08-03-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bu Bir Devrimdir

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, 16 Haziran 1934'de, İran Şahı Rıza Pehlevi ile görülüyor
1934 yılı, haziran ayı 
Ankara, önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor İran Şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimlerini inceleyecek
Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya Köşkü'nde topluyor
"Şah için nasıl bir program yapalım?" diye soruyor
Kimi Orman Çiftliği'ne götürmeyi öneriyor, kimi "Merinos'u gezdirelim" diyor
Beğenmiyor önerileri Atatürk:
"Bütün bunlar İran'da da var Onlarda olmayan bir şey yapmalı, farkımızı ortaya koymalıyız "
Aklında bir şey olduğu belli  Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor:
"Opera yapacağız!“
İşte ilk Türk operası Özsoy'un doğuş sahnesi bu  Atatürk operanın konusunu da kendisi belirliyor
İranlıların Şeyhnamesi'nden esinlenmiş bir destan planlıyor:
Öykü, Hakan Feridun'un ikiz oğulları Tur ile İraç üzerine kurulu  İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor
Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşıyorlar Ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar
Bunu yazması için Münir Hayri Egeli'ye veriyorlar Librettoyu (Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, müzikal gibi sahne eserlerinin yazılı metinlerine verilen addır Müziğin sözü olarak tanımlanabilir) Egeli yazıyor Sonra besteci arayışına girişiliyor Adnan Saygun akıllarına geliyor Saygun, devlet bursuyla gönderildiği Paris'ten yeni dönmüş Musiki Muallim Mektebi'nde hocalık yapıyor Henüz 27 yaşında 
Librettoyu okutuyorlar kendisine 
"Şah geliyor Bundan bir opera yapacaksın" diyorlar
Seviniyor Saygun  Daha önce hiç operası yok Türkiye'nin 
Soruyor:
"Solist var mı?“
"Yok!"
"Koro var mı?"
"Yok "
"Orkestra var mı?"
"Yok "
"Ne kadar vaktimiz var?"
"Bir ay!"
Mucizevi bir öyküdür bu  1 ayda, 27 yaşındaki o adam, hem de Riyaseti Cumhur Orkestrası şefinin engelleme çabalarına rağmen solistleri bulur, orkestrayı, koroyu kurar, eseri besteler ve Türkiye'nin ilk opera eserini yaratır
O uykusuz geceler için sonradan şöyle yazacaktır:
"Ah bu çalışma! Zaman kısa, imkânlar son derece sınırlı Ama içimiz coşkun Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde duyduğumuz dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır"
Atatürk, gelişmeleri uzaktan takip eder Bir ara Sovyet sefiri Karahan'a
"Sen anlarsın, git bir bak" deyip provalara yollar İyi haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı 
Ve Özsoy, 19 Haziran 1934 gecesi, iki devlet adamının huzurunda sahnelenir
Atatürk, bu mucizenin yaratıcılarını gece Çankaya Köşkü'nde ağırlar, kutlar ve engellemeye çalışanlara der ki:
"Bu, bir devrim hareketidir!“
7 Eylül'de Adnan Saygun'un 100 doğum yıldönümü kutlandı Saygun'u ya da Özsoy'u anımsayan kaç kişi var bugün?
Ya da daha zor soru:
"O devrim yıllarının dinmek bilmez heyecanını, sönmek bilmez ateşini" şimdikiler nasıl duyuyorlar?
Dostça Sevgiler   
Süleyman ÖKTEM
|
|
|