Prof. Dr. Sinsi
|
Kutbüddîn-İ Bahtiyâr Kâkî
KUTBÜDDÎN-İ BAHTİYÂR KÂKÎ
Hindistan'da yetişen büyük velîlerden Asıl ismi, Bahtiyâr el-Ûşî Dehlevî, babasınınki Mûsâ'dır Lakabı Kutbüddîn'dir Ayrıca Kutb-ül-aktâb, Kutb-ül-İslâm, Melik-ül-meşâyih, Sultân-üt-tarîkat, Bürhân-ül-hakîkat, Reîs-üs-sâlikîn, İmâm-ül-âmilîn, Sirâc-ül-evliyâ ve Tâc-ül-asfiyâ diye de tanınır Nesebi hazret-i Ali'ye dayanmakta olup seyyiddir
1173 (H 569) senesinde, Mâverâünnehir'de Ûş veya Avaş denilen kasabada doğdu 1235 (H 633) senesinde Hindistan'da Dehlî'de vefât etti Kabri orada olup, en tanınmış ziyâret yerlerindendir Kâbrini ziyâret edenler, mübârek rûhundan feyz almakta, nûr saçılan kabrinden istifâde etmektedirler
Hâce Kutbüddîn hazretleri daha bir buçuk yaşındayken, babası SeyyidKemâleddîn Mûsâ vefât etti Bu sebeble Hâce hazretlerinin ihtimâm ile yetişmesini, sâliha ve takvâ sâhibi bir hanım olan annesi sağladı İlim tahsîline beş yaşında başlayan Hâce hazretleri, ilk olarak Mevlânâ Ebû Hâfız'dan okudu On yedi yaşındayken bir vesîle ile bulundukları şehri ziyâret eden Hâce Muînüddîn Hasan Çeştî hazretlerini gördü Bu büyük velînin talebesi olmak arzusu birden bire kendisinde şiddetlenince, talebeliğe kabûlü için yalvardı Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri kalb gözüyle bu genç tâlibin, ilim öğrenmek arzusunun ve velîlik yolunda yükselmek istidâdının pek fazla olduğunu görerek, onu talebeliğe kabûl etti O büyük velînin sohbeti bereketiyle, velîlik yolunda üstün derecelere, yüksek makamlara kavuştu
Bir ara Bağdât'a geldi Burada Ebü'l-Leys-i Semerkandî Câmiinde, zamânının büyük velîlerinden Şihâbüddîn-i Sühreverdî, Abdullah-i Kirmânî, Burhâneddîn-i Çeştî, Muhammed İsfehânî ve başka zâtların sohbetlerinde bulundu İlimde ve velâyet yolunda çok yüksek mertebeye geldi İlmini arttırmak için nice sıkıntılara katlanarak çok yerlere gitti Irak, İran, Afganistan ve başka yerlerdeki birçok âlim ile görüşüp, onların sohbetlerinde bulundu Kendisi de bu yolda birçok velî yetiştirdi Bunlar içinde en meşhûrları; büyük velî Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker (Şeker Genç), Bedreddîn-i Gaznevî, Bürhâneddîn-i Belhî, Ziyâüddîn-i Rûmî, SultanŞemsüddîn Altamış ve KâdıHamîdüddîn-i Nâgûrî'dir
Kutbüddîn-i Bahtiyâr, seyâhatlerinden birinde, Şeyh Behâüddîn Zekeriyyâ Sühreverdî tarafından dâvet edildiği Mültan şehrini ziyâret etti Şeyh Behâüddîn, o zamanda Hindistan'da büyük bir şöhrete sâhipti Hâce Kutbüddîn'in Mültan'daki ikâmeti sırasında, Moğollar Hindistan'a saldırıp Mültan'ı muhâsara etmişlerdi Kabaça Bey adındaki Mültan vâlisi, Moğolların hücûmlarının savuşturulması için mânevî yardımda bulunmasını Kutbüddîn-i Bahtiyâr'dan istirhâm etmişti O da, düşmanın püskürtülmesi için Allahü teâlâya yalvardı Duâlarının kabûlü neticesinde düşman kuşatmayı kaldırıp çekildi
Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr, Ecmir beldesinde talebelere ilim öğreten doğru yolu gösteren hocası Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin ayrılığına tahammül edemeyip, bir zaman Ecmir'e gitmek üzere yola çıktı Giderken yolu Dehlî'ye uğradı Buranın emîrî, Sultan Şemseddîn Altamış kendisine çok alâka gösterdi Orada kaldığı birkaç gün içinde, kendisine olan hürmeti, muhabbet ve bağlılığı her gün bir kat daha artıyordu Ayrılmasını hiç istemiyordu Fakat Hâce hazretlerinin de, hocasının ayrılığına tahammülü kalmamıştı O bakımdanEcmîr'e gitti Ecmir'den dönüşte, tekrar Dehlî'ye uğradı Dehlî'nin hemen yakınında bulunan ve Kelû Kherî denilen yerde yerleşti Sultan, her ne kadar onun Dehlî'de kalmasını arzu ettiyse de, o Dehlî'nin dışındaki bu yere