Prof. Dr. Sinsi
|
Tarihimizde Kahraman Türk Kadınları

Tarihimizde Kahraman Türk Kadınları
Kurtuluş Savaşı milletimizin genç-ihtiyar, kadın-erkek olarak düşmanlara karşı yürüttüğü bir ölüm kalım mücadelesidir Bu savaş, daima hür yaşamış, tarihi şan ve şerefle dolu olan Milletimizin asla esir edilemeyeceğinin bir kere daha yüksek sesle cihana haykırılışıdır
Tarihi kaynaklara bakıldığı zaman, Kurtuluş Savaşı içinde yer alan binlerce kadınımızın hem Milli Mücadele’nin kazanılmasında, hem de Türkiye’nin temellerinin atılmasında çok büyük katkılarının olduğu görülmektedir
Milli Mücadele’de Kahraman kadınlarımız cephe gerisinde büyük bir çaba harcarken çok sayıda kadınımızda silahlı mücadeleye katılarak göstermiş oldukları cesaretle dünyaya örnek olmuşlardır Ayrıca bu dönemde kadınlar tarafından kurulan ‘’Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’’ ve ‘’Kadınlar Cemiyeti’’ gibi kuruluşlar aracılığıyla da önemli çalışmalar yapmışlardır
Bu kahraman kadınlarımızın daha iyi tanınabilmesi için araştırmalar sırasında bulunan, Müdafa-i Hukuk Kadınlar Şubesi’nin Kastamonu temsilciliğine bağlı kadınların 15 Ocak 1922’de Lord George’nin hanımına çektikleri telgrafın örnegi aşagidadir:
“Türk Milletinin kadınlı erkekli savaşlarda can vermeyi asla düşünmeyeceği,, düşmanları tırnaklarımızla boğacağımızı ve gerekirse toprağın üstünde şerefsizce yatmaktansa, toprağın altında kahramanca yatmayı tercih edeceğimizi bildiririz  eğer silah ve cephanemizin bulunmadığına ümit bağlanıyorsa
Kastamonu / 15 Ocak 1920”

Kara Fatma (Fatma Seher Hanım)
Kara Fatma lakabıyla tarihe geçen Fatma Seher Hanım; Balkan Harbine Edirne’de görev yapan kocası Subay Derviş Bey ile katılmıştır 1 Dünya Savaşı’nda ailesinden 9–10 kadınla Kafkas Cephesi’ne gitmiş, Mondros Mütarekesi’nden sonra ise, eşi Ermeniler tarafından şehit edilen kadınları toplayarak, Ermenilere karşı savaşmıştır Kadınlardan kurduğu milis müfrezesiyle Bursa ve İzmit’in işgalden kurtarılması için çalışmıştır
Sakarya ve Başkumandanlık Muharebeleri’ne de katılan ve Üsteğmenlik rütbesine kadar yükselen Kara Fatma, 1955 yılında Erzurum’da vefat etmiştir
Geniş Konu İçin Tıklayınız

Tayyar Rahmiye
Osmaniye’nin Kaypak Bucağının Raziyeler Köyü’nden olan Rahmiye Hanım, bu bölge düşman işgaline uğrayınca Hüseyin Ağa’nın milli kuvvetlerine katılmıştır Kendisine “Bacım bu er işidir, sen cephe gerisinde belki daha yararlı olursun’’ diyen Hüseyin Ağa’ya şu cevabı vermiştir “Vatanın savunmasında hepimiz eriz, düşman toprağımızı basmış, elim silah tutuyor, ben nasıl savaşmam…”
Hasanbeyli civarında Fransız kuvvetleri ile yapılan savaşa Rahmiye Hanım da katılmış ve bu çarpışmada 80 tüfek ile iki makineli tüfek alınmıştır Bu arada şehit düşen ve düşmanın hakim olduğu yerde kalan şehitlerin düşmanlar tarafından çiğnenmemesi için siperden fırlayarak şehitlerden birini sırtına alıp geri getiren Rahmiye Hanım cesaretiyle diğer askerlere örnek olmuştur Onun bu cesaretini gören asker arkadaşları da siperden fırlayarak diğer şehitleri geri getirmişlerdir
Bu olaydan sonra Rahmiye Hanıma Uçan Rahmiye anlamına gelen “Tayyar Rahmiye” denilmiştir Daha sonra 1920 Temmuzunda Osmaniye’deki Fransız karargahına düzenlenen saldırıda arkadaşlarının tereddüt ettiğini gören Tayyar Rahmiye “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?” diye bağırarak arkadaşlarını hücuma teşvik etmiş, Fransız karargahı önünde alnından vurularak şehit düşmüştür

