Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler
EL-VARİS
Cümle emval, cümle emlâk, babadan oğula geçer,
Eder ömrünce tasarruf; yıkar-yap ar, eker-biçer,
Sana tevarüs edecek, en sonunda ey el-vâris;
Sensin öz sahibi mülkün, gelen gider, konan göçer
Yârabbi  
Hep devredip durur yarattığın günden beri,
Bunca servet, bunca devlet  
Daha dünkü harman yeri,
Bugün ya hamamdır, ya da bir başka kümbet  
Neden açılmaz gözümüz, niçin almayız ibret?
Senindir devlet-i ebed-müddet  
Kendi ömrünce hükmeder hükümdar devletine,
Herkes bir şeyler katar nakleden servetine
Tasarruf eder bir müddet  
Elbet her kulun encamı, İlâhî fermana kalır,
Sanılmasın ki daneler, şu dönen harmana kalır
Coşup çağlayan ırmaklar
Akar gider bir denize,
Kim neyi kendine saklar?
Hangi renk baki benize?
Kim demiş ki bu enginlik, şu engin ummana kalır?
Hangi can bedene bağlı, hangi beden cana kalır? 
Bizler ki âsi kullarız,
Ne had biliriz, ne nisâb
Herkes yaptığı fiilden verecektir bir gün hesâb
Han hangi yolcuya mülktür?
Hangi yolcu hana kalır?
Yârabbi verdiğin ömrün hesabı,
Elbette rûz-i mîzâna, ulu imtihana kalır  
Ömrü tamamlayıp giden, ne mülk götürür, ne mal;
Dünyada emânet yüke, beyhude olur hamal  
Ne bu karanlık geceye, ne bu ışık tana kalır,
Ne meyve kalır dalında, ne karpuz bostana kalır
Gelip geçti nice insan, cümlesi rızkını yedi,
Gidiyorken hiç bir kimse hırkasını götürmedi  
Ne bu el işler İlâhî, ne bu kalem bana kalır,
Sensin el-Vâris Yârabbi, senindir yarattığın şey;
Senden geldi her nesne, yine elbet sana kalır  [color="#800080"]
ER-REŞÎD
Ulaştırırsın menzile, vîrâni âbâd edersin,
Diler isen mahzunları lutfun ile şâd edersin,
Gösterirsin doğru yolu kullarına ey er-reşîd;
İlâhî nizâm içinde, yön verip irşâd edersin  
Yârabbi  
Yönlendirensin,
Mürşid gönderirsin doğru yolu göstermeye,
Çıkarırsın darlıktan ferahlığa  
Eğer ki uzatmıyorsam yakan ateşe elimi,
Veren sensin Yâ İlâhî, akl-ı selimi  
Bırakmazsın sıkıntıda hiç bir kulunu,
Aydınlatırsın nurunla hidâyet yolunu  
Sevk-i tabiî verensin bunca kurda kuşa,
Götüren sensin Yârabbi, bizi kurtuluşa  
Yönelecektir mutlaka her şey döne döne,
Senin gösterdiğin yöne  
Dönüp dururken içinde binbir vesvesenin,
Elbette irşâd eden güç, Yâ İlâhî senin  
Yönelt İlâhî dergâha, lutfunla sen bizi,
Şaşkın ve perişanız yönlendirmezsen bizi  
O engin denizlerde yol gösteren balıklara,
Tutunduran midyeleri o kaygan kayalıklara
Serisin Yâ İlâhî  
Sensin vantuzla süsleyen ahtapotun kollarını,
Sensin turnaya gösteren havada göç yollarını  
Sensin küçük karıncaya
Yuvasını bulduran güç,
Yerden göğe varıncaya
Olmazları olduran güç  
Sen ki şaşkın kullarını doğru yola sevkedensin,
Aklı veren, yol gösteren yine sensin  
İsabetlidir her işitip
Dönüşünü bilirsin cümle gidişin
Şaşıyor verdiğin akıl, bu serazat hıza Yârab,
Yetişen sensin şaşkınlığımıza Yârab  
Hüküm senindir İlâhî,
Şu aklın hükmü ne ola?
İrşâd eyle bizi Yârab, yönelt sana gelen yola  
Erdir İlâhî lutfuna, eyle şu mahzun gönlü şâd,
Sensin er-Reşîd Yârabbi, sensin eyleyen irşâd  [color="#800080"]
ES-SABÛR
ulu devlet senin yârab, kullara devlet verensin,
münkir olanlara bile, lütfedip nîmet verensin,
azgınlara azâb için, asla etmezsin isti'câl;
es-sabûr'sun yâ ilâhî, tevbeye mühlet verensin  
Yârabbi,
Bir anda yok etmeye, kahretmeye varken gücün,
Yoktur yarattığından alınacak öcün  
Acırsın kendisinde bir kudret vehmedene,
Bakmaz mı gelen gafil, hezimetle gidene? 
