Prof. Dr. Sinsi
|
Muînüddîn-İ Çeştî
MUÎNÜDDÎN-İ ÇEŞTÎ
Hindistan'ın büyük velîlerinden İsmi, Hasan bin Gıyâsüddîn, lakabı Muînüddîn'dir Peygamber efendimizin neslinden olup seyyiddir 1136 (H 531) senesinde Horasan'da doğdu 1236 (H 634) yılında Ecmîr'de vefât etti Kabri oradadır
Horasan'da büyüyüp yetişen Muînüddîn-i Çeştî'nin babası Gıyâsüddîn Hasan, aslenSenceristanlı olup, sâlih ve müttekî bir zât idi Üç evlâdı vardı Muînüddîn on bir yaşında iken babası vefât edince, kalan mîrâs üç kardeş arasında taksim edildi Bu taksimde, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerine bir bağ düştü Bağla meşgûl olduğu bir gün, İbrâhim Kunduzî adında bir velî yanından geçiyordu Ayağa kalkıp ona hürmet gösterdi ve elini öptü Sonra bağına dâvet edip gölgeye oturttu, üzüm ikrâm etti Fakat o zât üzüme rağbet etmeyip, koynundan bir parça kuru ekmek çıkardı Dişi ile biraz koparıp, Muînüddîn-i Çeştî'ye yedirdi Ekmek parçasını yer yemez, kalbinde birdenbire bir nûr hâsıl oldu Dünyâdan tamâmen soğudu Kalbinde büyük bir zevk ve muhabbet-i ilâhî hâsıl oldu Sonra, babasından kalan bağı ve diğer malları fakirlere sadaka verdi İlim öğrenmek için seyâhatlere çıktı Önce Horasan'a gidip orada Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Aklî ilimleri öğrendi Buradan Semerkand'a geçti Irak'a gitmek için yola çıktı Yolu Hârun kasabasına uğradı ve zamânının en meşhûr velîsi OsmanHârûnî hazretlerini tanımakla şereflenip talebesi oldu
Muînüddîn-i Çeştî'ye çok alâka gösteren HâceOsman Hârûnî bir gün ona; "Muînüddîn, abdestini tâzele!" buyurunca, tâzeledi Sonra; "Kıbleye karşı otur, Bekara sûresini oku!" dedi Dediklerini hemen yaptı Sonra; "Yirmi defâ salevât oku" buyurdu Bu emri de yerine getirdi Sonra başına sarık sarıp, hırka giydirdi ve buyurdu ki: "Bir gece bir gün mücâhede yap ve İhlâs sûresini bin defâ oku!" Muînüddîn-i Çeştî, hocasının bu emrini de yerine getirip, tekrâr huzûruna gelince, hocası; "Muînüddîn! Başını yukarı kaldır bak!" buyurdu Kaldırıp bakınca; "Ne görüyorsun?" diye sordu Cevâbında; "Yedi kat semâyı veArş'ı görüyorum " dedi "Tekrar bin İhlâs sûresi daha oku!" buyurdu İhlâs sûresini bin defâ daha okudu Sonra, "Başını semâya kaldır bak!" buyurdu Kaldırıp baktı; "Ne görüyorsun?" deyince, "Azamet perdesine kadar her şeyi görüyorum" cevâbını verdi Sonra; "Gözlerini yum!" buyurdu O da gözlerini kapattı "Tekrar oku!" buyurdu, emri yerine getirdi "Ne görüyorsun?" deyince, "On sekiz bin âlemi seyrediyorum" dedi Bunun üzerine hocası; "Ey Muînüddîn, senin işin tamam oldu" buyurdu Önlerinde bir kerpiç duruyordu "Bunu al!" buyurdu Alınca, kerpiç altın oldu "Bunu, burada bulunan dervişlere paylaştır " deyince, hemen paylaştırdı Yirmi sene bu hocasının hizmetinde ve sohbetinde bulunup, pek çok feyze kavuştu ve tasavvufta yükseldi
