Yalnız Mesajı Göster

Mehmed Emîn Tokâdî

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmed Emîn Tokâdî




Yeğen Mehmed Paşa, sefer devâm ettiği müddetçe, Mehmed Emîn Efendinin, tahsis ettiği evde ikâmet etmesini arzu ediyordu Sefer için ordunun hazırlanıp, Dâvûd Paşa semtine hareket edeceği sırada, tekrar ziyâretine gelmişti Mehmed Emîn Efendi, sefer başlayınca kendi evine döneceğini söyledi Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa pek ziyâde üzülüp, tahsis ettiği bu evde kalmasını ve sefer boyunca duâ etmesini, böylece zafere kavuşacağını çok ümid ettiğini söyledi Hattâ, tahsis ettiği bu evden ayrıldıklarını duyduğu yerde, vazifesinden istifâ edip, seferden de vazgeçeceğini söyledi Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi, Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşayı kucaklayıp bağrına bastı Bir müddet böylece tuttu Sonra ağlayarak zafer kazanmaları için duâ etti Fâtiha-i şerîfe okudu Bundan sonra biraz daha sohbet ettiler Sohbet sırasında yeğen Mehmed Paşaya; "Bizi eve dâvet edip getirmeni sana kim tavsiye etti?" dedi O da; "İşlerin çokluğu sebebiyle benim hatırıma böyle bir şey gelmemişti Fakat Dârüsseâde ağası (İstanbul vâlisi) Beşîr Ağa birâderiniz hatırlattı" dedi Yeğen Mehmed Paşa, çok sevdiği hocası Mehmed Emîn Efendinin duâsını alarak, Avusturya seferine çıkmak üzere evden ayrıldı

Osmanlı ordusu, Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşa komutasında Avusturya seferine çıktıktan sonra, Mehmed Emîn Efendi, ordunun zafere ulaşması için çok duâ etti Hattâ geceleri uyumayıp zafer için duâ edip yalvardı Bu hâl yirmi günden fazla devâm etti Bu sebeple tedâviye ihtiyâç duyacak derecede rahatsızlandı Talebesi Seyyid Yahyâ diyor ki: "Bir sabah huzûruna gittiğimde, hastalanmış gördüm Benden ilâç istedi, temin ettim İlâcı kullandı Sonra berâberce, talebelerinden Kafesdâr Abdülbâkî Efendinin evine gittik Bu talebesi, Mehmed Emîn Efendinin neşeli hâlini görünce bana; "Hamdolsun İslâm askeri mansur ve muzaffer olmuştur İnşâallah birkaç güne kadar fütûhât haberi gelir!" dedi Sonra dostlara ziyâfet ve sadakalar verdi Dört gün sonra Tatarlar, Ada kalesinin İslâm ordusu tarafından fethedildiği haberini getirdiler Bundan sonra, İslâm askeri İstanbul'a geldi Herkes birbirinin gazâsını tebrik etti Yeğen Mehmed Paşa, Mehmed Emîn Efendinin ziyâretine geldi, ağlayarak mübârek ayaklarına kapandı Her ikisi de bir müddet ağladılar Paşa, Efendinin âdetini bildiğinden, seferde olanları anlattı Koynundan iki atlas kese altın çıkarıp, seferde iken fakirlere vermek üzere adadığını bildirdi ve fakirlere dağıtmalarını ricâ etti Mehmed Emîn Efendi de onların bu adağını övdü ve netîce verdiğini bildirdi Kendilerinin halleri ve meşgûl olmaları dolayısı ile, bunu bizzat kendisinin dağıtmalarının daha çabuk ve kolay olacağını söyledi "Haftada iki gün tebdîl-i kıyâfetle (kıyâfet değiştirerek) çık Her çıktığında cebini doldur Yedikule civârından başla Orada çok fakir evi vardır Kapılarını çal Kim çıkarsa saymadan eline ne gelirse ver Ve böyle kapı çalarak devâm et İnşâallah iki haftada dağıtırsın Şimdi biz versek, hâlimizce vermemiz îcâb eder Geç verilir Çok versek halk alışır Hep umarlar Böyle hareket bize yakışmaz" buyurarak, keseleri zorla yine Paşaya verdi Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri birkaç gün sonra kendi evine döndü"

