Prof. Dr. Sinsi
|
İmam-İ Matüridi
Bunun i'tikadda mezheb olduğunu söyleyip, kitaplarında yazmışlardır Halbuki İslâmiyette "Selefiyye mezhebi" diye bir şey yoktur Ehl-i sünnet âlimleri böyle bir şey bildirmemişler ve kitaplarında asla yazmamışlardır, İslâmiyette "Selef-i salihîn" mezhebi, yani Ehl-i sünnet mezhebi vardır Selef-i salihîn; hadîs-i şerif ile medh edilen, övülen ilk iki asrın müslümanlarıdır Yani Selef-i salihîn, Eshab-ı kiram ve Tabiîne verilen isimdir Bu şerefli insanların i'tikadına "Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi" denir Bu mezheb, îman, inanç mezhebidir Eshab-ı kiramın ve Tabiîni i'zamın îmanları hep aynı idi înançları arasında hiç bir fark yoktu
İmam-ı Gazali hazretleri îlcam-ül-avam kitabında; "Bu kitapta i'tikad fırkalarından Selef mezhebinin hak olduğunu bildireceğim Bu mezhebden ayrılanların bid'at sahibi olduklarını anlatacağım Selef mezhebi demek, Esbabın ve Tabiînin i'tikadları demektir  " buyurarak Selef mezhebi demenin, Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi demek olduğunu açıkça bildirmiştir
Mısır'daki Ezher Üniversitesi'nden mezun üstad îbn-i Halife Alîvî "Akıdet-üs-selef-i vel-halef" adlı kitabında şöyle yazmıştır: "Ebü Zehra (Tarih-ül-mezahib-ül-îslamiyye) kitabında yazdığı gibi, hicretin dördüncü asrında, Hanbelî mezhebinden ayrılan bazı kimseler, kendilerine (Selefiyîn) ismini verdiler Hanbelî mezhebi âlimlerinden Ebü'l-Ferec îbn-i Cevzî ve diğer âlimler bu selefilerin, Selef-i salihînin yolunda olmadıklarını, bid'at ehli, mücessime fırkasından olduklarını bildirerek, bu fitnenin yayılmasını önlediler Daha sonra yedinci asırda, îbn-i Teymiyye el-Harranî bu fitneyi tekrar alevlendirdi Kendilerine (Selefiyye) ismini takanlar, îbn-i Teymiyye selefılerin büyük imamı dediler
İbn-i Teymiyye, Hanbelî mezhebinde olarak yetişti Yani Ehl-i sünnet idi Fakat sonradan kendi aklına uyarak, sapık görüşler ortaya attı Ehl-i sünnet i'tikadından ve dolayısı ile Hanbelî mezhebinden ayrılıp uzaklaştı
Kendi başına ayrı bir yol tutup, tuttuğu bu sapık yolda sürüklenip gitti Kendine tabi olanları da saptırdı Ona tabi olanlar onun bu yoluna selefiyye dediler Bu hususu derinlemesine araştırıp, incelememiş ve kaynakları iyi anlayamamış olan bazıları Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarındaki "Selef ve "Selef-i salihin" ifadelerini değiştirerek, "Selefiyye" şeklinde nakletmişler ve yazmışlardır, î'tıkadda Selefiyye diye bir mezheb yoktur Peygamber efendimizin hadîs-i şerifte firka-i naciye, kurtuluş fırkası olarak bildirdiği tek bir i'tikad mezhebi vardır O da Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir, İmam-ı Matüridî ve İmam-ı Eş'ari bu mezhebde iki i'tikad imamıdır ve bu mezhebi yaymışlardır
İmam-ı Matüridî ve İmam-ı Eş'ari ayrı bir mezheb kurmamışlar, Eshab-ı kiramın, Tabiînin, dört mezheb imamının ve sonra Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil ve tevatür yolu ile bildirdikleri îman ve i'tikad bilgilerini açıklamışlar, anlaşılmasını kolaylaştırmak için kısımlara bölmüşler ve herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır Bunlardan İmam-ı Eş'ari, İmam-ı Şafiî'nin talebe zincirinde bulunmaktadır İmam-ı Matüridî ise İmam-ı a'zamın talebe zincirindedir
