Prof. Dr. Sinsi
|
Fahreddîn-İ Râzî
FAHREDDÎN-İ RÂZÎ
Meşhur tefsîr âlimi ve velî İsmi Muhammed bin Ömer'dir Künyesi Ebû Abdullah ve Ebü'l-Meâlî, lakabı Fahreddîn'dir Babasının vazîfesi dolayısıyla "İbn-i Hatîbi'r-Rey= Rey Hatîbinin oğlu" diye de tanınmıştır Soyu Kureyş Kabîlesine ulaşmaktadır 1149 (H 544) senesinde İran'da bulunan Rey şehrinde doğdu "Râzî" lakabını doğum yerine nisbetle almıştır 1209 (H 606) senesinde Herat'ta vefât etti
Fahreddîn-i Râzî önce, büyük bir âlim olan babası Ziyâüddîn Ömer'den ders aldı Babası Muhy-is-sünne Muhammed Begavî'nin talebelerinden idi Gâyet fasîh, belîğ ve tesirli hutbe okurdu Fahreddîn-i Râzî, fen ilimlerini Mecd-i Cîlî'den, fıkıh ilmini Kemâl Simnânî'den öğrendi İmâm-ıHarameyn'in Şâmil adlı kitâbını ezberledi Bunlardan başka, asrının büyük âlimleriyle görüştü ve onlardan ilim aldı
Tahsîlini bitirip, ilimde yüksek derecelere ulaştıktan sonra, bazı yolculuklar yaptı Harezm'e gidip orada bozuk bir îtikâda sâhib olan Mûtezileye mensup kimselerle münâzaralarda bulundu Bu münâzaralar netîcesinde Harezm'den ayrılma lüzûmunu gördü Buradan Mâverâünnehr'e gitti
Fahreddîn-i Râzî, fakir ve yoksul bir kimseydi Sonra her şeyin sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâ kendisine ihsânlarda bulundu Mâverâünnehr'den memleketi Rey şehrine dönmüştü Burada mütehassıs ve zengin bir doktor vardı İki kızını Fahreddîn-i Râzî'nin iki oğlu ile evlendirdi Bir müddet sonra doktor vefât etti Külliyetli mikdârdaki serveti Fahreddîn-i Râzî'nin âilesine geçti
Fahreddîn-i Râzî bu servetin büyük bir kısmını, Sultan Şihâbüddîn'e ödünç verdi Daha sonra, ödünç verdiği malını teslim almak için Gazne'ye gittiğinde, Sultan Şihâbüddîn kendisine çok ikrâm ve iltifâtta bulundu Buradan Horasan'a giden Fahreddîn-i Râzî ilimdeki yüksekliği sebebiyle, Sultan-ı Kebîr Alâüddîn Harzemşah Muhammed'in sevgi ve saygısını kazandı Sultan sık sık ziyâretine giderdi Bir müddet Herat'ta da bozuk bir inanca sâhib olan kerrâmiyye ve mensuplarının îtikâdlarının yanlış olduğunu delîlleriyle isbât etti Bu hususta müslümanları aydınlattı
Fahreddîn-i Râzî, yalnız Arabî ilimlerde değil, zamânının bütün ilimlerinde mütehassıstı Bu sebeple, gittiği yerlerde sultanların iltifât ve teveccühlerini kazandı Sultan Gıyâsüddîn onun için, Herat'ta bir medrese yaptırdı Kerrâmiyye îtikâdında olan halk, sultânın ona olan iltifatlarını çekemeyip fitneye sebeb olduklarından buradan da ayrılmak zorunda kaldı Fahrüddîn-i Râzî gittiği her yerde ilim ile meşgûl oldu İlim ve irfâna susayanlar, âlimler, o nereye giderse peşinden geldiler
Ne zaman bir yere gitmek için atına binse, âlim ve talebelerden üç yüz kadarı da berâberinde giderdi Talebeleri kendisine çok hürmet ederlerdi Onun yanında tam bir edeb ve terbiye dâiresinde bulunurlardı Bütün talebelerinin kalbinde heybeti yerleşmişti Hizmetinde kusûr etmemek için çok gayret gösterirlerdi
Fahreddîn-i Râzî kitap mütâlaa etmeyi çok severdi Hattâ, yemek yerken kitap okumadan geçirdiği zamanlara pekçok acıdığını her zaman söylerdi
Fahreddîn-i Râzî'nin vâz ve nasîhattaki şöhreti, ilmî şöhretinin çok üstündeydi Pek tesirli vâz ederdi Vâzlarında coşardı
