Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler
EL-MÜBDİ
Yarattığın her varlığı nakış-nakış donatansın,
Verip idrâki insana, hikmetini aratansın,
el-Mübdi sensin ilâhî, ilki senindir her şeyin;
Modelsiz, maddesiz cümle âlemleri yaratansın
Yârabbi  
Hiç bir şey yok iken sen vardın,
Seninle başlar zaman ve mekân 
Yarattıklarının yokken hiç bir modeli,
Şekil verdi eşyaya kudretinin eli 
Her şeyin bir maddesi var biz kulların için,
Biliriz ki demirin cevheri var toprakta,
Araştırıp buluruz, rengi yeşildir niçin;
Hangi maddeler geçmiş içice bir yaprakta?
Biliriz çamur olur karışırsa suyla toprak,
Toprağa dikilen dal, yeşerir yaprak yaprak 
Tahlîl edip görürüz kandaki plâzmayı,
Başka şeyler de vardır gidilirse derine
Ağaç ve grafitten kalem ile yazmayı
Beceririz selüloz kâğıdın üzerine 
Nedir kanda antikor, kâğıttaki selüloz?
Kapatır ufkumuzu aklımıza sinen toz 
Düşüncemiz, düşlerin yandığı yerde tüter,
Aklımızın takati, erdiği yerde biter 
Yok iken hiç bir madde,
Yok iken hiç bir model,
Senindir her nesneye şekil veren ulu el 
Hikmetindeki sırrı bizlere aratan sen,
Yârabbi, her nesneyi iptida yaratan sen 
Senin halkettiğinden yapıyorsak bir şeyler,
Senin sonsuz gücüne kulların gücü n'eyler?
Yarattığın maddeye vermek isterken şekil,
Yine sendendir kerem, yine sensin el-Vekîl
Bilmeyiz beynimizin içinde ne sır saklı,
Salarız enginlere beynimizdeki aklı 
Senden olamaz asla gizlimiz ve saklımız,
Neye benzer, dirheme vurulur mu aklımız?
Bunları düşünmeye aklı veren de sensin,
Mübdi'sin, âlemleri iptida halkedensin  [color="#800080"]
EL-MU'ÎD
Yeri yükselten göklere, göğü yere indirensin,
Dolunca verdiğin ömür, can çerâğın söndürensin,
Öldükten sonra iade edersin yeniden ruhu;
el-Mu'îd vasfınla yârab, hak hayata döndürensin  
Yârabbi  
Şüphesiz ki ölüm bir son değildir,
Alırsın Ölüm ile fânî hayattan bizi
Uyarız dön emrine,
Bitirince dünyada şu kısa süremizi
Biliriz ki bu dünyada kimseler payidar kalmaz,
Kalır aklımız dünyada, dön diyince durmak olmaz 
Son buldu saltanatı cümle hükümdarın,
Dün yaşadık, bugün varız, var mı bizim için yarın?
Biner İblis'in atına mahmuz vurur,
Bir türlü gafil nefsimiz yola gelmez, gemi almaz  
Görmektesin Yâ İlâhî,
Binip de nefsin atma,
Serâzad seyiplenen şu azgın ruhlu güruhu;
Bilmezler mi alan sensin bedenden,
Hesap için yine verensin ruhu 
Yârabbi, kıyamette hesabı göreceksin,
Boynu bükük, elimizde amel defterlerimiz,
Elbette bu defteri yine sen düreceksin 
Nereden geliyoruz, nereye gidişimiz?
Öldükten sonra ruhu yeniden vereceksin,
Günâh ve sevâbları bir bir sereceksin,
Verdiğin ruhu bir tel gibi gereceksin 
Biliriz, bir ölümle bitmez bizim işimiz,
Bir başka olacaktır ikinci gelişimiz 
Hükümdar sensin Yârabbi, kral kimdir?