Hattat Muhammed Râsim Efendi anlatır; "Cennetmekân Üçüncü Ahmed Hânın vefâtından sonra, şöyle bir rüyâ gördüm Geniş bir sahrada orduyu hümâyûn kurulmuştu Bir tepe üzerinde de sultanlara mahsûs bir çadır, çadırın etrafında ise büyük bir kalabalık vardı Kalabalıktan bir kişiye yaklaşıp; "Bu ordunun kumandanı kimdir?" diye sordum O da; "Âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır" dedi Cehennem'e götürülecek bâzı kimseler bu büyük çadıra götürülüyor, buradan şefâat edilirse Cehennem'den kurtuluyordu Yine birisine; "Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorduğumda; "Tepedeki büyük çadırda" dediHemen çadırın yanına koştum Çadırın kapısına vardığımda, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerini çadırın kapısında gördüm Şefâat istiyenleri çadırın içine götürüp, getiriyordu Çok şaşırdım Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm O anda elleri bağlı birini çadırın kapısına doğru getirdiklerini gördüm "Bu kimdir?" diye sorduğumda, Sultan Ahmed'dir dediler Sonra çadıra yaklaşıp, MehmedEmîn Tokâdî hazretlerine teslim ettiler O da önüne düşüp çadırın içine girdiler İçeride Peygamber efendimiz kendisine iltifât buyurdu Çadırdan çıktıklarında Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı Dışarda sultanlara mahsus süslü bir at duruyordu Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, sultânı tâzim ve hürmetle çadırdan çıkarıp, bekleyen süslü ata bindirdi Etraftakilerin tebrikleri arasında, süratle oradan uzaklaştı

Bu rüyâyı gördükten sonra ertesi gün talebelere hat dersi veriyordum MehmedEmîn Efendi bâzı günler teşrif ederdi O gün de dershânemizi teşrif etti Hemen karşılayıp elini öptüm Bu sırada bana; "HocaEfendi, akşamki seyrâna ne dersin?" buyurdu O gece gördüğüm rüyâyı hatırlayıp ağlayarak ellerine kapandım Mehmed Emîn Efendi de ağladı Sonra şükredip bana; "Ben hayatta iken bu gibi ilâhî sırları yayarak, bizim hâlimizi teşhir etmene rızâ göstermem Vefâtımdan sonra anlatmanda bir mahzûr yoktur" buyurdu Vefâtına kadar bunu kimseye anlatmadım Vefâtından sonra güzel vasıflarını ve üstünlüğünü yâd etmek bakımından yeri geldikçe nakleder oldum"

Seyyid Yahyâ Efendi şöyle anlatmıştır: "SultanBâyezîd Hân Câmi-i şerîfi avlusunda, oyma ustalarından Kefelizâde İbrâhim Halebî adında bir zâtın dükkanında, ilim-irfân sâhibi, kıymetli zâtlar toplanıp sohbet ederlerdi Arasıra Mehmed Emîn Efendi de öğle namazından sonra o dükkanı teşrif eder, dostları ile çok kıymetli sohbeti olurdu Bir gün yine böyle hoş bir sohbet sırasında medhedilen iyi vasıflı bir kâdı (hâkim) o dükkana geldi Kâdıasker, bu kâdıya, bir meseleden dolayı dargın olduğu için, bir makâma tâyin edilmesi gerektiği hâlde ona; "Ben kâdıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vazifesi vermem!" diyerek yemin ettiğini ağlayarak anlattı Dükkanda bulunanlar bu hâdiseye çok üzüldü Mehmed Emîn Efendi, yarım saat kadar başını eğip, gözleri kapalı bir vaziyette murâkabeye daldı Sonra hakîkati gören gözlerini açıp, yardım talebi için gelen kâdıya verilmek üzere, dükkan sâhibi olan oyma ustası Kefelizâde İbrâhim Halebî'ye bir duâ târif edip yazmasını söyledi O da yazdı Bunu alıp mağdur kâdıya verdi Üzerinde taşımasını söyledi Sonra; "Doğruca kâdıasker efendiye git!" buyurup, kâdıyı gönderdi İki-üç saat sonra kadı, sevinçle o dükkana tekrar geldi Mehmed Emîn Efendiye büyük bir hürmetle memnûniyetle durumunu arzetti Kendisine ne yaptığı sorulunca; "Kâdıaskerin makâmına girdim Beni görünce birdenbire değişiverdi Feryâd ederek; "Kâtibi çağırın" dedi Kâtip gelince; "Aman bir bak! Bu kâdı efendinin tâyin edilmesi için münâsib bir yer var mı?" dedi Kâtip, kayıtları kontrol ettikten sonra; "Bir yer var ama şimdilik dolu" dedi Kâdıasker, kâtibe; "Olsun, hemen tâyin edelim, benim şu anda çektiğim sıkıntıyı ve tutulduğum ağırlığı bilmezsin!" dedi Böylece tâyinim derhal yapıldı" diye anlattı Mehmed Emîn Efendi yazdırıp verdiği duâyı o kâdıdan geri alıp, Kefelizâde İbrâhim Halebî'ye vererek silmesini söyledi O da alıp sildi Kefelizâde İbrâhim Halebî şöyle demiştir: "Ben bu hâdiseden sonraMehmed Emîn Efendinin târif ettiği duâyı tekrar yazmak için belki bin defâ denedim Bir türlü yazamadım Sonunda o hâdisenin Mehmed Emîn Efendinin kerâmetlerinden olduğunu anladım