Bir defâsında hocası ile birlikte Kâbe-i muazzamayı ziyârete gitmişlerdi Kâbe yanında el açıp duâ ettiklerinde, "Muînüddîn bizim dostumuzdur" diye bir ses işitildi Sonra buradan Medîne-i münevvereye, Peygamberimiz server-i kâinâtın mübârek kabr-i şerîfini ziyârete gittiler Kabrin başına vardıklarında, hocası; "Muînüddîn, selâm ver!" buyurdu O da selâm verdi Kabirden; "Ve aleykesselâm ey şeyhlerin kutbu!" diye ses gelip, selâmına cevap verildi Ziyâretten sonra Bağdât'a döndüler
Senelerce hocası Osman Hârûnî'nin derslerine ve sohbetlerine devâm edip, tasavvufda yükseldi ve halîfesi oldu Elli iki yaşına gelince, seyâhatlere çıktı Bağdât'a gidiyordu Yolculuğu sırasında, Sencer kasabasında büyük âlim Necmüddîn-i Kübrâ ile tanışıp, birlikte Bağdât'a geldi Bir müddet kalıp, Hemedan'a geçti Hemedan'da, mürşîd-i kâmil Yûsuf Hemedânî'yi tanıyarak sohbetlerinde bulundu ve çok istifâde edip, feyz aldı Buradan da Herat'a ve Belh'e giderek ilimde ve tasavvufta çok yükselip pek çok talebe yetiştirdi
Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, Hindistan meşâyihi arasında Çeştî tarîkatının imâmı sayılır Çünkü Hindistan'da İslâmiyet, onun gayreti ve hizmetleri ile yayılmıştır Sohbetinde bulunan kimseleri çok kısa zamanda tasavvuf hâllerinde yükseltirdi Bir kimse üç gün onun sohbetine devâm etse, yükselir, kerâmet ve mârifet sâhibi olmakla şereflenirdi Mübârek nazarları kime tesâdüf etse, doğru yola kavuşurdu Yedi günde bir, beş miskal (24 gr) kuru ekmeği suya batırır ve öyle yerdi Hırkasını yamayıp giyer, eskidikçe yine eski yamaları temizleyip, tekrar yamardı Her gece ve gündüz bir hatim okurdu Kur'ân-ı kerîmi hatmedince, gâibden; "Ey Muînüddîn! Hatmin kabûl edildi" diye bir ses işitilirdi
Aldığı mânevî işâret üzerine Medîne-i münevvereden ayrılan Muînüddîn-i Çeştî hazretleri derhal Hindistan'ın yolunu tuttu Kendisini sevenlerden kırk kişi de birlikte idi Bir müddet yolculuktan sonra Hindistan'a ulaştılar Ecmîr'e yaklaştıklarında, bölgenin racası (prensi), Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin Ecmîr'e gelmekte olduğunu öğrenince; onu târif ederek, görüldüğü yerde öldürülmesini emretti
Muînüddîn-i Çeştî hazretleri ise, yanında kırk kişi ile birlikte açıkça yollarına devâm ettiler Geldiklerini duyan ve öldürmek üzere Ecmîr racasından emir alanlar, Muînüddîn-iÇeştî'yi yolda gördükleri hâlde, hiç biri kendinde onun yanına yaklaşmak cesâret ve gücünü bulamadı Böylece Muînüddîn-i Çeştî yola devâm edip, Ecmîr'e girdi Yanındakiler ile birlikte, bir ağacın altına oturup, istirâhat etti Oturdukları yer, Ecmîr racasının develerinin yattığı bir meydan idi Orada bir müddet oturduktan sonra, bir kervancı (deveci) geldi Kalabalık bir cemâatin oturduğunu gördü Ey fakirler, bu oturduğunuz yer sizin değildir Burada Mihrâce'nin (Ecmîr prensinin) develeri yatar dedi Oradakiler hiç karşılık vermediler Bunun üzerine adam şiddetle yanlarına yaklaştı Muînüddîn-i Çeştî hazretleri adamın bu davranışı karşısında ayağa kalktı ve; "Biz buradan