Emrine uymayanlara azabın elimdir 
Biz seni Rahman biliriz, Rahîm biliriz,
Senin emrinle ölür, emrinle diriliriz 
Yârab, bağışlayan sensin o çetin azabından,
Rahmetine sığınırız yine senin gazabından 
Fânî biziz, hep bakî olan yalnız sensin,
El-Mu'îd'sin, ruhları iade edensin  [color="#800080"]
EL-MUHYÎ
Nebat köküne özsuyu, damara kan veren sensin,
Engin denize damlayı, zamana an veren sensin,
İhya edensin her şeyi, el-muhyî sensin ilâhî;
Alan sensin canı tenden, cansıza can veren sensin
Yârabbi  
Tarlada yeşil başağa nasıl veriyorsan dane,
Sensin bağışlayan canı, ruhu veren her bedene
Bir bakarız ki toprakta, tohum durmuş tomurcuğa,
Can bahşeden sensin ana rahminde çocuğa 
Bağışlayan sensin bir ömürlük zamanı bize,
Yaratan sensin bedeni, veren sensin canı bize
Bizi halkedeceğini bilirdin ezelden beri,
Hulka vesile edensin fânî bedenleri 
Yoktu fânî bedenimiz, yoktu hayatımız,
Elbet senin kudretinde yine memâtımız 
Veren sensin bedenlere sağlık ve selâmet,
Varlığını ihtar eder en küçük alâmet
İnandık ki yaratansın,
İhya edensin gönülleri
Çileten sensin bülbülü verdiğin hasretle,
Sensin güzelleştiren dalında gülleri  
Nebatta tohumu, canlılarda dölü,
Bir zaman bekletirsin âtıl ve ölü
Sonra vesile edersin her birini bir bedene,
Vâris edersin her geleni bir gidene  
Devreder durur hayat,
Tükenirken bir nesne tamamlayıp ömrünü,
Yerine kâim edersin öbürünü
Buhar olup uçar su,
Bulut olur, yağmur yağmur toprağa yağar,
Sel olur akar denize,
Deniz gibi dalgalanır canlılar;
Biri ölür, biri doğar  
İnayet senden İlâhî,
Ya etmezsin, ya edersin
Vîran edersin âbâd ettiklerini,
Can bahşedip, yeniden ihya edersin
Yâ İlâhî, yarattığın her şey güzel,
Yaptığın her-şey iyi;
İhya edensin âlemi, sensin el-Muhyî  [color="#800080"]
EL-MUMİT
Ebediyyen var olansın, seksiz var idin ezelî,
Yakasındadır her nefsin, tadacağı mevtin eli,
Hayat gibi ölümü de halkeden sensin ilâhî;
el-Mümît’sin, vadesinde gönderen sensin eceli
Yârabbi  
Eceli gönderen sen,
Ölümü yaratan sen,
Can verdiğin bedene mevti uygun gören sen,
Ölümün şuuruyla doğarken ağlatan sen  
Sana dönecek ervah, toprak olacak beden,
Dönmedi bunca zaman dünyayı koyup giden  
Can verdiğin her beden dünyaya gelecektir,
Gülecekse dünyada ömrünce gülecektir
İmân eyledik Yârab,
Her nefis mevti tadıp, mutlaka ölecektir  
Fânî bedeni yiyecek, üstünde gezdiği yerdir,
Ölüm her canlıya bir gün mutlak mukadderdir  
Dün doğumuna sevinç,
Yarın ölümü için tutulan yasıdır
Bir ömürlük ödünç aldık zamandan,
Bu dünya elbette imtihan dünyasıdır  
Doğan her nefis bir gün ölecektir mutlaka,
Biz ki fânî kullarız, Allah'a mahsus beka  
Ölüm bir son değildir,
Bir eşiktir fena ile beka arasında
Yerli yerindedir her şey,
Herkes kendi sırasında  
Sırası gelen doğar, sırası gelen ölür,
Her gün ağlayan ölür, her zaman gülen ölür  
el-Mümît vasfın ile yaratan sensin ölümü,
Nedir bu atâlet Yârab, cemiyet sağ mı, ölü mü?
Bahşettiğin canı taşır,
Verdiğin rızkı yeriz de;
Yine de yürümeyiz bize gösterdiğin izde  
İltica sana Yârab, yaşarken de, sonra da,
Yetişen sensin her an kullarına imdada  
Biraz iz'anı olan keser mi senden ümid?
Sensin bahşeden ruhu, elbette sensin Mümît 
|