Prof. Dr. Sinsi
|
Ma'rûf-İ Kerhî
Âmir bin Abdullah el-Kerhî anlatır: Benim hıristiyan bir komşum vardı Bir gün bana geldi ve "Ey Ebâ Âmir, benim senin üzerinde komşuluk hakkım vardır Senden bir ricâm var Beni bir evlat verip duâ etmesi için Allahü teâlânın sevgili bir kuluna götürmedin" dedi Bunun üzerine komşumu Ma'rûf-ı Kerhî'ye götürdüm Onun durumunu ve ricâsını anlattım Ma'rûf-i Kerhî de onu İslâm'a dâvet etti Müslüman olmasını istedi Komşum; "Yâ Ma'rûf, benim hidâyetim senin elinde değildir Ancak Allahü teâlâ hidâyet eder, bir kimseyi doğru yola kavuşturur Ben senden duâ istemeğe geldim Müslüman olmağa gelmedim " dedi Bunun üzerine Ma'rûf-ı Kerhî ellerini kaldırdı; "Allah'ım senden bu kimseye anne ve babasına itâatkâr bir evlât vermeni istiyorum Anne ve babası da onun elinde müslüman olsun " diye duâ etti Allahü teâlâ duâsını kabûl etti ve bu kimsenin bir oğlu oldu Bu çocuk zamanındaki çocuklardan ve akranlarından çok akıllı ve çok zekî oldu Büyüdüğü zaman babası onu bir râhibe götürdü Ona hıristiyanlığı ve İncil'i öğretmesini istedi Râhip onu önüne oturttu Kendisine bir yazı tahtası verdi ve benim okuduğumu, söylediğim şeyleri söyle dedi Bu çocuk; "Hayır söylemem, dilim teslisi söylemeye (Allah üçtür demeye) kapalıdır Kalbim ise, Allahü teâlânın sevgisiyle meşgûldür " dedi Râhip; "Ey oğlum ben sana bunu sormadım " dedi Çocuk; "Peki neyi sordun?" dedi Râhip; "Ben sana, benden sorup öğrenmek ve anlamak istediğin şeyi sordum " dedi Bunun üzerine çocuk; "Aklımın kabûl edeceği, zihnimin ve kalbimin idrak edeceği şeyi bana öğret " dedi Râhip; "Ey oğlum, ELİF de " diyerek alfabenin ilk harfini söyledi Çocuk şiirle şöyle dedi: "(Lafza-i celâlın başındaki) vasıl elifi her kalbi, ezelî ve ebedî sıfatlar sâhibi olan sevgiliye (Allahü teâlâya) vasletti, kavuşturdu Râhip; "Oğlum BE de " diye söyledi Çocuk yine şiirle! "BE, Allahü teâlânın BEKÂ (sonu olmamak) sıfatının harfidir" dedi Râhip, SE, CİM, HA ve bütün harfleri söyledi Çocuk da hepsine manzum ve o harflerle ilgili Allahü teâlânın sıfatlarını anlatan şiirlerle cevap verdi Bu cevapları duyunca râhip şaşırıp kaldı Kalbinde bir ürperti duydu ve kendisini bir titreme aldı İslâm dîninin dışındaki bütün dinlerin bâtıl olduğunu anladı Râhipteki bu değişikliği görünce genç:
Ağlatan, güldüren, öldüren, dirilten bir Allah'a yemîn ederim ki,
O'nun kapısından başka bir kapıya giden, mutlak zarar etmiştir
Allahın rızâsından başka bir şeyi maksûd edinenler yolunu şaşırmıştır
Hakîki maksad, Allahü teâlânın rızâsıdır O'ndan başkasına gidenlere yazıklar olsun
Af ve ihsân eden Allahü teâlâ, O'ndan başkasından ne zarar gelir ne fayda
Hâlık-ı âlem Allahım ne âlâdır, ne âlâ kul isyân eder de, yine örter o aliyy-ül-âlâ
Âlemde kendisinden başka rab olmayan Allah, her noksanlıktan münezzehtir
Sever kendisinin emirlerine, nehiylerine uyanları ol münezzeh
beyitlerini söyledi Râhip işittiği sözler karşısında aklı başından gitti Bu çocuğun kendinden konuşmadığını ve bu hikmetli sözleri söyletenin Allahü teâlâ olduğunu anladı İşte tam bu sırada içinden gelerek; "Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh " diyerek îmân etti Sonra çocuğun elinden tutarak babasına getirdi Babası oğlunun râhiple beraber geldiğini görünce, ona doğru yöneldiler Râhibe bakınca yüzünde bir nur parladığını gördü Râhibe; "Oğlumun zekâsını nasıl buldun?" diye sordu Râhip; "Onun sözlerine kulak ver " dedi Sonra söylediklerini babasına anlattı Babası; "Muhtaçlara yardım eden Allahü teâlâya yemîn ederim ki, bunlar ondan değildir Bunlar Ma'rûf-ı Kerhî'nin duâsı bereketiyledir Onun kerâmetidir " dedi Sonra;"Ey oğlum, senin vâsıtanla bizi Cehennem'den kurtaran Allahü teâlâya hamdederim Muhakkak ki biz çok kötü bir halde idik, îmânsız idik" dedi ve Kelime-i şehâdet getirip, îmân etti Sonra bütün âilesi de müslüman oldu Evlerindeki haçları kırdılar Allahü teâlâ, Ma'rûf-ı Kerhî hazretleri vasıtasıyla bunlara hidâyet nasîb etti ve Cehennem ateşinden kurtardı
