Prof. Dr. Sinsi
|
Sırrî-Yi Sekatî
"Farzları yapmak, haramlardan kaçmak, gafleti terk etmek, Allahü teâlânın kendilerini çok sevdiği, evliyâsının ahlâkındandır "
"Dil, kalbin tercümânı, yüz kalbin aynasıdır Kalbde gizli olan, yüzde meydana çıkar "
"Bir kimsenin ahmak olduğuna alâmet, kendi ayıbını bırakıp, başkasının ayıbıyla uğraşmasıdır "
"İyi huy, başkalarını incitmemek ve onlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır "
"Şu üç şey Allahü teâlâyı çok üzer: Vakti boşa geçirmek, insanlarla alay etmek ve gıybet etmek "
"Kulun amellerini boşa çıkaran, kalbleri bozan, kulu en süratli helâke götüren, devamlı hüzne boğan, cezâyı çabuklaştıran, riyâyı sevdiren, ucba (amellerini beğenip güzel görmek) götüren, baş olmak hevesine kaptıran şey, insanın nefsini tanımaması, kendi ayıblarını bırakıp, başkalarının ayıblarını görmesidir "
"Gençler! Gençliğinizin kıymetini biliniz Güç kuvvet elde iken, çok ibâdet ediniz Biz yaşlılardan ibret alınız da, zayıf ve güçsüz duruma düşmeden evvel, çok ibâdet yapınız "(O, bu sözü söylerken, gençlerden çok ibâdet ediyordu )
"İhtiyaç kadar yemek, ihtiyaç kadar su, ihtiyaç kadar elbise, ihtiyâca yetecek kadar bir ev ve doğru ilim sâhibi olmaktan başka, dünyâda her şey boş ve faydasızdır "
"Edebli olmak; güzel kalblilik ve akıllılık alâmetidir "
"Bir kimse bir nîmete kavuşur da bunun şükrünü yapmazsa, o nîmet elinden gider de, o kimsenin haberi bile olmaz "
"Bir kimse âmirine itâat ederse, emrindekiler de kendisine itâat eder "
"Sünnete uygun yapılan az bir ibâdetin sevâbı, bid'at işlenerek yapılan çok amelden kat kat daha fazladır "
"Mürüvvet, insanın kendi nefsini, her türlü kirden ve insanların ayıp saydıkları şeyleri yapmaktan korumak ve bütün işlerinde insanlara karşı şefkatli, merhametli ve insaflı davranmaktır "
"Çok istigfâr etmek, alçak gönüllü olmak ve çok sadaka vermek, Allahü teâlânın kendilerini çok sevdiği, velîlerinin ahlâkından olup, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturur "
"Kul dört şeyle yükselir Bunlar: İlim, edep, emânet ve iffettir "
Sırrî-yi Sekatî hazretlerinde, Allah korkusu, kendini küçük ve aşağı görme hâli son derece fazlaydı; "Bağdât'ta ölmek istemem, çünkü bu insanlar, benim hakkımda iyi zan sâhibidirler Korkarım ki, toprak beni kabûl etmez de, herkese rezîl olurum " derdi
"Kabahatlerimden dolayı yüzümün kararacağından korkarak, her gün bir kaç defa aynaya bakarım " ve; "Keşke bütün insanların kalblerindeki sıkıntı ve üzüntüler bende olsa ve insanlar hep rahat olsalar " buyururdu
YETİMİ SEVİNDİRMEK
Büyüklerin yoluna girmesini şöyle anlatır: "Bir gün hocam Mârûf-i Kerhî hazretlerini, hurma çekirdeği toplarken gördüm Ona; "Bunları ne yapacaksın?" diye sordum Bana: "Şu çocuğu ağlar vaziyette gördüm ve niçin ağlıyorsun? diye sordum O zaman çocuk: "Ben yetimim Annem babam yok Bütün arkadaşlarımın güzel elbiseleri var Fakat benim ne elbisem var, ne de oyuncağım " dedi Ben de şimdi bunları toplayıp, satacağım ve onun ihtiyâcını alacağım " dedi Bunun üzerine ben de Ma'rûf-i Kerhî'den izin isteyip, çocuğa bir takım elbise ve oyuncak aldım Yetim çocuk çok sevindi Ma'rûf-i Kerhî hazretleri bu durumu görünce; "Sen bu çocuğu sevindirdiğin gibi, Allahü teâlâ da seni sevindirsin Dünyâ sevgisini kalbinden çıkarsın, seni bu meşgûliyetten kurtarsın " diye duâ etti İşte bu duâ sebebi ile kurtuldum "
