Prof. Dr. Sinsi
|
Bişr-İ Hâfî
Bişr-i Hâfî cemâatle sohbet ediyor, rızâdan bahsediyordu Sohbette bulunanlardan birisi; "Ey Bişr! Makam ve îtibâr sâhibi olduğun için halktan hiçbir şey kabûl etmiyorsun Eğer zühd sebebiyle hakîkaten dünyâdan yüz çevirmişsen, halktan gizlice bir şeyler alıp fakirlere ver ve kendin de tevekkül üzere oturup rızkına râzı ol " dedi Bu söz üzerine Bişr-i Hâfî buyurdu ki: "Bunun cevâbını dinle Fukarâ ve dervişler üç çeşittir Birinci kısım, aslâ kimseden bir şey istemez, verirlerse de almaz Bunlar hâl sâhibi, rûhâniyet ehli kimselerdir İzzet ve celâl sâhibi Allahü teâlâdan her ne isterlerse, Allah onu bu kimselere verir Allahü teâlâ şunu verecek diye yemin edecek olsalar derhâl duâları kabûl edilir Diğer bir kısmı halktan bir şey istemez ama verildiğinde kabûl eder Bunlar dervişlerin orta tabakasıdır Allahü teâlâya tevekkül ederek sükûn, rahat bulurlar Bu kısım, kudsiyet makâmında ebediyet sofrasına oturmuş bir tâifedir Üçüncü kısım ise, güçleri yettiğinde sabrederek oturur ve rızkın geleceği vakti gözler Böyleleri zarûrî ihtiyaçları mecbûr bırakırsa, kalpleri Allahü teâlâya bağlı olduğu hâlde çıkıp halktan isterler " Bu cevâbı alan kimse; "Bu söze râzı oldum Allah da senden râzı olsun " dedi
Bişr-i Hâfî hazretleri yerinde ve az konuşurdu Talebelerine ve sevenlerine buyurdu ki: "Sahîfelerinize ne yazdığınıza dikkat ediniz Çünkü bu, Rabbinize karşı okunacaktır Yazık o kimseye ki çirkin söz konuşur Eğer içinizden biri bir kardeşine içinde çirkin söz bulunan bir yazı gönderse, şüphesiz bu bir hayâsızlık olur Ya Rabbine karşı kötü söz söyleyenin hâli ne olur?"
Şaşarım o adamın aklına ki din kardeşini arkasından çekiştirir de yüzüne gelince ona sevgi gösterir, hemen onu övmeye başlar Kim insanların şeref ve haysiyetiyle oynadığı halde, Allahü teâlânın kendisini sevdiğini iddiâ ederse, şüphesiz o bir yalancıdır Çünkü o bir şeytandır Şeytan ise Allahü teâlânın düşmanıdır
Bir kimse Bişr-i Hâfî hazretlerine gelerek; "Ben seni Allah için seviyorum " dedi O da; "Sen sözünde sâdık ve doğru değilsin Bâzan akşam olunca ahırdaki merkebini hatırlamak beni hatırlamaktan sana daha mühim göründüğü hâlde, nasıl oluyor da Allah için beni sevdiğini iddiâ ediyorsun?" buyurdu
Bişr-i Hâfî'nin ilme ve irfâna bağlılığı, şöhret ve riyâset (başkanlık) sevdâsıyla değil, sünnet-i seniyyeye uyma arzûsuyla idi Nitekim; "Reislik arzûsuyla ilim öğrenen, Allahü teâlâyı kızdıracak bir işle O'na yaklaşmaya çalışıyor demektir Çünkü ilim sebebiyle reislik istemek gökte ve yerde öfkeyi gerektirir " buyururdu
Hikmete ermenin yolunun Allahü teâlâya isyânı terk etmekte olduğunu söylerdi O, ibâdetin lezzetine erenlerdendi Bu lezzete ermenin yolunu şöyle bildirirdi: "Kendinle arzu ve isteklerin arasına demirden bir perde çekmedikçe, ibâdetten lezzet duyamazsın "
Bir kimse Bişr-i Hâfî'ye gelerek; "Gecenin bir saatinde olsun istirâhat etseniz " dedi O da; "Allahü teâlâ geçmiş ve gelecek bütün günâhlarını bağışladığı Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, ayakları şişinceye kadar ibâdet ettikleri halde ben nasıl uyuyabilirim? Çünkü ben bir tek günahımın bile, Allahü teâlâ tarafından bağışlanmış olduğunu bilmiyorum "
