Prof. Dr. Sinsi
|
Allahü Ekber ....
Allahü Ekber!
Tan yeri ağarıyor ve bir ses gökleri hareketlendiriyor:
-Allahü ekber, Allahü ekber!
Tam dört kere
-Allah en yücedir En uludur Yücelik Allah'a mahsustur
Uyanıyorsunuz, gözlerinizi ovuşturuyorsunuz O ses yüreğinize doluyor:
-Allahüekber! Allahü ekber!
Sonra iki kere daha  
Şonra;
-Eşhedü en lailahe illallah Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur
Sonra:
-Eşhedüenne Muhammeden Rasulullah Şahitlik ederim ki Muhammed Allah'ın Rasulüdür
Sonra iki kere:
-Hayyealessalah Namaza koşun
Sonra iki kere:
-Hayyealelfelah Felaha, kurtuluşa koşun
Sonra iki kere:
-Essalatü hayrun minennevm Namaz uykudan hayırlıdır
Sonra iki kere yeniden
-Allahüekber!
Ve:
-Lailahe illallah
Ne bu?
Sabah ezanı
Yani ne bu?
Bu, bir müslümanın kalb dokusunun her sabah yeniden inşası çağrısı  
-Uyan, gözlerini dünyaya aç ve içinde ilk bilgi olarak “Allahüekber – Allah en yücedir” ikrarı oluşsun
Kelime-i şehadet, Muhammed’in Allah'ın Rasulü olduğu bilgisi, namazın bu ikrarlardan doğan bir “kurtuluş vesilesi” olduğu bilgisi, içinde namazla uyku arasında bir tereddüt oluşursa bil ki namaz uykudan hayırlıdır bilgisi ve işin yeniden “tekbir” ve “tevhid”e bağlanması 
Müslüman yüreği günde beş defa bu çağlayanda yıkanıyor
Günde beş defa, günün farklı duraklarında Müslümanın yüreğine “Allahüekber” ve “Lailahe illlallah” sadaları doluyor
Bir yüreğin inşası için bunlar kafi değilmiş gibi, her namaz, bir yürek potası oluyor
Namaza “Allahüekber” demeden giremiyorsunuz
O ilk tekbir namazın olmazsa olmazı  
Bir huzura çıkacaksın ve oraya, tüm ikrarları yenilemiş olarak, tüm dünya ve ahiret muhasebesini yapmış olarak ve yüreğinde kıble yoğunlaşması, niyet yoğunlaşması gerçekleşmiş olarak, “Allahüekber!” diyeceksin “Allah en yücedir!” Başka her şey bu yücelik karşısında silinecek
Namazın başında yüreğimizi koyduğumuz “Allahüekber”, namazın bütün iklimini belirleyen bir ikrardır Bilmelisin ki namaz “Allahüekber” ruhu ile kılınacaktır Kıyamlara, rükulara, secdelere, kıraatlere, oturma ve kalkmalara tekbir ruhu sirayet edecektir
Bir günün 5 vakit namazında, tesbihat sırasında söylenenlerle beraber tam 447 adet (Bunun 222'si namazların içinde, 60’ı ezan ve kamette, 165'i de tesbihatta söyleniyor) “Allahüekber” deniyor
“Allahüekber” deyip başladınız namaza, rükua giderken “Allüahü ekber”, secdeye giderken, secdeden kalkarken, tekrar tekrar “Allahüekber!”
Burada getirilen tekbirler “hadi rükua gitmek için eğil, secdeye gitmek için yüzünü yere sür, tekrar kıyama kalk, şimdi otur” gibi namaz içinde farklı hareketleri düzenleyen bir söz terkibi değil
Tabii ki değil ve olamaz
Ve herhalde şöyle düşünmek doğru:
Tüm bu tekbirler, namazın her rüknüne, her eğilip kalkışa, oturuşa, ayakta duruşa, her davranışa Rabbin azamet ve kibriyasını yüklemek anlamına geliyor
-Kıyama duracaksan, en yüce olanın karşısında dur, eğileceksen en yüce olanın karşısında eğil, bir şeyler söylemen gerekiyorsa, en yüce olana söyle, hatta O'nun kelamını söyle, yüzünü yere süreceksen en yüce olanın önünde sür 
Namaza en yüce olanın huzurunda durduğunu unutma Namazla, en yüce olanla bağını tazelediğini unutma Günde beş kere, içindeki yücelik değerlendirmelerini hizaya getir, sağlamasını yap, kantara vur, yücelikler konusunda bir bilgi ve ruh yenilemesi yaşa 
Yani İslam, insanın “kudret” karşısındaki sapmalarını önlemek için ne mümkünse yapmış
Mutlak Kudret Allah'a aittir ve onun ötesindeki tüm kudret iddiaları izafidir, görecelidir, değişmeye, dönüşmeye mahkumdur
Her gün 447 kere “Allahüekber” denecek ve kudret-i ilahiyenin belirleyiciliği, tayin ediciliği, insanın iliklerine kadar işleyecek
Burada bir hususun altını özenle çizmek gerekiyor:
-Allahüekber de, tıpkı lailahe illallah'da olduğu gibi bir “nefy” özü de ihtiva ediyor
“Nefy”, yani yoksama 
Kelime-i Tevhid'de bu daha açık
Yani Kelime-i Tevhid “La ilahe” gibi bir “nefy” ile başlıyor:
“-İlah yok”
-Bak arkadaş, demek bu, kafanı ilah arayışlarından arındır Temizle kafanı Temizle ki, orası, mutlak bir kudretin saltanatına açılsın
Sür çıkar ağyarı dilden taa tecelli ede Hak,
Padişah girmez saraya hane mamur olmadan
Sonra hemen “İllallah” de “Ancak Allah var Kulluk niteliğinde bir şey ancak Allah'a yapılır ”
Bunun gibi “Allahüekber – Allah en yücedir” ikrarı da, zihnimizin kıvrımlarında oluşacak yücelik ihtimallerini silip, bizi, “En Yüce”ye yönlendiriyor Hep “En Yüce”ye  
Bunu o kadar ısrarla yapıyor ki, siz bunun bir “şuur inşası” anlamına geldiğini anlıyorsunuz
Bu bir “idrak inşası” olsun
“Allahüekber” lafzı insanın iliklerine işlesin, şuur kıvrımlarına öylesine nüfuz etsin ki, insanın yer yüzünde karşılaşacağı hiçbir kudret dayatması onu sarsmasın, onda bilinç kararmasına yol açmasın, onu yere kapaklandırmasın
İnsan hiçbir varlığa ilahlık izafesine yönelmesin
Böyle bir savrulma halinde önüne “Allahüekber” seddi çıksın Her savrulmadan tekbire tutunarak kurtulsun
-İşimi O'na havale ettim, desin Ona sığındım O bana yeter
-Ya eyyühel müddessir Kum fe enzir Ve Rabbeke fekebbir!