Sırrî-yi Sekâtî anlatır: "Ma'rûf-ı Kerhî'yi rüyâmda gördüm Arşın altında durmuş, gözü açık, hayran, hareketsiz, kendinden geçmiş bir haldeydi Allahü teâlâ, meleklere; "Bu kimdir?" buyurdu Yâ Rabbî, sen daha iyi bilirsin dediler Allahü teâlâ: "Bu Ma'rûf'dur Benim muhabbetimden mest ve hayran olmuştur Beni görmeyince, kendine gelmez" buyurdu "
Ma'rûf-ı Kerhî, Ramazan ayından başka bir ayda, nâfile oruç tutarken Bağdât çarşısından geçiyordu İkindi vakti bir su dağıtıcısı; "Benim suyumdan içeneAllahü teâlâ rahmet etsin" diye bağırıyordu Hazret-i Ma'rûf, sucunun elindeki bardağı alıp içti Talebeleri dedi ki: "Efendim siz oruçlu değil miydiniz?" "Evet oruçlu idim Fakat bu su dağıtıcısının duâsı üzerine nâfile orucu bozdum " buyurdu
Ma'rûf-ı Kerhî vefât edince, kendisini rüyâda gördüler; "Allahü teâlâ, sana nasıl muâmele eyledi?" dediler, "O su dağıtıcısının duâsı ile daha fazla ihsâna kavuştum " dedi
Ma'rûf-ı Kerhî hastalanıp yatağa düştüğü zaman Sırrî-yi Sekâtî hazretleri vasiyetini sordu "Vefât ettiğimde şu gömleğimi sadaka olarak ver Çünkü dünyâya geldiğim gibi gitmek isterim" buyurdular
Ma'rûf-ı Kerhî herkese iyi muâmelede bulunduğundan vefât ettikten sonra hıristiyanlar ve yahûdîler onun kendilerinden olduğunu iddiâ ettiler Müslümanlar ise; "O bizdendir " dediler Bu iddiâlar olurken hizmetçilerinden biri gelip; "Efendimizin bize şöyle bir vasiyyeti var " "Benim cenâzemi yerden kim kaldırırsa ben o zümredenim " buyurdu, diye haber verdiler Hıristiyan ve yahûdîler geldiler Mübârek cenâzesini yerden kaldıramadılar Müslümanlar cenâzesini kaldırdılar ve oraya defnettiler
Ma'rûf-ı Kerhî hazretleri, ne Cennet arzusundan, ne de Cehennem arzusundan dolayı ibâdet etti O yalnız Allahü teâlâya olan aşkından ve muhabbetinden dolayı ibâdet etti Allahü teâlâ da onu en yüksek makamlara yükseltti ve aradaki perdeleri kaldırdı Hem Hak teâlânın hem de halkın sevgilisi oldu
Ma'rûf-ı Kerhî'ye: "Muhabbet nedir?" diye sordular Cevâben buyurdu ki:
"Muhabbet, öğrenmek ve öğretilmekle elde edilen bir şey değildir AncakAllahü teâlânın bir ihsânı ile elde edilir
Buyurdu ki: "Kulun mâlâyanî boş ve faydasız konuşması, Allahü teâlânın onu zelil ve yalnız bırakmasının alâmetidir "
"Tasavvuf, hakîkatları almak ve halkın elinde olan dünyâ malından ümidini kesmektir, uzaklaşmaktır "
"Evliyânın üç alâmeti vardır: Düşüncesi Hak ola, işleyeceği işi Hak ile işleye, meşgûliyeti dâima Hak ile ola "
"Üstün olmak sevdâsında olan, ebedî olarak felâh bulmaz, kurtulamaz "
"Suâlsiz ve karşılıksız vermeğe çalış "
"Allahü teâlâ bir kuluna iyilik murâd ederse; hayırlı amel kapısını açar, söz kapısını kapar Kişinin işe yaramaz söz konuşması bedbahtlıktır Kötülük murâd ettiğinde bunların aksini yapar "
"Amelsiz Cennet'i istemek ve emir olunduğunu yapmadan rahmet ummak, câhillik ve ahmaklıktır "
"Sâlihler için çokluğun, sıddîklar için azlığın önemi yoktur "
"Dilini (başkalarını) kötülemek ve aşağılamaktan koruduğun gibi, medh etmekten de koru "
"İlim sâhibi, ilmiyle âmil olduğu takdirde, bütün müminlerin kalbi onun olur" (yâni bütün müminler onu sever)
Buyurdular ki: "Dişi hayvana bile bakmaktan sakınınız "
"Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel (amel) işlesin ve isyân etmesin "
