Prof. Dr. Sinsi
|
Nizâmeddîn Evliyâ
NİZÂMEDDÎN EVLİYÂ
Hindistan'da yetişen evliyâdan ve Çeştiyye yolunun büyüklerinden İsmi Muhammed, babasınınki Ahmed Buhârî'dir Lakabları; Mahbûb-i İlâhî (Allah'ın sevgilisi), Sultân-ül-Meşâyıh ve Nizâmeddîn Evliyâ'dır Nizâmeddîn Evliyâ, 1238 (H 636) senesinde Bedâyun'da doğdu 1325 (H 725) senesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu Doğar doğmaz Kelime-i şehâdet söylediği bildirilen babası Seyyid Ahmed Buhârî, doğuştan velî idi Aynı şekilde, annesi Bibi Züleyha Hâtun, dindar bir hanımdı Zamânını dâimâ duâ ve ibâdetle geçirirdi Duâsının kabûl olduğu meşhûrdur Nizâmeddîn Evliyâ'nın baba tarafından dedesi Hâce Seyyid Ali Buhârî ile, anne tarafından Hâce Arab Buhârî kardeş çocuklarıydı Her ikisi de, Hindistan'a Buhârâ'dan Sultan et-Tamîs zamânında hicret etmişler, Lâhor'da kısa bir müddet eğleştikten sonra, dâimî olarak yerleştikleriBedâyun'a gelmişlerdi Birçok büyük ulemâ ve evliyâ, dâimî olarak bu şehre yerleşmişlerdi
Nizâmeddîn Evliyâ doğduğu zaman, kendisine Muhammed ismi verildi Şeceresi şöyledir: Seyyid Muhammed bin Seyyid Ahmed Buhârî bin Seyyid Ali Buhârî bin Seyyid AbdullahHilmi bin Seyyid Ali Meşheddîn binSeyyid Ahmed Meşheddîn bin Seyyid Ebû Abdullah bin Seyyid AliAsgar bin Seyyid Câfer-iSânî bin İmâm-ı Ali Nakî bin İmâm-ı Muhammed Cevâd bin İmâm-ı Ali Rızâ bin İmâm-ı Mûsâ Kâzım binCâfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Zeynelâbidîn bin hazret-i Hüseyin bin hazret-i Ali
Nizâmeddîn Evliyâ'nın babası HâceAhmed Buhârî, mânevî ilimlerin yanında, derin bir kelâm ve fıkıh âlimiydi Üstün hâlleri ve takvâsı ile meşhûrdur Bu husûsiyetlerinden dolayı Dehli Sultânı Gıyâseddîn Balban onu Bedâyun'a başkâdı tâyin etti Hâce Ahmed Buhârî, bir süre sonra bu görevinden istifâ ederek, kendini cenâb-ı Hakk'a ve O'nun dînini yaymağa adadı Hâce Ahmed Buhârî, Nizâmeddîn Evliyâ daha beş yaşında iken, Bedâyun'da vefât etti ve oraya defnedildi
Nizâmeddîn Evliyâ'nın babasının vefâtından sonra, onun eğitimi annesinin üzerine kaldı Anne-oğul, uzun zaman hiçbir yiyecek bulamadan günlerini geçirmek zorunda kaldılar Yiyecek bir şey olmadığı zaman, annesi ona ümid vermek için; "Muhammed, bugün Allahü teâlânın misâfiriyiz " derdi Şiddetli açlık ve fakirliğin verdiği ızdırâbı hissedeceği yerde, Nizâmeddîn Evliyâ, böyle geçen günlerden zevk alır ve annesine; "Yeniden ne zaman Allahü teâlânın misâfiri olacağız " derdi
Nizâmeddîn Evliyâ'nın annesi Bibi Züleyha Hâtun, dînine bağlı ve zekî bir hanımdı O, oğlunun eğitimine özel bir gayret gösterdi Annesi, Nizâmeddîn Evliyâ'yı Bedâyun'da, Mevlânâ Alâeddîn Usûlî'nin derslerine gönderdi Nizâmeddîn Evliyâ, çok kısa zaman sonra, Celâleddîn-i Tebrîzî'nin halîfesi Ali Molla Büzür (Büyük) Bedâyûnî'nin elinden "Fazîlet sarığını" giydi Molla Büzür ona, seçilmiş ulemâ ve evliyânın bulunduğu bir toplantıda hayır duâ etti
