|
Prof. Dr. Sinsi
|
Yitik Sevdamin Örtülü Çiçekleri (Başörtüsü) Yaş Örtüsü
ÖZGÜRLÜĞÜN KIZI (NURULHAK SAATÇİOĞLU RUHU ŞADOLSUN)

Beyaz yağan yağmurlar gibi
Gülümseyen bir özgürlük düştü çehrene
Tekbirle yıkansın diye yumruklar
Ölüm dirildi bedeninde
Ve beyaz kelebekler uçtu bakışlardan
Beyaz yağdı yağmurlar
Hatırlatma görevini omuzlayıp
Gittin…
Kavganda kırılan ruhunu
Ölüm kadar büyütüp, serdin önümüze
Tutsak örtülerimiz bekleyedursun
Sen… Beyaz örtünde özgür ve el üstünde
Tutulacağın yerlere:Nur’ul-Hakk olup, parlamaya gittin!
((F Zehra Kalkan))
Heyecanlıydık o gün hepimiz  Hummalı bir koşturmaca içerisinde dövizlerimizi hazırlamış; basın açıklamamızı yazmış; çiçeklerimizi, balonlarımızı kucaklamış; tanıdık tanımadık herkesi Yenikapı feribot iskelesine çağırmıştık o gün O gün güneş bir başka parlıyordu sanki üzerimizde Gözler bir başka gülüyordu  Bir kardeşimiz dönüyordu o gün aramıza Onu hiç tanımamış olsak da; onunla oturup bir bardak çay içmemiş, iki çift laf etmemiş olsak da; gencecik yaşında taşıdığı kocaman yüreğini, kesip sakladığımız gazete kupürlerinden bile fark edebildiğimiz NURULHAK kardeşimizi karşılamaya gitmiştik o gün  Annesi ve kardeşlerinin mutluluğunu paylaşmaya, onun mücadelesine şahitlik etmeye, muştusuna ortak olmaya gitmiştik Oysa üzgündü bir tarafımız Zulmün böylesine şahit olmak, kırıyordu zayıf umutlarımızı Gülmek gerekti yine de Onu gülerek karşılamak gerekti Ve o geldi  Gözlerini arayıp bulduk kalabalığın içinden Kuşlar kadar özgür değildi belki yine; bedeni artık değilse de, tutsaktı yine örtüsü  Oysa o, bizlerden daha sakindi, gülümsüyordu  Uzun ve yorucu bir seferden döner gibi değil, zafer kazanarak cepheden döner gibi bulduk onu Öyle ya; o Rabb’e verdiği sözden, tutsaklık pahasına olsun dönmeyecek kadar özgür ruhluyken, biz  Biz onu cezaevinden karşılarken, kendi tutsaklığımızı hatırlamış, kendi halimize acımıştık  O, inancının bedelini ödemenin haklı gururu içinde vakur ve mütebessimken, bize başımızı biraz daha yere eğmek düşmüştü  Ve aramıza katıldı  Öyle bir katılış ki; her faaliyette, sabah akşam demeden mutlaka bir görev almaya ve kendisinden istenenin en iyisini, tüm çabasını göstererek yapmaya başladı Belli ki; cezaevi günleri boyunca, mücadelesini çıkınca da sürdürmenin hayalini kurmuştu Yerinden kalkıp, inancına hakaret edenlere bir sloganlık sesini duyurmaya üşenenler bir yana, o; belli ki daha gür sesle zalimlerin karşısına dikilmeye azmetmişti tutukluluk günlerinden kurtulmayı beklerken Önce, düşünce suçluları için düzenlenen bir kampanyanın çalışmalarında; sonra da her türlü program, basın açıklaması, miting, gösteri, stand çalışması, dayanışma gecesi, vs kısacası tüm eylemlerde, ön saflarda görmeye başladık onu Onun katılmadığı bir etkinliğe rastlamaz olduk  Fazla konuşmazdı NURULHAK  “Kendisiyle on beş günlüğüne umreye gittik Ağzından on beş kelime duymadım ” demişti cenazesinde Mustafa İslamoğlu Suskundu, içe kapanıktı, konuşmayı pek sevmezdi  Ama o, bu suskunluğuyla çok şey anlatıyordu aslında Onun yaşadıkları, yaşıtlarının sadece kabuslarına girerken; o, sessiz çığlıklarını yurdun en ücra köşelerine duyurmayı başarmıştı  Dünyevi lezzetlerden mahrum olmamak adına, Rahman’ın emirlerini çiğneyenlere başkaldırıydı o Sessiz bir başkaldırı…NURULHAK kardeşimiz 1980 yılında dünyaya gelmişti Babası Iraklıydı Küçük yaşta babasından ayrılmış olan annesi Hüda Kaya ve kardeşleriyle birlikte Malatya’ya taşınmışlardı Henüz lise öğrencisiyken, 28 Şubat sürecinin başlamasıyla hayatı birdenbire değişmişti Zulmün ve despotizmin mimarları (ki hesap gününde onlarla görüşeceğiz) derin güçlerle işbirliğine geçmiş ve zulümlerini icra etmeye