gidiyoruz, fakat sizin develeriniz buradan kalkamazlar" dedi Sonra hoşa giden güzel bir havuzun başına kondular Burada ibâdetle meşgûl olup, sohbet ederlerken, ilk oturdukları yerden kalkmalarını söyleyen deve bakıcısı yanlarına geldi Muînüddîn-i Çeştî'ye; "Sizi kaldırdığımız yere akşam develer bırakıldı Sabah olunca, kervancı, develeri kaldırmak için çok uğraştı Fakat kaldırmak mümkün olmadı Develer aslâ kalkmıyor" dedi Muînüddîn-i Çeştî'yi ilk oturduğu yerden kaldırmaları sebebiyle bu iş başlarına gelmişti
Muînüddîn-i Çeştî, havuz başında iken, bir şahıs; "Ey muhterem zât! Bu oturduğumuz yer Mîr Seyyîd Hüseyin'in makâmıdır Zamânında bu diyâr, onun emrinde idi" dedi Muînüddîn-i Çeştî bunu öğrenince; "Allahü teâlâya hamd olsun ki kardeşimin mülkünde bulunuyorum! Ecmîr şehrinde putperestlere âit pek çok puthâne vardır İnşâallah Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın işâret ve yardımı ile bunları yıkacağım " buyurdu
Muînüddîn-i Çeştî geldiği bu yerde oturuyordu Hizmetçileri arada bir, inek satın alıp kesiyor ve birlikte yiyorlardı Bu durum ineğe tapanlar ve putperestler tarafından öğrenilince, şiddetli bir kızgınlık ve düşmanlıkla kıvranmaya başladılar Toplanıp, Muînüddîn-i Çeştî ve talebelerini oradan çıkarmayı kararlaştırdılar Nihâyet büyük bir kalabalık hâlinde, ellerinde taş, sopa ve silâhlar olduğu hâlde üzerlerine saldırdılar Putperestler yanlarına geldikleri sırada, Muînüddîn-i Çeştî namaz kılıyordu Namazda iken, kocaman bir değirmen taşını üzerine yuvarladılar Taş üzerine gelmek üzere iken talebeleri haber verdiler Bunun üzerine Muînüddîn-i Çeştî selâm verip namazdan çıktı Ayağa kalktı ve yerden bir avuç toprak aldı Âyet-el-kürsî'yi okuyup avucundaki toprağı gelen putperestlere doğru attı Atılan toprağın isâbet ettiği her putperest, olduğu yerde kaskatı kesilip, hareket edemez hâle geldi Ne yapacaklarını şaşırıp perişân oldular
Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin kerâmetleri karşısında tutunamayan putperestler, savaşmaktan vazgeçtiler Puthânelerine dönüp gittiler ve âciz kaldıklarını belirterek râhiplerinden yardım istediler Râhib bir müddet susup, sonra; "Ey dostlarım! Sizin o karşılaştığınız zât, kendi dîninde kemâlâta ulaşmış bir kimsedir Onu ancak sihir ve efsun yaparak yenerim " dedi Bildiği bütün sihirleri yeniden tâlim edip okudu Sonra putperestlerin önüne düştü Muînüddîn-i Çeştî'nin bulunduğu yere doğru yürüdüler Muînüddîn-i Çeştî'ye durum bildirilince; "Onun sihri bâtıl bir iştir, hiç tesiri olmaz İnşâallah onların râhibi doğru yola girecek" buyurdu Sonra namaza durdu Yanlarına geldiklerinde, namaz kıldığını gördüler Hiç birinin yürümeye tâkatı kalmadı Oldukları yerde donup kaldılar, yaklaşamadılar Muînüddîn-i Çeştî, namazını bitirince dönüp onlara baktı Önlerine düşüp gelen râhipleri, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin mübârek yüzünü görünce, söğüt