzaktı
Sarıkamış’a ulaşmayı başaran, ama kentin hemen dışında soğuğa teslim olan bir Türk birliğinin askerleri ise Rus kurmay başkanı Pietroroviç’i Enver Paşa’dan daha fazla etkilemişti Rus subayı o günleri şöyle not aldı günlüğüne: “Allah-u Ekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım Bizden çok evvel tanrılarına teslim olmuşlardı "
Tuğgeneral Ziya Paşa ise anılarında şunları söyler: "Ayaklarımın üşüdüğü bir sırada hem ayaklarımı ısıtmak, hem de ormanlarda olup bitenleri anlamak üzere yakınımızdaki ormana girdim Keşke girmez olaydım Dolaştığım yerlerde can çekişmekte olan birçok yaralıya rastladım Bunlardan bazıları sönmekte olan bir ateşin başında yatıyor, bazıları çamların dibinde ah of ediyor, bazıları da iki üç kişi bir arada pelerinlerine sarılı bir vaziyette son dakikalarını yaşıyorlardı Beni gördükleri zaman ‘Aman efendim sen bilirsin bizi buradan kaldırt donacağız’ diye sızlanıyor, bazıları bir lokmacık ekmek istiyorlardı Yanlarına gittim, yüzlerini okşadım ‘Şimdi gider sedyecileri bulur sizi buradan kaldırtırım’ gibi kuru teselli sözleri söyledim  "
Mehmetçikler bile bile ölüme sürüldü
O tarihte kendisinden Orta Asya’nın kapısı açması beklenen Türk ordusunun Balkan harbindeki kayıpları bile henüz tamamlanamamıştı Teçhizat ve donatım kış şartlarına uygun değildi Birliklerin çoğunda yazlık elbise vardı Üstelik denetlemelerde başka birliklerden teçhizat alınıyor, birlikler komutanlara eksiksiz olarak gösterilmeye çalışılıyordu Böylesi bir harekat için ordunun 88 000 ton hububata ihtiyacı varken eldeki miktar 1 250 tondan ibaretti Üstelik Erzurum'da bile cepheye erzak nakleden kollar ancak 6-8 günde varabiliyordu Buna karşılık Rus ordusu ise, silah ve teçhizat bakımından daha üstün olup lojistik destek durumu iyiydi Sarıkamış Harekatına giden iki kolordumuzu İstanbul’dan yaya olarak göndermiştik ve bunlar üç, üç buçuk ay yürüyerek oraya ulaşmışlardı O askerler ki, ne üstlerinde, ne başlarında vardı; ne de doğru dürüst bunları yedirebiliyorduk Mehmetçikler, daha dinlenme fırsatı bulmadan, savaşa katıldılar Liman Von Sanders bile Türklerin Sarıkamış’a, Kafkasya’ya taarruz edeceğini duyunca, tenkit etmiş ve "Türk ordusu Sarıkamış’ta muharebe yapacak güçte değildir, mevsim müsait değildir" demişti Bu eleştiriyi öğrenen Alman İmparatoru ise "Hemen sesini kes, ses çıkarma, Türkler oraya taarruz etsin" cevabını vermişti Çünkü Alman İmparatoru için önemli olan Osmanlı ordusu değil Verdun’daki Alman ordusu idi…
Hazırlayan: Suavi Kemal /Milli Gazete /23 12 2005
***
|