Yalnız Mesajı Göster

Esmâ-İ Hüsnâ Ve Açiklamasi / اَلْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى

Eski 08-03-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Esmâ-İ Hüsnâ Ve Açiklamasi / اَلْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى




91- EL-VÂLÎ (اَلْوَالِي): Yöneten, sahip, kâinata hâkim olup onu yöneten, her şeyin dizginini elinde tutan; var¬lıkları idare, hâkimiyet ve tasarrufu altında bulunduran, mahlûkatın işlerini yoluna koyan, bu muazzam kâinatı ve her an olan biten hâdisatı tek başına tedbir ve idare eden Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir Ve onların velâyet ve idaresi, son derece noksandır Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir Her şey emri ve iradesi altındadır Her şeyi bilir Ondan habersiz mülkünde hiç bir şey cereyan etmez Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir Sebepler, O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler Hakikî tesir, O'nun kudretindendir

92- EL-VÂRİS (اَلْوَارِثُ): Servetin, mülkün gerçek sahibi, her şeye varis olan, varlığının sonu olmayan, mülkün ezelî ve ebedî olan; kendinden başka her şey ölüm ve yokluğa mahkûm olan, yaratıklar öldükten sonra da varlığı devam eden ve her şey kendisine dönecek olan, servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçicidir Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi Allah'tır Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır

93- EL-VÂSİ' (اَلْوَاسِعُ): Bol veren, evreni kucaklayan, ilmi ve merhameti geniş olup her şeyi kuşatan, kudret, rahmet, bağışlama, iş ve fiilleri, tecellî ve tasarrufları, sıfat ve isimlen, bütün varlıkları içine alacak kadar geniş olan Kullarına bol bol nimetler veren Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur

94- EL-VEDÛD (اَلْوَدُودُ): Çok seven ve sevilen, müminleri seven, iyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, cemâlini, isimlerini ve bunların tecellîleri olan mahlukâtının güzelliklerini çok seven; rahmetinin güzel meyveleriyle söz ve fiilleriyle kendini yaratıklarına sevdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan Vedûd'un, seven ve sevilen olmak üzere iki manası vardır Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O'dur

95- EL-VEHHÂB (اَلْوَهَّابُ): Hibe eden, karşılıksız veren, karşılık beklemeden bol bol veren, sayı ve hesaba sığmaz çeşit çeşit nimetleri, türlü türlü rah¬met hediyelerini her varlığa lâyık olduğu şekilde, her an ve karşılıksız olarak ih¬san eden, çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir Hibe, “herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak” manasınadır Vehhâb ise, “Her zaman, her yerde ve her şeyi çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen” demektir

96- EL-VEKÎL (اَلْوَكِيلُ): Her şeyi uhdesine alan, güvenilip dayanılan, kulların işlerini yerine getiren, bütün varlıkları bütün halleriyle idare eden, bütün ihtiyaçlarını karşılayan, bütün hal ve davranışlarını bilen ve gözeten; kendisine tevekkül edenlerin her şeyine kâfi gelen, usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekildir İşlerin hepsini tedvîr (döndüren), tedbîr (tedbir eden) ve idare eden O'dur Fakat kendisi hiçbir işinde vekile muhtaç değildir

97- EL-VELÎ (اَلْوَلِي): Dost, yardımcı, müminlere dost ve yardımcı, kullarının işlerini üzerine alan, sevdiklerine dost olan ve yardım eden, varlıkların bütün işlerini ve ihtiyaçlarını üzerine alan, bütün yardımlar ve muvaffakiyetler kendisinden gelen, kendisine iman ile bağlananla¬rı her zaman yardım, himaye ve yakın dostluğuyla koruyup gözeten Allah, sevdiği kullarının dostudur Onlara yardım eder Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir İyi işlere muvaffak kılar Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır Artık onlara korku ve hüzün yoktur Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar

98- EZ-ZÂHİR (اَلظَّاهِرُ): Açık, aşikar, varlığı açık olan, varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından aşikâr, varlık ve birliğinin delilleri her şeyde apaçık görünen; bütün varlıklar dış görünüşleriyle ve sanatlı yapılışlarıyla O’nun kudret ve sanatına şa¬hitlik eden, kat'î delillerle bilinen Allah Teâlâ'nın varlığı her şeyden âşikârdır Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mana, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir

99- ZÜ'L-CELÂLİ VE'L-İKRÂM (ذُو الْجَلَالِ والْإِكْرَامِ): Şan ve şeref sahibi, ululuk ve ikram sahibi, azamet ve kerem sahibi, sonsuz büyüklük, azamet ve yüceliğiyle beraber, canlı mahlukâtına ihsan ve ikramlarıyla iltifat eden, hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem sahibi Celâl; büyüklük, ululuk manasınadır Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur

Bu isimler, içerik itibariyle incelendiği zaman kiminin Allah'ın zâtıyla, kiminin kemal sıfatlarıyla, kiminin fiilleriyle, kiminin tevhid ve tenzih¬le ve kiminin de kâinatın idaresiyle ilgili isimler olduğu görülür Tümü¬nün bir arada değerlendirilmesiyle ortaya çıkan kompozisyon şudur: Allah Teâlâ kemal sıfatları ile nitelenen, her türlü noksanlık¬tan münezzeh, varlıklar üzerinde etkin biridir Allah Teâlâ hakkında doğru bir anlayışa ulaşabilmek için, bu isimlerin tümünü bir arada dü¬şünmek gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla