Prof. Dr. Sinsi
|
İmam-İ Matüridi
Ancak, îslam tarihinde görülen 72 sapık fırkanın ortak vasfı; siyasî ve dünyevî menfaat ve saiklerle ortaya çıkmış olmalarına rağmen, hemen hepsi Kur'an-ı kerîmdeki muhkem ve bilhassa müteşabih ayet-i kerimeleri kendi akıllarına göre tefsir yoluna gitmişler, böylece felsefe yaparak ve bu ayetleri, iddiaları istikametinde te'vil ederek kendilerine Kur'an-ı kerimden deliller bulduklarını ileri sürmüşlerdir
Mesela, Kur'an-ı kerimde geçen, Allahın eli, yüzü vb sıfatlarını gösteren ifadeleri, kendi düşüncelerine ve konuşma dilindeki ma'nalarıyla kabul ederek, Allahü teâlâyı zatı ve sıfatlarıyla tecsim eden, yani cisim ve insan şeklinde düşünen bu sapık fırkalar, Kur'an-ı kerîmin doğru manası olan murad-ı ilahiyi anlayamamışlar, doğrusunu anlatan Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamalarını kabul etmedikleri gibi, ayrıca onlara fikren ve fiilen saldırmışlardır
İslamiyette ilk i'tikad ayrılıkları, Hz Osman'ın şehid edilmesi hadisesinden sonra, Abdullah ibni Sebe adındaki münafık olan bir Yahudinin ortaya çıkması ile başlamıştır Müslümanların saf ve berrak îmanlarını bozmak gayesiyle i'tikaddaki birlik ve beraberliklerini parçalamak için çıkarılan ilk fitne hareketi budur
Abdullah ibni Sebe, Hz Ali'nin halifelik mes'elesini bahane ederek, müslümanları bölmek gayretine düştü Kendisine taraftar toplamak ve onlara görüşlerini kabul ettirmek için, "Hz Ali'nin Peygamber olduğundan, Allahü teâlânın ona hulul ettiğine" varıncaya kadar pek çok şeyler uydurdu Bir kısım insanları aldattı Abdullah ibni Sebe'ye aldananların içinde siyasî hırs ve gayret ile hareket edenler çoktu Böylece Hz Ali taraftarıyız diyerek, îslam dînine bozuk inançlar karıştırdılar Zamanla hilafet, Hz Ali'nin hakkıdır diye ve bu inanca sahip olanlara "Şia" Şiî denildi Şiîler, zamanla başka konularda da Ehl-i sünnetten ayrılıp, kendi içlerinde çeşitli kollara bölündüler
Hz Ali'nin hilafeti, hakem ta'yini yoluyla Hz Muaviye'ye bırakmasını beğenmeyip, Hz Ali'ye ve Hz Muaviye'ye karşı çıkıp ayrılanlara ise "Haricî" ismi verildi
Haricîler'den bir kısmı Kur'an-ı kerimin bazı bölümlerini kabul etmezler Bir kısmı da sapıklıklarında, yeni bir peygamber geleceğine inanacak kadar ileri gitmişlerdir
Bozuk fırkalardan biri olan Mu'tezile ise, Hasen-i Basrî'nin derslerinde bulunan Vasıl bin Ata tarafından ortaya çıkarılmıştır Büyük Ehl-i sünnet âlimi ve velî bir zat olan Hasen-i Basrî, "Büyük günah işleyen ne mü'mindir ne de kâfirdir" diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vasıl bin Ata için, "I'tezele anna Vasıl", ya'nî "Vasıl bizden ayrıldı" buyurmuştu Buradaki itezele=ayrıldı" kelimesinden dolayı Vasıl'a ve onun yolunu tutanlara "Mu'tezile" ismi verilmiştir Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler Vasıl bin Ata'nın yolundan yürüyerek, Allahü teâlânın zatı ve sıfatları ile, kader, amellerle (ibadetlerle, muamelatla ) îman arasındaki münasebet ve diğer konularda îslam dininin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan ayrılıklara düşmüşlerdir
Ayrıca Mürcie, Kaderiyye, İbahiye, Mücessime, Cebriyye gibi birçok bozuk fırkalar, İslâm tarihi boyunca çeşitli yerlerde ortaya çıkmış, kendi içlerinde de sayılamayacak kadar çok kollara ayrılarak bir müddet yaşayıp, sonra unutulup gitmişlerdir
Ancak son asırlarda zuhur eden Vehhabîlik, bilhassa Arabistan'da yayılmış ve bugün de, çeşitli İslâm ülkelerindeki müslümanların arasında yayılması için çalışılmaktadır
Diğer bozuk fırkalar tarih içinde kaybolup gitmişlerdir Ehl-i sünnet vel-cemaatin mevcudu her devirde çok olmuşdur İslâmiyet; îman, i'tikad, amel ve ahlak esasları olarak Ehl-i sünnet âlimleri tarafından her asırda, aslı üzere müdafaa ve muhafaza edilerek, bugüne ulaştırılmıştır Bugün dünyadaki müslümanların yarıdan çoğu, Ehl-i sünnet vel-cemaat i'tikadı üzeredirler
