08-02-2012
|
#5
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Rabia'tül Adeviyye ( R.A )
Bir defâsında namaz kılarken gözüne bir kamış saplandı Kalb huzûru ve Allahü
teâlânın muhabbetinin her tarafını kaplamış olması hâli o kadar fazla idi ki,
namazda bunu hiç farketmedi Namaz bitince oradakilere; "Gözüme bir bakın
Gâlibâ gözüme bir şey girmiş" dedi Baktılar kamış parçası gözüne saplanmıştı
Güçlükle çıkardılar
Hasan-ı Basrî hazretleri suâl edip: "Ey Râbia, yokluğu nerede buldun?" dedi
Cevâbında; "KendimiHak teâlâya teslim ve işlerimi O'na havâle ettim "
buyurdu Yine Hazret-i Hasan suâl edip; "Ey Râbia! Hak teâlâ aşkına sana
ihsân olunan ilim ve amelden bana bir harf öğret" dedikte, cevâbında: "Ey
Hasan, câriyelikten kurtulalı beri iplik eğirip satarım, geçimimi temin ederim
Lâkin hiç bir zaman iki akçeyi bir elime almadım İkisi bir yere gelir de beni Hak
teâlânın yolundan ve mârifetullahtan alıkoyar diye korktum " buyurdu
Birinin; "Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!" diye duâ ettiğini işitince, Râbia-i
Adviyye; "Ey câhil, Allahü teâlânın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını
istiyorsun Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalbler,
herkeste açık değildir Bunun açılması için duâ edilmelidir " dedi
Kendisine, Hasan-ı Basrî hazretlerinin; "Cennet'te, Allahü teâlâyı görmekten bir
an mahrum olursam öyle ağlayıp, feryâd edeceğim ki, bütün Cennet ehli bana
acıyacak " dediğini naklettiklerinde; "Bu çok güzeldir Lâkin, eğer dünyâda,
Allahü teâlâdan bir an gâfil olduysa ve bu gafletinden dolayı aynen bildirdiği
üzüntü, ağlamak ve inlemek meydana geldiyse âhirette de dediği gibi
olacaktır Aksi halde olmayacaktır " buyurdu
|
|
|