Prof. Dr. Sinsi
|
Allahın Kanıtları Ve Delilleri
9 Fıtrat (Yaratılış, İnsan Doğası) Delili:
İnsanda iyiye, güzele, doğruya karşı bir yaklaşma; kötü, çirkin, yanlış şeylerden bir uzaklaşma eğilimi doğuştan bulunmaktadır Bütün iyiliklerin, güzelliklerin ve doğru olan şeylerin kaynağı yüce Allah’tır
İnsan dünyaya doğuştan temiz bir fıtratla gelir Eğer bu fıtratı yaptığı günahlarla bozulmasaydı hiçbir insan Allah’ın (c c ) varlığını ve birliğini kabul etmede bir sıkıntı yaşamayacaktı
Her insanda doğuştan iyi, güzel, doğru olan şeylere karşı bir sevgi, buna karşılık kötü, çirkin, yanlış olan şeylere karşı da bir nefret hissi bulunmaktadır Bu ortada olan bir gerçekliktir Demek oluyor ki, bu duygular ahlaklı davranma ve iyi işler yapma yönünde bir meyli ve ahlaksızlıktan, çirkin davranışlardan da nefret edip kaçınmayı sağlamaktadır Bu fıtri yapı işaret etmektedir ki, insana iyiyi, güzeli, doğruyu emreden ve onun kötü, çirkin, yanlış davranışları yapmasını yasaklayan bir sistemin sahibi bulunmaktadır İnsana bu eğilimi ve buna ilişkin duyguları veren yüce Allah’tır
Allah’a (c c ) inanmak bir zorunluluktur Zira Allah (c c ) inancı, insan fıtratında bir çeşit güdü, bir doğal arayış olarak bulunmaktadır İnsan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren yüce Allah 'tır
Eleştiri: Kötülükleri ne ile izah edeceksiniz?
Cevap: Biz genel eğilimden siz ettik İnsandaki nefis kötülüğü, ruh iyiliği emreder İnsan bu iki öğeden oluşur İnsan nefsine uydu mu her kötülüğü işleyebilir Ama toplumsal yaşamda egemen olan şey iyiliktir Kötülükler cezalandırılır İyilikler ödüllendirilir
10 Tarih Delili:
Nasıl annesiz ve babasız olarak bir insanın dünyaya gelmesi mümkün değilse ilk insanı yaratan bir yaratıcının varlığı da söz konusu olmadan insanoğlunun dünya üzerindeki varlığı da öylece mümkün görünmemektedir
Dinler tarihi şahittir ki, insanlık hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir Batıl, hatta gülünç dahi olsa hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir Ateizm on sekizinci yüzyıldan itibaren felsefede kendisini göstermiştir Peygamberler Allah’ın (c c ) varlığını kabul etmeyen toplumlara değil, Allah’a (c c ) şirk (ortak) koşan kavimlere gönderilmiştir Bu açıdan peygamberimizin (s a s ) gönderildiği Araplar da Allah’ın (c c ) varlığını, yaratıcı, rızık verici sıfatlarını kabul ediyorlardı Ama bunun yanında kendilerini Allah’a (c c ) yaklaştırsın diye birtakım putlara tapıyorlardı Batıl dinleri ayrıntılı bir biçimde inceleyip temeline indiğimizde tevhide dayandığını ve sonradan bozulduğunu görürüz
Eleştiri: Bizim teorilerimize göre insanlar ilkel devirlerden önce mağaralarda yaşarken yırtıcı hayvanların korkusundan birtakım hayvanları kutsayarak totem kültürünü oluşturmuşlardır, sonraki devirlerde Tanrı kavramına ulaşmışlardır Tarihi devirlerde kabileler putların yanında Tanrı’nın varlığını da kabul etmişlerdir
Cevap: İmam-ı Rabbaniye göre 313 resul gelmiş Resul kitapla gönderilen peygamber demektir Her resul arası 1000 yıldır 124 000 de nebi gelmiş Nebilerin sayısı hakkında başka rivayetler de vardır Nebiler resullere tabi olarak hizmet görmüşlerdir Kitap verilmemiş peygamberlerdir Yalnız Hz İsa’nın ezelde ruhlar âleminde yaptığı dua, Muhammed’in (s a s) ümmetinden olma isteği neticesinde resullük ömrü bu ümmetin ömrüne eklenmiş, kendisi de göğe kaldırılmış hali ile (lehçesi, kıyafeti v s) ahir zamanda dünyaya teşrif edip ümmet-i Muhammed’in önderine tabi olacaktır Yani 313 bin yıldan beri sürüp gelen bir tevhit mücadelesi var Kenarda köşede kalan birkaç yerli kabileyi inceleyip de insanlık tarihinin dini hakkında genellemelere gitmek bilimsel bir tavır değildir
Elbette kendisine resul ve nebi gelmemiş kabileler vardır Afrika’daki kabileler gibi Onların ahretteki durumu, onlardan beklenen imtihan özellikleri kendilerine resul, nebi gönderilmiş kabilelere ve uluslara göre farklı olacak elbette, onlar orada Allah’ın mutlak adaleti, sınırsız merhameti ile muamele göreceklerdir
11 İttifak (Özde ve Sözde Birlik) Delili:
Bediüzzaman Said Nursi’ye (rah a ) göre on tane yalancı birbiri ardı sıra gelip bize evimizin yandığını söylese bu adamların hayatta bir defa dahi doğru söylediklerini duymamış olmamıza rağmen “Belki doğru olabilir ” diyerek onlara hemen inanırız Zira ortada bir söz birliği olgusu vardır Hâlbuki burada bahsini ettiğimiz söz birliği konusu olan olgu, yani Allah’ın (c c ) varlığı ve birliği iddiası binlerce peygamber, yüz binlerce evliya ve milyonlarca da inanan insan arasında meydana gelmektedir Bütün bu insanlar, insanlığın değer verdiği üstün ahlaki meziyetleri ve erdemleri kişiliğinde toplamışlardır Çeşitli zamanlarda ve ayrı ayrı mekânlarda yaşamış bu insanların ittifak ettiği en birinci nokta “Allah (c c ) vardır ve birdir ” gerçeğidir On yalancının bir yalan üzerindeki söz birliğine önem verildiği halde, hayatlarında bir kere dahi yalan söyledikleri duyulmamış, sayısını ancak Allah’ın (c c ) bildiği peygamber, evliya ve inanan insanların bu çaptaki söz birliğine ilişkin iddialarına inanmak dışında başka bir seçenek söz konusu olabilir mi?
Eleştiri: On yalancı birleşip Dünya’mızı Marslıların işgal edeceğini söylese onlara inanmamız mı gerekir? Bunun gibi peygamberler de evliyalar da mümin ve Müslümanlar da bu konuda çeşitli çıkar ilişkileri ile birleşerek Allahın varlığı ve birliği konusunda bu büyük yalana ortak olmuş olabilir mi?
Cevap: Yalanın inandırıcılığı geçici bir şeydir Mutlaka eninde sonunda gerçek ortaya çıkar Kaldı ki yalan söyleyen kişiler düşük ahlaklı insanlardır Bu tür insanların hayatları her türlü rezilliği de barındırır On yalancının bir araya gelerek Marslıların Dünya’mızı işgal edeceği söylentisi kısa zamanda aydınlanır Bu yalanı söyleyen insanların etrafındaki, çevresindeki kişiler hemen tanıklıkta bulunurlar Bunların rezil hayatlarını ve başka yalanlarını deşifre ederler Ama peygamberler, evliyalar, mümin ve Müslümanlar örnek birer hayata sahiptirler Özellikle yalandan kaçarlar Kaldı ki peygamberler risaletleri ve tebliğleri için halktan para, mevki, makam gibi şeyler de istememişlerdir Bunda dünyevi hiçbir çıkarları olmadığı gibi halktan gelen birçok eza ve cefaya da katlanmış, bir kısmı da katledilmiştir Evliyaların hayatlarına baktığımızda da aynı şeyleri görmekteyiz Mümin ve Müslümanların hayatlarında bazen yalan sözlere tanık olunsa da bu geçici bir durumdur En kısa zamanda da buna tövbe edilmesi gerekir Onlar da bunu bilirler Mecburiyetten kaynaklanır Hiç yere, durduk yerde, insanları kandırmak için bir araya gelerek Dünya’mızı Marslılar işgal edecek türde bir yalanı söyleyemezler
Allah’ın var olmadığını iddia eden bir ateist bile, bana Allah katından bir kitap geldi, diyerek Kuran-ı Kerim’deki gibi Allah adına insanlara mesaj veremez Buna tahammül edemez Delirir Akıl ve mantık kabiliyetini yitirir Hayatı da böyle bir iddia için uygun olmaz Herkes itiraz eder Ona hiç kimse inanmaz Böylelerinin yeri akıl hastanesidir Buna en ehil kişi, yani Allah’ın varlığı ve birliği davasını savunmaya en uygun zat, İslam kendisine ulaşmadan önce kabilesi tarafından Muahammedül-Emin (Güvenilir Muhammed) unvanına sahip bulunan peygamberimizdir Böyle bir insanın Allah adına yalan konuşması imkânsızdır Hayatı yalan konuşmasını olanaksız kılmaktadır
Muhsin İyi
|