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerifler, îmanda parçalanmanın, fırkalara ayrılmanın kötü olduğunu bildiriyor Allahü teâlâ Nisa süresi 114'ncü ayetinde mealen; "Hidayeti (kurtuluş yolunu) öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp, mü'minlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme atarız" ve Al-i îmran süresi 103'ncü ayetinde de mealen; "Hepiniz Allahın ipine (Kur'an-ı kerime} sımsıkı sarılınız Fırkalara bölünmeyiniz" buyurmaktadır Peygamberimiz de, müslümanlar arasında îmanda ve i'tikadda ayrılıkların felaket olduğunu bildirerek, meşhur olan bir hadîs-i şerîfinde: "Beni İsrail (yahudiler), yetmişbir fırkaya ayrılmıştı Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir firkası kurtulmuştur Nasara (hıristiyanlar) da, yetmişiki fırkaya ayrılmıştı Yetmişbiri Cehenneme gitmiştir Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılır Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırka kurtulur" buyurmaktadır Eshab-ı kiram bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduğunda; "Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshabımın gittiği yolda gidenlerdir" buyurdu
Bir başka hadîs-i şerifte; "Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır Bunlardan bir fırka kurtulacak, diğerleri helak olacaktır" buyurduğunda Eshab-ı kiram; "Kurtulan fırka hangisidir?" diye sorunca, "Ehl-i sünnet vel-cemaattir" buyurdu Eshab-ı kiram bu defa "Ehl-i sünnet vel-cemaat nedir?" diye sordular "Bugün benim ve Eshabımın bulunduğu yolda olanlardır" buyurdu
Ehl-i sünnet i'tikadını ortaya koyan Resulullahdır Eshab-ı kiram îman bilgilerini bu kaynaktan aldılar Tabiîn-i i'zam da bu bilgileri, Eshab-ı kiramdan öğrendiler Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler Böylece Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi
Bu bilgiler akıl ile bulunamaz Akıl bunları değiştiremez Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur Yani, bunları anlamak, doğruluklarını ve kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır Hadîs âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet i'tikadında idiler Amelde dört mezhebin imamları da bu mezhebde idi İ'tikadda mezhebimizin iki imamı olan Matürîdî ve Eş'arî de Ehl-i sünnet mezhebinde idi Her iki imam, hep bu mezhebi yaydılar Sapıklara karşı ve eski yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi savundular Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamanları aynı ise de, bulundukları yerler birbirinden ayrı ve karşılarındaki saldırganların düşünüş ve davranışları başka olduğundan, savunma metodları ve tenkidleri birbirinden farklı olmuş ise de, bu hal, mezheblerinin ayrı olduğunu göstermez
Bunlardan sonra gelen binlerce derin âlim ve velî, bu iki yüce imamın kitaplarını inceliyerek ikisinin de, Ehl-i sünnet mezhebinde olduklarını söz birliği ile bildirmişlerdir Ehl-i sünnet âlimleri, nasları, zahirleri üzere almışlardır Yani, ayet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere açık olan manalar vermişler, zaruret olmadıkça, nasları te'vîl etmemişler, bu manaları değiştirmemişlerdir Kendi bilgileri ve görüşleri ile bir değişiklik hiç yapmamışlardır Sapık firkalardan olanlar ve mezhebsizler ise, yunan felsefecilerinden ve din düşmanı olan fen taklidcilerinden işittiklerine uyarak, îman bilgilerinde ve ibadetlerinde değişiklik yapmaktan çekinmemişlerdir
Son asırlarda Ehl-i sünnet i'tikadından ayrılan bazı din adamları "Selefiyye" adını verdikleri sapık bir yol tutmuşlardır
|