Prof. Dr. Sinsi
|
Allah'ın Sıfatları
Allah'ın Sıfatları
Ancak Ehl-i Sünnet de Mutezile'nin düştüğü aynı hataya düşerek, aynı platformda yani aklın kavrayabildiği ve kavrayamadığı, duyu organlarının hissedebildiği ve hissedemediği konular üzerinde tartışarak, sözlerini desteklemek için Kur'an ayetlerini kullanarak ve görüşlerine ters düşen ayet ve hadisleri de tevil ederek, tartışma konusu olan her konuya aklı esas alarak cevaplar verme yanılgısına düşmüştür Böylece Mutezile, Ehl-i Sünnet ve diğer tüm kelamcılar, aklı esas alma, aklen ulaştıkları sonuçları ayet ve hadislerle destekleme veya aklen vardıkları sonuçlara uydurmak için ayetleri tevil etme konusunda aynı seviyeye düştüler
Anlaşıldığına göre kelamcıları araştırmada bu metodu takip etmeye sürükleyen sebepler iki tanedir Bunlar:
1- Aklın tarifini yapamamış olmaları,
2- Hakikatleri kavramada Kur'an metodu ile felsefecilerin metodu arasındaki ayırımı yapamamış olmaları
Kelamcıların aklı tarif edemedikleri, yaptıkları akıl tarifinde açıkça görülmektedir Kelamcıların aklı şöyle tarif ettikleri rivayet edilir:
"Akıl, nefis ve idrakler için bir kuvvettir " Onların bu sözleri şu anlama gelmektedir: "Duyuların sağlam olması halinde ilmin kendisine tabi olduğu zaruretlerdir " Akıl için getirilen bir başka tarif ise şöyledir: "Akıl müşahede edilenler, hissedilenler ve çeşitli vasıtalar ile ğaiblerin/bilinmeyenlerin idrak edildiği bir cevherdir " "Akıl, nefsin bizzat kendisidir "
Kelamcıların akla bu şekilde anlamlar yükleyip ardından da çeşitli nazariyeler ve önermelerle varlığı olmayan sonuçlar çıkarmaları ve kendi kendine işte bu sonucu akıl idrak etmektedir demeleri garipsenmemelidir Bu nedenle onlara göre, akli araştırmalarının belli bir sınırı yoktur Yaptıkları her araştırma onları daha da derinlere götürmüş ve kendilerinin akli araştırmalar diye isimlendirdikleri sonuçlara ulaştırmıştır
Bu nedenle Mutezile'nin: "Allah Subhenehû ve Teala’nın ezeli kudretinin sonradan olan takdir edilene ilişkilendirilmesi kudret sıfatını hadis kılar" deyip bunu da akli araştırma ve akli sonuç saymaları garipsenmemelidir Aynı konuda Ehl-i Sünnet ileriye sürdüğü; "Allah Subhenehû ve Teala’nın kudretinin takdir edilene ilişkilendirilmesi kudretin değişmesini ve hadis/sonradan olmasını gerektirmez Çünkü kudreti hadis kılan şey takdir edilen değil kudretin değişmesidir" ifadesini akli araştırma ve akli sonuç olarak saymaktadır Zira tüm kelamcılara göre akıl, nefis veya zaruriyatı ilmin kendisine tabi olduğu bir içgüdüdür Öyleyse o, her şeyde araştırma yapabilir
Eğer kelamcılar aklın manasını gerçek bir şekilde kavrayabilmiş olsalardı; varsayıma dayalı bu araştırmalara girme, soyut şeylerin üzerine başka soyut şeylerin kurulmasından ibaret olan ve akli hakikatler diye isimlendirilen, vakıası idrak edilemeyen sonuçlara varma yanılgısına düşmeyeceklerdi
İşte, şimdi çağımızda aklın tarifi bizlerde açıklığa kavuşmuş durumdadır Dolayısıyla bu tarife dayanarak aklın araştırma yapması mümkün olmayan alanlarda yapılan araştırmaların akli araştırmalar olarak isimlendirmenin mümkün olmadığını bilmekteyiz Dolayısıyla bu konularda araştırma yapmayı kendimiz için uygun görmüyoruz Çünkü biz biliyoruz ki akıl; "Duyu organları aracılığı ile vakıanın beyne iletilmesi ve ön bilgiler aracılığı ile beyne ulaştırılan vakıanın beyinde yorumlanmasıdır " Bu nedenle her akli araştırmada dört unsurun bulunması mutlaka gereklidir Bunlar:
1- Sağlam bir beyin,
2- Duyu organları,
3- Vakıa,
4- Bu vakıayı yorumlamaya yarayacak ön bilgiler
Her ne kadar dört unsurdan birinin olmadığı yerde mantıki araştırmadan veya hayal ve kuruntudan söz etmek mümkün ise de bu dört unsurdan birisinin olmadığı bir yerde akli araştırmadan söz etmek kesinlikle mümkün değildir Zira aklın unsurlarından uzak bir şekilde varılan sonuçların tamamının hiçbir değeri yoktur Çünkü bu sonuçlar aklın kavrama alanına girmemekte veya kaynağını akıl idrak edememektedir Tüm kelamcıların aklın manasını kavrayamamış olmaları, onları hissen algılanamayan veya hakkında herhangi bir ön bilgiye sahip olmadıkları konular üzerinde araştırma yapmaya ve bunlara önem vermeye sürüklemiştir
Kelamcıların akli araştırmada Kur'an'ın metodu ile felsefecilerin metodunu birbirinden ayıramamalarına gelince;
Hem Kur'an hem de felsefeciler ilahiyatla alakalı konulardan bahsetmektedir Ancak felsefecilerin ilahiyatla alakalı konulardan bahsetmeleri, mutlak varlık ve mutlak varlığın zatı için gerekenler üzerinde yoğunlaşmıştır
Felsefeciler kâinat yerine kâinat ötesi konuları araştırdılar Bu amaçla önermeleri için birtakım deliller düzenlediler ve bu delillerle birtakım sonuçlara ulaştılar Daha sonra vardıkları bu sonuçları daha başka sonuçlar çıkarmada kullandılar Takip ettikleri bu metot üzere zatın hakikatinden ve bu zat hakkında gerekenlerden saydıkları noktaya varıncaya kadar devam ettiler Vardıkları farklı sonuçlara rağmen onların tamamı araştırmalarında tek bir metot takip etmişlerdir ki bu metodun özü, tabiat ötesi yani metafizik konularda araştırma yapmaları veya farazi varsayımlara dayanan ya da diğer kanıtlara dayanan deliller düzenleyerek kesin kabul ettikleri ve inandıkları sonuçlara varmalarıdır
Oysa araştırmada takip edilen bu metot Kur'an'ın metoduna ters düşmektedir Çünkü Kur'an-ı Kerim araştırmasını bizzat kâinat, varlık âlemi; yeryüzü, güneş, ay, yıldızlar, hayvanlar, insanlar, develer, dağlar ve diğer hissedilebilen varlıklar üzerinde yoğunlaştırmaktadır Bununla da Kur'an, dinleyene kâinatın ve varlık âleminin yaratıcısını, güneşin, devenin, dağların, insanın ve diğer varlıkları idrak ederek bunların yaratıcısını idrak etmesini sağlamayı amaçlamaktadır Kur'an duyularla algılanamayan, varlık âleminin idrak edildiği gibi idrak edilemeyen metafizik konulardan bahsederken, belli bir vakıayı nitelemekte veya bir gerçeği vurgulamakta ve bunlara kesin bir şekilde iman edilmesini istemektedir Bu noktada insanın dikkatini bunları kavramaya veya onları kavramaya aracılık edecek şeylere yönlendirmemekte ve bu türden şeylere önem vermemektedir Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları, Cennet ve Cehennem, cinler ve şeytanlar Kur'an'ın bahsettiği konulardandır
Bu metodu takip eden ve anlayan Sahabeler, İslâm risaleti ile kendileri mutlu oldukları gibi diğer insanların da mutlu olmaları için İslâm risaletini diğer insanlara taşımaya koyuldular Hicri birinci asır boyunca bu durum devam etti
Yunan felsefesine ve diğer milletlere ait felsefi düşünceler Müslümanlar arasına sızdığında “kelamcılar” diye bilinen bir grup oluştu ve bu grup akli araştırma metodunu değiştirdiler Allah Subhenehû ve Teala’nın zatı ve sıfatları hakkında tartışmalar başladı Bu konular üzerindeki tartışmalar kısır bir tartışma olduğu gibi kesinlikle akli araştırma da değildi Çünkü yapılan tartışmalar ve araştırmalar, hissen idrak edilemeyen alanlarda yapılan tartışmalar ve araştırmalardı Hissen algılanamayan şeylerin araştırılması hiçbir surette akli araştırma olması mümkün değildir Üstelik Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları konusundaki "sıfat zatın aynı mıdır değil midir?" şeklindeki araştırma Allah Subhenehû ve Teala’nın zatı hakkında yapılan bir araştırmadır Allah Subhenehû ve Teala’nın zatını araştırmak ise hem Şer’an yasaklanmıştır hem de imkansızdır
Bu nedenle tüm kelamcıların Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları hakkında yaptıkları araştırmalar, yersiz ve kesinlikle yanlış bir araştırmadır Allah Subhenehû ve Teala’nın sıfatları, “tevkifi”dir/haber vermekle alâkalıdır Kat’i nasslarda ne kadar zikredildi ise biz de o kadar konuşabiliriz Kat’i nassların dışına çıkamayız Kat’i nassların bildirdiğine ilave yapmamız, açıklamalarda bulunmamız caiz değildir
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Saffat: 180
[2] Şura: 11
[3] En'am: 103
[4] En'am: 59
[5] Âl-i İmran: 2
[6] Ğafir: 65
[7] En'am: 65
[8] İsra: 99
[9] Enfal: 17
[10] Bakara: 224
[11] Hacc: 61
[12] Furkan: 20
[13] Mü’min-20
[14] Nisa: 164
[15] Araf: 143
[16] Buruc: 16
[17] Yasin2
[18] Bakara-253
[19] Zümer: 62
[20] Furkan: 2
|