08-03-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Mahşer Sıkıntısı
Mahşerin sıkıntısı dayanılmaz hâl alınca, mahşer halkı, önce Âdem Nebî’ye gidip dert yanarlar:
- Ey babamız! Ve ey hazret-i Âdem! Sen, Peygamberlerin ilkisin Hâlimiz pek fenâdır Ne olur, bize şefâat et ki, başlasın hesabımız Hak teâlâ ne hüküm verirse, râzıyız
Âdem Nebî, kendini buna lâyık görmez
Ve ehl-i mahşere;
- Siz Nûh Peygambere gidin! buyurur
Mahşer halkı, bin sene müşâvere edip, Nuh aleyhisselâma varırlar:
- Yâ Nuh! Ne olur, bize şefâat et ki, Rabbimiz baksın hesabımıza Artık dayanamıyoruz
Lâkin O da kendini geri çeker:
- Siz, İbrâhim Peygambere gidin!
Onlar, yine bin sene müşavere ederler
Ve İbrâhim Peygambere varıp yalvarırlar:
- Yâ İbrâhim! Sen Allahın dostusun Ne olur bize şefâat et ki, hesabımız başlasın artık
O da kendini lâyık görmez
Ve mahşer ehline;
- Siz Mûsâ Peygambere gidin! der
SEN KELÎMULLAHSIN
Ehl-i mahşer, bir ümitle Mûsâ aleyhisselâma varırlar:
- Yâ Mûsâ! Sen kelîmullahsın Bize şefâat et ki, Hak teâlâ hesabımızı görsün Bu sıkıntıya tahammülümüz kalmadı artık
Mûsâ Nebî de özür diler:
- Siz Îsâ Nebî’ye gidin!
Bu defa hazret-i Îsâ’ya varıp yalvarırlar:
Ancak o da kendini geri çeker:
- Siz Hâtem-ül enbiyâ’ya gidin Çünkü O, Habîbullahtır ve Peygamberlerin en üstünüdür Ümîd ederim ki, O şefâat eder ve Onun şefâati kabul olur
Çok sevinirler
Ve son bir ümitle Resûlullahın minberine varıp, yalvarırlar:
- Yâ Muhammed! Sen Allahın Habîbisin Senden başka gidecek kimsemiz kalmadı Ne olur, sen şefâat et ki, başlasın hesabımız Hak teâlâ, ne hüküm verirse râzıyız  
Ben şefâat ederim”
Mahşer halkı, hesabın başlaması için en son Habîbullah’a gelir, yalvarırlar Efendimiz;
- Peki, Rabbim izin verirse ben şefâat ederim! buyurur
Sonra Arş-ı âlâya varıp, bin senelik bir secdeye kapanır
O an ehl-i mahşerin hâli pek fenâdır
Öyle ki, çekilen zahmetleri anlatmak mümkün olmaz
Çoklarının haramdan kazandıkları mallar, boyunlarında birer halka olur ve öyle ağırlaşır ki, “büyük dağ” olur sanki
Feryât ve figânları gök gürlemesini andırır
- “Vâ veylâ! Vâ sebûrâ!” diye feryât ederler
O feryâtlara yer gök dayanmaz
Zekâtı verilmeyen mallar da koca bir “yılan” olup, sahibinin boyunlarına dolanır
Ve öyle ağırlaşır ki, “değirmen taşı” gibi olur âdeta
O kimseler;
- Bu nedir? diye feryâd eder
Melekler;
- Zekâtını vermediğiniz mallardır, derler
BUNLAR, ZİNA YAPANLARDIR
Bâzılarının avret mahallerinden, kan, cerâhat ve irin akar
Tahammülü imkânsız pis kokuları vardır ki, zinâ yapan erkek ve kadınlardır bunlar da
Bir kısmının dilleri, böğürlerine sarkmıştır
Bunlar da iftirâ edenlerdir
O esnada Rabbimizden hitap gelir:
- Yâ Muhammed! Başını secdeden kaldır ve şefâat eyle Söyle murâdını ki, kabul edeyim!
Resûlullah başını kaldırıp yalvarır:
- Yâ ilâhî! Kulların arasından iyi ve kötüleri ayır ki, günahlarıyla rezîl rüsvây oldular bu meydanda Bu azâba tahammülleri yoktur artık
Bunun üzerine “Mîzân” kurulur
Ehl-i mahşer izdihâmdan kurtulur
Ama kâfirlerin işi zordur
Zîra girecekleri “Cehennem”in azâbı yanında bu sıkıntılar, denize nazaran “damla” bile değildir
|
|
|