Konu: Şâfiî
Yalnız Mesajı Göster

Şâfiî

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şâfiî




Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın Mâdem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itâat edenlerle berâber bulun, onları sev

İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır

Resûlullah'ın ve Eshâbının yolunda olmayanı havada uçar görsem, yine doğruluğunu kabûl etmem

Herkese akıllı denmez Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandır

Dünyâda zâhit ol, dünyâ malına bağlanma! Âhireti isteyici ol, onun için çalış! Her işinde Allahü teâlâyı hatırla Böyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun Ruhsat ve teviller ile uğraşan âlimlerden fayda gelmez"

Kendisini sevenlerden bir cemâate şöyle buyurdu:

"Kalbine ilâhî bir nûr penceresinin açılmasını isteyen şu dört şeyi yapsın:

1) Günün belli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzûra dalsın

2) Mîdesini pek fazla doldurmasın

3) Sefih kimselerle düşüp kalkmağı bıraksın, kötü kimselerle düşüp kalkmasın

4) İlimleriyle yalnız dünyâlık arzu eden kimselere yaklaşmasın"

"Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütâlaası, hüzün ve kederi yok etmesin İlmî mütâlaa, kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duygular uyandırır"

"Sâdık dost, arkadaşının hüzün ve sevinçte ortağı olandır"

"İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması, münâfıklık alâmetidir"

"Haksız sözleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yüzlüdür"

"Sâdık dost, arkadaşının ayıplarını görünce ihtar eder, ifşâ etmez"

"İbret almak istersen, hatâ sâhibi kişilerin âkıbetlerine bak da kalbini topla"

"Kendisine faydası olmayanın, başkasına da faydası yoktur"

"Dünyâ sevgisi ileAllah sevgisini bir arada toplarım iddiâsında bulunmak, yalandır"

"Âlimlerin güzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir İlmin süsü, şüpheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik göstermemektir"

İnsanları tamamen râzı ve memnun etmek çok zordur Bir kimsenin, bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir Bunun için kul, dâimâ Rabbini râzı etmeye bakmalı, ihlâs sâhibi olmalıdır

İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felâh bulmuş değildir Ama ilmi tevâzu için, âlimlere ve insanlara hizmet için isteyen, elbette felâh bulur, kurtulur"

İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, Sahîh-i Müslim'de, Sünen-i Ebî Dâvûd, Sünen-i Tirmizî, Sünen-i Nesâî, Sünen-i İbn-i Mâce ve Sahîh-i Buhârî'nin ta'likâtında yer almıştır Kendisinden hadîs-i şerîf işitip rivâyet ettiği zâtlar; Müslim bin Hâlid ez-Zencir, Mâlik bin Esed, İbrâhim bin Sa'd, Saîd bin Sâlim, Abdülvehhâb es-Sakafî, İbn-i Aliyye, İbn-i Uyeyne ve diğer hadîs âlimleridir İmâm-ı Şâfiî'den de Ahmed bin Hanbel, Süleymân bin Dâvûd el-Hâşimî, Ebû Bekir Abdullah bin Zübeyr el-Hâmidî, İbrâhim bin Münzir, Ebû Sevr İbrâhim bin Hâlid, Ebû Yâkûb Yûsuf bin Yahyâ ve diğer birçok zât hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir İmâm-ı Şâfiî'nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden biri şudur:

"Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmiştir Yumuşaklıktan mahrûm olan kimse, dünyâ ve âhiret iyiliklerinden mahrûm olur"

İmâm-ı Şâfiî hazretleri ikinci defâ Bağdat'a gidişinden sonra, Bağdat'taki siyâsî ve fikrî kargaşalıklar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır İmâm-ı Şafiî, İmâm-ı Mâlik'in ve İmâm-ı A'zamın talebesi İmâm-ı Muhammed'in derslerine devam ederek, İmâm-ı A'zamın ve İmâm-ı Mâlik'in ictihad yollarını öğrenip, bu iki yolu birleştirdi ve ayrı bir ictihad yolu kurdu Kendisi çok beliğ, edîb olduğundan, âyet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin ifâde tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa göre hüküm verirdi İki tarafta da kendi usûlüne göre kuvvet bulamazsa, o zaman kıyas yolu ile ictihad ederdi Böylece müslümanların ibâdetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir Onun kendi usûlüne göre şer'î delillerden çıkardığı hükümlere, yâni gösterdiği bu yola "Şâfiî Mezhebi" denildi Ehl-i sünnet îtikâdında olan müslümanlardan, amellerini yâni ibâdet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Şâfiî" denir

