Yalnız Mesajı Göster

Meşhurların Sözleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Meşhurların Sözleri




İsmihan Sultan ve Melek Ahmed Paşa

1600’lü yılların başlarında şehr-i İslambol’da nur topu gibi bir erkek çocuk dünyaya gelir Bu çocuk, Yavuz Sultan Selim’in vezir-i azamı Kara Piri Paşa’nın hazinedarı ve kapukethüdası, deniz ümerasından Pervane Kaptan’ın biricik oğludur PADİŞAHIN KIZIYLA EVLENİR
Dedesi, “Bugün yarın ölürüm” düşüncesiyle Tophane yakınlarındaki yalısında, yedi sene odası içindeki yüklükte tabutunu saklayan çok müttaki bir insandır Adı “Ahmed” konulan bu güzel çocuk, işte böyle bir atmosferde yetişir
Küçük Ahmed, biraz serpilince, babası tarafından Sultan 1 Ahmed’e takdim edilir Sultan Ahmed, bu pırıl pırıl nur yüzlü çocuğu görünce isminin önüne “Melek” ilave eder Ve küçük “Melek Ahmed” saraya alınır Yıllarca Enderun terbiyesi içinde yetişir ve “Melek Ahmed Ağa” namıyla “Has oda”ya girer Oradan da “Çuhadar”lığa yükselir Bu pehlivan yapılı yiğit, ikbal basamaklarını tırmanmaya devam ederek “Silahtar”lığa yükselir Çok geçmeden de üç tuğlu vezirlik rütbesi ile Diyarbakır’a vali tayin olunur (1638) Bir süre Musul muhafızlığında bulunduktan sonra da, İstanbul’a döndüğünde Kubbealtı Vezirleri arasına girer (1640)
Bu arada Dördüncü Murad’ın ehl-i kalb kızı İsmihan Sultan ile mesud bir izdivaç yapar (1644) Ve bu vazifeşinas insanın rütbesi daha sonraları Sadrazamlığa kadar yükselir
Dördüncü Murat’ın üçüncü kızı olan bu genç sultan, Melek Ahmed Paşa ile evlendikten sonra bu evliliğini takva ile ziynetlendirerek, Koca Mustafa Paşa Şeyhi Hasan Efendi’ye intisab eder

DEDESİ CENNETE ÇAĞIRIYOR!
İşte bu günlerin birinde İsmihan Sultan bir bebek dünyaya getirmek üzeredir Bu müjdeli hadisenin hemen akabinde bu mübarek kadın enteresan bir rüya görür Kocasına anlatır Rüyasında dedesi Sultan Ahmed Han cennettedir ve onu da çağırmaktadır
Paşa, rüya tabirinden iyi anlayan biridir Bu rüyanın tabirinden hüzün çıkmaktadır Ancak Paşa, hanımına hiçbir şey sezdirmeden rüyasının hayırlı, müjdeli olduğunu söyleyip bol bol tasaddukta bulunmasını söyler Neticede neler yaşandı; o da yarına





Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin ismini söyleyince, işitince, yazarken ve okurken Ona salevat getirmek hürmete ve sevap kazanmaya sebep olmaktadır Salevat, salat kelimesinin çoğuludur Salat, dua demektir Peygamber efendimiz için yapılan dualara salevat getirmek denir
RESULULLAHA SALAT OKUYUNCA
Kur’an-ı kerimde, (Allah ve melekleri, Resule salat ediyor Ey iman edenler, siz de salat edin) buyuruluyor (Ahzab 56) Hadis-i şerifte de, (Bana bir salat getirene, Allah ve melekleri 70 salat getirir) buyuruldu Allah’ın salat etmesi rahmet, meleklerinki dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir
Salevat kısaca, “Allahümme salli ala Muhammed ve alâ âli Muhammed” demektir Peygamber efendimizin ismi anılınca, aleyhisselam veya aleyhissalatü vesselam yahut sallallahü aleyhi ve sellem demekle de Peygamber efendimize dua edilmiş, salevat getirilmiş olur
Bu hususta Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz;
“Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir” buyurdu “Öldükten sonra da bildirilir mi?” denilince buyurdu ki: “Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, ‘Falan oğlu filan, sana selam söyledi’ der
“Bana salevat okuyana, melekler salât okur Salevata devam edene, melekler de ona salat okumaya devam eder Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!”
Bir kitap yazmaya veya vaaza başlarken Allahü teâlâya hamd ve Resulüne salevat getirmelidir Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salat ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istiğfar eder
“Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!”
“Allahü teâlâyı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden, toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir”

“ŞİMDİ O ÂNI YAŞIYORUM!
Ölmek üzere olan, can çekişen birisine, başında bulunanlar soruyorlar:
- Şu anda nasılsın? Çok ızdırap duyuyor musun?
Adam şöyle cevap veriyor:
- Hiç acı duymuyorum Âlimler “Kim Peygamber aleyhisselama salatü selam getirirse, ölüm acısı duymaz” buyurdukları için ben Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimize çok salevat getirirdim Şu anda, onların söylediklerinin gerçek olduğunu yaşayarak anlıyorum




İmâm-ı Muhammed Bâkır “Oniki İmâm”ın beşincisidir Hazret-i Hüseyin’in torunu ve İmâm-ı Zeynelâbidîn hazretlerinin oğlu İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretlerinin babasıdır 676 (H57) senesinde Medîne-i münevverede doğdu 731 (H113) senesinde aynı yerde vefât etti Cennetü’l-Bakîye defnedildi
“ONLAR BENDEN UZAKTIR!
Muhammed Bâkır hazretleri, zamânında bütün dünyâdaki evliyânın feyz kaynağı oldu Hazret-i Ebû Bekir ve hazret-i Ömer’i çok severdi Zamânında bâzı kimselerin bunlara düşmanlıkta bulunduklarını ve bunu da Ehl-i beyte olan sevgilerinden yaptıklarını iddiâ ettiklerini duyunca, çok üzüldü: “Ben hazret-i Ebû Bekir’le hazret-i Ömer’e düşmanlık eden kimselerden uzağım Onlar da benden uzaktır” buyurdu
Bir gün, sohbet esnâsında, hazret-i Ebû Bekir’den rivâyetle bir hadîs-i şerîf okudular Orada bulunanlardan birisi; “Hayır, bu hadîs-i şerîfin râvisi, Ebû Bekir değil, başka bir zâttır” dedi Bunun üzerine İmâm toparlandı, ellerini dizlerine koydu ve; “Ey hazret-i Ebû Bekir! Bu hadîs-i şerîfin râvisi siz değil misiniz?” dedi Bunun üzerine “Evet, yâ Muhammed bin Ali, doğru söylüyorsun O hadîs-i şerîfin râvisi benim” sesi duyuldu ki, herkes bu sesi işitti
İmâm-ı Muhammed Bâkır, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’ye bakıp; “İslâmiyeti bozanlar çoğaldığı zaman, sen onu canlandıracaksın Sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın! Sapıkları doğru yola çevireceksin Allahü teâlâ yardımcın olacak!” buyurdu

“SEN NE İŞ YAPARSIN?
Bir kimse şöyle anlatmıştır:
Elli kişi kadar bir cemaat ile İmâm-ı Muhammed Bâkır hazretlerinin sohbetinde idik O sırada Kûfe’den bir kimse geldi İmâm-ı Muhammed Bâkır’a dönerek, “Kûfede falan kimse sizin yanınızda bir melek olduğunu ve o meleğin sana mü’mini, kâfiri, dostunu ve düşmânını haber verdiğini söylüyor” dedi İmâm, o kimseye, “Sen ne iş yaparsın?” diye sordu “Buğday satarım” dedi “Yalan söylüyorsun” buyurdu “Ara sıra arpa da satarım” deyince, “Yine yalan söyledin Senin işin hurma satmaktır” buyurdu O şahıs, “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu “Dostumu düşmânımı haber veren melek bildirdi” buyurdu Sonra o şahsa, “Sen falan hastalıktan öleceksin!” buyurdu Bir ara Kûfe’ye gitmiştim O şahsı sordum “Üç gün önce İmâm-ı Muhammed Bâkır’ın söylediği hastalıktan öldü” dediler



Buyurdu ki: “Üç şey vardır ki, kimde bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur: Çok istiğfâr etmek, yumuşaklık
ve sadâkat çokluğu

İmâm-ı Muhammed Cevâd Takî “Oniki İmâm”ın dokuzuncusudur Muhammed Cevâd hazretleri, Resûlullah efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile hazret-i Fâtıma’nın (radıyallahü anhümâ) evlâdlarındandır Hazret-i Hüseyin’in soyundan olduğu için “Seyyid”dir Muhammed Cevâd daha küçük yaşta, büyük ve derin bir âlim olmuştur İmâmlığı on altı sene iki ay on dört gündür Muhammed Cevâd’ın menkıbeleri ve kerâmetleri çoktur “KİM ZALİME YARDIM EDERSE!
İmâm-ı Takî hazretleri buyurdu ki:
“Zulüm yapan, zâlime yardım eden ve bu zulme râzı olan, bu zulme ortaktır Zâlimin adâletle geçen günü, kendisine, mazlumun zulüm gördüğü günden daha ağır gelir
“Câhiller çoğaldığı için, âlimler garib oldu
“İhtiyaç sâhiplerine iyilik ve yardım yapanlar bu iyiliğe ihtiyaç sâhiplerinden daha çok muhtaçtırlar Çünkü iyilikleri sebebiyle sevâba ve övgüye kavuşurlar Her kim iyilik yaparsa başta kendine iyilik yapmış olur
“Kim Allahü teâlâya güvenir ve sığınırsa, insanlar kendisine muhtaç olur Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınan kimseyi Allahü teâlâ insanlara sevdirir
“Dilde güzellik, tatlılık ve akılda olgunluk olmalıdır
“İffetli olmak fakirliğin, şükür belânın, tevâzû üstünlüğün, fesâhat sözün, hıfz rivâyetin, tevâzu ilmin, edep ve mâlâyânîyi terk etmek verânın, güler yüzlülük de kanâatin zîneti, süsüdür
“İnsanın şerefi ve mertliği kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir
“Üç şey vardır ki, kimde bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur: Çok istiğfâr etmek, yumuşaklık ve sadâkat çokluğu

SÂLİHA BİR HANIMIN ARZUSU
Bir kimse şöyle anlatmıştır:
İmâm-ı Muhammed Takî hazretlerinin huzûruna gidip, “Falan sâliha hanım size duâ ediyor ve kendisine kefen yapmak için bir elbisenizi istiyor” dedim “O sâliha hanımın elbiseye ihtiyâcı kalmamıştır” buyurdu Bu sözün ma’nâsını anlayamamıştım Sonra o sâliha hanımın on üç veyâ on dört gün önce vefât ettiğini haber aldım




Alıntı Yaparak Cevapla