Prof. Dr. Sinsi
|
Muhammed Bin Eslem Tûsî
Ebû Abdullah isminde bir zât şöyle anlatıyor; "Vefâtından dört gün önce Muhammed bin Eslem'in yanına girdim Bana dedi ki: "Ey Ebû Abdullah, Allahü teâlânın bana yaptığı iyiliği sana müjdeleyeyim mi? Artık ölümüm yaklaştı Allahü teâlâ hesâba tahammül edemeyecek derecede zayıf olduğumu bildiği için, üzerimde hesâbını vereceğim bir şey bırakmadı Vefât ettiğimde yıkayıp, kefenlendikten sonra, üstünde yattığım yaygıyı altıma serin Seccâdemi üstüme örtün Bunları, elbiselerimi ve abdest aldığım su kabını, namazını kılan bir fakire verin Bu kesenin içinde otuz dirhem var, oğluma hediye ettim Helâl paradır Bunları verdikten sonra geride bir şeyim kalmıyor Kapıyı kapat Ben vefât edinceye kadar içeriye kimse girmesin Yalnız olmayı istiyorum Ben babamın sülbünde, annemin karnında yalnızdım Dünyâya yalnız başıma geldim Rûhum yalnız olarak çıkacak Kabre yapayalnız konulacağım Yalnız iken Münker ve Nekir gelip suâl soracaklar Hayra da şerre de uğrasam, tek başımayım Cennet'e veya Cehennem'e de gönderilsem, tek başıma yollanacağım Kimse yanımda olmayacak Orada beni yalnız bırakacak olan bu insanlarla, burada berâber olmamın ne faydası var?" buyurdu Dördüncü gün Nişâbûr'da vefât etti Cenâzesi götürülürken insanlar birbirlerine; "Ey insanlar! İşte bu, mirâsı yanında olarak dünyâdan çıkan âlimdir Bu, karınlarının kölesi gibi olan diğer insanlar gibi değildir Muhammed bin Eslem (rahmetullahi aleyh), dünyânın kendisini aldatamadığı, kandıramadığı çok yüksek bir zât idi " dediler
Muhammed bin Eslem'in (rahmetullahi aleyh) hastalığı sırasında komşularından birisi, bir gece rüyâsında Muhammed binEslem'i gördü "Elhamdülillah sıkıntıdan kurtuldum " diyordu Sabah olunca, rüyâyı gören komşu, hem kendisini ziyâret etmek ve hem de rüyâsını anlatmak için yanına gitti, ama vefât ettiğini öğrendi
Evliyânın büyüklerinden Ebû Alî Fârmedî hazretleri, bir mescidde vâz veriyordu Bir ara kendisine; "Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir " hadîs-i şerîfinde bildirilen âlimler, kimleri işâret ediyor?" diye sordular Cevâbında; "Bu âlimler çok az bulunur Onlardan bir tânesi mescidin yanında yatmaktadır " deyip, Muhammed bin Eslem'in kabrini gösterdi
İshâk bin Râheveyh buyuruyor ki: "Câhiller "sevâd-ı âzam" deyince, insanların cemâati "ehl-i cemâat" diye anlarlar Halbuki, Sevâd-ı âzam, Peygamber efendimizin izinde ve yolunda giden, O'na tâbi olan ve O'nunla berâber olan âlimlerin cemâatidir Bunlara muhâlif olan, cemâati terk etmiş olur Bu büyük âlimlerden birisi de Muhammed bin Eslem'dir
Muhammed bin Eslem Tûsî'nin hadîs ilmine dâir El-Müsned ve El-Erbeûn isimli eserleri ve Tefsîr-ül-Kur'ân, El-Îmân vel-A'mâl (sapık fırkalardan Kerrâmiyye ve Cühemiyyeye reddiye) isimli eserleri vardır
AZÂB ÇOK ÇETİN
Muhammed bin Eslem ki, evliyâyı kirâmdan,
Pek ziyâde kaçardı, şüpheli ve haramdan
Riyâdan da çok fazla, sakınırdı kendini,
Hep gizli yapıyordu, gece ibâdetini
Allah için ağlayıp, yaş dökerdi gözünden,
Rabbinden çok korktuğu, okunurdu yüzünden
Yemezdi başka bir şey, arpa ekmeği hâriç,
Devamlı hüzünlüydü, kahkaha etmezdi hiç
Nişâbur’a gelmişti, bir işini görmeğe,
Koşuştu herkes ondan, bir şeyler dinlemeye
Sohbetini dinleyen, insanlardan nihâyet,
Tam elli bin kişiye, nasîb oldu hidâyet
Abdullah bin Tâhir ki, Horasan vâlisiydi,
Çok güzel, yakışıklı, nûr yüzlü birisiydi,
Bir ara Horasan’dan, gelmişti Nişâbur’a,
Halk onu görmek için, dökülmüştü yollara
Bu mübârek vâliyle, görüştü hep ahâli,
Sonunda bir husûsu, merak etti bu vâli
Dedi: “Beni görmeye, bu gelenlerden hâriç,
Tanınmış kimselerden, gelmeyen kaldı mı hiç?”