Şâfiî mezhebinin reisi olan İmâm-ı Şâfiî, usûl-i fıkıh ilmindeki meseleleri ilk defâ tasnif edip, kitaba yazan kimsedir Bu ilimdeki eserinin adı Er-Risâle fil- Usûl'dür

Şâfiî mezhebi, Hanefî mezhebinden sonra en çok yayılan bir mezhebdir Mısır, Mekke, Medîne'de, Endonezya'da, Aden'de, Filistin'de, Âzerbaycan'da ve Semerkant'ta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ve diğer yerlerde yayılmıştır

İmâm-ı Şâfiî'nin simâsı, gâyet güzel ve sevimli idi Üstün bir zekâya ve kâbiliyete sâhipti Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sünnetine son derece riâyet ederdi İlmi, tevâzusu, heybet ve vekarı ile kalblere tesir ederdi Kur'ân-ı kerîm okurken dinleyenler kendinden geçerdi

Orta halli giyinirdi Heybetli bir görünüşü vardı O bakarken, yanındakiler su dahi içemezlerdi Yüzüğünde, (el-bereketü fîl-kanâ'ati= Bereket, kanâat etmektedir) yazılı idi

Bir kere ders verirken, ders esnasında on defâ ayağa kalktı Sebebini sorduklarında, buyurdu ki: "Seyyidlerden bir çocuk, kapının önünde oynuyor Kapının önüne gelip, kendisini gördüğüm zaman, ona hürmeten ayağa kalkıyorum Resûlullah'ın torunu ayakta dururken oturmak revâ değildir"

Talebelerinden biri anlatır: Bir bayram günü İmâm-ı Şâfiî hazretleri ile berâber mescidden çıktık Bir mesele hakkında sohbet ediyorlardı Evlerinin kapısına gelince, bir hizmetçi kendisine bir kese altın getirip, efendisinin selâmı olduğunu ve bunu kabûl buyurmasını ricâ etti İmâm-ı Şâfiî hazretleri keseyi kabûl etti Biraz sonra biri gelip, "Hanımım bir çocuk doğurdu Yanımda hiç param yok Sizden Allah rızâsı için biraz para istiyorum" dedi İmâm-ı Şafiî hazretleri keseyi hiç açmadan, olduğu gibi o şahsa verdi Halbuki biliyordum ki, kendisinin de hiç parası yoktu

İmâm-ı Şâfiî hazretleri Yemen'e bir sefer yapmıştı Dönüşünde on bin dirhemle gelip, çadırını Mekke'nin dışına kurdurarak, ziyâretçilerini orada kabûl etti Halk topluluklar hâlinde İmâm-ı Şâfiî'ye gelerek müşkillerini hallediyordu Ziyâretçiler arasında bulunan fakirlere de para dağıtıyordu Böylece, Yemen'den getirdiği on bin dirhemin hepsini fakirlere dağıttı ve ondan sonra da; "Oh şimdi rahatladım" buyurdu

Mısır'ın ileri gelenlerinden birinin hanımı, bir münâkaşada kocasına; "Ey Cehennemlik!" dediBu cevap karşısında bu şahıs, hanımına; "Ben Cehennemliksem, seni boşadım" dedi, fakat hanımını da çok seviyordu Âlimleri toplayıp bu meseleyi sordu Kimse cevap veremedi "Senin Cehennemlik olup olmadığını Allah bilir" dediler Âlimler arasından henüz daha genç yaşta olan İmâm-ı Şâfiî kalkıp; "Ben senin meseleni çözerim" dedi Oradakiler şaşırdılar Bu kadar âlimin cevap veremediğine, nasıl cevap verecek diye merak ettiler

İmâm-ı Şâfiî dedi ki: "Önce sen benim sorularıma cevap ver!" Ve devâm etti: "Bir günah işleyeceğin vakit, Allah korkusundan bu günahı terk ettiğin oldu mu?" dedi "Allahü teâlâya yemîn ederim ki çok oldu" "Bu hâlinle Cennetlik olduğun anlaşılmaktadır" buyurdu

Orada bulunan âlimler, hangi delîl ile bu hükmü verdiğini sordular:

"Kur'ân-ı kerîmde; "Bir kimse Allah korkusundan nefsini günahlardan men ederse, onun yeri elbette Cennet'tir" buyurulmaktadır Hükmümü bu âyet-i kerîmeye göre verdim" buyurdu Oradakiler susup kaldılar



Alıntı Yaparak Cevapla