Konu: Ebu Hanıfe
Yalnız Mesajı Göster

Ebu Hanıfe

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ebu Hanıfe




Imam-i Azam'in fikih tedvinindeki öncülügü

Islâm ilimlerinde fikhin konularinin düzenli olarak belirlenmesiyle bunlarin kitap, bâb, fasillara ayrilarak yazilmasi Islâm hukukunda çok önemli bir dönüm noktasidir Imam Muhammed es-Seybânî'nin telifiyle ortaya çikan bu düzenli metinler (asl), vahyî hükümlerle dinî-dünyevî hayati ince ayrintilariyla içine alan besyüzbin meseleyi hükme baglamistir Bunlar yazili küllî fikih kâideleri olarak Islâm kültür ve hukukunun vazgeçilmez kaynaklari olmus, yüzyillarca serhleri yapilmistir Çagdaslarinin Ebû Hanife'yi asiri rey taraftarligi ile suçlamalari bile daha sonralari onun görüslerinin baska kavramlar adi altinda kabulünü engellememistir Ebû Hanife'nin bir diger özelligi, kendisinden öncekilerin nakillerinin yarisini bütün meseleleri yeni bastan edille-i ser'iyye kaynaklarindan çikarmasidir Islâm'in esaslarina uymayan "haber-i vâhid"leri reddeder Ashabin görüsünü birçok müsnedden tercih eder Tâbiinin görüsünü almak yerine kendi reyini koydu, çünkü o da tâbiîndendi Ebû Hanife, hilâfet i32 yilinda Abbâsilere geçinceye kadar Irak'tan Hicâz'a gitti; orada Mâlik b Enes (i79) ve Sufyân b Uyeyne gibi ileri gelen imamlarla görüstü; hacca gelen çesitli merkezlerin âlimleriyle irtibat kurdu, i36 yilinda Abbâsi yöneticisi Ebû Câfer el-Mansur'un basa geçmesiyle Kûfe'ye döndü Ama onu da tasvip etmedi; ehl-i beyt lehine fetvâ verdi (M Zemahserî, el-Kessâf, ii, 232) Çagdasi Imam Câfer el-Sâdik ile mütâbakati vardir Iki yil onun meclisinde bulunmus ve, "bu ikiyil olmasa Numân helâk olurdu" demistir Hicrî i50 yilinda vefât ettiginde yakinlarina, "Halifenin gasbettigi hiçbir yere gömülmemesini" vasiyet etmistir

Imâm-i Azam bazi rivâyetlere göre iskence edilirken, zehirlenerek öldürülmüstür Dâvûd b el-Vâsitî'nin nakline göre her gün hapiste ona baskadi olmasi teklifi yapilir, o her defasinda reddeder, böylece sonunda yemegine zehir katilarak sehid edilir Ibn el-Bezzâzi de Ebû Hanife'nin hapisten çikip evine döndügünü, ancak devletin onu halkla temastan engelledigini ve evinde gözetim altinda tutuldugunu zikreder (el-Bezzâzi, Menâkibu'l-Imâmi'l-A'zam, II, i5) Ebû Hanife'nin cenaze namazinda ellibin kisi bulunmus, hattâ halife Ebû Mansur'un da namaza katildigi söylenmistir

Çagdaslari içinde degisik okullara mensup Mâlik, Evzâî, Abdullah b Mübârek, Ibn Cüreyh, Câ'fer-i Sadik, Vâsil b Atâ vs büyük imamlar bulunan Imâm-i Âzam ile büyük Imam Muhammed Bâkir arasinda geçen söyle bir olay anlatilir: Muhammed Bâkir, Ebû Hanife'ye, "Dedemin yolunu ve hadislerini kiyasla degistiren sen misin?" diye sormus; Ebû Hanife, "Sen, sana lâyik olan bir sekilde yerine otur Ben de bana lâyik olan sekilde yerime oturayim Dedeniz Muhammed (sas)'e hayatinda sahâbîleri nasil saygi duyuyorlarsa ayni sekilde ben de size saygi besliyorum Simdi sen bana kadinin mi erkegin mi zayif oldugunu; kadinin mirasta erkege nisbetle hissesini; namazin mi orucun mu efdal oldugunu, idrarin mi meninin mi pis oldugunu söyler misin? " diye sormus Imam Bâkir da kadinin mirasta bir hissesi oldugunu; erkekten zayif oldugunu; namazin oruçtan efdal ve idrarin meniden pis oldugunu söyledi Ebû Hanife ona, "Kiyas yapsaydim kadin erkekten zayiftir diye ona mirastan iki hisse verir; idrar yapildiktan sonra gusledilmesini, meni çiktiktan sonra sadece abdest alinmasini söylerdim Kiyasla dedenizin dinini degistirmekten Allah'a siginirim" (Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, II, 66-67)

