Prof. Dr. Sinsi
|
Ebu Hanıfe
Yine, "Istihsan" metodu basta Sâfii olmak üzere birçok âlim tarafindan agir bir sekilde mahkum edilmis ve bazi kimseler tarafindan da yalniz Ebû Hanife'ye nisbet edilmistir Halbuki mesele mukayeseli bir sekilde incelendiginde istihsani reddedenlerle kabul edenlerin buna verdikleri mânânin çok farkli oldugu görülecektir
Imam Sâfii'ye göre Istihsan; "Bir kimsenin keyfine göre bir seyi begenmesi, güzel bulmasidir " Bir kölenin bedelini bile tayin edecek olan kimse onun benzerini gözönüne alarak bu isi yapar Eger benzerine aldirmadan bir deger biçerse, tutarsiz ve haksiz bir is yapmis olur Allah'in helâl ve harami ise bundan çok daha önemlidir Bir kimse haber veya kiyasa istinad etmeden hüküm verirse günahkâr olur (er-Risâle, 507-508) Istihsan ile hükmeden, Allah'in emir ve nehiyleriyle bunlarin benzerlerini terketmis, kafasina estigi gibi davranmis olur (el-Umm, VII, 267-272)
Ibn Hazm'da Istihsan, nefsin arzuladigi, begendigi sekilde hükmetmektir (el-Ihkâm, 42) "Bu bâtildir, çünkü delili yoktur, arzuya tâbi olmaktan ibarettir; arzu ve zevkler ise insandan insana degisir" (Ibtâlu'l-Kiyas, 5-6) demistir
Bu imamlara göre istihsan; Kitab, sünnet, icmâ ve kiyas gibi mûteber delillerden birine degil de nefsin arzusuna dayanan bir istidlal ve hüküm verme yoludur Halbuki her ne kadar Ebû Hanife'nin istihsani nasil anladigina dâir sarih bir ifade nakledilmemisse de, onun benimsedigi hüküm ve ictihad usûlünün, yukarida zikredilen mânâlarda bir istihsana uymadigi sâbittir Kaldi ki onun istihsana göre verdigi hükümlere dayanarak mensuplarinin ortaya koydugu istihsan tarifleri yukaridakilerden tamamen ayridir (Hayreddin Karaman, Islâm Hukukunda Ictihad, s 137)
Istihsanin iki anlami vardir:
i- Ictihad ve re'yimize birakilmis miktarlarin tayin ve takdirinde re'yimizi kullanmak; nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karsilik kesilecek hayvanin takdirlerinde oldugu gibi
2- Kiyasi bundan daha kuvvetli bir delil ve delâlete terketmek, Râzî bu ikincisini de ikiye ayirarak genis izah ve misaller veriyor ki bunlardan çikan neticeye göre istihsanin ikinci türü: Nass, icmâ, zaruret veya daha kuvvetli baska bir kiyas sebebiyle kiyasi terketmekten ibaret oluyor
Bu anlamiyla istihsan hem gayr-i mûteber bir ictihad metodu olmaktan hem de yalniz Ebû Hanife'ye mahsus bulunmaktan çikmis oluyor Imam Sâfii, istihsan lâfzini birinci mânâda kullanmistir (el-Mekkî, Menâkib, I, 95) Imam Mâlik, "Istihsan ilmin onda dokuzudur" demis ve ictihadinda buna genis bir yer vermistir (Amidî, el-Ihkâm, 242; el-Mekkî, Menâkib, I, 95 vd )
Imam Ebû Hanife'nin ictihâdindan bazi örnekler:
1- Ebû Hanife'ye, Evzâi soruyor:
-Namazda rükûa giderken ve dogrulurken niçin ellerinizi kaldirmiyorsunuz?
-Çünkü Rasûlullah (s a s )'den bunu yaptigina dâir sahih bir rivâyet gelmemistir
-Haber nasil sahih olmaz? Bana Zühfi, Sâlim'den, o babasindan, "Rasûlullah (s a s )'in namaza baslarken, rükûa varirken ve dogrulurken ellerini kaldirdigini" haber verdi
-Bana da Hammâd, Ibrâhim'den, o Alkame ve el-Esved'den, bunlar da Abdullah b Mes'ud'dan, "Rasûlullah'in yalniz namaza baslarken ellerini kaldirdigini, bir daha da kaldirmadigini" haber verdi
-Ben sana Zührî, Sâlim, babasi yoluyla Hz Peygamber'den haber veriyorum, sen ise bana, Hammâd ve Ibrâhim haber verdi diyorsun?
-Hammâd b Ebî Süleyman, Zührî'den, Ibrâhim de Sâlim'den daha fakihtir Ibn Ömer'in sahâbî olusu ayri bir fazîlettir, ancak fikihta Alkame ondan geri degildir el-Esved'in birçok meziyetleri vardir Abdullah'a gelince; o Abdullah'tir!
Bu cevap üzerine Evzâî, susmayi tercih etmistir (Karaman, a g e , 138-139)
Bu istinbâtinda Ebû-Hanife, hadise dayanmis, fakat üstadlari oldugu için râvilerini daha yakindan tanidigi bir hadisi digerlerine tercih etmistir
2- Bir kimse digerine kâri ortak olmak üzere satmasi için bir elbise veya ayni sartla yapip kiraya vermesi için bir ev teslim etmek suretiyle bir "mudârebe akdi" yapsa bu akid Ebû Hanife'ye göre fâsittir Çünkü sözkonusu akidde meçhul bir bedel karsiliginda bir adam kiralanmis oluyor Imam-i Âzam'a göre bu bir ortaklik akdi degil isticâr (kira) akdidir ve sartlarina uygun olmadigi için fâsidtir (Ebû Yusuf, Ihtilâfu Ebî Hanîfe ve Ibn Ebî Leylâ, 30; es-Serahsi, el-Mebsût, XXII, 35 vd )
Ayni akid, "müzâraa" akdine benzetilerek, Ibn Ebî Leylâ tarafindan câiz görülmüstür
Bu kiyas ictihâdinda iki müctehid, makisûn aleyhleri farkli oldugu için iki ayri hükme varmislardir
3- Keza bir kimse, digerine mahsulün yarisi, üçte yahut dörtte biri kendisinin olmak üzere arazisini veya hurmaligini teslim etse yani müzâraa veya muamele akdi yapsa, Ebû Hanife'ye göre bu akidler bâtildir Çünkü arazinin sahibi adami meçhul bir ücret karsiliginda kiralamistir Ebû Yusuf'un rivâyetine göre Imam söyle derdi: "Tarla veya bahçeden hiçbir sey çikmazsa bu adam bosa çalismis olmayacak mi?" Ebû Yusuf ve Ibn Ebî Leylâ ise sahâbe görüslerine dayanarak ve mudârabe akdine kiyas ederek bu islemi câiz görmüslerdir (Ebû Yusuf, a g e , 4i-42)
4- Yahudi ve hristiyanlar gibi farkli din sâliki gayr-i müslimlerin birinin digerine sâhid veya vâris olmasi, Ebû Hanife'ye göre câizdir; "çünkü bütün kâfirler tek bir millet gibidir" Halbuki Ibn Ebî Leylâ, onlarin iki ayri din sâliki iki ayri millet olduklarini kabul ederek birinin digerine sâhit ve vâris olmasini câiz görmemistir (Ebû Yusuf, a g e , 73)
|