uğraşıyorlardı Başörtüsünün, Allah’ın emri olduğu gerçeği yok edilmek isteniyordu Yasakçı zihniyet, kollarını yurdun dört bir yanına uzatmış, Malatya’da da baş göstermişti Fakat Müslüman Malatya halkı, bacılarının örtülerine el uzatanlara karşı sessiz kalamazdı 7 Mayıs 1999 tarihinde, büyük bir kalabalık toplanmış ve valiliğe yürümüştü Vali ile görüşülmüş, çeşitli sözler alınarak kalabalık dağılmıştı Fakat yasak icat etmekle doymayan, yasaklara karşı çıkanları cezalandırmakla ancak tatmin olan zulmün önderleri; bu hareketi kabullenememiş ve günah keçileri tespit etmişti: Hüda Kaya ve kızları… İşte NURULHAK kardeşimiz, annesi ve kız kardeşleri Nurcihan ve İntisar ile birlikte, benzer davalara emsal teşkil etme ve zulme karşı çıkanları yıldırma amaçlı, akıl almaz ve adaletin yanından bile geçmeyen bir uygulamaya maruz bırakılmıştı: Gazeteci olarak katıldığı bir eylemden dolayı, önce bu zulüm düzenini “silah zoruyla” değiştirmeye kalkışmaktan (!) idamla yargılanmış; sonrasında da 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefetten 2 yıl 6 ay ceza almış ve bu sebepten, liseyi dahi bitirememişti Gencecik yaşında cezaevleriyle tanışmış, şehir şehir gezdirilmişti Başörtüsünü, inancını, Allah’ın emrini savunduğu için  Tıpkı Hz Zeynep’in Kûfe, Şam ve Kerbela’da mahpus olarak gezdirilmesi gibi  Onun kaderi de tıpkı Hz Zeynep’inkine benziyordu… Büyüktü o da Zeynep gibi  Ve büyüklüğü; inancını, örtüsünü savunmasının, zulme karşı durmasının, düşüncelerinin yanı sıra, takdir-i ilahiye her zaman rıza göstermesinden kaynaklanıyordu Yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen, ne kötü bir söz çıkmıştı ağzından, ne en ufak bir isyan ya da endişe belirtisi göstermişti… Tam bir teslimiyet ve tevekküle sahipti  İşte buydu onu farklı kılan  Hepimizinkinden kocaman yüreğiydi  Meşhur bir hadiste buyurulur ki:“Allah-u Teâlâ, bir kulu sevdiği zaman Cibril'i çağırır ve: ‘Ben falanca kulumu seviyorum, onu sen de sev!’ buyurur Cibril de o kulu sever Sonra gök ehline seslenerek: ‘Haberiniz olsun, Allah falanca kulu seviyor, onu siz de sevin!’ der Onu gök ehli de sever Sonra onun sevgisi, yerdekilerin gönüllerine yerleşir ” (Sahih-i Müslim)Belki kardeşimiz için de böyle demişti Rabb’imiz Yoksa nasıl açıklarız Türkiye’nin her köşesinden ve hatta yurt dışından, tanıyan-tanımayan herkesin onun için gözyaşı dökmesini  Yüzlerce taziye dilekleri  Telefonlar… Ve herkese nasip olmayacak kalabalıkta cenazesi… NURULHAK kardeşimiz ayrıca çok fedakar bir yapıya sahipti Cezaevinden çıktıktan sonra, ailece, Bandırma Cezaevinde aynı hücreyi paylaştığı, cezaevinde doğmuş olan küçük bir kız çocuğu için başvuru yapmışlar ve onu yanlarına alarak bakımını üstlenmişlerdi Bu dört yaşlarındaki sevimli ufaklığı hiç yanından ayırmaz, adeta annesi gibi onun her tülü ihtiyacıyla ilgilenirdi Dernek faaliyetlerinden, insan hakları mücadelesinden de kopmak istemeyen NURULHAK kardeşimiz, nereye gitse usanmadan onu da yanında götürüyor, anne şefkatiyle ona sahip çıkıyordu Başkasının çocuğuydu o küçük kız, ama Rahman onun kucağına vermişti işte Bu görevini de hakkıyla tamamladı Hiç şikayetçi olmadan  Ve bir gün  6 Ağustos 2005 günü, yine bir başörtüsü komisyonu toplantısı için bir aradaydık Onu aramış, nerede olduğunu, toplantıya katılıp katılamayacağını sormuştuk Oysa o, cezaevinde kalırken edindiği dostlarının ziyaretine gitmişti Bandırma’ya Telefonu o değil, başkası açmıştı bu kez Onun Rabb’e kavuştuğunu duyurdular bize Yüreğimize bir bomba düştü  Gece çöktü üzerimize… Bir araba, rüzgarın etkisiyle savrulmuş, ona çarpmış ve sanki yok olup gitmişti demek  Kardeşimiz yere uzanmış, ruhunu teslim etmişti hemen oracıkta Yağmur tüm şiddetiyle yağıyordu  Sanki gök delinmişti… Belki gözlerimizden akan yaşlar görünmesin diyeydi  Belki de gök gerçekten ağlıyordu ardından… “Gök ve yer bile ağlamadı onların ardından ”(44/29) diyor ya Kur’an, helak olan Firavun kavminin ardından… Kardeşimizin ardından bizim gibi gök de hüngür hüngür ağlıyordu işte  Cenazesinde, sıkışan yüreklerimizi bir araya getirip, Metin Yüksel’in şehit düştüğü, nice şehitleri uğurladığımız Fatih Camii’nde toplandık  Yine ön safta, yine sorumluluklarımızı bize hatırlatmak için görev başındaydı Son göreviydi bu kez yerine getirdiği  Bu kez, cezaevinden onu karşılamaya gider gibi şen değildik hiçbirimiz, ve gök o günkü gibi gülümsemiyor, ağlıyordu için için Oysa o yine vakur, yine en sevdiği başörtüsü üzerinde, yine sessiz bir çığlık olmuş, yine bize bir mesaj veriyordu her zamanki suskunluğuyla  Ölümü hatırlatırken, yaşantısına şahit kılıyordu bizleri Ve bu kez, demir parmaklıkların ardına yolcu eder gibi değil, özgürlüğe uğurladık onu Hak ettiği özgürlüğü kana kana içsin, İlahi adalete korkmadan sığınsın, hepimizin adına zalimleri O’na şikayet etsin diye  Tekbirlerle, dualarla, ıslak bakışlarımız ve yüreğimize oturan kanla beraber uğurladık onu  O Rabb’e yürümüş, yaşantısını belgelemişti Mücadele ve sıkıntı dolu, ama O’nun rızasıyla iç içe, kısacık bir hayat geçirmiş, bu kısa ömründe bize çok ama çok şey öğretmişti  Bizler ise bu kez daha gür sesle, kendimize onun kadar yürekli olma sözü vererek ayrıldık cenazesinden  Cenazesi defnedilirken, kabrinden dışarı sızan nuru gösteriyor birkaç kişi birbirine  Birkaç gün sonra bir tanıdık, annesine; Nurulhak kardeşimizi rüyasında gördüğünü, kendisine Filistin ile ilgili bir CD verdiğini, sohbet düzenlemesini istediğini ve onun: ”Bana ulaşman için adresimi vereyim: Subhaneke Allahumme sokağında oturuyorum ” dediğini ve sokağın ismini iki defa tekrar ettiğini anlatıyor Bir başka gün, gazetecilere kardeşimizin günlüğünü veren annesine Malatya’dan taziyeye gelen bir dostu söylüyor “Abla! Rüyamda Nurulhak’ı gördüm Elinde kahverengi bir defter tutuyordu Dedi ki: “Benim notlarımı öyle herkesle paylaşmasınlar ” Tüm bunlar Rahman’ın, geride kalanların kalbine ferahlık vermesi belki  Ve belki de onu şehitlerden kıldığının bir müjdesi bize  İyi ki tanıdık NURULHAK’ı  İyi ki onun o kısacık ama hepimize örnek olacak olan yaşantısının küçücük bir bölümüne de olsa şahit olduk Kendi inancımızı, kendi mücadelemizi, kendi eğrilerimizi ve doğrularımızı tartma fırsatı bulduk onun sayesinde  Allah için nelerimizi feda edebileceğimizi, inancımızı korkmadan nasıl savunabileceğimizi, eziyetlere katlanmayı, tevekkülü ve suskunlun nasıl avaz avaz nasihat verebildiğini öğrendik ondan  Adanmış bir yürek, şehit gibi yaşanmış bir ömür gördük biz onda, bir rüya gibi gelip geçen  Rabb’im, onun gibi hayatımızı Kendisine adamamızı, şehit gibi yaşamayı bizlere de nasip etsin  Amin Aslında onun arkasından söylenebileceklerin en iyisini annesi söyledi: “Hz Meryem timsali bir kızdı İnşallah ona komşu olmuştur ” (Amin )
ÖZGÜRLÜĞÜN KIZI
Demek gidiyorsun  
Git hadi!
Özgürlüğü başörtüsüne nakış nakış işleyen kız  
Git!
Daha önce de gitmiştin, kelepçeli ellerinle
Bizi, hani bedel ödemekten kaçanları onursuzluğumuzla baş başa bırakarak…
Git!
Özgürsün artık!
Vermediğimiz mücadelenin ardından ağladığımız gibi, sana sahip çıkamadığımız için de ağlarız biz  
Ağlamak yazılı kaderimize, bu topraklara belki de  
Sen onurumuzsun, sessiz kız!
Unutma bizi
Eğer buluşursak cennette, öyle çok söyleyeceklerimiz var ki sana  
Işıttın yolumuzu Hakkın nuru  GİT! [Abdullah Bayrak]F Zehra KALKAN & Abdullah BAYRAK
ALINTIDIR(KUDÜSYOLU)
|