Konu: Sakarya
Yalnız Mesajı Göster

Sakarya

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sakarya




Çİle

Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam;

Gök devrildi, künde üstüne künde


Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!

Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!

Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,

Ok çekti yukardan, üstüme avcı


Ateşten zehrini tattım bu okun,

Bir anda kül etti can elmasımı

Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,

Kustum, öz ağzımdan kafatasımı


Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;

Söndü istikamet, yıkıldı boşluk

Al sana hakikat, al sana rüya!

İşte akıllılık, işte sarhoşluk!


Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye

Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,

Yepyeni bir dünya etti hediye


Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;

Makâni bir satıh, zamanı vehim

Bütün bir kainat muşamba dekor,

Bütün bir insanlık yalana teslim


Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!

Otursun yerine bende her şekil;

Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!


Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe


Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu ögrensem asıl?


Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,

Bir fikir ki, beyin zarında sülük

Selam sana haşmetli azap;

Yandıkça gelişen tılsımlı kütük


Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!

Ey yedinci gök, esrarını aç!

Annemin duası, düş de perde ol!

Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!


Uyku, katillerin bile çeşmesi;

Yorgan, Allahsıza kadar sığınak

Teselli pınarı, sabır memesi;

Size şerbet, bana kum dolu çanak


Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,

Sırrını ararken patlayan gülle?

Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

Karınca sarayı, kupkuru kelle


Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,

Mevsimden mevsime girdim böylece

Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence


Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!

Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

Yetişir çektiğim mesafelerden!


Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor önümde bir mavi ışık


Büyücü, büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman, nedir inimde?

Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

Bir zehir kıymak gibi, beynimde


Lugat, bir isim ver bana halimden;

Herkesin bildiği dilden bir isim!

Eski esvaplarım, tutun elimden;

Aynalar söyleyin bana, ben kimim?


Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,

Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;

Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?


Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerrecigim ki, Arş'a gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!


Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış


Gece bir hendeğe düşercesine,

Birden kucağına düştüm gerçeğin

Sanki erdim çetin bilmecesine,

Hem geçmis zamanın, hem geleceğin


Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;

Atlas sedirinde mavera dede

Yandı sırça saray, ilahi yapı,

Binbir avizeyle uçsuz maddede


Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur

Içiçe mimari, içiçe benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!


Nizam köpürüyor, med vakti deniz;

Nizam köpürüyor, ta çenemde su

Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;

Suda ezel fikri, ebed duygusu


Kaçır beni ahenk, al beni birlik;

Artık barınamam gölge varlıkta

Ver cüceye, onun olsun şairlik,

Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta


Öteler öteler, gayemin malı;

Mesafe ekinim, zaman madenim

Gökte saman yolu benim olmalı;

Dipsizlik gölünde, inciler benim


Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, Sonsuza varmak

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Alıntı Yaparak Cevapla