Allahü teâlânın bir lütfu olarak, genç Nizâmeddîn'in o yaşta kalbinde mânevî bir ilerleme ve yüksek ilimler için ilâhî bir kıvılcım vardı Genc-i Şeker'in her tarafa yayılan şöhretini, Ebû Bekr Kavvâl'dan duyar duymaz, Nizâmeddîn Evliyâ onunla görüşmeye karar verdi Bir gün hiçbir yol hazırlığı yapmadan, Genc-i Şeker ile görüşmek ümîdiyle Bedâyun'u terk etti İlk durağı Dehli oldu O zamanlar Dehli, ilim ve irfânın beşiği idi Nizâmeddîn Evliyâ, Dehli'ye annesi ve kızkardeşiyle vardığında yirmi yaşındaydı Dehli Sultânı Sultan Balaban, zamânındaki âlimlerin ve evliyânın büyük bir koruyucusuydu Dehli, âlimler ile aydınlanıyordu Mevlânâ Şemseddîn, Dehli'nin büyük âlimlerindendi Nizâmeddîn Evliyâ, Mevlânâ Şemseddîn'in derslerine devâm ederek, çok kısa zamanda yüksek derecelere kavuştu Bu aradaMevlânâ Kemâleddîn Zâhid'den hadîs ilmini öğrendi
Nizâmeddîn Evliyâ, Dehli'de iken, Hâce Necîbeddîn Mütevekkil'e çok yakın bir evde oturuyordu Bu zât, evliyânın büyüklerinden olup, aynı zamanda Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker'in kardeşiydi Nizâmeddîn Evliyâ, bir süre bu zâtın derslerine devâm etti Genc-i Şeker'in üstünlüklerini ondan dinledi Daha sonra Nizâmeddîn Evliyâ, Genc-i Şeker ile görüşmek için Acuzan'a gitmeye karar verdi O sırada kendisine, üstün vasıflarından dolayı kâdılık makâmı teklif edildi O, Necîbeddîn Mütevekkil'e danıştığında; "İnşâallahü teâlâ, siz kâdı olmayacaksınız, fakat başka bir şey olacaksınız, onu da ben bilmiyorum " dedi
Bir gece Nizâmeddîn, Dehli Câmiinde kalıyordu Sabah erken vakit, müezzin; "Müminlerin kalblerinin, Allahü teâlâyı zikr etmeleri ve O'nun aşkıyla yanmalarının vakti gelmedi mi?" diye sesleniyordu Bu sesleniş, Nizâmeddîn Evliyâ'nın içinde Genc-i Şeker'e olan muhabbetini ateşledi Derhâl Dehli'yi terk ederek, Acuzan'a gitmek için yola çıktı 1257 (H 655) senesi Receb ayının on beşinde Acuzan'a vardı Hemen Genc-i Şeker'in yanına gitti Genc-i Şeker, onu görür görmez Fârisî bir beyt okudu:
Ayrılığının ateşiyle nice gönüller kebâb oldu
İştiyâkının fırtınasıyla nice cânlar harâb oldu
Genc-i Şeker, bu beyte ilâveten; "Yâ Nizâmeddîn! Hindistan'ın kutupluğunun mesuliyetlerini devretmeyi ciddî şekilde düşünüyordum Allahü teâlâ bize yol gösterdi ve senin gelişini bana haber verdi " dedi Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, Nizâmeddîn Evliyâ'yı talebeliğe kabûl etti ve an'anevî yola giriş başlığını onun başına koydu Nizâmeddîn Evliyâ, 1258 senesine kadar Genc-i Şeker'in yanında kaldı Şihâbeddîn-i Sühreverdî'nin yazdığı Avârif-ül-Me'ârîf'i ve Ebû Şekûr Sülemî'nin Temhîd adlı eserlerini okudu Lüzûmlu eğitimi gördükten sonra, ona "Hilâfetnâme" verildi ve Dehli'ye gitmesi istendi