yaprağı gibi titremeye başladı Bu hâlden kurtulmak için, her ne kadar putlarının ismini söylemek, râm, râm demek istediyse de, ağzından hep Rahîm, Rahîm, sesi çıkıyor, Allahü teâlânın ismini söylüyordu Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, yanındakilerden birine bir bardak su verip, râhibe vermesini söyledi Râhip, verilen suyu alıp şevkle içti İçer içmez gönlü temizlenip müslüman oldu Muînüddîn-i Çeştî, râhibin ismini Şâdî koydu
Raca, bu hâdiseden sonra, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerine karşı, Hindistan'ın en meşhûr sihirbâzı olan Ecipâl'ı, Ecmir'e çağırdı Ecipâl, Muînüddîn-i Çeştî'ye doğru giderken yapmak istediği sihri düşünüp hazırlamak istiyor, fakat aklına gelen sihiri hemen unutuyordu Bir türlü zihnini toplayıp, sihir yapma gücünü kendinde bulamadı Ecipâl, Muînüddîn-i Çeştî'nin yanına gelince, Muînüddîn hazretleri Şâdî'yi yanına çağırdı ve bir bardak vererek; "Ey Şâdî! Şu bardağı al ve şu havuzdan doldur Doldururken, "Yâ Bedûh, de!" buyurdu Şâdî "Yâ Bedûh!" diyerek bardağı havuzun içine daldırdı Bardak doldu, havuzda hiç su kalmadı Bu kerâmet karşısında putperestler, hayretler içinde kalıp, şaşkınlıklarından ne yapacaklarını bilemediler
Muînüddîn-i Çeştî'nin kerâmeti karşısında âciz ve çâresiz kalındığını gören sihirbaz Ecipâl, geri dönüp Raca'ya; "Bütün sihirbâzlar âciz kaldılar Bu iş benim işimdir Ancak ben bu işi tek başıma başarırım " dedi Fakat o da âciz kaldı Sonunda, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin verdiği bir bardak suyu içince, hemen değişti, gönlü aydınlanıp küfür ve sapıklıktan kurtuldu Kelime-i şehâdet söyleyerek müslüman oldu Muînüddîn-i Çeştî'nin teveccühü ile yüksek makâmlara ve üstün derecelere kavuştu
Bütün bu hâdiseler, Ecmir racası ve Hindistan'ın diğer racaları tarafından hayret ve şaşkınlıkla tâkib edildi Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin karşısında âciz ve çâresiz kaldılar Müslüman olup, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerine uymakla şereflenen Şâdî ve Ecipâl, hocalarına; "Efendim, Ecmîr şehrinin ortasında bir yere yerleşmenizi, böylece bütün halkın sizden istifâde etmesini arzu ediyoruz" dediler Bu teklifleri kabûl edildi Muînüddîn-i Çeştî, Muhammed adında bir talebesine; "Git, şehrin ortasında bizim için münâsib bir yer hazırla, oraya yerleşeceğiz " buyurunca, emri yerine getirildi Muînüddîn-i Çeştî, hazırlanan bu yerde dergâhını kurup, talebeleriyle birlikte oraya yerleşti Sonra, talebelerinden bir kaç kişiyi Raca'ya gönderdi Ona; "Ey katı kalbli kimse! Putperestliği bırak! Allahü teâlâya îmân edip, müslüman ol! Yoksa hakîr, zelîl ve çok pişmân olur, âh edersin" demelerini tenbîh etti Talebeleri emir üzerine, Raca ile görüştüler Söylenilen sözleri aynen bildirdiler Fakat Raca'nın kalbindeki zulmet kilidi açılmadı ve aslâ îmân etmedi, müslüman olmaktan mahrum kaldı Gelenleri geri çevirdi
|