Bu Allah Rasulüne ilahi sesleniş Bir ara vahiy kesilmiş Rasulullah efendimiz üzülmüş “Acaba Rabbim beni terk mi etti?” kaygılarına kapılmış
İşte o ihtilaç ortamında Cebrail o çağrı ile geliyor:
-Ey bürünüp örtünen! Kalk ve uyar Uyarma görevini üstlen Ve Rabbini tekbir et Yüceliğini ikrar et!
-Ma veddeake rabbüke ve ma kala  
-Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da!
Kalkıyor Allah Rasulü, o mutlak kudrete tutunuyor ve yürüyor
Mutlak kibriya ona ait
Mutlak azamet O'na ait
Sığınılacak O
Yardım dilenecek O
Kulluk edilecek O
Başka tüm kudretler, kudretini O'ndan alıyor Rablık iddiasında bulunan Fir'avn bile canını O'na borçlu
Öyleyse, gönül dünyamızı yeniden tanzim etme zamanı
Öyleyse düşünce dünyamızı yeniden formatlama zamanı
Öyleyse, davranış dünyamızı yeniden inşa zamanı
Öyleyse, dünya ve ahireti yeniden konumlandırma zamanı
Öyleyse ibadetlerimizin damarlarında dolaşan tekbiri bihakkın idrak zamanı  
-Allahüekber!
-En yüce O'dur
Lailahe illallah!
-Allah'tan başka ilah yoktur
Hac ve kurban iklimine giriyoruz Bu, bir başka tekbir mevsimi 
Bu, evladı Allah yoluna adamaktan başlayıp, Arafat'ta dünyalıklardan soyunmaya kadar uzanan bir ba'sübadel mevt süreci  
Her adımında tekbir olan bir süreç
Her adımında telbiye olan ve gönüllerin “Buyur ya Rabbi, geldim ya Rabbi, en yüce olan Sensin, Senin eşin ve ortağın yok, çağrına uydum ya Rabbi” seslerinin dağı taşı titreteceği bir süreç
Tıpkı namaza başlarkenki gibi:
-Ey dünya, Rabbimin huzuruna çıkarken seni arkada bırakıyorum Bu Yüce huzurda Rabbim'le başbaşa kalmak istiyorum
Rabbim isterse canım ve sevdiklerim yoluna kurbandır
Rabbim isterse, malı mülkü ünvanı, rütbeyi sele verir, çağrısına uyar koşarım   
Ne mutlu, yüreğine tekbir hassasiyetinden bir zırh örenlere 
Allahü ekber Allahü ekber  La ilahe illallahü vallahü ekber Allahü ekber ve lillahil hamd
Mevlana Uyarıyor
Ey bu dünya talebi uğruna, nefsânî istekler için, diyar diyar dolaşan ve Allah'ın sıfatlarını, büyüklüğünü göremeyen, gönlü körleşmiş kişi, ne vakte kadar "Bu gülistan nerede, nerede?" deyip duracaksın?
Can ayağına batmış, nefsânî istekler dikenini çıkarmadıkça gözün kararır, göremezsin Bu halde nasıl dönüp dolaşacaksın? (m I, 1969-70)
Hakk'ın kudretini, büyüklüğünü, yaratma gücünü göremeyen heyecansız gönülleri, boş kişileri bırak gitsin; bir avuç çamur ne satın alabilir? Yani bir avuç çamurdan yaratılmış bu fani varlık, insan ne yapabilir? (M, II, 2440)
Bu “bizlik” ve “benlik” yâni kibirli olmak, halkın merdivenidir ki, o merdivene çıkanlar, bir gün gelir oradan yuvarlanırlar
Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa, o daha ahmaktır Çünkü çok yukardan düşenlerin kemikleri daha beter kırılır (Mesnevi, IV, 2763-64)
Ey zavallı insan, sen bu kâinatın büyüklüğü, Allâh’ın kudret ve azameti karşısında nesin? Sen pisliklerle dolu bir kurtcağızsın Fakat yine de dünyaya bir nam salmışsın, cihanda gürültüler koparmışsın (m V, 1855)
Şu balçık bedende hapsolup kalan can, can denizinden çıkıp gelmiştir Bu sebeple, sen de şerefi, büyüklüğü can yolunda ara, ruh yolunda bul! (m VI, 15, Şefi Can Tercümesi)
|