Talebelerini ellerini açmış duâ ederken görünce; "Duâ, günahları terk etmektir " buyururdu Rızık konusunda insanları haramlardan ve şüphelilerden sakınmaya teşvik ederdi Özellikle ticâret erbâbını helâl ve temiz kazanca yönlendirmeye çalışırdı Bu husustaki âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri sık sık tekrar eder; "Ekmeğini nereden kazandığına iyi bak Kendini Cehennem'e atma " diye nasîhat ederdi
Amellerin kıymetlisinin üç tâne olduğunu bildirir: "Birincisi mal az olduğunda da cömert olabilmektir İkincisi, tenhâda da verâ sâhibi olabilmek yâni haramlardan kaçınabilmektir Üçüncüsü, kendisinden korkulan ve bir şeyler umulan kimsenin huzûrunda da hakkı söyleyebilmektir " buyururdu
Dünyâya gönül verenlere; "Dünyâya tâlib olan insanlardan dünyâlık istemeye utanmıyor musun? Siz dünyâlığı, dünyâyı yed-i kudretinde tutan Allahü teâlâdan isteyiniz " buyururdu
"Yediğin neredendir?" diye soranlara şöyle cevap verirdi: "Siz benim nereden yediğimi ne yapacaksınız Kendinizin ne sûretle yediğinize bakınız Çünkü gülerek yiyenle ağlayarak yiyen bir olmaz Az yiyen el, çok yiyene denk olmaz Yediğiniz ekmeğin nereden olduğuna, çoluk çocuğunun oturduğu evin hangi yoldan kazanıldığına dikkat ediniz " buyururdu
Allahü teâlâya olan muhabbeti sebebiyle Allahü teâlânın düşmanlarına düşmanlık ederdi ve; "Sevgilini kızdırana muhabbet beslemen sana yakışmaz " buyururdu
Cömert ve ikrâm sâhibi idi Fakirlere ve düşkünlere yardım eder, onların ihtiyaçlarını giderirdi
Nâfile hacca gideceklerden biri Bişr-i Hâfî'ye vedâ için geldi Ona; "Ben hacca gidiyorum, bir emriniz var mı?" deyince; "Ne kadar harçlığın var?" diye sordu "İki bin dirhem harçlığım var " diye cevap verdi Bişr-i Hâfî: "Hacca gitmekle zühdü mü, yoksa Kâbe'ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızâsını mı kastediyorsun?" diye sorunca, adam: "Allah rızâsını kastediyorum " dedi Bunun üzerine Bişr-i Hâfî; "O halde evinde dururken, Allah'ın rızâsını kazandıracak bir şeyi sana söylersem, yapar mısın?" deyince; "Evet yaparım " karşılığını verdi Bunun üzerine Bişr-i Hâfî;
"O halde sen bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık, geçimi dar olan bir âileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye yirmişer dirhem ve hattâ istersen hepsini bunlardan birine ver Zîrâ müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek, nâfile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır Kalk da dediğim gibi yap Şâyet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle " dedi Vedâya gelen kimse; "Doğrusu kalbimde hacca gitmek tarafı kuvvetlidir " dedi Bunun üzerine Bişr gülümseyerek adama döndü ve; "Servet, şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde, nefs, kendi arzularından birinin yerine getirilmesini ve sâlih ameller yaptığını göstermek ister Halbuki Allahü teâlâ, yalnız muttakîlerin, haramlardan sakınanın amelini kabul eder " buyurdu
Adamın biri elinde bıçak ile bir kadına musallat oldu Güçlü olduğu için kimse adama engel olamıyordu Kadın çırpınıp duruyordu Bu esnâda Bişr-i Hâfî rahmetullahi aleyh oradan geçmekte idi Adama iyice yaklaşıp bir şey söyledi Adam birden yere düştü Kadın kurtuldu Etrâfındakiler adamın yanına gittiler ve adamın zor nefes aldığını gördüler Sana ne oldu diye sorulunca, adam; "Bilmiyorum, ihtiyar zât bana; "Senin bu yaptığını Allahü teâlâ görüyor " deyince, ayaklarımın bağı çözüldü ve gördüğünüz gibi yere düştüm Bu zât kimdir?" dedi Bişr-i Hâfî'dir dediler Bunun üzerine adam; "Eyvâh ben onu bir daha nasıl göreceğim " dedi ve kuvvetli bir sıtma hastalığına yakalanarak kısa bir zaman içinde öldü