Ehl-i sünnet i'tikadının açıklamasında bu iki imam meşhur olmuş, yaşadıkları zamanlarda i'tikadda doğru yoldan ayrılmış sapıkların ve yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış maddecilerin bozuk düşüncelerine karşı Ehl-i sünnet vel-cemaat i'tikadını izah etmekte, bazı bakımlardan farklı usuller takib etmişlerdir Daha sonraki asırlarda gelen Ehl-i sünnet âlimleri, bu iki imamın koyduğu usullere uyarak, Ehl-i sünnet i'tikadını nakletmişlerdir
İmam-ı Matürüdî'nin naklen bildirdiği Ehli sünnet i'tikadının başlıca esasları şunlardır:
Allahü teâlâ kadîm olan zatı ile vardır
Herşeyi, O yaratmıştır Birdir İbadete hakkı olan da O'dur O'ndan başka hiçbir şey, ibadet olunmaya layık değildir Kamil sıfatları vardır Bu sıfatları; hayat, ilim, semi', basar, kudret, irade, kelâm ve tekvîn' dir Bu sıfatları da ezelîdir Allahü teâlânın isimleri tevkifidir, yani dînimizde bildirilen isimleri söylemek uygun olup, bunlardan başkasını söylemek yasak edilmiştir
Kur'an-ı kerim Allah kelâmıdır, O'nun sözüdür Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi harf ve kelime olarak gönderdi Bu harfler mahluktur Bu harf ve kelimelerin manası, Kelâm-ı ilahiyi taşımaktadır Bu harflere, kelimelere Kur'an denir Bu harf ve kelime kalıpları içinde Kelâm-ı ilahi olan Kur'an mahluk değildir Allahü teâlânın öteki sıfatları gibi ezelîdir, ebedîdir
Allahü teâlâyı mü'minler Cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihatasız, yani şekli olmıyarak görecektir
Nasıl görüleceği düşünülemez Çünkü O'nu görmeyi akıl anlıyamaz Allahü teâlâ, dünyada görülemez Bu dünya ve insanın bu dünyadaki yapılışı O'nu görmek ni'metine kavuşmaya elverişli değildir Dünyada görülür diyen yalancıdır Hz Musa, peygamber olduğu halde bu dünyada göremedi Peygamberimiz mi'rac gecesinde gördü ise de, bu dünyada değildi Dünyadan çıktı, ahırete karıştı Cennete girdi ve orada gördü
Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi, insanların işlerini de, O yaratıyor İyi ve kötü işlerin hepsi O'nun takdiri, dilemesi iledir Fakat iyi işlerden razıdır, fenalardan razı değildir, insanın yaptığı işde, kendi kuvveti de tesir eder Bu tesire "kesb" denir
Peygamberler Allahü teâlâ tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır
Onların Allahü teâlâdan getirdiği her haber doğrudur, yanlışlık yoktur
Kabir azabı, kabrin sıkması, kabirde Münker ve Nekir denilen meleklerin soru sorması, kıyamette herşeyin yok olacağı, göklerin yarılacağı, yıldızların yollarından çıkıp dağılacakları, yer küresinin, dağların parçalanması ve herkesin mezardan çıkması, mahşer yerinde toplanması, yani ruhların cesetlere gelmesi, kıyamet gününün zelzelesi, o günün dehşeti, korkuşu ve kıyamette sual ve hesap, iyiliklerin ve günahların oraya mahsus bir terazi ile tartılması, Cehennem üzerinde sırat köprüsünün bulunması vardır Bunların hepsi olacaktır
|