Bizler böyle deli dolu koşuyorken ecele,
Vereceğin cezada eylemezsin acele  
Niyaz ile açacak gülleri beklersin,
Tevbeye açılacak elleri beklersin
Affetmek için ararsın bir vesîle,
Beklersin ey Ulu Rabbim, beklersin sâbrile  
Sabredersin bunca çirkin ef âlimize,
Acırsın Yâ İlâhî, perişan hâlimize  
Bitmez arzularımız, bitmez telâşımız,
Telaş ile taşar kazandan aşımız
Gönlümüz köpüre köpüre bir meçhule akar,
Kazanamayız rızânı, biri yer, biri bakar  
Binbir biçime girer, kayalarla oynayan su,
Beşeriyet bir kazanda fıkır fıkır kaynayan su
Her gün biraz daha artar,
Altımızda yanan ateş,
Üstümüze yağan korlar,
Gönüldeki ateşe eş  
Doğru değil Yâ İlâhî, ne dilimiz, ne elimiz,
Bizler hicâb etmeyiz de, hicâb eder emelimiz
Çalışmadan kazanmaktır işimiz,
Çiğnemeye isyan eder dişimiz
Küçükte büyüğe kalmadı saygı,
Biz ki rızkımızdan duyarız kaygı  
Öylesine bölündük ki, bizim değil bir yanımız,
Yârabbi sana ayandır kibrimiz, isyanımız  
Yine de verirsin gönlümüze nûr,
Bir tevbe beklersin bizden ey Sabûr  
Hayata son değil ölüm, dünyaya son değil kabr;
"ve tevâsav bi'1-hakkı ve tevâsav bi's-sabr " [color="#800080"]
DUA
Yâ İlâhî, söz verip de, cayanlardan etme bizi,
Haram yoldan gelen nakdi, sayanlardan etme bizi
Aklını sirkate asıp, gülebilmiş hangi gâsıp?
Dilinin üstüne basıp, kayanlardan etme bizi  
Beğenmeyen babasını, kaftan sanır abasını,
Fakirin son libâsını soyanlardan etme bizi  
Göremeden bakma ile, uslanmadan akma ile,
Her dem haram lokma ile doyanlardan etme bizi  
Her gün gerine gerine, binip kibrin üzerine,
Alemi ahmak yerine koyanlardan etme bizi  
Bakır edenler altını, hikmet sanır her haltını,
Bastığı yerin altını, oyanlardan etme bizi  
İçen dünya cilvesini, yele verir nefesini,
Her an İblis'in sesini duyanlardan etme bizi  
Çıktım sanıp ine-ine; tâ esfel-i sâfilîne 
Her işte nefsin emrine uyanlardan etme bizi  
Duymayıp beş duyu ile, dilencilik huyu ile,
Gününü yüz suyu ile yuyanlardan etme bizi  
Nasıl olsa gitti gider, bir ömrü eyleyip heder,
Cümle hatasına kader diyenlerden etme bizi  
Kılıca kestirip kını, sırtına vurup çıkını,
Garip kulların hakkını yiyenlerden etme bizi 
Bırakıp Hakk'ın izini, seçip küfrân denizini, Nadim olup da dizini döğenlerden etme bizi  
Uyup nefsin kararına, kelbi ürdürüp arına;
Gidip mescid duvarına siyenlerden etme bizi
Hakka dönüp arkasını, seçip İblis fırkasını;
Yârab, kibir hırkasını giyenlerden etme bizi  [color="#800080"]
DUÂ
Sensin melce-i şefkat, kuldaki nâz sanadır,
Minnet sanadır Yârab, elbet niyaz sanadır  
Na'îm-i hakîkîsin; sensin eyleyen infâk,
Sensin kula rızkını gönderen ulu Rezzâk  
Yârabbi malûm sana, gönlümdeki emelim;
Yöneldim dergâhına, açıktır sana elim ,
Sen ki, şu kâinatı nakış-nakış örensin,
Bilensin cümle sırrı; işitensin, görensin  
Sensin cümle âlemi, "ol" emrinle yaratan,
Sensin derdi verip de, dermanını aratan  
Nedir yarattığının, indindeki değeri?
Dilersen yok edersin bir anda gök ve yeri  
Sığındık dergâhına, isyanımızı affet,
Kim karşı durabilir sana ey yüce kudret? 
Dilersen yok edersin, dilersen var edersin,
Kahrınla kullarına dünyayı dar edersin  
Biliriz Yâ İlâhî, cezada yok acelen;
Affına mazhâr olur, sana tevbeyle gelen  
Kesersek rahmetinden bir lahzacık gümânı;
Biz nice başarırız bu çetin imtihanı? 
Yârabbi, rahmetinle, aşkınla kuşat bizi,
Rızâna nail olan kul gibi yaşat bizi  
Her ânı bir günâha mahsûb eyle ey Hasîb;
Huzuruna imânla gelmeyi eyle nasîb  
Daim et ülkemizde huzur ile dirliği,
Lutfeyle cümlemize kardeşliği, birliği  
Yârabbi nefsimize eyleme bizleri râm;
Sensin Celîl ve Kerîm; Zü'1-Celâli ve'l-İkrâm
Koşarız rahmetine, tâ Merve'den Safâ'ya;
Bağışla bizi Yârab, Muhammed Mustafâ'ya  
Mâliki sensin mülkün, sahibisin her demin,
Merhamet eyle bize, sen ey Rabb-ül Alemîn,
Âmîn! 
Âmîn! 
Âmîn! [color="#800080"]
|