Bişr-i Hâfî, Esved bin Sâlim'i, Ma'rûf-i Kerhî'ye yolladı Esved bin Sâlim ona; "Bişr-i Hâfî, seninle kardeşlik olmak istiyor Bunu açıkça size söylemekten çekindiği için, beni size gönderdi Kendisini kardeşliğe kabûl etmenizi diliyor, fakat bâzı şartları da vardır Onlar da: Bu kardeşliğin duyulmaması ve karşılıklı ziyâret ve görüşme yapılmamasıdır; zîrâ o, fazla iltifattan hoşlanmaz " dedi Bunun üzerine Ma'rûf-i Kerhî;"Fakat ben kardeş olduğum kimseden gece ve gündüz ayrılmak istemem " dedi ve Allah için sevginin fazîletini anlatan birçok hadîs-i şerîf okudu Sonra; "Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Ali'yi kendine kardeş yapmakla, onu ilimde kendisine ortak etti En sevimli kızını ona verdi Şimdi sen şâhid ol, mâdem ki seni gönderdi Ben de onu Allah için kardeşliğe kabûl ettim O, beni ziyârete gelmezse de, ben onu ziyârete giderim Ona söyle sohbetlerde buluşalım Hâlinden hiçbir şeyi benden saklamasın, her hâlini bana bildirsin " dedi İbn-i Sâlim, durumu Bişr-i Hâfî'ye anlatınca, râzı oldu ve memnuniyetle kabûl etti
Bir gün Bişr-i Hâfî'nin eşyâsını çaldılar Ağlamaya başladı "Mal için ağlanır mı?" denilince; "Mal için değil, hırsızın günah işlediğini, kıyâmet gününde bunun azâbını çekeceğini düşünüp ağlıyorum " dedi
Adamın biri Bişr-i Hâfî'ye gelip; "Bana vasiyet et " dedi Bişr-i Hâfî ona; "Şöhretten sakın, helâl lokma yemeye gayret et " dedi
Büyüklerden bir zât anlatır: Bişr-i Hâfî'nin yanında idim Hava çok soğuk idi Gâyet ince giymiş, titriyordu Yâ Ebâ Nasr bu havada çok kalın giyerler, siz giydiklerinizi çıkardınız dedim "Fakirleri hatırladım Malım, param yok ki onlara yardım edeyim İstedim ki, ben de onlar gibi olup, sıkıntılarını çekeyim " dedi
Bişr-i Hâfî bir gün kabristandan geçiyordu Mezardakilerin hallerini Allahü teâlâ gösterdi Mezarları üzerinde bir şeyi paylaşıyorlardı "Yâ Rabbî! Bunların ne yaptıklarını bana bildir " dedi Git, kendilerine sor diye bir ses duydu Gitti sordu Bir hafta önce, bir kimse üç İhlâs-ı şerîf okuyup bize gönderdi O günden beri onun sevâbını taksim etmeye çalışıyoruz, henüz bitiremedik " dediler
Hasan Hayyât anlatır: Bir gün Bişr-i Hâfî'nin yanında idim Birkaç kişi gelip, Bişr-i Hâfî'ye selâm verdi Bişr-i Hâfî onlara siz kimsiniz deyince; "Biz Şam'dan geliyoruz, hacca gidiyoruz Duânızı almak için size uğradık " dediler Bişr-i Hâfî onlara; "Allahü teâlâ sizden râzı olsun " dedi Onlar; "Bizimle hacca gelmek istemez misin?" diye sorunca; onlara; "Üç şartla: Yanımızda bir şey taşımayacağız, hiç kimseden bir şey istemeyeceğiz, eğer birisi bize bir şey verirse kabûl etmeyeceğiz " dedi Onlar; "Yanımızda bir şey taşımamaya evet! Kimseden bir şey istememeye de evet! Fakat bize verileni kabûl etmemeye gelince, buna gücümüz yetmez " dediler Bunun üzerine Bişr-i Hâfî; "Siz Allahü teâlâya değil, hacıların azığına güvenerek yola çıkmışsınız " buyurdu
