Prof. Dr. Sinsi
|
Sırrî-Yi Sekatî
SIRRÎ-Yİ SEKATÎ
Büyük ve meşhûr velîlerden İsmi, Sırrî bin Muglis es-Sekatî, künyesi, Ebü'l-Hasen'dir Bağdât'ta doğdu 865 (H 251)'de Ramazan-ı şerîf ayında orada vefât etti Şûnizî kabristanına defnedildi Ma'rûf-i Kerhî hazretlerinden feyz aldı Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin dayısı ve hocasıdır Tasavvufta, verâ ve takvâda asrının bir tânesi idi Hâris-i Muhâsibî ve Bişr-i Hafî'nin akrânıdır
Sırrî-yi Sekatî; Hüşeym binBeşir,Ebû Bekir bin İyâş, Ali bin Garâb, Yahyâ bin Yemân, Yezîd bin Hârûn ve birçok âlimden ilim öğrenmiş ve hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir Ebû Abdurrahmân Sülemî, Tabakât-us-Sûfiyye kitabında; "Üçüncü asırda yaşamış olan velîlerin hemen hepsi,Sırrî-yi Sekatî'den feyz almıştır " demektedir
Zühd ve edepte pek çok harikulâde hâl ve hareketleri, tasavvufa dâir sözleri meşhûrdur Bir yere gittiğinde, yolda olan şeyler ve havada uçan kuşlar, açık bir lisân ile kendisine selâm verirlerdi Kırk defa yürüyerek hacca gidip geldi Üzüntü ve dert deryâsı, hilm ve sebat dağı, mürüvvet ve şefkat hazinesiydi
Ticâret yapardı Bağdât'ta bir dükkânı vardı Ticârette yüzde beşten fazla bir kâr almazdı Bir defasında altmış altına bâdem aldı Bâdem birden pahalılaştı Dellâl, bâdemleri doksan altına satmak istedi Sırrî-yi Sekatî hazretleri, "Ben âdetimi bozmam, ancak 63 altına satarım" dedi Dellâl ise bunu kabûl etmeyip malları satmadı
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri anlatır: "Sırrî-yi Sekatî hazretlerinden ziyâde ibâdet ehli kimse görmedim Dâimâ edepli bir hâlde otururdu Allahü teâlâdan hiçbir zaman gâfil olmadı Yetmiş yıl, hiç kimse onun ayaklarını uzatıp yattığını, edebe uymayan bir hareketini görmedi Gece-gündüz Allahü teâlânın huzûrunda olduğunu düşünür ve her zaman edepli bir şekilde otururdu Ancak ölüm hastalığında yatağa uzanabildi "
Kendisi anlatır: "Bir gün bir hatâ işledim O hatânın ateşi otuz yıldır içimde durmakta, hatırladıkça kalbim cayır cayır yanmaktadır Bir gün Bağdât şehrinde, dükkânımın bulunduğu semtte yangın çıktı Bütün dükkânlar yandığı hâlde yalnız benim dükkânım yanmamıştı Dükkânımın yanmadığı haberi gelince, "Elhamdülillah" diye Allahü teâlâya şükrettim Hemen akabinde, başkalarının zarâr ve ziyânını düşünmediğimi hatırlayıp, çok tövbe ve istigfâr ettim Keffâret olarak dükkânımdaki bütün mallarımı fakirlere dağıttım Fakat otuz yıldır, kalbimden bunun acısını silemedim "
Bir gün Lübnan'dan biri gelip; "Falan zâtın size selâmı var " dedi Sırrî-yi Sekatî hazretleri buyurdu ki; "O kişiye bizden selâm söyle İnsanlardan uzaklaşıp dağ başında oturması, yalnız ibâdetle meşgûl olması uygun değildir Hak âşığı dediğin, çarşıda, pazarda alış verişle de meşgûl olur ve bu esnâda bir an olsun Allahü teâlâdan gâfil olmaz İnsanlara hizmet etmesi de ibâdettir Kişinin zarûrî ihtiyaçlarını karşılaması tevekkülüne mâni değildir "
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri anlatır: "Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin ömürlerinin son günlerinde ziyâretine gitmiştim Yakınımda bir yelpâze vardı Elime alıp, mübârek yüzlerine sallamaya başladım Gözünü açtı Elimde yelpâzeyi görünce: "Ey Cüneyd, yelpâzeyi elinden bırak! Sallama! Çünkü ateş, yellenince daha çabuk ve çok yanar " dedi Kendilerine; "Bir emriniz var mı?" diye sorduğumda; "Dâimâ Allahü teâlâyı hatırla! Bundan gâfil olma! Âhireti unutturacak kadar dünyâ işlerine dalma!" buyurdu
Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin kızkardeşi, bir gün ziyârete gelip: "Eğer müsâade buyurursanız evinizi süpüreyim" dedi Sırrî-yi Sekatî hazretleri müsâade etmedi Başka bir gün yine ziyâretine geldiğinde, bir kocakarının Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin evini süpürdüğünü gördü Bunun üzerine: "Ey birâderim, ben senin hemşiren iken hâneni süpürmeme müsâade etmedin Şimdi süpürmek için ihtiyar bir kadın getirmişsin" dedi Sırrî-yi Sekatî hazretleri, hemşiresinin bu sözü üzerine tebessüm ederek buyurdu ki: "Ey Hemşirem, o gördüğün acûze kadın dünyâdır Allahü teâlâ, dînine hizmet edene, dünyâyı hizmetçi eyler "
Cüneyd-i Bağdâdî şöyle anlatıyor: "Bir gün dayım Sırrî-yi Sekatî'ye gittim Ağlıyordu Sebebini sordum "Bu gece, ibriğe su koyup biraz bekleteyim de soğusun diye aklıma geldi Öyle yaptım Gece rüyâmda bir hûri gördüm "Sen kimsin?" dedim "Suyu soğutmak için ibriği bekletmeyenin" dedi ve ibriğimi alıp yere çaldı İşte parçaları" diyerek yerdeki dağılmış ibriğin parçalarını gösterdi "
YineCüneyd-i Bağdâdî şöyle anlatıyor: "Dört dirhemim vardı Sırrî-yi Sekatî'nin yanına gidip, "Bunları size getirdim efendim" dedim Bana "Oğlum! Sana müjdeler olsun Sen kurtulmuşlardansın Dört dirheme ihtiyâcım vardı Kurtulmuş olanlardan birinin eli ile, ihtiyâcım olan parayı bana göndermesi için Allahü teâlâya duâ etmiştim Sen getirdin" buyurdu "
Sâlihlerden bir zât şöyle anlatıyor: "Bir defa Sırrî-yi Sekatî'yi ziyâret etmek için evine gidip, kapısını çaldım İçeriden "Kim o?" dedi "Âşığın birisi" dedim "Eğer âşık olsaydın, hep Allahü teâlâ ile meşgûl olur, bana gelmezdin" buyurdu ve; "Yâ Rabbî! Bu kimseyi hep kendin ie meşgûl eyle ki, başkaları ile meşgûl olmasın" diye duâ etti Bu anda bende çok değişiklikler hâsıl oldu Duâsı kabûl olmuştu "
Cüneyd-i Bağdâdî şöyle anlatır: "Hocam Sırrî-yi Sekatî, bana bir şey öğretmek istediği zaman suâl sorardı Bir gün bana; "Ey
Cüneyd! Şükür ne demektir?" diye suâl etti Ben de cevap olarak; "Nîmetini destek yaparak Allahü teâlâya âsi olmamaktır " deyince, "Bu hikmet sana nereden geliyor?" diye tekrar suâl etti Ben de "Senin meclisinde bulunmaktan" dedim
Şöyle anlatılır: Bir gün Sırrî-yi Sekatî'ye, sabrın ne olduğu soruldu O da sabır konusunu anlatmaya başladı Bu esnâda bir akrep dolaşmaya başladı İğnesini defalarca kendisine soktuğu hâlde, Sırrî-yi Sekatî hiçbir şey yokmuş gibi, sâkin sâkin konuşmasına devâm etti Neden akrebi fırlatıp atmıyorsunuz? diye soranlara,Sırrî-yi Sekatî şöyle cevap verdi: "Sabır konusunda konuşurken, sabretmemek husûsundaHak teâlâdan hayâ ederim "
Cüneyd-i Bağdâdî şöyle anlatır: "Bir gün Sırrî-yi Sekatî'nin yanına gittim Bana şunu anlattı: Her gün yanıma küçük bir kuş gelirdi Elimdeki ekmek kırıntılarını yerdi Bir kere bu kuş bana doğru geldi Fakat elime konup ekmek kırıntılarını yemedi Ben kendi kendime; "Ne hatâ işledim?" diye düşündüm Daha önce ekmekle berâber bir sebze yemiştim Bunu hatırladım ve; "Bir daha şüpheli şeyler yemeyeceğim " diyerek tövbe ettim Bunun üzerine kuş elime kondu ve elimdeki ekmek kırıntılarını yedi "
Şöyle anlatılır: "Sırrî-yi Sekatî, bir bayram günü meşhûr bir zâtla karşılaşmış ve ona güler yüzlü olmayarak selâm vermişti "Neden böyle yaptın?" diye sorduklarında,Sırrî-yi Sekatî; "Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "İki mü'min karşılaştıkları zaman, yüz rahmet aralarında taksim edilir Bunlardan doksan rahmet, daha güler yüzlü olana verilir" buyurmuştur İstedim ki, o benden daha çok sevap alsın" diye cevap verdi
