Prof. Dr. Sinsi
|
Üstad Mehmet Akif Ersoy
Eserleri
Matbuatta yayınlanan ilk şiiri “Kur’an’a Hitap” unvanlı manzumedir Bu şiiri Mektep Mecmuasının 2 Mart 1311 (1895) tarihli 26 sayısında neşredilir O vakit Âkif, 21 yaşındadır iki sene aradan sonra 1313, 1314/ 1897,1898 senelerinde Resimli Gazete’de bazı şiirleri yayınlanır Bunlar 1500 mısradan fazladır Konuları çeşitlidir çoğunluğu ise ahlâki, dini, hikmetli özdeyişlerdir Bunların hiç birini “Safahat”a almamıştır, ayrıca bu şiirlerden hiç bahsetmez, ehemmiyet de vermez Bundan sonra ta II Meşrutiyetin ilânına kadar (1908), on sene zarfında yazdığı şiirleri, basın organlarında yayınlamaz II Meşrutiyet’in ilânına müteakip Sırat-ı Müstakim mecmuasının yayın hayatına başlaması üzerine muntazam olarak şiirlerini neşre başlar Burada parça parça neşrettiği şiirler, daha sonra “Safahat” unvanıyla kitap halinde basılır ki, bunlar yedi kitaptan ibarettir Tercüme ettiği eserlerin bazıları ise kitap halinde basılmıştır Makalelerin ve tercümelerin çoğu Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşad koleksiyonlarındadır
Mehmed Âkif’in kitap halinde neşrolunan şiirlerin birincisi “Safahat” unvanını taşır Bu kitap da 3084 mısradan ibaret, 44 şiirden oluşmuştur ikinci kitabın adı: “Süleymaniye Kürsüsünden” başlığını taşır 15 Ağustos 1328’de yazılan bu eser, 1002 mısradan ibarettir üçüncü kitap: “Hakkın Sesleri”  Bu kitapta on parça şiir vardır şiirler 482 mısradan oluşmuştur Dördüncü kitap: “Fatih Kürsüsü’nde” Bu kitapta 1692 mısra vardır Beşinci kitap: “Hatıralar ” Bu kitapta 10 parça şiir, 1314 mısra vardır Altıncı kitap: “Âsım ” Bu eser , 2292 mısradan ibarettir Yedinci kitap: “Gölgeler ” Mısır’da 1933’te basılmıştır Bu kitap 41 şiir ve 1374 mısradan oluşmuştur
Mehmed Âkif’in bu yedi “Safahat”ta 108 manzume ve 11240 mısra bulunmaktadır şairin Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşad’da yer almış olmasına rağmen “Safahat”a alınmayan bazı şiirleri de vardır istiklal Marşı’nı da milletin malı olduğu için Safahat’a almamıştır Yedinci Safahat’tan sonra yayınlanmış bazı kıtaları vardır ki bir kısmı çeşitli gazetelerde neşrolunmamıştır Diğer taraftan 15–20 yaşında yazdığı binlerce beyitlik şiirlerinden hiç bir şey geriye kalmamış, Âkif tarafından hepsi imha edilmiştir 
Mensur eserlerine gelince: Sırat-ı Müstakim - Sebilürreşad’da yayınlanan yüz kadar muhtelif makale ve hasbihali, elli kadar tercümesi, on kadar vaaz, nasihati vardır: Tercümeleri kitap halinde basılan eserleri şöyledir: “Müslüman Kadını”, şeyh Muhammed Abduh’un “Hanoto’nun Hücumuna Karşı şeyh Muhammed Abduh’un Müdafaası”, “Anglikan Kilisesine Cevap”, içkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler, Açtığı Zararlar”, “islâmlaşmak  ”
Neşrolunmayan en mühim eseri, Kur’an Tercümesidir Planlarını hazırladığı halde yazamadığı bir kaç mevzu daha vardı: “ikinci Asım”, Haccetü’l-Vedâ” “Selahaddin Eyyübi”… Safahat’taki “Âsım”ı Avrupa’ya göndermişti ikinci Âsım’da, Âsım Avrupa’dan dönüyor, istiklal Harbine iştirak ediyor Âsım bir timsal Faziletli, iman ve irfanlı, kahraman Türk neslinin timsali Âsım, bütün şark milletlerine örnek oluyor Matemli sahifeler kapanıyor, refah ve saadet dönemi açılıyor
ikinci Âsım’ın planı ve Haccetü’l-veda”nın planını da en küçük teferruatına kadar hazırlar Bu eser çok mühim olacaktı islâm inkılâbının bütün safahatını anlattıktan sonra, Hazreti Peygamber’in son nutku ile eserini bitirecekti  Selâhaddin Eyyübi ise, bir piyes şeklinde olacaktı Bu eserde islâm-Türk kahramanlığını canlandırmak istiyordu Ne yazık ki, bu en mühim eserlerini yazamadan bu fâni âleme veda eyledi
4
Âkif ’in seciyesi
Âkif, müthiş bir seciye ve kanaat sahibi idi Gelişi güzel hadiselerin arkasından sürüklenmezdi Muayyen ve başlı başına kanaatleri, ölçüleri vardı  Âkif, sadece bir köşeye çekilip düşündüklerini ve duyduklarını yazmakla kalan bir şair değildi Aynı zamanda doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan, hareketlerini samimî duygularına uygun düşürmeye uğraşan bir cemiyet adamı idi 
çok azim sahibi idi Bir kere bir şeye azmetti mi, artık onu yapmak mesele değildi Vefakârlığı müstesna derecede idi Dostluğuna bihakkın güvenilirdi Vefasızlık, nazarında en büyük namertlik idi O, yalnız insanlara karşı değil, Allah’ına, Peygamberine, milletine, vatanına da vefakârdı çok mütevazı idi Gösterişi hiç sevmezdi Sırası gelmeyince ilmini bile izhar etmezdi çok büyük izzeti nefis sahibi idi
Hayatında hiç bir defa hiç bir kimseye karşı en ufak bir zillet göstermemişti izzet-i nefsini rencide edecek ufak bir söze, bir muameleye, hatta bir ufak bir bakışa bile tahammül edemezdi şeref ve haysiyetine bütün müddeti ömründe hiç bir toz kondurmamıştı
Söze büyük kıymet verir, verdiği sözü katiyen yerine getirirdi Meğer ki ölüm, yahut ona yakın bir mani zuhur ede Sözünü tutmayanlara insan nazarıyla bakmazdı Yalan nedir bilmezdi Her sözü doğru idi Hiç kimse müddeti ömründe onun bir kere olsun yalan söylediğini görmemiştir Yalan söyleyenlere çok kızardı Utangaçtı Ona, faziletinden, kudretinden bahsederseniz kızarır, başka tarafa bakardı
Dostluğu, çok pahalı bir mal gibi mahrumiyetlere katlanılarak elde edilirdi Sonra da kaybetmemek için birçok pahalı şeyin üstüne titremek gerekirdi çetin huylu idi Onunla dost olmak kolay değildi Onu anlayabilirseniz canını da sizin için feda ederdi  Kendi işlerine lakayt idi Fakat sevdiklerinin her işine alaka gösterirdi Sevdikleriyle çok latife ederdi
En sevdiği şey, yalnız kalıp düşünmekti şehrin dağdağasından sıkılır, daima uzak ve ıssız yerlerde dergâh gibi bir yeri olmasını tahayyül ederdi Orada insanlardan uzak, tabiatla baş başa kalmak isterdi
Okutmak ve yazmak en büyük zevki idi Okuttuğu derse ehemmiyet verirdi Bildiğini iyi bilirdi Bilmediği şeye de hiç karışmazdı Hafızası çok kuvvetli idi Ezberlediği şiirler on bin beyitten aşağı değildi Cahilane taassubun müthiş düşmanı idi Eskiye bilâ kaydüşart bağlı değildi Yeniye de körü körüne taraftar değildi Düsturu şu idi: “Eski, eski olduğu için atılmaz, fena olduğu için atılır Yeni, yeni olduğu için alınmaz, iyi olursa alınır ”
O, hem şair, hem âlim idi  Bir cemiyet için ilimsiz yaşamak kabil olmadığı kanaatinde idi Asrın icabatına, gençliğe, istikbale ehemmiyet verirdi Milletleri sapık yollara götüren şuara, übeda ve muharrirlere müthiş düşman idi Bunları millet için bir musibet addederdi Tenkit ve muahezeyi sevmezdi Ona göre, başkalarını değil, insan kendi nefsini muaheze etmeli idi  çok hür fikirli ve müsamahakâr idi Geniş düşünürdü Onun müsamaha etmediği yalnız bir şey vardı: Dini  “Musikiyi çok severdi Nısfiye üflerdi Birçok ağır şarkılar, besteler ve ilahiler mahfuzu idi Mevlidi çok severdi Güzel sesle okunan Kur’ân’ı dinlemekten büyük haz duyardı
Erken kalkardı Yatakta uyanık yatmak âdeti değildi Kimsenin hususiyetine karışmazdı  iki yüzlülülere garezdi  Hâsılı, üstad Âkif yüksek bir şair olduğu kadar tam manasıyla bir insan-ı kâmildi (*)”
(*) Eşref Edib, “Mehmed Âkif”, Sebilürreşad, IX/211, (Aralık 1955) s 172–173
|