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara anlatırken, çok defâ gözlerinden yaşlar akardı Bir gün vâz ediyordu Sultan Şihâbüddîn Gaznevî de orada bulunuyordu Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçerek şöyle dedi: "Ey dünyânın sultânı! Ne senin saltanatın kalır, ne de Râzî'nin bu hâli " deyip, meâlen: "Hepimizin dönüşü Allahü teâlâyadır " (Gâfir sûresi: 43) âyet-i kerîmesini okudu Sultan ve câmide bulunan herkes ağladılar
Fahreddîn-i Râzî'nin kitaplarını okuyanlar, hep onunla meşgûl oldular Onun ilminin yüksekliğine hayran kaldılar Hirat'ta kendisine Şeyh-ül-islâm denirdi
Edîb Şerefüddîn Muhammed Uneyn şöyle anlatır: "Gençliğimde bir defâsında Fahrüddîn-i Râzî hazretlerinin dersinde bulundum O gün çok soğuktu Çok kar yağmıştı Bu sırada, İmâm'ın kucağına bir güvercin düştü Onu yırtıcı bir kuş kovalamıştı Güvercin yanımıza düşünce, o yırtıcı kuş geri dönüp gitti Fakat güvercin uçamıyordu Çünkü çok korkmuştu İmâm dersi bırakıp ayağa kalktı ve o güvercinin yanında durdu Güvercinin bu hâline acıyıp eline aldı Yarasını şefkatle sığayınca, hayvan kendine geldi
İbn-i Uneyn der ki, bu hâdise üzerine ben şu şiiri söyledim:
Sür'atli kanadıyle ölüm saçan hayvandan,
Vaktin Süleymân'ına şikâyete geliyor
Korkanların melcei sensin, yok inanmayan,
Güvercinin haberi, bunu teyîd ediyor inan "
Ondan sonra İbn-i Uneyn, Fahreddîn-i Râzî'nin yakınlarından oldu
Mevlânâ Musannifek Tuhfe-i Muhammediyye isimli eserinde şöyle der: Fahreddîn-i Râzî, Sultan Muhammed Harzemşâh'a, mektup yazıp bâzı sâlih kimseler hakkında istirhâmda bulundu Mektubunda şöyle diyordu:
"Bu mektubumu zâhirde sebeb siz olduğunuz için size gönderdim Fakat bu durumu, hakîkatte hep var olan ve yokluğu mümkün olmayan Allahü teâlâya arz etmiş bulunmaktayım İsteğimi verirseniz, hakikâtte veren Allahü teâlâdır Bu vesîle ile siz de teşekkür edilmeye müstehak olmuş olursunuz ve sevap kazanırsınız, vesselâm " Bu fakîr derim ki: Fahreddîn-i Râzî'nin hâli ve sözü, işlerinde tevhîd, kalbiniAllahü teâlâdan başka şeylere bağlanmaktan kurtarma mertebesine eriştiğinin delîli ve şâhididir
Ebû Abdullah Hasan Vâsıtî de der ki: Hirat'ta bulunduğum sırada İmâmı dinledim Zaman zaman minberde, sitem şeklinde halka şu beyti okurdu
"Diri iken insanı gerçi herkes tahkîr eder
Zor olur ayrılığı, ol dem ki, dünyâdan gider "
Fahreddîn-i Râzî, Herat'a gittiği zaman, orada bulunan âlimler, sâlihler ve devlet ileri gelenleri, onun ziyâretine geldiler Kendisine pekçok hürmette bulundular İmâm, bir gün acabâ görüşmediğimiz kimse kaldı mı? diye sordu Yanında bulunanlar, evet sâlih bir zât var, o gelmedi, dediler Ben müslümanların imâmı olayım, herkesin bana hürmeti vâcib olsun da, o beni niçin ziyâret etmesin, diye belirtti
Bu durumu, o sâlih zâta ulaştırdılar Fakat o zât hiç cevap vermedi Şehrin ileri gelenlerinden birisi, Fahreddîn-i Râzî ile o sâlih zâtı bir yemeğe dâvet etti Her ikisi de bu dâveti kabûl ettiler Ziyâfet bir bahçede verildi Orada İmâm, o sâlih zâta:
"Niçin ziyâretime gelmediniz?" diye sorunca: "Ben fakîr bir kimseyim Bu sebeple, ziyâretinize gelip gelmemem, sizin şerefinizi ne arttırır, ne de ondan bir şey eksiltir "
Bunun üzerine İmâm; "Bu söz edeb sâhiplerinin yâni ehl-i tasavvufun sözüdür İşin iç yüzünü bana anlat da merâkım gitsin " dedi O sâlih zât; "Seni ziyâret hangi bakımdan vâcibdir?" dedi İmâm; "Ben müslümanların hürmet etmeleri lâzım olan birisiyim " dedi Bunun üzerine o sâlih zât; "Mademki, ilimle iftihâr ediyorsun, ilmin neticesi, mârifetullahdır Şimdi sana soruyorum:
"Allahü teâlâyı nasıl tanıdın ve matlûbuna nasıl yol buldun?" dedi İmâm:
"Yüz bürhân ve delîl ile ilim ve yakîn elde ettim " dedi O zaman o zât:
"Bürhân, şüpheyi gidermek içindir Allahü teâlâ benim kalbime öyle bir nûr verdi ki, onun olduğu yerde şüphe bulunmaz Nerede kaldı ki, bürhân ve hüccete ihtiyaç duyulsun " buyurdu
Bu söz, İmâm'a çok tesir etti O mecliste, herkesin gözü önünde, o sâlih zâtın elini öpüp tövbe etti O zâta tâbi oldu Çok yüksek mertebelere ulaştı Ondan sonra Tefsîr-i Kebîr adlı eserini te'lif eyledi Bu büyük zât, Necmüddîn-i Kübrâ hazretleriydi Fahreddîn-i Râzî, Necmüddîn-i Kübrâ hazretlerinin sohbetlerinde bulundu Ondan çok istifâde etti
Fahreddîn-i Râzî, vefâtına yakın, talebelerinden İbrâhim bin Ebû Bekr İsfehânî'ye şu nasîhatta bulundu:
"Her katı kalbi yumuşatan âhiret yolculuğu yaklaşmış ve dünyâ hayâtının sonunda bulunan, Rabbinin rahmetini uman, Mevlâsının keremine güvenen bu kul Muhammed bin Ömer bin Hasan Râzî der ki: Peygamberlerin, meleklerin en büyüklerinin yaptıkları, bildiğim ve bilmediğim, lâyık olduğu hamdler ile Allahü teâlâya hamd ederim Allahü teâlânın rahmeti, Resûlullah efendimize, diğer Resûller, Nebîler (aleyhimüsselâm), mukarreb melekler ve sâlih kimseler üzerine olsun
İnsanlar derler ki: "İnsan vefât ettiği zaman, ameli kesilir Dünyâ ile alâkası kalmaz " Bu söz, iki yönden sınırlandırılabilir Birincisi, eğer vefât eden kimse dünyâda insanlara faydalı şeyler bırakmış ise, bu ona duâ yapılmasına vesîle olur Şartlarına uygun duâ, Allahü teâlânın katında makbûldür İkincisi, evlâda âid olan husustur Sâlih evlâd da ölen anası-babası için faydalı olur
Biliniz ki ben, ilim âşığıydım, doğru olsun yanlış olsun, bir şeyin ne olup olmadığını öğrenmek için pekçok şey öğrendim Vallahi kelâm, akâid ilmi ile ilgili, doğru yanlış bütün itikâtları, filozofların görüşlerini çok tedkîk ettim Ancak Kur'ân-ı kerîmde bulduğum faydaya eşit olanını hiçbirisinde görmedim Çünkü Kur'ân-ı kerîm, Allahü teâlanın yüce kudretini ve azametini teslîm ve kabûl etmeye teşvîk ediyor, îtirâz ve karşı çıkmaktan, derin mücâdele ve münâzaradan men ediyor Çünkü beşer aklı, derin ve anlaşılması zor meseleler arasında boğulup gitmektedir Bu sebeple dînimizin bildirdiklerini aynen kabûl edip, üzerinde konuşmamak en sâlim yoldur
Ey âlemlerin Rabbi! Mahlûkâtın, senin Ekrem-ül-ekremin, merhametlilerin en merhametlisi olduğunda ittifak etmektedir Yâ Rabbî! Bu zayıf kuluna müsâmaha eyle Dilimi sürçmekten muhâfaza buyur, bana yardım et Hatâ ve kusûrlarımı setreyle, ört Kitâbım Kur'ân-ı kerîm, yolum Resûlullah efendimize, sünnet-i seniyyeye uymaktır Yâ Rabbî! Senin hakkında hüsn-i zan sâhibiyim Rahmetin hakkında çok ümitliyim Çünkü sen:
"Kulum beni zannettiği gibi bulur " buyurdun
Yâ Rabbî! Ben hiçbir şey getirmesem de, sen ganîsin, kerîmsin, ümîdimi boşa çıkarma Duâmı geri çevirme Beni ölümden önce ve sonra azâbından kurtar Ölüm sırasında can çekişirken bana kolaylık ver Çünkü sen erhamürrâhimînsin
|