Cüneyd-i Bağdâdî yine şöyle anlatır: "Bir günSırrî-yi Sekatî'nin yanına gittim Onu üzgün gördüm "Neden böyle üzgünsünüz?" diye sordum Sırrî-yi Sekatî; "Yanıma bir delikanlı geldi Benden tövbenin ne olduğunu izah etmemi istedi Ben de; "Günahını unutma " diye cevap verdim O genç ona îtiraz ederek; "Hayır! Belki tövbe, günahını unutmak ve bir daha yapmamaktır " dedi Ben de buna üzüldüm " deyince, ben de; "Benim kanâatim de, gencin kanâati gibidir " dedim Bunun üzerine Sırrî-yi Sekatî sebebini sordu Ben de; "Allahü teâlâ bana, işlediğim günahıma tövbe etmemi nasip ettiği zaman, tövbe hâlinde günahı hatırlamak günah olmaz mı?" dedim Bunun üzerineSırrî-yi Sekatî sükût etti
Kendisi anlatır: "Yaya olarak, Rum diyârına gazâ için gitmiştim İstirahat ederken, yorgunluktan sırt üstü yatmış, ayağımı duvara dayamıştım O esnâda bir ses duydum Bu ses bana; "Yâ Sırrî! Köle, efendisinin yanında böyle yatar mı?" dedi Bundan sonra, bir daha ayağımı hiçbir şekilde uzatıp yatmadım "
Cüneyd-i Bağdâdî şöyle anlatır: Hocam Sırrî-yi Sekatî hasta iken, üç günde bir ziyâretine giderdim Bir defasında yanına girdim, uyuyordu Baş ucunda ağlamaya başladım Göz yaşlarım yanağına düştü Gözlerini açıp bakınca; "Bana nasîhat et " dedim O zaman; "Kötü kimselerle sohbet etme İyi kimselerle berâber bulunarak, Allahü teâlâya ibâdet et " buyurdu
Başka bir gün ziyârete gittiğimde, Sırrî-yi Sekatî'ye; "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum Bunun üzerine; "Hâlimden tabîbime nasıl şikâyet edebilirim ki, bana bunu veren O'dur " buyurdu
Ebü'l-Abbâs bin Mesrûk şöyle anlatır: "Sırrî-yi Sekatî'yi hastalığında ziyârete gittik Yanında uzun süre oturduk Halbuki karnında bir sancı vardı Sonra Sırrî-yi Sekatî'ye yanından ayrılırken, "Bize duâ edin" dedik Ellerini kaldırdı ve şöyle duâ etti: "Yâ Rabbî! Bunlara hasta ziyâretinin nasıl olacağını öğret!"
Sırrî-yi Sekatî; Eshâb-ı kirâmdan Hâzım binHarmele'den şöyle rivâyet etmiştir: "Bir gün yolda Resûlullah efendimiz beni gördü ve buyurdu ki: "Ey Hâzım! Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh, sözünü çok söyle Zîrâ o, Cennet hazinelerindendir "
Sırrî-yi Sekatî hazretleri buyurdular ki:
"Allahü teâlâyı görmekten mahrûm kalmak, en şiddetli Cehennem ateşinden daha çok azap verir "
"En kuvvetli, kudretli insan, kendi nefsini yenendir "
"Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hiç terbiye edemez "
"Yarın kıyâmette herkesi, peygamberi ile çağırırlar Ey Mûsâ aleyhisselâmın ümmeti, ey Îsâ aleyhisselâmın ümmeti, ey Muhammed aleyhisselâmın ümmeti derler Ancak Allahü teâlânın sevgili kullarına; "Ey Allahın velî kulları, Allahü teâlânın katına geliniz" denir Bunun üzerine onların gönülleri, sevinçten yerinden çıkacakmış gibi olur "
"Gerçekten Allahü teâlâdan korkan, hâlinin ne olacağını ve nereye varacağını bilinceye kadar yemesini ve içmesini terk eden ve uykuyu bırakan kimsedir "
"Sâlih bir kul olmak isteyip de, yarın yaparım diyerek günlerini geçiren kimse aldanmıştır "
"Günahlara ağlamak, ayıpları ıslah etmek, Allahü teâlâya ibâdet etmek, nefsinin arzu ve isteklerine boyun eğmemek, Allahü teâlâdan korkan kalb, mümin için ne güzeldir "
"Bir adam, içindeAllahü teâlânın yarattığı her türlü ağacın bulunduğu ve ağaçların üzerinde yaratılan her cins kuşun bulunduğu bir bahçeye girse ve bu bahçedeki kuşlar ona; "Ey Allahın velîsi sana selâm olsun" deseler Nefs de bundan sükûnet bulur ve gururlanırsa, bu kimse nefsinin elinde esir olur "
"Kul; nâfileleri yaparken farzları yapmayı unutursa ve bedeni ile ibâdet ederken, kalbi Allahü teâlâdan gâfil olursa, Hak teâlâdan uzaklaşır "
"Bâzı Peygamberler kavimlerine şöyle derler: Hayâsızların çokluğundan hayâ etmez misiniz?"
|