VARLIKLARIN EN ÂCİZİ
Sırrî-yi Sekatî bir gün vâz veriyordu Sultânın adamlarından birisi, merâsim ile oradan geçerken; "Şuraya bir uğrayalım" deyip içeri girdi O sıradaSırrîyi Sekatî; "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk, insandır Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler Eğer kötü olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kaçtığı, şerli bir kimse olur Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya karşı gelmekte ve isyân etmektedir  " diye anlatıyordu Sultânın yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin tesiri ile, ağlaya ağlaya kendinden geçti Bir zaman sonra kalkıp evine gitti Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyor, hep ağlıyordu Sabah olunca, yürüyerek, Sırrî'yi Sekatî'nin sohbet ettiği yere gelip, anlatılanları dikkatle dinledi Üçüncü gün yine geldi Sohbet bittikten sonra; "Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok tesir etti Kabûl ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum " dedi Kabûl edildi Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu Bir gün hocası Sırrî-yi Sekatî'nin huzûruna çıkıp; "Ey şefkatli ve merhametli efendim! Beni günah karanlıklarından kurtarıp, huzûr ve saâdete kavuşturdunuz Bunun için Allahü teâlâ size bol bol mükâfâtlar ve hayırlı karşılıklar ihsân buyursun" dedi Kısa zaman sonra Sırrî-yi Sekatî hazretlerine biri gelip, "Efendim, beni talebeniz Ahmed gönderdi Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi " dedi O da gelen kimse ile talebesi Ahmed'in bulunduğu yere gitti Şehrin dışında, sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler Bu sâdık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu Yüzünün tozlarını sildi Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi
Huzûr içerisinde rûhunu teslim etti Gasl ve defin hizmetlerini yerine getirmek için şehre geri geldikleri bir zamanda, şehir halkının kendilerinden tarafa geldiklerini gördüler Hayret edip nereye gittiklerini sordular Onlar; "Biz şehirde (Her kim, Allahü teâlânın velî kullarından birinin cenâzesinde bulunmak isterse, Şûnîzîye kabristanına gitsin) diye bir ses duyduk Onun için yola çıktık " dediler Yıkayıp kefenledikten sonra Şûnîzîye kabristanına defnettiler
CENNET VE CEHENNEM
Buyurdu ki: "Cehennemlik olanlar, Cehennem'de iken Allahü teâlâyı görmekle şereflenebilselerdi, hiçbir zaman Cennet'i hatırlarından geçirmezlerdi Çünkü, ismi azîz olan Hak teâlâyı seyretmek, rûha o kadar çok neşe verir ki, bu neşe ona, bedeninin çektiği azâbı unutturur Bu azâb ile meşgûl olmak hatırına bile gelmez Cennet'te ise, Allahü teâlâyı temâşâdan daha mükemmel bir nîmet mevcut değildir Cennette'ki nîmetlerin hepsi yüz misli arttırılsa, fakat Cennet'te olan kimselerle Allahü teâlâ arasında bir perde bulunsa, yine de cân u gönülden feryâd ve figân ederlerdi "
UYKU GİRMEZ GÖZÜME
Sırrî-yi Sekatî’nin, hastalığı ânında,
Cüneyd-i Bağdâdî de, bulunurdu yanında,
Son hastalığı idi, Sırrî-yi Sekatî’nin,
Ağlamaya başladı, Cüneyd de bunun için
Onun firak ateşi, hüzün kattı hüznüne,
Damladı göz yaşları, üstâdının yüzüne
Kendini toparlayıp, dedi ki: “Ey üstâdım,
Nasîhat buyurun ki, ona var ihtiyâcım ”
Buyurdu: “Kötülerle, oturup etme sohbet,
İyilerle beraber, bulunmaya gayret et!
