Prof. Dr. Sinsi
|
Esmâ-İ Hüsnâ Ve Açiklamasi / اَلْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى
49- EL-MÂNİ' (اَلْمَانِعُ): Engel olan, istediği şeylere engel olan, dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere engel olan, varlıkları hadlerini aşmaktan ve saltanatına ortaklıktan men eden; zararlı ve tehlikeli sebepleri izni dışında yaratıklarına zarar vermekten alı¬koyan; dilediğinden dilediği şeyi esirgeyen, bir şeyin meydana gelmesine müsâade etmeyen İyi ve kötü pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz Her arzumuz bir takım sebeplere, sebepler de Mâni' (mani olan) ve Mu'tî (veren) olan Allah'ın emrine bağlıdır Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak meydana gelir Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur Allah Teâlâ bazı isteklere de müsaade etmez O zaman isteyenin yapıştığı sebepler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır
50- EL-MECÎD (اَلْمَجِيدُ): Şanlı, şerefli, şerefi yüksek, zâtı şerefli, fiilleri güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır: a) Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak b) Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek
51- EL-MELİK (اَلْمَلِكُ): Hükümran olan, buyrukları tutulan, görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi ve idarecisi olan, mülk ve saltanat en yüksek mertebesiyle sadece kendisine âit olan, bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur, bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır, bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır
52- EL-METÎN (اَلْمَتِينُ): Kuvvetli, güçlü, kudretli, her şeye gücü yeten, her şeye tam bir teslimiyetle boyun eğdiren; hiçbir fiilinde hiçbir güçlükle karşılaşmayan; hiçbir varlık, vasıta ve cisim fiillerine hiçbir cihetle en¬gel olmayan, çok sağlam Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder Metânet ise kuvvetin şiddetini ifade eder Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir (sonsuzdur), tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez Allah'ın kudreti bahsinde zorluk-kolaylık söz konusu değildir Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kavî, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir
53- EL-MUAHHİR (اَلْمُؤَخِّرُ): Erteleyen, geri bırakan, istediğini geri koyan, istediğini zaman ve mekân yönünden, maddî-manevî yön¬den, şeref ve rütbe bakımından sona bırakan; her şeyi eceli gelinceye kadar er¬teleyen; imtihan gereği genellikle kullarının cezasını hemen vermeyip âhiret gü¬nüne bırakan Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda neticelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır Bunda birçok hikmetleri vardır Bu hikmetleri araştırmak, sezmeğe çalışmak gerekir
54- EL-MUBDİ' (اَلْمُبْدِئُ): İlkin yaratan, her şeyi yokluktan çıkaran, kudret ve iradesiyle varlıklara ilk yaratılışlarında yoktan, hiç¬ten vücut veren, onlara gerekli olan şeyleri de hiçten icat edip ellerine veren, mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan Mübdi, bir mânada îcad demektir Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise iâde; değilse, yani benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir
55- EL-MUCÎB (اَلْمُجِيبُ): Duaları kabul eden, dileklere karşılık veren, bütün varlıkların hal ve dille yardım istemelerine ve duaları¬na tam bir hikmet, rahmet ve inayetle dâima cevap veren, darda ve sıkıntıda olanların imdadına koşan, kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği vaat edilmiştir [“Kullarım Beni Senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım Bana dua edenin duasına icabet ederim Öyleyse onlar da davetime icabet ve Bana hakkiyle inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyüp selamete ersinler” (Bakara 2/186)] Fakat kabul edileceği vaat edilmemiştir Zira kabul edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabul eder Dilerse istenenin daha iyisini verir Dilerse o duayı âhiret için kabul eder, dünyada neticesi görülmez Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabul etmez
56- EL-MUĞNÎ (اَلْمُغْنِي): Zengin kılan, kullarından dilediğini lütfü ile zengin kılan, dilediğini muhtaç olmaktan kurtaran, zenginlik verip tatmin eden, bütün mevcudatın bütün ihtiyaçlarını tükenmez servet ve ha¬zinelerinden karşılayan ve varlık sahibi her bir yaratığa servet ve zenginliği ih¬san eden Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır Bazı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar Yahya bin Muaz: “Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir”
57- EL-MUHEYMİN (اَلْمُهَيْمِنُ): Gözeten, gözetici ve koruyucu, hükmü altına alan, kâinatın bütün işlerini gözetip yöneten, bütün yaratıkları her türlü hal, hareket ve davranışlarında görüp gözeten; herşey denetim ve koruyuculuğu altında bulunan Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur
58- EL-MUHSÎ (اَلْمُحْصِيُّ): Her şeyi kaydedip sayan, bilen, her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen [“Bilinmeyen nice hazineler ve görünmeyen gayb aleminin anahtarları O’nun yanındadır Onları kendisinden başkası bilemez Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir O’nun haberi olmadan bir tek yaprak bile düşmez Yer altı tabakalarının karanlıkları içindeki tek bir tane, hasılı yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki açık, net bir kitapta bulunmasın” (En'âm 6/59)], ilmiyle maddî ve manevî bütün her şeyi kuşatan; ne zâtı ve ne de ilmi hiçbir şekilde ihata edilemeyen, bildirdikleri dışında hiçbir şey bilineme¬yen; dünyada kullarının küçük-büyük bütün yaptıklarını bilen ve mahşerde sa¬yıp dökecek olan, herşeyin sayısını bir bir bilen İlmi herşeyi ihâta eden ve herşeyin miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dır Allah Teâlâ, herşeyi olduğu gibi görür ve bilir, yani bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir
59- EL-MUHYÎ (اَلْمُحْيِِي): Dirilten, hayat veren, can veren, cansız maddelerden canlı maddeler yaratan, hayatı veren ve onu rızıkla devam ettiren; hayat için gerekli olan şartları hazırlayan; bütün canlı¬ları vasıtasız olarak kudretiyle ihya eden ve ölüleri dirilten; manen ölü kalpleri imanla hayatlandıran; kışta ölen sayısız canlıları baharda yeniden diril¬ten, sağlık veren Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir Buna ihyâ, yani diriltme denir Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır Asıl zor olan bir şeyi ilk defa yapmaktır Yapılanın tekrarı ise kolaydır
60- EL-MUÎD (اَلْمُعِيدُ): Tekrar yaratan, öldürüp yeniden dirilten, ölmüş ve dağılmış, yok olmuş sayısız canlıları her baharda ilk yaratılışla¬rında olduğu gibi yeniden diriltip inşâ eden (yaratan); gönderdiği rızıklarla varlıkların mevcudiyetini her an tazeleyen; mahşerde ise bu ismin azamî derecede tecellîsiyle bütün varlıkları oraya uygun bir tarzda yeniden yaratan Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah'tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker
61- EL-MUİZ (اَلْمُعِزُّ): Aziz kılan, izzet ve şeref veren, yücelten, bütün izzet doğrudan doğruya irâdesine bağlı olan; dilediğini dilediği şekilde aziz kılan, ağırlayan İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır İzzet kelimesinde “şeref ve haysiyet”, Zillet kelimesinde ise “alçaklık” mânası vardır Bunlar hep Allah Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir
62- EL-MUKADDİM (اَلْمُقَدِّمُ): Öne alan, istediğini öne alan, ileri geçiren, istediğine, zaman ve mekân yönünden; maddî manevî yönden, şeref ve rütbe bakımından öncelik veren Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır Ancak seçtiklerini ileri almıştır İnsanların bazısını dince, dünyaca bazısı üzerine derece derece yükseltmiştir Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur
63- EL-MUKÎT (اَلْمُقِيتُ): Rızıklandıran, besleyen, idare eden, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, bilip gücü yeten ve koruyan, her şeyi lâyıkıyla gözeten, iyiyi iyiliğinden, kötüyü de kötülüğünden derecesine göre hissedar eden; maddî ve manevî her türlü rızkı veren, her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır
64- EL-MUKSİT (اَلْمُقْسِطُ): Adaletle hükmeden, adaletli, her fiil ve icraatında hak ve adaleti gözeten, adaletten ayrıl¬mayan, bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan, mazluma acıyıp zalimin elinden kurtaran Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sahibidir Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir
65- EL-MUKTEDİR (اَلْمُقْتَدِرُ): Herşeye gücü yeten, kudretli, sonsuz ve sınırsız kudretine bütün varlıkları itirazsız itaat ettiren, kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden Allah Teâlâ her şeye karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir Her şeye kâdir olduğu içindir ki, dilediği şeyi yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır
66- EL-MU'MİN (اَلْمُؤْمِنُ): Güven veren, inananları güvenlikte kılan, vaadine güvenilen, muhafaza ve himayesiyle her korkuyu gideren, her tehlike ve felâketten kurtuluş ve güven veren, gönüllerde iman ışığı yakan; kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran Allah Teâlâ, kalblere iman ve hidayet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır
67- EL-MUMÎT (اَلْمُمِيتُ): Öldüren, ölümü veren, kullarını fani dünyadan baki âleme götüren, canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdir etmiştir Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır [“Her canlı ölümü tadacaktır” (Âl-i Imrân 3/185, Enbiya 21/35, Ankebut 29/57)] Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir
68- EL-MUNTAKİM (اَلْمُنْتَقِمُ): Günahkarları/suçluları adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran, asilerden intikam alan, emir ve yasaklarına karşı gelenleri, helâl dairenin dışına taşanları cezalandıran; din düşmanlarına, hakkı alçaltmak için çalışanları er ve¬ya geç, hatır ve hayale gelmez felâketlerle perişan eden Allah Teâlâ'nın intikamı vardır Asilerin belini kıran, canilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur
69- EL-MUSAVVİR (اَلْمُصَوِّرُ): Şekil veren, her şeye şekil ve özellik veren, her bir yaratığa titizlik ve maharetle sanatlı bir şekilde farklı suretler giydirerek sanatının güzellik ve mükemmellikleri gösteren Allah Teâlâ herşeye bir suret, bir özellik vermiştir Herşeyin kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez Mesela: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişiktir ve hiçbiri ötekine uymaz Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir İşte bunlar, Allah Teâlâ'nın Musavvir isminin tecellileridir
70- EL-MUTEÂLÎ (اَلْمُتَعَالِي): Pek yüce, noksanlıklardan yüce, izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın, yüceliğinin sonu olmayan, her türlü noksanlıklardan uzak bu¬lunan, yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh Meselâ, bir zengin hakkında, “Bu adam yarın fakir düşebilir” denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir Verdikçe hazineleri tükenmez
|