Yalnız Mesajı Göster

Allah'ın Sıfatları

Eski 08-03-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Allah'ın Sıfatları




Allah'ın Sıfatları





Aynı konuda Ehl-i Sünnetin görüşü ise şöyledir:


“Allah Sübhanehu ve Teâla zatı ile kaimdir ve ezeli sıfatları vardır Sıfatlar, "Ne Allah Subhenehû ve Teala'dır ne de Allah Subhenehû ve Teala'dan başkadır" Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatlarının olması ise, O'nun, âlim, diri ve kadir olmasıyla sabittir İlim, hayat, kudret ve bunların dışındaki sıfatların hepsinin vacibu'l vücut/varlığı zorunlu mefhumuna ilave bir anlama delalet ettiği malumdur Yoksa bütün lafızlar eşanlamlı lafızlar değildir Bu nedenle Mutezilenin dediği gibi, O âlimdir fakat onun ilmi yoktur, O kadirdir fakat O'nun gücü yoktur şeklinde söylemek mümkün değildir Bu açıkça imkânsız bir şeydir Bu söz, "siyahta karalık yoktur" sözümüze benzer O'nun ilminin, kudretinin ve diğer sıfatlarının ispatı hakkında nasslar konuşmaktadır Yalnızca âlim ve kadir olarak isimlendirilmesi değil, mükemmel fiillerin ortaya çıkması da O'nun ilminin ve kudretinin varlığına delalet etmektedir


Allahu Teâla’nın sıfatlarının ezeli olmasına gelince: Sonradan olanların varlığının O'nun zatı ile kaim olması imkânsızdır Zira kadim ve ezelinin sonradan olan ile kaim olması imkansızdır


Allahu Teâla'nın zatı ile kaim olmasına gelince: Bu, varlık için zaruri olan şeylerdendir Çünkü kendisiyle var olduğu şey olmadan bir şeyin sıfatının anlamı yoktur Bilinenle sıfatlandığında ise âlim olmasının anlamı yoktur Bilakis O'nun âlim olması demek ilim sıfatının O'nunla var olması demektir


Fakat sıfatın Allah Subhenehû ve Teala’nın kendisi veya kendi dışında olmamasına gelince: Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları zatının aynı değildir Çünkü akıl, niteliğin nitelenenden başka olmasını gerektiriyor Sıfat, zattan/kendi özünden fazla bir manadır Çünkü o, Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatıdır, Allah Subhenehû ve Teala'dan başka değildir Öyleyse sıfatlar, ne şeydir, ne zattır, ne de ayndır/cevherdir Sıfat ancak zatına ait bir vasıftır Sıfat Allah Subhenehû ve Teala’nın zatı olmamakla beraber Allah Subhenehû ve Teala’nın dışında da değildir Bilakis Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatıdır


Ancak Mutezile'nin; ‘her sıfatın kendi kendine var olduğunu söylersen ilahlar çoğalır’ sözüne gelince: Bu durum sıfat, zat olduğu zaman geçerli olur Oysa sıfat, kadim zatın vasfıdır Zatın bir şeyle vasıflanması ise zatların çoğalmasını gerektirmez Ancak tek bir zatın birçok sıfatının olduğunu gösterir Bu nedenle sıfatların çoğalması vahdaniyeti yok etmediği gibi ilahların çoğalmasını da gerektirmez


İşte böylece Ehl-i Sünnet, Mutezile'ye karşı aklen, Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatlarının zatının dışında olduğunu ispatlamış oldu Sıfat O'nun zatından başka bir şeydir Çünkü sıfat ile sıfatlanan başka başka şeylerdir Fakat sıfat sıfatlanandan ayrılmaz Ardından da bu ezeli sıfatlardan her birinin ne anlama geldiğini açıklayarak şöyle dediler:


“İlim sıfatı ezeli bir sıfat olup ilimle ilgili bir olay olduğunda bilinenler ortaya çıkar


Kudret sıfatı da ezeli bir sıfat olup kudretle ilgili olaylar olduğunda güçleri etkiler


Hayat da ezeli bir sıfattır ve diri olanın sıhhatli olmasını gerektirir Kudret kuvvet demektir


İşitmek, işitilenlerle alakalı ezeli bir sıfattır


Görmek, görülenlerle alakalı ezeli bir sıfattır


Hayal ve vehim/kuruntulanma yolunu kullanmadan, duyuların etkisi altında kalmadan ve hevanın aracılığı olmaksızın bu sıfatlarla tam olarak idrak eder


İrade ve meşiet diri olanda var olan bir sıfattır İrade ve meşiet sıfatıyla; Kudretin külle/bütüne nisbetin birbirine denk olmasıyla birlikte, herhangi bir vakitte takdir edilenlerden birinin gerçekleşmesinin tahsis edilmesini gerektirmektedir


Kelam da ezeli bir sıfat olup Kur'an diye isimlendirilen kelam sıfatının bir ifade şeklidir Allahu Teâla, seslere harflere ve bu kelimelerden meydana gelen cümleleri tertip etmeye muhtaç olmayan bir kelam ile mütekellimdir/konuşandır Bu nedenle Kelamın zıddı olan konuşamamak ve dilsizliğin ondan nefyedilmesi gerekir Allahu Teâla bir tek kelam sıfatı ile emreder, nehyeder ve haber verir Emrettiği, nehyettiği ve haber verdiği herkes kendinde bir mana görür ve sonra da o manaya delalet eder