Güçlü insan olarak, bilirim ki ben şunu,
Nefsine hâkim olup, yapmaz bir arzûsunu
Bir kimse ki nefsini, etmemiştir terbiye,
Onun, hiç bir sözünden, fayda gelmez gayriye
Allah'tan çok korkanın, şudur ki alâmeti,
Uyku girmez gözüne, düşünür âhireti
Yemek ile içmekten, kesilmiştir o hattâ,
Yürüyen ölü gibi, bulunur bu hayatta
Mahcûb ve edeblidir, önündedir başı hep,
Âhirete mâildir, dünyâyı etmez talep,
Bir müslüman, kendine, bir şeyi eylese arz,
Peki der, kabûl eder, aslâ etmez îtirâz
Öyle çok sarmıştır ki, onu Allah korkusu
Bu korkuyla gözüne, girmez gece uykusu
Rahatını kaçıran, bu korkudur tek sebep,
Hâlim ne olacak? diye, göz yaşları döker hep
Buyurdu ki: “Ey gençler, aman dikkat ediniz,
Tükenir bir gün elbet, sizin de gençliğiniz
Bizim gibi tâkattan, düşmeden henüz daha,
Gençliği fırsat bilip, kulluk edin Allah'a
Çünkü gencin yaptığı, ibâdetin sevâbı,
Öyle çok fazladır ki, olmaz haddi hesâbı
İhtiyarlık gelince, azalır güç ve kuvvet,
Fazla sevap alamaz, yapsa da çok ibâdet ”
Buyurdu: “Ey insanlar, şudur ki ahmak insan,
Kendi yaratanına, durmadan eder isyân
Yine de hiç görmeyip, kendinin günahını,
Araştırır durmadan, başkasının aybını
Kendi her gün işler de, türlü çeşit kabâhat,
Lâkin hiç esef etmez, dolaşır gâyet rahat
Yine de kendisini, namzet görür Cennet'e,
Bilmez ki bu hâl onu, sürükler felâkete ”
Buyurdu: “Şu kimsedir, ahlâkı iyi olan,
Etrâfında olanlar, zarar görmez hiç ondan
Kendini kötü bilip, iyi bilir gayriyi,
Hep edepli bulunur, incitmez hiç kimseyi
Çok sıkıntı gelse de, insanlardan nefsine,
Yüzünü ekşitmeden, göğüs gerer hepsine
Kötülük yapana da, o yine ihsân eder,
Zîrâ onun içinde, kemlikten yoktur eser
O hep güler yüzlüdür, suratı asılmaz hiç,
Onu gören kimseyi, kaplar bir neşe, sevinç
Her kişi, rahatlıkla, girer onun yanına,
Zîrâ gelmez bir zarar, ondan bir yâranına ”
Sevdiğin kullarının, hürmetine İlâhî,
İhsân et, iyi huylu, olalım bizler dahî
1) Tabakât-us-Sûfiyye; s 48
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c 10, s 116
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c 1, s 74
4) Risâle-i Kuşeyrî; s 64
5) Vefeyât-ül-A'yân; c 2, s 357
6) Sıfât-üs-Safve; c 2, s 209
7) Şezerât-üz-Zeheb; c 2, s 127
8) Târih-iBağdâd; c 9, s 187
9) El-Bidâye ven-Nihâye; c 11, s 13
10) Tezkiret-ül-Evliyâ; c 1, s 245
11) Nefehât-ül-Üns; s 92
12) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c 2, s 21
13) Keşf-ül-Mahcûb; s 203
14) Tam İlmihâl Seâdet-iEbediyye (49 Baskı); s 1144
15) Fâideli Bilgiler; s 35, 167, 181
16) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 3, s 300
|