Genc-i Şeker'in yanında iken, dergâhdaki talebelerin hepsi gibi, günlük olarak verilen vazifeleri yapmak mecburiyetindeydi Talebelerden Mevlânâ Bedreddîn İshâk, ormandan odunu; Hüsâmeddîn Kabûlî, ise suyu getirip kapları yıkıyor, Nizâmüddîn Evliyâ da yemekleri pişiriyordu
Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, Nizâmeddîn Evliyâ'ya Dehli'ye giderken; "Borçlanmak zorunda kalırsan, onu hemen öde Bir de dâimâ düşmanlarını memnun etmeye çalış " diyerek; iki mühim ve değerli tavsiyede bulundu Nizâmeddîn Evliyâ, hocasının bu sözlerine hayâtı boyunca uydu ve her işinde muvaffak oldu
Nizâmeddîn Evliyâ, Acuzan'ı on defâ daha ziyâret etti Bu ziyâretlerinin üçünü hocası hayatta iken, yedisini de hocasının vefâtından sonra yaptı Bir ziyâretinde hocası Genc-i Şeker, onun için husûsî duâda bulunarak şöyle dedi: "Yâ Rabbî! Nizâmeddîn'in her arzusunu kendisine ihsân eyle!" Bu duâdan sonra, Allahü teâlâ, Nizâmeddîn Evliyâ'nın hiçbir isteğini geri çevirmedi Hocası hayatta iken yaptığı son ziyâretinde, hocası yine şöyle duâ etti: "Allahü teâlâ seni mesûd ve bahtiyâr eylesin Sen dalları ve budakları ile geniş bir ağaç olacaksın Sıkışan insanlık onun altında barınıp huzur bulacak " Allahü teâlâ bu duâda istenilenleri de ihsân etti Nizâmeddîn Evliyâ, takvâsı ve cömertliği ile büyük bir üne kavuştu ve "Mahbûb-i ilâhî" (Allahü teâlânın sevgilisi) lakabını kazandı
Nizâmeddîn Evliyâ, hocasının emri ile Dehli'ye gittiği zaman, ibâdetlerini huzûr içinde yapacak sâkin ve uygun bir yer bulamadı Çoğu zaman Dehli gibi çok kalabalık bir şehrin gürültüsünden kurtulmak için ormana gitmek zorunda kaldı O günlerde, hocasının emri üzerineKur'ân-ı kerîmi ezberliyordu Bir süre sonra, bugün Dehli'nin bir mahallesi olan, o gün ise bir köy olan Kiyaspur'a taşındı Burada bir müddet çok sıkıntı çekti Birkaç gün arka arkaya yiyecek bir şey bulamadan aç kalırdı Bir keresinde, üç gün aç kalmıştı Dördüncü gün, bir kişi kapıyı çalıp, ona pirinçten yapılan bir çeşit yemek verdi Nizâmeddîn Evliyâ bu yemeği yedi, fakat, lezzetinden; "Bu yemeğin tadı o kadar lezizdi ki, hayâtımda böyle yemek yemedim " buyurdu
Bu sıkıntılı günlerde, Nizâmeddîn Evliyâ'nın iki sâdık talebesiBurhâneddîn Garîp ve Kemâleddîn Yâkûb, yanından hiç ayrılmadı Bir defâsında dört gün boyunca yiyecek bir şey bulamadılar Komşulardan bir hanım, biraz un gönderdi Kemâleddîn Yakûb onu bir mikdâr su ile karıştırıp, toprak bir kap içinde fırına koydu O anda yanlarına bir zât geldi Onlardan yiyecek bir şey istedi Nizâmeddîn Evliyâ fırındaki kabı aldı ve tam bir ferâgatle o zâtın yanına koydu O zât, o yemekten bir iki lokma aldı, sonra kabı alıp şiddetle yere çarptı ve çıkıp gitti Giderken Farsça olarak; "Şeyh Ferîdeddîn Genc-i Şeker, bâtınî nîmeti Şeyh Nizâmeddîn'e çok ucuz verdi Bugün ben de onun fakirlik çanağını kırdım Artık bundan sonra o, zâhirî ve bâtınî sultân oldu " diyordu
Bu zâtın sözlerinden sonra, Nizâmeddîn Evliyâ'nın fakirliği bir anda yok oldu O ve iki talebesinin günlerce yiyecek bir lokma bulamadıkları aynı dergâhda, mutfak bütün gün kaynamağa ve hiçbir ayrım gözetilmeden binlerce insan onun cömerd sofrasında doymaya başladı Kendisi gündüzleri oruç tutuyor ve çok sâde bir hayat sürüyordu Bütün yediği şey, arpadan yapılmış küçük bir parça ekmek idi
Nasîreddîn Mahmûd, bu bereketli günleri şöyle anlatır: "Nizâmeddîn Evliyâ hazretlerinin âşıklarından, bir nehir gibi onun kapısına akan mallar, sabahtan akşama kadar ona zorlukla verilebiliyordu Hattâ bâzıları hediyeler vermek için yatsı vaktinde geliyordu Bunun yanında yardıma muhtaç olup, dergâha gelenlerin sayısı, âşıklarının sayısını geçmişti Nizâmeddîn Evliyâ, gerçekte o âşıkların getirdiklerinden fazlasını muhtaçlara ve fakirlere dağıtırdı Bir gün zengin bir şahıs, o günün gümüş parasından yüz tâne getirdi Nizâmeddîn Evliyâ bu paraları kabûl etmedi Fakat o şahsın üzüldüğünü görünce, bir tânesini kabûl etti O kişi, geri kalan para ile Nizâmeddîn Evliyâ'nın yanında otururken, kendi kendine; "Şeyh hepsini kabûl etseydi, saâdete kavuşurdum " diye düşünüyordu Nizâmeddîn Evliyâ ona dönerek; "Ben onun hepsini kabûl etmedim Zîrâ sana onların faydası olacak Onu götür Biz kâfi derecede zenginiz Sol tarafına bak " dedi O kimse sol tarafa baktığında, hücrenin köşesinde, rastgele yerlere yığılmış vaziyette sayısız altın paraları görünce şaşırdı O kişi giderken, Nizâmeddîn Evliyâ, bu sırrı hiç kimseye söylememesini tenbih etti Fakat o dayanamayıp, durumu olduğu gibi herkese anlattı "
Sultân Gıyâseddîn Balaban'ın büyük oğlu SultanMuizeddîn Balaban'ın saltanatı döneminde, Sultân, Kıyaspur'a yakın bir yerde saray yaptırıyordu Sultânın komutanları, şehzâdeleri ve halk, Nizâmeddîn Evliyâ'nın dergâhını çok sık ziyâret ediyorlardı Bu durum Nizâmeddîn Evliyâ'nın yaşayışında biraz karışıklığa sebeb oldu Bu yüzden, Nizâmeddîn Evliyâ buradan da ayrılmak istedi Tam Kıyaspur'dan ayrılacağı sırada bir genç oraya gelerek Fârisî olan şu sözleri söyledi: "Her şeyden önce, şöhretinin yayılmasından çekinmelisin Şimdi bu kadar yaygın şöhretten sonra, kıyâmet gününde yüce Peygamberin yanında seni gözden düşürecek işi yapmaya çalışma Bir kimsenin inzivâya çekilip, kendisini Allahü teâlâya bağlılığa adayarak, dünyâdan kaçıp kurtulması kolaydır Fakat asıl cesâret ve mertlik, kalabalık halkın içinde inzivâya çekilip, huzûr bulmaktır Böyle karışıklıklardan müteessir olmamaktır " Bu sözlerin üzerine, Nizâmeddîn Evliyâ son nefesine kadar Kıyaspur'da kaldı Sonra buranın ismi Nizâmeddîn olarak değiştirildi