Ehl–i Sünnet, Allah Subhenehû ve Teala’ya ait ezeli sıfatları ispatladıktan sonra Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatlarının ne anlama geldiğini de böylece açıkladı Ancak Mutezile, Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatlarının bu anlama geldiğini kabul etmez Zira Mutezile, Allah Subhenehû ve Teala’nın zatından ayrı sıfatları olduğunu kabul etmeyerek şöyle der:


“Allah Subhenehû ve Teala’nın; kadir, âlim ve muhit olduğu ispatlandığına göre, Allah Subhenehû ve Teala’nın zatında ve sıfatında da herhangi bir değişiklik olmayacaktır Değişiklik sonradan yaratılanların sıfatlarındandır Allahu Teâla ise bundan münezzehtir Bir şey, yok iken bir şeyi var ediyor, var iken de yok ediyorsa ve Allah Subhenehû ve Teala’nın kudreti ve iradesi her iki olaya da taalluk ederek yok olan bir şeyi var etmiş ve var olan bir şeyi de yok etmiş ise, kadim olan ilahi kudret hadis/sonradan var olan bir şeye nasıl taalluk eder ve onu meydana getirir? Onu niçin bu zamanda meydana getirdi de başka bir zamanda meydana getirmedi? Daha önce ilgilenmediği bir şeyle ilahi kudretin sonradan ilgilenmesi, ilahi kudrette bir değişimin var olduğu anlamına gelir Oysa Allahu Teâla'nın kudretinde sonradan herhangi bir değişimin olmayacağı kesinlikle sabittir Zira değişimin olmaması kadim ve ezeli olmanın gereğidir İrade konusunda da durum böyledir Aynı şey ilim sıfatı hakkında da söylenebilir İlim, bilinenin olduğu hal üzere açığa çıkması demektir Bilinen zamanla değişebilir Dalında asılı duran bir yaprak bir müddet sonra düşebilir Yaş halde bulunan bir şey kurur, canlı olan ölür Allah Subhenehû ve Teala’nın ilmiyle şey ne halde ise o hal üzere açığa çıkar Allah Subhenehû ve Teala, olmadan önce bir şeyin ne hale geleceğini bildiği gibi şu andaki halini ve yok olduktan sonraki halini de bilir Durum böyle iken nasıl olur da Allah Subhenehû ve Teala’nın ilmi varlıkların değişimi ile değişebilir? Olayların değişimi ile değişen ilim, sonradan var olan ilimdir Allahu Teâla ise sonradan var olanlarla var olmaz Sonradan var olanlarla alakalı olan da sonradan var olmuştur


Mutezile'nin bu itirazı üzerine Ehl-i Sünnet Mutezile'ye şöyle cevap vermiştir:


“Allah Subhenehû ve Teala’nın kudretinin eşyayla ilgili iki yönü vardır:


a- Bilfiil takdir olunanın varlığını gerektirmeyen ezeli kudret,


b- Bilfiil takdir olunanın varlığını gerektiren sonradan ortaya çıkan;


Kudret, bir şeye taalluk ettiği/ilgi alanına aldığı zaman o şeyi var eder Oysa o şey kudretin ilgi alanına girmesinden önce de var idi Kudretin şeyi ilgi alanına alması ile şeyin var olması kudretin sonradan ortaya çıkan olmasını gerektirmez Kudretin daha önceden ilgilenmediği bir şeyle sonradan ilgilenmesi, kudrette değişiklik sayılmaz Kudret her zaman ne ise odur Bir şeyi ilgi alanına aldığında onu var eder Değişen, kudret değil takdir olunandır Kudret ise asla değişmez


İlim sıfatına gelince; İlmin ilgi alanına alma imkânına sahip olduğu her şey bilfiil bilinendir Bilgeliği gerektiren şey Allahu Teâla'nın zatıdır Bilinmek ise eşyanın zatlarıdır Allahu Teâla'nın zatı bütün eşya için eşit seviyededir İlim, zata göre değişmez Ancak izafet açısından değişme olur ki bu da caizdir Muhal/imkansız olan ise, bizzat ilim sıfatının ve kudret gibi diğer kadim sıfatların değiştiğini kabul etmektir Bu sıfatların kadim olmaları ilgi alanına girdikleri şeylerin de kadim olmalarını gerektirmez Bu sıfatlar kadim olup sonradan olanları ilgi alanına alabilirler


İşte, böylece bir taraftan kelamcılardan Mutezile, diğer taraftan da Ehl-i Sünnet arasında "Kaza ve Kader" meselesinde olduğu gibi “Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları” konusunda da bir tartışma patlak verdi Ancak ne gariptir ki, kelamcılar arasında patlak veren tartışmalar daha önce de Yunan filozofları arasında patlak veren tartışmaların aynısıdır Yunan filozofları daha önce yaratıcının sıfatları ile ilgili bu noktalar üzerinde durmuşlar, Mutezile de onların üzerinde durdukları bu konularda Allah Subhenehû ve Teala’ya olan imanları ve tevhid inancına dair görüşleri çerçevesinde Yunan filozoflarına cevap verme düşüncesi ile bu konuları gündeme getirmiştir Yunan felsefesinin arkasından patlak veren bu tartışmada, Mutezile'nin yükünü hafifletmek için Ehl-i Sünnet de mantıki önermeler ve nazari varsayımlarla ulaştıkları neticelerle Yunan filozoflarına cevap verme girişiminde bulunmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla