Prof. Dr. Sinsi
|
Esmâ-Ül Hüsnâ
er-REZZÂK
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden  
Rızık, Allah Teâlâ´nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir Kendisinden faydalanılan herşey´e rızık denir
Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v s gibi şeylerdir
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır
el-FETTÂH
Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran  
Fettâh kelimesi, feth´den gelmektedir Feth ise, "kapalı olan şey´i açmak" mânasınadır
Kapalı bir şey´i açmak:
a Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi
b Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi
Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir
el-ALÎM
Her şey´i çok iyi bilen  
Allah, her şey´i tam mânasıyla bilir Her şey´in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir Allah´ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî´dir Onun için O´nun bilmesinde dereceler bulunmaz
el-KÂBID
Sıkan, daraltan  
el-BÂSIT
Açan, genişleten  
Bütün varlıklar Allah Teâlâ´nın kudret kabzasındadır İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer
İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir
Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş´e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır
el-HÂFID
Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan  
Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder
er-RÂFİ´
Yukarı kaldıran, yükselten  
Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir Şan ve şeref verir Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder
Allah´ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz
el-MU´IZZ
İzzet veren, ağırlayan  
el-MÜZİLL
Zillete düşüren, hor ve hakîr eden  
İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır
Bunlar hep Allah Teâlâ´nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir
es-SEMİ´
İyi işiten  
Allah Teâlâ işitir Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey´i işitir Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir
el-BASÎR
İyi gören  
Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır Karanlıklar O´nun görmesine mâni olamaz Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O´nun görmesine mâni olmaz
el-HAKEM
Hükmeden, hakkı yerine getiren  
Allah Teâlâ Hâkim´dir, her şey´in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O´dur O´nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O´nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur
el-ADL
Tam adâletli  
Adalet, zulmün zıddıdır Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey´i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir
Allah Teâlâ Âdil´dir Zâlimleri sevmez Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez
el-LÂTÎF
En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;
İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran  
Allah Teâlâ Lâtîf´dir En ince şeyleri bilir Çünkü onları yaratan O´dur Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar
el-HABÎR
Her şey´in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan  
En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez
el-HALÎM
Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir
Allah Teâlâ Halîm´dir Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır
el-AZÎM
Bütün büyüklüklerin sâhibi  
Azamet, büyüklük mânasınadır Hakikî büyüklük Allah´a mahsustur Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O´nundur ve herşey O´nun büyüklüğüne şâhiddir Bu sıfatta da Allah´a herhangi bir denk bulunması muhaldir
el-ĞAFÛR
Mağfireti çok  
Allah Teâlâ´nın mağfireti çoktur Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez
Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder
eş-ŞEKÛR
Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan  
Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir Şükür, Allah Teâlâ´ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir
Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir Bu mânaya Allah´dan başka hakikî sâhip yoktur
el-ALİYY
Her hususta, herşeyden yüce olan  
Allah Teâlâ yücedir, yüksektir
Yüksekliğin hakikî mânası şudur:
1 Allah´tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır
2 Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur
3 Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır
4 Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir
el-KEBÎR
Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen  
Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir Kibriyâ, zâtın kemâli demektir Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur Bütün büyüklükler O´na mahsustur
el-HAFÎZ
Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey´i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan  
Hıfz, korumak, demektir Bu koruma iki şekilde olur
Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir
İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır
Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır
el-MUKÎT
Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen  
Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır Yalnız Mukît, Rezzâk´tan daha hususîdir Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır
el-HASÎB
Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;
Her şey´e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen  
Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir
Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir Bu kifâyet, O´nun varlığının devam ve kemâlini gösterir
el-CELÎL
Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf  
Celâdet ve ululuk, Allah´a mahsustur Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz
el-KERÎM
Keremi, lütuf ve ihsânı bol  
Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder
er-RAKÎB
Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan  
Bir şey´i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur
Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır Hiçbir şey´i kaçırmaz Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir
el-MÜCÎB
Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan  
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği va´dedilmiştir Fakat kabûl edileceği va´dedilmemiştir Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk´ın hikmetine bağlıdır Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder Dilerse istenenin daha iyisini verir Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez
el-VÂSİ´
Geniş ve müsaadekâr  
Allah´ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey´i kaplamıştır Allah´ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur
el-HAKÎM
Bütün işleri hikmetli  
Allah Hakîm´dir Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur
el-VEDÛD
İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan  
Vedûd´un iki mânası vardır: 1 Seven, 2 Sevilen
Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O´dur
el-MECÎD
Zâtı şerefli, ef´âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan  
Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:
Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak
İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek  
el-BÂİS
Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran  
Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir
eş-ŞEHÎD
Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan  
Allah, mutlak surette herşey´i bilmesi bakımından Alîm´dir Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr´dir Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd´dir
el-HAKK
Varlığı hiç değişmeden duran  
Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir Yani, varlığı daima sâbittir Allah Teâlâ´nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez Hakikaten vâr olan yalnız Allah´tır
|