Ebû Hanife, meseleleri olmus gibi farzederek takdîrî fikih hükümleri ortaya koymus, örfü ve istihsani sik sik kullanmis, ticârî akidlerdeki ictihadlarinda ilk defa ortaya hükümler çikarmistir Onun en önemli özelliklerinden birisi, sahsi hak ve hürriyetleri savunmasidir Âkil bir insanin sahsi tasarruflarina hiç kimsenin müdâhale edemeyecegini savunarak fikihta büyük bir reform yapmistir Âkile ve bâlige bir kizin/kadinin evlenme hususunda velâyetinin kendisine ait oldugunu savunurken babasi dahi olsa, hiç kimsenin sahsi velâyet hakkina müdâhalede bulunamayacagini söylemistir Kezâ, bunak, sefih ve borçlunun hacredilmesini reddeder Çogu görüslerinde ve bu hürriyet bahsinde o görüsünü yalniz basina cumhura karsi -hatta Ebû Yusuf da ona muhâlefet eder-durmaktadir Ona göre velâyet, hürriyeti kisitlar ve zedeler Genç erkegin nasil hür velâyeti varsa, genç kizin da olmasi gerekir Maslahat disinda bu mutlâka sarttir Yine Ebû Hanîfe, mülkiyet ile hürriyeti birbirine baglamis, insanin mülkündeki tasarruf hürriyetini sonuna kadar savunmus ve mahkemenin bu hürriyete müdâhalesinin onu kayit altina almasinin karsisinda yer almistir Insanin kendi mülkî tasarrufu eger baskasina zarar verici olursa, o zaman bu meselede suurlu bir dinî vicdana basvurur Çünkü bu gibi meselelerde mahkeme müdâhalesi daha fazla düsmanlik ve çekisme, dinî duygularin zayiflamasina, hattâ fitne ve zulme yol açar Insanin dinî duygusu zayifladiktan sonra bunu hiçbir sey telâfi edemez, kalp katilasir, dinden uzaklasilir, bugzetme ve düsmanlik yayginlasir, tecâvüz ve çekismeler artar, iyilikler kaybolur, kötülükler ortaya çikar Iste kisaca, Ebû Hanîfe yöneticilerin zorbaligina karsi kisisel özgürlükleri savunurken, ayni zamanda dinin sivil gelisim tarzini da ilk defa böyle sistemli bir fikihla ortaya koymustur

Ebû Hanife'nin bir baska önemli görüsü, Dârü'l-Harb'e izinli giren bir müslümanin fâiz almasini câiz görmesidir Çünkü ona göre orada Islâmî hükümler tatbik edilmediginden, müslümanin düsman rizasiyla onlarin mallarini almasi câizdir Evzâî bu konuda karsi çikarak, fâizin her yerde her zaman haram oldugunu söylemis, kâfirlerin mal ve canlarinin müslümanlar için haram oldugunu istihrac etmistir Ebû Yusuf ile Imam Sâfii ve Cumhur da Ebû Hanife'nin bu görüsüne katilmazlar Ebû Hanife'nin temel ilkesi, zarûretin yasak seyleri mübah kilmasi ilkesidir Zarûret bulununca özel ve istisnâî hallere gerek vardir Bu bakimdan o bir çok meselede kolaylik getirmistir Onun Dârü'l-Islâm'in Darü'l-Harb'e dönüsmesi için getirdigi sartlar da Cumhurun görüsünden farklidir O, düsman istilasi ile birlikte ayrica Dârü'l-Harb'in sirk ahkâmini uygulamasi, baska bir Dârü'l-Harb'e bitisik olmasi, o devlette emniyet içinde olan bir müslüman veya zimmî kalmis olmasi halinde oranin Dârü'l-Harb olmadigini söylemektedir Cumhur ve Ebû Yusuf ile Imam Muhammed ise, sadece orada küfür ahkâminin uygulanmasini yeterli görmüslerdir (Bk Dârü'l-islâm, Darü'l-Harb)

Vakif konusunda da Ebû Hanife, mâlikin mülkünde hiçbir kayitla mukayyed olmadigini savunurken, mâlikin kendisinin yaptigi vakifta ne kendisi ne mirasçilari hakkinda lâzim bir vâkif olmamakta, vakif âriyet hükmünde olmaktadir Yani vâkif, âriyetin câiz oldugu kadar câizdir Rakabesi vâkfin mülkü hükmünde kalmakla beraber geliri ve hasilati vâkif cihetine sarfolunur Vâkif, sagliginda vâkiftan dönerse kerahatle beraber bu câizdir Ebû Hanife bu konuda, Ibn Abbâs'tan rivâyet edilen hadislere göre hüküm vermistir O söyle demistir: "Nisâ sûresi nâzil olup da orada miras hükümleri bildirildikten sonra Rasûlullah'i söyle derken isittim: "Allah'in ferâizinden hapis etmek yoktur " Yani mirasçilar mirastan mahrum edilemezler, buyurmustur Yine Hz Ömer demistir ki: "Eger bu vâkfimi Hz Peygamber'e anmamis olsaydim, ondan dönerdim" Üçüncü delili, mali vâkif ile hapsedip tasarruftan alikoymanin fikih kâidelerine karsi gelmek seklindeki akli delilidir Mülkiyet tasarruf ve hürriyete baglidir, hürriyeti men eden her türlü tasarruf sarih bir ser'î nass bulunmadikça bâtil olmaktadir Birsey bir kimsenin mülküne girdikten sonra onun mülkiyetinden mâliksiz olarak çikmaz

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi



Alıntı Yaparak Cevapla