Bişr-i Hâfî, hazret-i Âişe'den rivâyet edilen şu hadîs-i şerîfi nakletti: Hazret-i Âişe buyurdu ki: "Ben bir gün Resûlullah'dan sallallahü aleyhi ve sellem suâl ettim: "Yâ Resûlallah kadınların üzerinde cihâd var mıdır?" Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Kadınlar üzerinde de cihâd vardır Lâkin o cihâdda harb etmek yoktur " Ben de; "O cihâd nedir?" dedim Resûlullah; "Ocihâd hac ile umredir " buyurdu
Rivâyet ettiği başka bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Tencerede bir şey pişirdiğin zaman, suyunu çoğalt ve komşulara dağıt " buyurdu
Diğer bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Kula her taraftan belâ gelmedikçe, îmânın tadını tadamaz " buyurdu
Bişr-i Hâfî hazretleri hiç evlenmemişti Kendisine; "Niçin evlenmiyorsun?" diye soranlara; "Bana ömrüm kadar bir ömür daha verilseydi, evlenebilirdim Zîrâ ömrümde ancak Allahü teâlâya kulluk vazîfelerimi yapabiliyorum "buyurdu "Eğer sen evlenseydin kulluğun tam olurdu " deyince de; "Kendi hakkımı yerine getirmekten korkuyorum da onun hakkını nasıl yerine getirebilirim " buyurdu "Niçin evlenerek Sünnet-i seniyyeye muhâlif olmaktan kurtulmuyorsun?" diyenlere de; "Ben farzlarla meşgûl oluyorum Zîrâ farzları yerine getirmek, sünnetten evlâdır " buyurdu Bişr-i Hâfî hazretleri; "İki yüz yılından sonra sizin en iyiniz, hafîfülhaz olandır, yâni zevcesi ve çocuğu olmayandır " hadîs-i şerîfini kendine delil olarak almıştı
Bişr-i Hâfî hazretleri ilim, irfân ve fazîlet sâhibi olup, güzel ahlâklı idi Onun üstünlüğünü herkes kabûl ederdi, hâlleri ve yaşayışı ile ilgili olarak Abbâs bin Dehkam diyor ki: "Dünyâya geldiği gibi ölen tek insan Bişr-i Hâfî'dir Dünyâya malsız geldi ve malı olmadan gitti Ölüm döşeğine yattığı sırada biri gelerek ondan bir şey istedi Onun bir gömleği vardı Onu da çıkardı, dilenciye verdi ve bir başka kimseden ödünç gömlek aldı ve o şekilde öldü Yâni ölünce bir gömleği de yoktu Gömleksiz geldi, gömleksiz gitti "
İbrâhim Harbî şöyle der: "Ben üç büyük zât gördüm Bu üç kişinin benzeri yoktur; Birincisi Ahmed bin Hanbel'dir ki, anneler onun gibisini doğurmaktan âciz kalır İkincisi Bişr-i Hâfî'dir ki, asrından eski devirlere kadar akıllı bir zâttır Üçüncüsü Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellâm ki, sanki o, ilmi kendisinde toplamış bir dağ gibidir Bişr-i Hâfî hiçbir müslümana gıybette bulunmadı Eğer onun aklı Bağdât halkına dağıtılsa, hepsi akıllı olurdu "
Bilâl el-Havvâs şöyle anlatır: "Bir gün Sina Çölünde yürüyordum Yanımda bir zât belirdi Kimsin deyince, "Kardeşin Hızır'ım " dedi Sana suâl sormak istiyorum deyince; sor dedi "İmâm-ı Şâfiî hakkında ne dersin?" diye sordum "Dünyâdaki dört büyük âlimden biridir " diye cevap verdi "Ahmed bin Hanbel hakkında ne düşünürsün?" dedim "Sıddık (doğru, samîmi) bir zâttır " dedi "Bişr-i Hâfî hakkında ne söylersin?" deyince; "Ondan sonra onun gibi bir zât gelmedi " dedi
Bişr-i Hâfî'nin üstünlüğünü âlimler, velîler kabûl ettiği gibi, diğer insanlar ve hattâ hayvanlar bile kabûl ederdi O Bağdât'a geldikten sonra hayvanlar sokakları kirletmez oldu Çünkü Bişr-i Hâfî hazretleri sokaklarda yalınayak geziyordu Bağdât halkından biri bir gece hayvanıyla Bağdât sokaklarında giderken, hayvanın sokağı kirletmesi üzerine; "Eyvah Bişr-i Hâfî öldü " diyerek üzüldü Araştırıp öğrendi ki hakîkaten Bişr-i Hâfî vefât edip, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuştu
Bişr-i Hâfî hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyârete gitti Bişr-i Hâfî'ye; "Bana nasîhat et " dedi Bişr-i Hâfî buyurdu ki: "Bir karınca vardı Yazın tâneleri toplar, kışın yerdi Bir gün topladığı tâneyi yemek üzere ağzına aldı Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki tâneyi kaptı Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavuşamadı Dünyâda insanlar da böyledir Mal ve servet toplarlar Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyâdaki emeline kavuşamaz Hal böyle olunca, dünyâya gönül vermemeli, âhiret için hazırlanmalıdır "
Bişr-i Hâfî hazretleri bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi Şüphelilerden son derece sakınırdı Konuştuğu zaman etrâfa ilim, ahlâk, hikmet kokuları yayılırdı Tasavvuf yolunda büyük makâmlara erişmişti 841 (H 227) senesi Rebîülevvel ayında Bağdât'ta vefât etti Vefât ettiğinde cenâzesini sabah evden çıkardılar Fakat çok kalabalık olduğundan kabristana gece varabildiler Kendisini rüyâda görüp; "Allahü teâlâ sana ne muâmele etti?" diye sorduklarında; "Benim cenâzemde bulunanı ve kıyâmete kadar beni seveni affeyledi " buyurdu
BESMELE'YE HÜRMETİ
Bişr-i Hâfî adında, bir büyük velî vardı,
Gençlik senelerinde, günah işler yapardı
Bir gün sarhoş bir halde, sallanarak giderken,
Yerde çamur içinde, bir kâğıt gördü birden
Besmele-i şerîfe, olduğunu anladı,
Ve içi sızlayarak, eğilip onu aldı
Öptü ve tâzim ile, giderdi çamurunu,
Güzel koku sürerek, yükseğe astı onu
O gece rüyâ gördü, bir âlim, yattığında,
Ona şöyle denildi, Bişr-i Hâfî hakkında:
"Git, Bişr'e haber ver ki, dün yaptığı bir işten,
Dolayı memnun olup, râzı oldum Bişr'den
İsmimi yerden alıp, nasıl temizlediyse,
Onu, günah işlerden, temizlerim ben ise
Nasıl benim ismimi, büyük tuttuysa o kul,
Ben dahî o kulumu, tutarım öyle makbul "
Uyandı sabahleyin, rüyâ gören o âlim,
Merak edip dedi ki; "Bu kişi acabâ kim?"
Hemen çıkıp aradı, onu o mahallede,
Nihâyet buldu onu, köhne bir meyhânede
Çağırttırıp dedi ki; "Sana bir haberim var "
Bişr dedi ki: "Acabâ, bana kim haber yollar?"
"Allahü teâlâdan, haberim var" deyince,
Ağlamaya başladı, o bunu öğrenince
Dedi ki: "Yoksa bana, kızıyor mu Rabbimiz?
Bana güceniyor mu, ne olur, söyleyiniz?"
O âlimin gördüğü, rüyâyı dinleyince,
Dönüp ahbaplarına, vedâ etti hemence,
Dedi: "Ey arkadaşlar, biz şu anda çağrıldık,
Beni bu meyhânede, göremezsiniz artık "
O âlimin yanında, "tövbe etti" böylece,
Büyük bir velî olup, edindi çok derece
O buyurur: Bağdat'ta, gördüm ben birisini,
Askerler kırbaç ile, döverdi kendisini
Dikkat ettim, bin kırbaç, vurdular kendisine,
Ve lâkin o sesini, çıkarmadı hiç yine
Baktım o zavallıyı, o kadar çok dövdüler,
Sonra onu bağlayıp, hapise götürdüler
Bu hâli merak edip, gittim onun yanına,
Niçin dövdüklerini, gizlice sordum ona
Dedi ki: "Ben bir kıza, âşık oldum iyice,
Onu sevdiğim için, dayak yedim bir nice "
Dedim ki: "Bu kadar çok, dövdü de onlar seni,
Ne için bir kerrecik, çıkarmadın sesini?"
Dedi ki: "Oan bana, bakıyordu sevdiğim,
O bakarken, sesimi, çıkarabilir miydim?"
Dedim ki: "Hak teâlâ seni hep görmektedir,
Hattâ senin kalbinden, geçeni bilmektedir
Rabbinin seni her an, gördüğünü bilseydin,
Acep nice olurdu o zaman hâlin senin?"