yerleşmeyi tercih etti Sultânın, ona olan muhabbet ve bağlılığı pek fazlaydı Feyz ve bereketlerinden istifâde etmek maksadıyla, haftada iki defâ hizmetine gelirdi Sonradan Sultan, Hâce Kutbüddîn'in devamlı ve en sâdık talebelerinden oldu Bu makamdayken de, tekrar hocasının Dehlî'ye yerleşmesini, orada kendisiyle birlikte kalmasını istedi Çünkü kendisine daha çok hizmet edebilmek ve sohbetlerinde daha çok bulunabilmek arzusu çok fazlaydı Hem hocasıDehlî'de bulunursa, yanına gidip gelmek için harcayacağı zamanı devlet işlerine ayırabilirdi Hâce Kutbüddîn, bu arzuyu şimdilik yerine getiremeyeceğini bildirdi
Hâce hazretleri burada kaldığı zaman içinde, bir taraftan sohbetine koşanları yetiştiriyor, bir taraftan da sultâna yol gösteriyor, doğru yolda yürümesini ve ahâlisine nasıl muâmele etmesi icâb ettiğini öğretiyordu Sultan da bu nasîhatlere uyarak, bildirilenleri seve seve yerine getiriyordu Bu sırada Dehlî'de Şeyhülislâm olan Nûreddîn-i Gaznevî'nin vefâtı üzerine, Sultan, Hâce Kutbüddîn'in bu vazifeyi almasını teklif etti ise de kabûl etmedi Bunun üzerine, Şeyhülislâmlık makâmına Necmeddîn-i Sugrâ isimli bir zât getirildi Bu kimse, bu yolun büyüklerinden Hâce Osman Hârûnî'nin talebesi olmakla berâber, bu makâma gelince, Sultânın ve diğer insanların, Hâce Kutbüddîn hazretlerine çok alâka gösterdiklerini çekemedi, kıskandı Ne pahasına olursa olsun, onu Dehlî'den uzaklaştırmaya karar verdi Necmeddîn-i Sugrâ isimli bu kimse, insanların teveccühüne, makam sevgisine ve benlik duygusuna kapılmakla, Allahü teâlânın bir velî kuluna karşı olmak gibi çok büyük bir felâkete düşmüştü Bir fırsat bulup Hâce'ye iftirâ etmenin yollarını arıyordu
Hâce Kutbüddîn hazretleri, yanında Sultan Şemseddîn Altamid ile berâber bir gün öğle üzeri geziyorlardı Sultânın mâiyeti de kendilerini tâkib ediyordu Âniden ağlayan, feryâd eden bir kadın ortaya çıktı Bu kadın Sultâna yaklaşarak, çok zor durumda bulunduğunu, kendisine yardımcı olmasını, nikâhlarını kıymasını, istiyordu Sultan, perişan vaziyetteki bu kadına kiminle nikâhlanmak istediğini sorunca, kadın; (Hâce hazretlerini göstererek) "Yanınızda yürüyen bu kimse ile bizi nikâhlamanızı istiyorum Zîrâ gayr-i meşrû bir şekilde ondan hâmile kaldım " dedi Orada bulunanların hepsi, Hâce Kutbüddîn'in böyle bir fiili işlemiş olabileceğine ihtimâl vermiyorlardı Bunun için, HâceKutbüddîn hazretleri dâhil, orada bulunan herkes hayretler içerisinde kaldılar Hâce Kutbüddîn, hayâtında ilk defâ karşılaştığı böyle bir hâl karşısında ne yapacağını şaşırdı Yönünü, hocasının bulunduğu Ecmîr beldesine çevirerek, karşılaştığı bu çirkin iftirâ ve çok zor durum karşısında kendisine yardımcı olması için bütün kalbi ile hocası Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinden yardım istedi Bulundukları belde ile hocasının bulunduğu Ecmîr beldesinin arasındaki mesafe 258 km idi O anda, orada bulunan herkes HâceMuînüddîn'in kendilerine doğru gelmekte olduğunu gördüler Zâten şaşırmış vaziyette bulunan Sultan ve berâberindekilerin şaşkınlıkları, Muînüddîn hazretlerini görünce daha çok arttı Hemen koşup karşıladılar Muînüddîn-i Çeştî, orada bulunanlarla müsâfeha ettikten sonra, Hâce Kutbüddîn'e dönerek; "Bizden niçin yardım istemiştin?" buyurdu O ise, bu hâdisenin tesiri ile bir şey konuşamıyor, sâdece gözlerinden yaşlar akıyordu Kalb gözü ile bu hâdiseyi zâten bilmekte olan Muînüddîn hazretleri, orada bulunan iftirâcı, ahlâksız kadına döndü "Ey bu kadının rahminde saklı bulunan çocuk! Annen olacak bu kadın, senin babanın bu Kutbüddîn olduğunu iddiâ ediyor Şimdi sen konuş ve doğruyu söyle!" buyurdu Allahü teâlânın izniyle, o