Nizâmeddîn Evliyâ, Kıyaspur'a ilk geldiği zaman, orası küçük bir köydü O ve iki talebesi, damı sazla örtülü küçük bir kulübede kaldılar Talebeleri, hocalarına bir dergâh binâ etmeyi teklif ettikleri zaman, o dâimâ bir sebeble geri çevirdi Bir günAmîd-ül-mülk'ün vekîli Ziyâeddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'dan bir dergâh yapmak için izin istedi Fakat Nizâmeddîn Evliyâ bu iş için izin vermedi HâceEbû Bekr, Hâce İkbâl ve Seyyid Muhammed Kirmânî'nin tavsiyeleri üzerine, Vekil Ziyâeddîn bu konuda ısrâr edince, Nizâmeddîn Evliyâ; "Ya Ziyâeddîn, teklifinizi kabûl etmiyorum Zîrâ dergâhın buraya yapılmasında bir sır vardır Buraya dergâhı kim inşâ ederse ölecektir " dedi Bu söz, Ziyâeddîn'i teklifinden geri döndürmedi Başını Nizâmeddîn Evliyâ'nın ayaklarına koyarak; "Efendim! Sizin şeref ve îtibârınızı düşünüyorum Sizin rahat ve iyi durumda olmanız, benim hayâtımdan bile daha azîzdir " dedi ve teklifini büyük bir gayretle Nizâmeddîn Evliyâ'ya kabûl ettirdi Dergâhın inşâsı tamamlanıp bitmesine yakın, Ziyâeddîn hummaya tutuldu O dergâha bir kere girmeden vefât etti Hayâtını, sevgili hocasının ve talebelerinin rahatlığı için fedâ edenVekil Ziyâeddîn rahmetle anıldı
Nizâmeddîn Evliyâ'nın dergâhının saraya yakın olmasından dolayı, saray mensubları, şehzâdeler, komutan ve subayların çoğu Nizâmeddîn Evliyâ'ya talebe oldu Onun mânevî tesiri ve dînî eğitimi altında, onların ahlâkî ve içtimâî huyları çok değişti Hepsi de Allahü teâlâdan korkan, yaşayışı intizamlı insanlar hâline geldiler Bir mıknatıs gibi etkisi olan bu tesirden Dehli halkı da istifâde etti Binlerce insan, yaşayış tarzlarını ve huylarını tamâmen değiştirdiler O bölgede, kumar, dedikodu ve iftirâ, içki içme, yalancılık ve tefecilik en düşük seviyeye indi Binlerce insan, namaz, oruç ve diğer ibâdetlerini titizlikle yapar hâle geldiler Bu hususla ilgili olarak, Siyer-ül-Evliyâ'nın müellifi şöyle demektedir: "O, içki, sefâhet ve günah içine dalmış saray erkânı, şehzâdeler ve zenginler, Nizâmeddîn Evliyâ'nın mânevî sözlerinden ve ahlâkî derslerinden o kadar etkilendiler ki, günahkâr hâllerini terk edip, yeni ve tertemiz bir hayâta başladılar Onların çoğu, ömürlerinin geri kalan kısmını Nizâmeddîn Evliyâ'nın hizmetine vakfettiler "
Uzun bir ömür yaşayan Nizâmeddîn Evliyâ, yükselen ve düşen yedi Dehli sultânı gördü Bu sultânlardan bâzıları, onun bağlılarından idi Bâzısı ise, kısa görüşlü olup, zâlimdiler Bunlar, Nizâmeddîn Evliyâ'nın misâfirperverliğini ve şöhretini kıskanırlardı Nizâmeddîn Evliyâ, kendisine bağlı olanlar dâhil, hiçbir sultânı ziyâret için saraya gitmedi Sultânları da dergâhına kabûl etmedi
|