Yalnız Mesajı Göster

Hasan-İ Basrî

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hasan-İ Basrî




Bir gün Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi gelip; "Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti" deyince; "Sen o zâtın evine niçin gitmiştin?" diye sordu O şahıs; "Misâfir olarak dâvet etmişti" dedi Sonra, ne ikrâm ettiğini sorunca; "Çeşitli yemekler ve meşrubat" cevabını aldı ve buna karşı; "Bu kadar yemeği içinde sakladın da, bir çift sözü saklayamayıp bana mı getirdin?" dedi

Daha sonra kendisinin aleyhinde konuşan bu kimseye, bir tabak tâze hurma ile birlikte özür dileyerek, şöyle haber gönderdi: "Duyduğuma göre sevaplarını, benim amel defterime geçirmişsin! İsterdim ki, karşılık vereyim! Kusura bakmayın! Bizim hediyemiz sizinki kadar çok olmadı"

İbn-i Sîrîn ve Şâbî gibi zâtlarla da görüşüp sohbet eden Hasan-ı Basrî hazretleri pekçok talebe yetiştirdi Onun yetiştirdiği zâtlardan iki yüz otuz altısının isimleri kitaplara geçmiştir Bunlardan altmış sekizinin hadîs rivâyetleri Kütüb-i Sitte adı verilen meşhûr hadîs-i şerîf kitaplarında yer almaktadır

Talebelerinin en meşhurları; Hasan-ı Basrî'nin tefsîrlerini nakleden Katâde, hadîsteki rivâyetlerini en iyi bilen Hişâm ibni Hassan, hadîs naklinde "hüccet" derecesine gelen Yûnus bin Ubeyd, "Basra gençlerinin seyyidi" buyurduğu ve hadîste hüccet derecesine yükselen talebesi Eyyûb ibni Ebû Temîme gibi kıymetli âlimlerdir

Basra'da Hasan-ı Basrî hazretlerinin sohbetlerini dinleyen ve ondan istifâde eden tasavvuf ehli arasında Râbiatü'l-Adviyye, Mâlik bin Dînâr, Habîb-i Acemî gibi zâtlar da vardır

Eshâb-ı kirâmın, Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiği din bilgilerini ve doğru inanış olan Ehl-i sünnet îtikâdını naklederek insanların hidâyete kavuşmasına hizmet eden Hasan-ı Basrî hazretlerinin konuşması, ilmi, vakarı, sükûneti ve görünüşü Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) çok benzerdi Tasavvuf hakkında söylediği sözler, diğer evliyâdan işitilmezdi"

Hasan-ı Basrî hazretleri verâ ve tevâzu sâhibiydi Tevâzu alâmeti olarak sûf (yün) giyerdi Buyurdu ki: "Bedir Harbine katılmış yetmiş kadar Sahâbiye yetiştim Bunların sûftan başka bir şey giydiklerini görmedim Sûf elbise giyen tevâzu için giyerse, Allahü teâlâ onun basîret nûrunu artırır Riyâ ve büyüklenmek maksadıyla giyerse, mancınıkla Cehennem'e atar"

Âlimlerin ve ilmin fazîletiyle ilgili olarak da buyurdu ki:

Kıyâmet günü şehîdlerin kanı âlimlerin mürekkebi ile tartılacak, şehîdler diyecekler ki: "Âlimler zamanlarının ışık kaynağıdır Her âlim zamânının lambasıdır İnsanlar âlimler vâsıtası ile aydınlanırlar"

Hakîkî fakîh, dünyâya kıymet vermeyip, âhirete rağbet eden, hatâlarını görebilen, Rabbine ibâdette devamlı olan, şüphelilerden uzak duran, başkalarının bir şeyine zarar vermekten sakınan âlim kimsedir

Gönlün ferah olup duânın makbûl olmasını istersen, şu beş şeyi terk etme:

1) Dünyâya harîs olmayan, her işi Allah rızâsı için yapan âlimlerle berâber ol

2) Gece namazı kıl! Kazâya kalmış namazlarını, geceleri de kazâ ederek bir an önce öde! Farz namazı kazâya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile namazları kabûl olmaz Yâni sahîh olsa da sevap verilmez Âlimlerimiz buyuruyor ki, şeytan, müslümanları aldatmak için, farzları ehemmiyetsiz gösterip, sünnet ve nâfileleri yapmaya sevk eder

3) Tegannî etmeden Kur'ân-ı kerîm oku

4) Namazlarını tam olarak, vaktin geldiğini bilerek ve evvel vaktinde kıl

5) Helâl ye Helâl yiyenin duâsı makbuldür O halde helâli, haramı öğrenmek lâzımdır

Hasan-ı Basrî hazretleri güzel ahlâk sâhibi ve cömertti Maaşını alır almaz fakirlere dağıtırdı Cimriliğin kötülüğünden bahsederdi Cimri kimselerden birisinin vefâtı sırasında yanında bulundu ve ona; "O para ve malları sana teşekkür etmeyeceklere bıraktın, şimdi özrünü kabul etmeyecek olan Allahü teâlâya gidiyorsun" buyurdu İsrâf hakkında da; "Bir kimsenin malını nereden kazandığını öğrenmek istediğiniz zaman, onu nereye harcadığına bakınız Şüphesiz habîs yâni helâl olmayan kazanç israfta harcanır" buyurdu Cimri ile müsrif arasında orta yolu seçen bir kimse olan Hasan-ı Basrî hazretlerinin; "Ey Âdemoğlu! Karnının üçte birine kadar ye, üçte birine kadar iç, üçte birini de düşünme ve teneffüs (solunum) için ayır" sözü tıp otoritelerini hayrete düşürecek mâhiyettedir

Hasan-ı Basrî hazretleri Mekke-i mükerremede duânın kabûl olduğu yerleri şöyle bildirdi: 1) Tavafta, 2) Mültezemde (Hacer-i esved ile Kâbe-i muazzamanın kapısı arasındaki kısım), 3) Altın oluğun altında, 4) Kâbe-i muazzamada ve onun içinde, 5) Zemzem kuyusunun yanında otururken ve Zemzem suyu içerken, 6) Safâ ve Merve'de, 7) Safâ ile Merve arasında, 8) Tavâf edip iki rekat tavâf namazı kıldıktan sonra Makâm-ı İbrâhim arkasında, 9) Arefe günü Arafat'ta, 10) Bayram gecesi güneş doğuncaya kadar Müzdelife'de, 11) Mina'da, 12) Şeytan taşlama ânında

Bir sohbeti esnâsında da buyurdu ki:

"Kalbin bozulması altı şeydendir: 1) Allahü teâlânın rahmetini umarak, tövbeyi terk etmek, 2) İlmi ile amel etmemek, 3) Amelinde ihlâs sâhibi olmamak, 4) Allahü teâlânın ihsân buyurduğu rızkı yiyip, şükür etmemek, 5) Allahü teâlânın taksimine râzı olmamak, 6) Vefât edenleri kabrine defnedip, onlardan ibret almamak Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Kabir, âhiret konaklarının ilkidir Ondan kurtulana, ondan sonrası daha hafif ve kolay, ondan kurtulamayana, ondan sonrası daha zor ve çetindir"

Vâz ve nasîhatler öyle kamçılardı ki, onlarla kalplere vurulur Nasıl gözümüzle gördüğümüz kamçılar bedene vurulduğu zaman tesir ederse, nasîhatler de öyle kalbe tesir eder Büyüklerden birisi şöyle buyurdu: "Ancak temiz bir kalpten çıkan nasîhatler tesir eder Çünkü kalpten gelerek yapılan nasîhat kalbe gider Sâdece dille yapılan nasîhatler bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkar, tesirli olmaz İlmiyle amel etmeyen âlim mum gibidir İnsanları aydınlatır fakat kendisini yakıp bitirir"

Hasan-ı Basrî hazretleri değişik zamanlardaki vâz ve nasîhatlerinde buyurdu ki:

"Bid'at sâhibi ile oturup kalkmayınız Çünkü o, kalbi hasta eder"

"Allahü teâlâ hakkı için söylüyorum Hiçbir kimse altın ve gümüşü ile Allahü teâlâ katında azîz olmadı Altını ve gümüşü olmayan hiç bir kimse de Allahü teâlâ katında bu sebeple zelîl olmadı"

"Eğer insan günâhını küçük görürse, ona ehemmiyet vermez O zaman o günâh büyük günâh hâlini alır Eğer insan günâhını büyük görür, onun için istiğfâr eder, onu gizler ve tövbe ederse o günâh küçücük kalır"

"Müminin ahlâkı, zenginlikte iktisâd, genişlikte şükür, belâ ve musîbet zamânında sabırdır"

Hasan-ı Basrî hazretleri tövbenin şartlarına uygun olarak hem dil, hem de hâl ile yâni günahları, haramı terk etmekle ve hak sâhipleriyle helâllaşmakla yapılması lâzım olduğunu belirtmiştir Şartlarına uygun olmayan tövbenin tam tövbe olmadığını belirtmek için; "Bizim tövbemiz de tövbeye muhtaçtır" demektedir

Bir kimse gelerek; "Şimdi münâfık var mı?" diye sordu "Eğer şimdiki münâfıklar, öldürülüp, cesetleri sokaklara atılsa, hiçbir yere çıkamazdınız" buyurdu

Bir defâsında da; "Allahü teâlâya ve kullarına karşı edepli olmayan kimsenin ilmine îtibâr edilmez Belâ ve musîbetlere, insanlardan gelen sıkıntılara günahlardan sakınıp, farzları yerine getirmeyenin dindarlığı mûteber değildir Haramlardan ve şüphelilerden sakınmayanın Allahü teâlâ katında bir mertebesi ve yakınlığı yoktur" buyurdu

Hasan-ı Basrî hazretlerinin Şem'ûn adlı mecûsî bir komşusu vardı Onun müslüman olması için Allahü teâlâya geceleri niyâz ederek ağlayıp yalvarırdı Komşusu bir hastalığa tutuldu Tutulduğu hastalıktan kurtulamayan mecûsî son derece halsiz düştü Hasan-ı Basrî onu ateşten korumak için yanına gitti Sonra ona Kelime-i tevhîdi telkîn etti Allahü teâlânın sıfatlarını açıkladı ve buyurdu ki:

"Ey Şem'ûn! Şu kadar müddetten beri ömür sürüp, rızkın için çalışıp didindin Ama bu gayretlerin boşa çıkacaktır Zîrâ sen uzun yıllar ateşe taptın, gece ve gündüz yaratıcı sanarak ona secde eyledin ve küfründe ısrâr ettin Bu sebeple yerin ateş olacaktır Ancak şimdiden sonra tövbe ederek "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" deyip, O'nu zikredip verdiği nîmetlere şükredici olmalısın ki, Hakk'ın dergâhına vardığında kendine Cennet'i mekân bulasın" buyurdu Mecûsî bâzı bahâneler ileri sürerek îmân etmek istemedi Hasan-ı Basrî hazretleri buyurdu ki: "Senin dediğin hususlar teferruattır Asıl olan îmândır Îmânla şereflenenler Cehennem ateşine girseler bile elîm azâba uğramazlar Hattâ Cehennem ateşi bile îmânı kuvvetli bu kişilere pek tesir etmez Cehennem müminlere hitâb ederek; "Günâha müptelâ olanlara günâhları kadar azâb olursa da sonra çok sevaplara kavuşurlar Ama kâfirler ebedî, sonsuz azâb içinde nice bin türlü eziyete düçar olacaklardır Hak teâlâ müminleri dünyâda da kerâmet ehli kılıp, hakîkati göstermek için peygamberlerin vârisleri olarak onları kuvvetlendirmiştir Eğer diğer ateşe tapanlar gibi acıklı bir azâba uğramak istemiyorsan, gel ikimiz elbiselerimizi çıkarıp yanan fırına girelim Bakalım hangimizin bedenini ateşin alevleri yakmayacak" buyurdu



Alıntı Yaparak Cevapla