O bunu öğrenince, sararıp yere düştü,
Baktım Hak teâlânın, korkusundan ölmüştü
Evliyânın sözünde, rabbânî tesir vardır,
Onlara kavuşanlar, tâlihli insanlardır
EVLİYÂNIN İŞİNE KARIŞILMAZ
Ebû Abdullah Kâdî, Bişr-i Hâfî hazretlerinin yardımseverliğiyle ilgili bir kerâmetini şöyle nakletti:
Babamın şöyle anlattığını işittim: Bağdât'ta bir tüccar arkadaşım vardı Çok zengin idi Bir gün baktım bütün malını mülkünü fakirlere dağıtmış, iyi bir müslüman olmuştu Bunun sebebini sorduğumda, bana şöyle anlattı: "Bir gün Bağdât'ın bir câmisinde Cumâ namazı kılmaya gittim Namazı kıldıktan sonra gördüm ki, Bişr-i Hâfî câmiden çıktı Acele acele bir yere gidiyordu Ben kendi kendime, zühd ve takvâ sâhibi, dünyâya düşkün olmayan, haramlardan sakınan bir zât nereye acele acele böyle gidiyor diye merak ederek onu tâkib ettim Gördüm ki, önce bir fırına gidip ekmek aldı, sonra kebap yapan bir yere gidip kebab aldı Daha sonra helvacıdan helva aldı Ben kendi kendime böyle bir zâtın bunları alıp yiyeceğine kızdım Fakat nasıl yiyeceğini merak ederek tâkibe devâm ettim Bir süre sonra bir köye vardı Köyün câmisine girdi Baktım ki câmide yatalak bir hasta vardı Bişr-i Hâfî aldıklarını lokma lokma bu zâta yedirdi Ben bu arada köyü merak edip neresidir diye biraz dolaştım Sonra hastanın yanına gittim Bişr-i Hâfî'yi sorunca, Bağdât'a gitti dedi Burası Bağdât'a ne kadar uzaklıktadır diye sordum Bana 40 fersahdır (240 km) dedi Ben bunu duyunca, benim bu yolu gidecek param yok Burada kimseyi tanımam ve bu yolu yürüyemem dedim Hasta şahıs, bekle Bişr-i Hâfî haftaya gene gelir dedi Bekledim Cumâ günü tekrar geldi Hastayı aynı şekilde tekrar doyurdu Giderken, o şahıs Bişr-i Hâfî'ye:
"Bu adam Bağdât'tan senin arkadaşın, geçen hafta seninle berâber gelmiş Bir hafta burada kaldı Onu tekrar yerine götür " dedi Bana; "Sen benimle niye buraya geldin?" dedi Ben özür dileyerek, hatâmı söyledim ve af diledim "Haydi kalk ve yürü " dedi Akşama kadar yürüdük Akşam olmak üzere iken bana; "Sen Bağdât'ın hangi mahallesinde oturursun " dedi Ben falan mahallede otururum deyince, o mahallenin yolu burasıdır Git ve arkana bakma dedi Ben ondan sonra tövbe ettim ve bir daha böyle işlere karışmadım " dedi
1) Tabakâtü'l-Kübrâ; c 1, s 84
2) Hilyetü'l-Evliyâ; c 8, s 336
3) Tezkiretü'l-Evliyâ; s 68
4) Keşfü'l-Mahcûb; s 233
5) Câmiu-Kerâmâtil-Evliyâ; c 1, s 367
6) Risâle-i Kuşeyrî; s 68
7) Bişr bin Hâris el-Hâfî (Dr Abdülhalîm Mahmûd) Kâhire-1974
8) Tabakâtü's-Sûfiyye; s 39
9) Sıfatü's-Safve; c 2, s 214
10) Vefeyâtü'l-A'yân; c 1, s 112
11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48 Baskı) s 1044
12) Şezerâtü'z-Zeheb; c 2, s 60
13) Târih-i Bağdâd; c 7, s 67, 80
14) Kıyâmet ve Âhiret; s 103
15) Mir'âtü'l-Cinân; c 2, s 92, 94
16) El-Bidâye ve'n-Nihâye; c 10, s 297
17) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 3, s 116
18) Rehber Ansiklopedisi; c 3, s 8
19) El-A'lâm; c 2, s 54
20) Ravd-ur-Reyyâhîn; s 61, 86, 144, 209
21) Tabakât-ül-Evliyâ; s 109
22) Makâmât-ı Ebû Saîd; s 22
23) Tehzîbü't-Tehzîb; c 1, s 444
24) Kâmûs-ül-A'lâm; c 2, s 1312
25) Brockelman; Sup 1, s 351
26) El-Kevâkibü'd-Dürriyye; c 1, s 208
27) Ravd-ül-Fâik; s 149
28) Şerh-i Tearruf; s 96
29) Tabakât-ı Ensârî; s 71
30) Dirâsât fit-Tasavvuf-il-İslâmî s 133-152
|