fâhişe kadının rahminde bulunan çocuk orada bulunanların hepsinin duyabileceği bir ses ile konuşmaya başladı ve dedi ki: "Annem olacak bu kadının sözleri, kahredici bir yalandır, iftirâdır Bu kadın edebsizin, fâhişenin biridir HâceKutbüddîn'e düşman olanlar, onu kıskananlar, kendisini halkın gözünden aşağılamak için bu iftirâyı hazırladılar Zâten fâhişe olan ve falan kimseden hâmile kalan bu kadını kullandılar " Ana rahmindeki çocuğun bu sözlerini orada bulunanların hepsi duydular ve çok hayret ettiler Kadın bu hâl karşısında, Sultânın ve orada bulunan diğer zâtların huzûrunda suçunu îtirâf etmek mecburiyetinde kaldı Hakîkat de anlaşıldı
Hâce Kutbüddîn; Dehlî'den, Ecmîr'de bulunan hocası HâceMuînüddîn'e, ayrılık ateşine dayanamadığını, huzûruna varıp elini öpmek, mübârek huzûrları ile şereflenmek için müsâade istediğini bildiren bir mektup yazdı Talebesini çok seven Hace Muînüddîn de, o günlerde Dehlî'ye doğru yola çıkmıştı Onun geldiğini haber alan Sultan ve ahâli, kendisini karşılamak ve evlerine buyur etmek için şehrin dışına kadar çıktılar Necmeddîn-i Sugrâ ise, HâceMuînüddîn'in gelişi ile hiç alâkadar olmamıştı Buna rağmen Hâce Muînüddîn, şehre geldikten sonra, Necmeddîn-i Sugrâ'yı evinde ziyâret etti Sohbet esnâsında, Necmeddîn, kendisinin Şeyhülislâmlık makâmında bulunduğu hâlde, herkesin Hâce Kutbüddîn'e rağbet ettiğinden, kendisinin îtibârının kalmadığından yakınarak bâzı şeyler söyledi Hâce Muînüddîn bu kimsenin hâline ve mânâsız düşmanlığına üzülerek, tatsızlığın ortadan kaldırılması için, talebesi Kutbüddîn'in Dehlî'den ayrılarak kendisiyle berâber Ecmîr'e gelmesini emretti Bunu haber alan Sultan ve ahâli şaşkına döndüler Çok üzüldüler Nihâyet, Hâce Kutbüddîn hocası ile berâber Ecmîr'e gitmek üzere yola çıktı Fakat Sultan ve ahâli, Hâce Kutbüddîn'i çok sevdiklerinden bu ayrılığı bir türlü kabûl edemiyorlardı Hepsi yollara döküldüler Feryâd ü figân ediyorlar, ağlâyıp sızlayarak Hâce Muînüddîn'e, Hâce Kutbüddîn'i götürmemesini,Dehlî'de bırakmasını isteyerek yalvarıyorlardı Hâce Muînüddîn de ahâlinin Kutbüddîn-iBahtiyâr'a olan muhabbetini anlayarak ve ısrârlarına dayanamayarak, HâceKutbüddîn'e burada kalabileceğini söyledi ve; "Seni buradan alıp götürmekle, bu kadar çok insanın üzülmelerini, gönüllerinin yaralanmasını istemiyorum Onları kendime tercih ediyorum Kendim, senin ayrılığına tahammül etmeye çalışacağım Sen burada kal! İnsanlara Muhammed aleyhisselâmın doğru yolunu anlatarak, onların ebedî felâkete gitmelerine mâni ol! Allahü teâlâ yardımcın olsun " buyurdu Her ikisi de göz yaşları içinde ayrıldılar Biraz önce ayrılık gözyaşları döken Sultan ve ahâli, şimdi sevinçlerinden ağlıyorlardı Bu hâdise, onların Kutbüddîn hazretlerini daha çok sevmelerine, kendisine daha çok bağlanmalarına vesîle oldu
Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, vefâtından kırk gün evvel, Dehlî'de bulunan Hâce Kutbüddîn'in âcilen Ecmîr'e gelmesini istedi Bu haber Hâce Kutbüddîn'e ulaşır ulaşmaz hemen yola çıktı Ecmîr'e geldi Bir gün Hâce Muînüddîn talebelerine; "Ey dervişler! Biliniz ki ben, birkaç gün sonra bu dünyâdan ayrılırım " buyurdu Bu söz, talebelerin ve kendisini tanıyıp sevenlerin üzerine bir üzüntü bulutu olarak çöküverdi Yanında bulunan ve yazıcılık hizmetini gören Ali Sencerî'ye, Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî'nin Dehli'de bulunmasını, oraya gitmesini emreden bir ferman yazdırdı "Onu, vekîl tâyin ettim Bizim Çeştî hâcegânının (Çeştîyye yolu büyüklerinin) mukaddes emânetlerini, bunlara mahsus bâzı eşyâyı ona verdim " buyurdu ve Hâce Kutbüddîn'e hitâben; "Senin yerin Dehlî'dir " buyurdu
|