Halide Edip Adıvar
1884 yılında İstanbul’da doğdu Üsküdar Amerikan Lisesi‘nde okudu Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın Fransız edebiyatı derslerine katıldı ve Doğu edebiyatıyla ilgilendi Bu sıralarda ilk kocası Salih Zeki Bey’le evlendi 1899 yılında henüz 15 yaşındayken çevirdiği J Abott’ın “Ana” adlı eseriyle II Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi 1901 yılında Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nden mezun oldu 1908′de gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başladı Bu nedenle Osmanlı içerisindeki muhafazakar çevrelerin tepkisini çekti 31 Mart Ayaklanması sırasında kısa süre için Mısır’a gitti
1909′da İstanbul’a geri döndü ve öğretmenlik ile müfettişlik görevlerinde bulundu Balkan Savaşları sırasında hastanelerde hizmet verdi Halide hanım Kurtuluş Savaşı sırasında askeri üniforma giymiştir “Onbaşı” olarak anılmıştır Eğitim ve sağlık alanında yürüttüğü bu çalışmalar Halide Edip’e çeşitli kesimlerden insanları tanıma imkanı tanıdı 1917′de ikinci evliliğini Adnan Adıvar ile yaptı 1919′da Sultanahmet Meydanı’nda, İzmir’in İşgali’ni protesto mitinginde çok etkili bir konuşma yaptı Bir dönem Amerikan mandasını savundu 1920′de onbaşı rütbesiyle Kurtuluş Savaşı’na katıldı,
Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben Cumhuriyet Halk Fırkası ve Mustafa Kemal Atatürk ile siyasi fikir ayrılıkları yaşadı Kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrıldı 1939 yılına kadar yurtdışında yaşadı 1939′da İstanbul’a döndü ve 1940 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Bölümü başkanlığına getirildi
1950 yılında Demokrat Parti listesinden TBMM’ye girdi ve bağımsız milletvekili olarak görev aldı 1954 yılında bu görevinden ayrıldı ve inzivaya çekildi Adıvar, 9 Ocak 1964 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi sonra da üstçavuş oldu

Nene Hatun
Erzurum’un Pasinler İlçesi’nin Çeperli Köy’ünde 1853-54 yılında doğdu Asıl adı “Nene” soyadı “Kırkgöz” dür 1877-78 Osmanlı Rus Savaş’ında köyü Ruslar tarafından işgal edilince kocası ve oğlu Nazım’la Erzurum’a gelmiştir
9 Kasım 1877 tarihinde Rus birlikleri Aziziye Tabyasını işgal ettiğinde Erzurum’a geleli 15 gün kadar olmuştu Müezzin Abdullah Efendi’nin Ayaz Paşa Camii mimarisinden Aziziye tabyasının düştüğünü ilanı üzerine eli silah tutan Erzurumlularla birlikte Aziziye tabyasına koşmuş, Rus askerleriyle kahramanca savaşmıştır
22 Mayıs 1955 tarihinde Erzurum’da hayata gözlerini yuman Nene Hatun Türk kadınının, vatan sevgisinin unutulmaz simgelerinden biri olmuştur

Gördesli Makbule
Yunanlılar Sakarya Muharebesi’ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe’nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı Bunların içinde Halil Efe’nin karısı Makbule Hanım’da vardı
Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele’ye katılmıştır 16 Mart 1922’de Kocayayla’da ki bir çatışmada askerlere cesaret vermek için hızla öne atılınca şehit düşmüştür

Kılavuz Hatice
Adana ve yöresinde Fransız’lara karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920’de Milli Kuvvetler Pozantı’ya taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak onlara kılavuzluk etmiştir
Hatice Hanım, kılavuzluk yaptığı Fransızlara yanlış yol göstererek Karboğazı’na sokmuş ve boğaza sıkışan Fransızlar Türk askerine esir düşmüşlerdir
Bitlis Defterdar’ının Hanımı
Kahramanmaraş’ta düşmana karşı verilen mücadelede en fazla yararlılık gösterenlerin başında Bitlis Defterdarı’nın Hanımı gelmektedir Bu kahraman kadın Kayabaşı Mahallesi’nde 8 düşmanı öldürmüş daha sonra erkek elbisesi giyerek milis kuvvetlerine katılmıştır

Nezahat Onbaşı
70 Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey’in kızıdır Hâfız Hâlid Bey eşi ölünce, 8 yaşındaki kızı Nezahat’ı yanına alarak, Çanakkale Cephesine gitmiştir Babasının yanında muharebeden muharebeye koşan Küçük Nezahat, 12 yaşında onbaşı rütbesini almıştır

Şehit Şerife Bacı
1921 Kasım’ında taşıt kollarında görev yapan Şerife Bacı, İnebolu’dan Kastamonu’ya, Çankırı’ya ve Ankara’ya kağnısı ile cephane taşımıştır Kastamonu Kışla önünde, cephene yüklü kağnısı üzerine kaparak donmuştur Onu bulan askerler, cephanenin üzerine örttüğü yorganı kaldırınca Şerife Bacı’nın kundağa sarılı bebeği ile karşılaşmışlardır Bu kahraman kadınımız, cepheye cephane yetiştirebilmek için, kendisini ve çocuğunu feda etmekten çekinmemiştir
Yirik Fatma
Gaziantep’te Fransızlara karşı savaşmıştır Fransızlara karşı kurulan milli müfrezeye katılmak isteyince kendisine karşı çıkanlara “Benim kanım, sizinkinden daha mı şirindir?” cevabını vermiştir Yirik Fatma, düşmanlara karşı gösterdiği cesaretle birçok kadına da örnek olmuştur
Yunanlılara karşı mücadele verilirken, kendisinden bilgi alınmak istenmiş, karşı çıktığı için düşman tarafından işkence yapılarak öldürülmüştür

Kadınlarımız
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru
Nazım HİKMET
|