Yine o anlatır; "Mehmed Emîn Efendinin her ay on beş kuruşluk geliri vardı Bunu alıp her ay huzûruna getirirdim Koynunda bezden bir kese vardı Keseyi çıkarmadan ağzını açar, ben de parayı içine kordum Bundan başka o keseye hiç para konmadığı hâlde her ay o keseden iki-üç yüz kuruştan fazla para sarfeder, fakirlere saymadan sadaka dağıtırdı Ben buna defâlarca şâhid olmuştum Hattâ bir gün kese eskidi değiştirelim buyurup, keseyi çıkarıp bana verdi İçinde yedi-sekiz kuruş kadar para vardı Bunları yeni bir keseye koyup verdim Eski kesenin içine de beş kuruş koyup bana verdi Ay başına on beş-yirmi gün vardı O ayda koynundaki keseden yüz elli kuruş para sarfolundu Ben buna hayret ederdim Arkadaşlarımızdan da çoğu bunu bildikleri hâlde, aslâ kendisine soramazdık ve ifşâ etmezdik"

Mehmed Emîn Efendi, hâl ve şânlarını halktan son derece gizler, talebelerini de bu tarzda yetiştirirdi Ömrünün sonlarında arkadaşları merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 senesinde vefât edince, fetvâ makâmında bulunan eski şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmed Efendiden boşalan dergâha, Mehmed Emîn Efendiyi tâyin ettirdiler Berât-ı şerîfi de, kendi mektupçuları Hamzazâde Abdullah Efendi ile gönderdiler Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi, büyük bir kırgınlık ile doğru şeyhülislâm efendinin huzûruna gidip; "Sultânım, mâlûmunuz ben meşîhat erbâbından değilim İnâyet buyurun, şeyhlere âit alâmetlerden ne nişânım varsa, müstehak olmadığım hâlde tevcih etmişlerdir Boşalan bir medrese varsa beni oraya müderris tâyin etmeyi ihsân buyurunuz" gibi özür beyân ederek, o dergâha gitmek istemedi ise de, şeyhülislâm; "Emîn Efendi kardeşim, biz sizi biliriz ve pîrdaşımızsınız Ömürlerimiz sonuna yaklaştı, hâlinizi gizliyorsunuz Mızrak çuvala sığmaz, gizlenme konağını geçeli otuz yıl oldu Fayda yoktur, tevcih (tâyin) pâdişâhındır Kabûl etmemiz lâzım Kabûl etmemek, ülu'l-emre itâat etmemek demek olur" deyince; "Efendim; evimde oturmak şartıyla kabûl ederim Böylece müsâade buyurulur ise emir sizindir" diye berâtı kabûl etti Sonra ağlayarak şeyhülislâmla vedâlaştı Gerçekten tekkeye taşınmayıp evlerinde kaldılar

Mehmed Emîn Efendi, Resûlullah efendimizin mihmândârı Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin türbesinde türbedâr olarak vazife almıştı Fakat ziyâretçilerin hallerini beğenmeyip, birkaç ay sonra bu vazifeden ayrıldı

Bir defâ Kâbe'de Rükn-i Yemânî'de yaslanmışken, bir kerre Mısır'da ve bir kerre deİstanbul'da FâtihCâmii civârında Hızır aleyhisselâm ile görüşmüştür Yüzüğünde "Emîn-i sırr-ı Hak ârif Muhammed" yazılıydı

Sultan Birinci Mahmûd Hanın İran üzerine ordu gönderdiği sırada, Mehmed Emin Tokâdî hazretleri bir sabah vakti talebelerinden İshakzâde Yahyâ Efendinin evine gitti Mübârek gözleri âdetâ kan çanağına dönmüştü "Benim için bir oda ayırınız!" dedi Sonra kendisi için ayrılan odaya girip, orada tefekküre, murâkabeye başladı O gün ikindi namazı vaktinde abdest ve namaz için dışarı çıktı Talebesi; "Bir mikdâr yemek yeseniz münâsib olurdu efendim" deyince; "Yok Yahyâ Efendi Ben senden yemek isteyecek vakti bilirim" buyurup, tekrar odasına girdi Ertesi gün ikindi vaktine doğru neşeli bir halde dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ duâlarımı kabûl buyurdu Şu anda Mahmûd Han zafere ulaştı Sultan Mahmûd'dan çok ikrâm gördüm Şimdi de ona duâ ederek zafere ulaşmasına vesîle olduk Böylece hakkını ödedik Bu günü bu saati bir yere yazınız" buyurdu

Daha sonra Sultan Mahmûd'un zafere ulaştığı haberi geldi Tam Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin zafere ulaştığını müjdelediği gün ve saate rastlıyordu



Alıntı Yaparak Cevapla