"Allahü teâlâ müminlerden bir zümreyi kabirlerinden kanatlı olarak diriltir Sur üfürüldüğü zaman kabirlerinden uçarlar Cennet-i âlâya koşarlar Onları melekler karşılar ve onlara"Siz kimsiniz?" derler Onlar "Müminlerdeniz, Ümmet-i Muhammeddeniz, Ümmet-i Kur'ândanız" derler Melekler "Siz Sırâtı gördünüz mü?" derler "Hayır" diye cevap verirler "Siz Haşrı gördünüz mü?" "Hayır " "Siz Allahü teâlâyı gördünüz mü?" "Biz O'nun nûrunu gördük " "Peki siz dünyâda ne amel yapardınız?" "Biz O'na kulluk ettik O'ndan başka her şeyden yüz çevirdik Allahü teâlâ bize hesâba çekilecek bir dünyâlık vermedi" derler "
"Kim mümin kardeşinin bir aybını örterse, Allahü teâlâ onun bu işinden dolayı bir melek yaratır, onun elinden tutar ve o melekle berâber Cennet'e girer "
"Her kim günde üç kere "Allah'ım, Muhammed ümmetini ıslâh et" diye duâ ederse âbidlerden sayılır "
Ma'rûf-ı Kerhî hazretleri kendi kendine dövünür; "Ey nefs, hâlis ol ki halâs (kurtuluş) bulasın" buyurur ve ağlardı
ON CÜMLE
Muhammed bin Hişâm diyor ki: "Ma'rûf-ı Kerhî bana; "Sana on cümle öğreteceğim; beşi dünyâ, beşi âhiret içindir Bunlar ile kim duâ ederse, Allahü teâlâ onun duâsını kabûl buyurur" dedi Ben; "Yazayım mı?" diye sordum "Hayır Behr bin Hânis nasıl tekrar tekrar okuyup bana öğrettiyse, sana da tekrar tekrar okuyup öğretirim" dedi Bu on cümle şunlardır: "Dînim için Allah bana kâfidir Dünyâm için Allahü teâlâ bana kâfidir Ehemmiyetli işlerim için Allahü teâlâ kerîmdir ve bana kâfidir Bana haksızlık etmek isteyenlere hilm ve kuvvet sâhibi olan Allahü teâlâ kâfidir Bana kötülük etmek isteyenlere, Şedîd olan Allahü teâlâ bana kâfidir Ölüm ânında rahîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir Kabir suâlinde raûf olan Allahü teâlâ bana kâfidir Hesâb ânında kerîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir Mîzân ânında latîf olan Allahü teâlâ bana kâfidir Sırat'ta, kadîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allahü teâlâ bana kâfidir O Arş'ın Rabbidir ve ben O'na tevekkül ederim "
OYUNCAK SATIN ALACAĞIM
Sırrî-yi Sekâtî anlatıyor: Bir bayram günü hazreti Ma'rûf'u hurma toplarken gördüm ve; "Bunları ne yapacaksın" diye sordum "Şu çocuğu ağlarken gördüm ve niçin ağladığını sordum Bana yetim olup anne ve babasının olmadığını, arkadaşlarının yeni elbiseleri ve oyuncakları olup kendisinin olmadığını söyledi Şimdi bunları toplayıp satacağım, ağlamayıp oynaması için ona oyuncak satın alacağım " dedi Bunun üzerine; "Bu işi bana bırak " deyip çocuğu alıp götürdüm Yeni güzel elbiseler ve oynaması için bir oyuncak aldım Çocuk o zaman memnun oldu Bundan sonra kalbime bir nur geldi, kalbim parladı ve hâlim bambaşka oldu "
ALLAH'TAN UTANAN
Ma'rûf'un bir dayısı şehrin vâlisi idi Vâli, bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu Ma'rûf'u bir kenarda oturmuş ekmek yerken gördü Önünde de bir köpek vardı Bir lokma kendi yiyor, bir lokma da köpeğin ağzına veriyordu Dayısı, köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun dedi Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum dedi ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü Ma'rûf; "Allah'tan utanandan her şey utanır " buyurdu Dayısı bu hâli görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı
1) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c 2, s 266
2) Hadâikü'l-Verdiyye fî Hakâiki Ecillâi'n-Nakşibendiyye; s 42
3) Hilyetü'l-Evliyâ; c 8, s 360
4) Tezkiretü'l-Evliyâ; s 241
5) Tabakatü's-Sûfiyye; s 83
6) Vefeyâtü'l-A'yân; c 5, s 231
7) Nefehâtü'l-Üns; s 92
8) Risâle-i Kuşeyrî; s 60, 61
9) Min A'lâm-il-Ârifîn; s 67
10) Târih-i Bağdâd; c 13, s 199
11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49 Baskı); s 1108
12) Kıyâmet ve Âhiret; (7 Baskı) s 334
13) Rehber Ansiklopedisi; c 11, s 264-265
14) Tabakât-ül-Evliyâ; c 280
15) Dirâsât fi't-Tasavvuf-il-İslâmiyye; s 115
16) Sıfat-üs-Safve; c 2, s 210
17) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 2, s 293
|