Dediler ki: “Gelmeyen, iki zât kaldı ki hem,
Ahmed ibni Harb ile, Muhammed ibni Eslem ”
“Ne için gelmediler?” diye sordu o vâli,
Dediler: "Bu ikisi, âlimdir hem de velî,
Allah adamıdırlar, ibâdet ederler hep,
Rablerinden gayriyi, etmezler aslâ talep,
Halk ile ilgileri, olmuyor pek o kadar,
Dünyâ adamlarıyla, olmazlar alâkadar ”
Vâli dedi: “Öyleyse, biz gidelim onlara ”
Gittiler berâberce, İbn-i Harb’e evvelâ
O, vâliyi görünce, buyurdu ki: “Evet, siz,
İşittiğimizden de, daha güzelmişsiniz
Duymuştum sîmanızın, çok güzel olduğunu,
Şimdi de hakkul-yakîn gördüm ve bildim bunu
Şimdi size yakışan, şudur ki, güzelsiniz,
Bunu, günah kiriyle, sakın kirletmeyiniz!
Nice güzel yüzlüler, vardır ki böyle işte,
Günahı sebebiyle, yanacaktır ateşte ”
Abdullah bin Tâhir’e, İbn-i Harb’ın sözleri,
Öyle tesir etti ki, yaşla doldu gözleri
Oradan da Muhammed bin Eslem’in evine,
Gittiyse de o kapı, açılmadı kendine
Dedi ki: “Yâ İlâhî, ben günahkar bir kulum,
O ise çok sevdiğin, bir zâttır, biliyorum
Biz, dünyâya bulaştık, o, dünyadan kaçtı hep,
Onun yükselmesine, bu oldu zâten sebep
Ben onu, senin için, seviyorum pek fazla,
Hizmetçisi olmaya, lâyık değilim aslâ
Onun hürmeti için, yâ Rabbî affet beni,
Nasîb et, işiteyim, tek bir nasîhatini ”
Cumâ namazı için, çıkar çıkmaz evinden,
Kapıda bekliyordu, öptü iki elinden
Buyurdu ki: “Ey vâli, öleceksin sen dahî,
Hiç günah işleme ki, azâb çetin vallahi
Her ne ki işledinse, dünyâda sevap, günah,
Hepsinin hesâbını, soracak senden Allah
Bakmazlar âhirette, senin vâliliğine,
Hesabı veremezsen, yazık olur hâline ”
VÂLİNİN HÜRMETİ
Bir zâlim, Kur'ân-ı kerîmin mahlûk olduğunu söylemesi için Muhammed bin Eslem hazretlerini zorladı ise de, söylemeyip, zindana atıldı ve orada iki sene kadar kaldı Bu zaman zarfında, her Cumâ günü gusledip, seccâdesini alır ve Cumâ namazını câmide kılabilmek için zindanın kapısına gelirdi Câmiye gitmesine izin verilmeyince geri döner ve; "Yâ Rabbî! Ben Cumâ namazını cemâatle câmide kılabilmek için çıkmak istiyorum Fakat izin verilmediğini sen görüyorsun Elimden gelen bir şey yok Hâlim sana mâlûmdur" derdi Nihâyet zindandan kurtuldu O sırada, Horasanvâlisi Abdullah bin Tâhir, Nişâbûr'a gelmişti Halk kendisini karşılamak için yollara döküldü Tanışma merasimi üç gün sürdü Üçüncü gün akşam, Abdullah bin Tâhir; "Tanınmış kimselerden bu merâsime gelmeyen kaldı mı?" diye sordu "Evliyâdan Ahmed bin Harb ile Muhammed bin Eslem Tûsî var" dediler "Niçin gelmediler?" deyince; "Bunlar iki büyük zâttır ki, hep kendi hâllerinde; Allahü teâlâya ibâdet eder ve her an O'nu hatırlamakla meşgûl olur İnsanlarla pek alâkadar olmazlar " dediler "Öyle ise bizim onlara gitmemiz lâzımdır " deyip, önceAhmed bin Harb'in yanına geldi Ahmed bin Harb, Abdullah'ı görünce, "Simânızın çok güzel olduğunu duymuştum Görüyorum ki, yakışıklılığınız duyduğumdan da fazla imiş Şimdi size yakışan odur ki, bu güzel yüzü, Allahü teâlânın emirlerine itâat etmek ve çeşitli günahları işlememek sûretiyle çirkin ve kara olmaktan koruyasınız " buyurdu Abdullah bin Tâhir, bundan sonra Muhammed bin Eslem Tûsî'nin yanına gitti Fakat eve giremedi Kapıda, "Yâ Rabbî!Ben çok kötü bir kimse olduğum için, belki benden nefret ediyor Fakat, o senin sevgili kullarından olduğu için, onu senin rızân için çok seviyorum ve biliyorum ki, ben onun hizmetçisi bile olmaya lâyık değilim Bana lütfeyle O mübârek zât hürmetine bu kötü kulunu affeyle " diye duâ etti O gün Cumâ idi Dışarıda bekleyip, namaz vaktinde nasıl olsa dışarı çıkar, o zaman kendisi ile görüşürüm diye düşündü Namaz vakti gelip, Muhammed bin Eslem rahmetullahi aleyh dışarı çıkınca Vâli büyük bir hürmetle, kendisinden duâ istirhâm etti
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c 9, s 238
2) El-A'lâm; c 6, s 34
3) Tezkiret-ül-Evliyâ; s 152
4) Tabakât-ül-Kübrâ; c 1, s 63
5) Sıfât-üs-Safve; c 4, s 113
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 3, s 267
|