Yalnız Mesajı Göster

Nasûhî Üsküdârî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nasûhî Üsküdârî




NASÛHÎ ÜSKÜDÂRÎ

Büyük velîlerden On yedinci yüzyılın ikinci yarısında ve on sekizinci yüzyılın başında yaşamış olup, Halvetiyye yoluna mensuptur Kastamonulu Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin torunlarındandır Babası Sipâhî Seyyid Nasûh Beydir İsmi Muhammed, babasının ismine nisbetle Nasûhî, Üsküdar'da doğup yaşadığı için Üsküdârî nisbeleriyle meşhûr olmuştur Doğum târihi bilinmemektedir Ancak 1647 (H1057), 1648 (H1058) senelerinde İstanbul'da, Üsküdar'da doğduğu tahmin ediliyor 1718 (H1130) senesinde İstanbul'da vefât etti Kabri Üsküdar, Doğancılar'da Nasûhî Dergâhı bahçesindedir Sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir

Üsküdar'da Bulgurlu Mescidi yakınındaki Koşuyolu yokuşu karşısındaki evlerden birinde dünyâya gelen MuhammedNasûhî Efendi, zamânının usûlüne göre ilim tahsîl etti Daha küçük yaşında âlimleri ve evliyâyı çok seven ve onlar gibi olmayı arzu eden Nasûhî Efendiyi babası ilim öğrenmesi için zamânının medreselerinde okuttu Yüksek istidâtı ile genç yaşında tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimler ile zamânın edebiyat ve fen ilimlerinde âlim oldu Bu arada kalp bilgilerinde de mârifet sâhibi, olgun ve kâmil bir insan olmak için, Halvetiyye yolunun şeyhlerinden olan Karabaş Ali Efendi diye de bilinen Ali Atvel hazretlerinin hizmetine girdi Uzun süre riyâzet ve mücâhedelerden sonra, keşf ve kerâmet sâhibi olgun bir velî oldu Muhammed Nasûhî haramlardan şiddetle kaçar, şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terkederdi Dünyâya hiç meyletmez, Allahü teâlânın korkusundan gözünden yaş eksik olmazdı Uzun ömründe hep insanların âhiret kazancı için uğraştı Hocası Ali Atvel hazretleri tarafından icâzet, diploma verilerek insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirildi Hocasının emriyle Mudurnu'ya giderek insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâda ve âhirette saâdete, mutluluğa kavuşmaları için gayret etti Mudurnu halkından pekçok kimse onun sohbetinde bulunarak feyzinden istifâde etti On bir sene müddetle Mudurnu'da kalan Muhammed Nasûhî Efendi, birçok talebe yetiştirdi Hocasının emri üzerine İstanbul Üsküdar'a döndü Üsküdar'da bulunduğu sırada iki sene müddetleDoğancılar meydanına yakın Çakırcı Hasan Paşa ve Süleymân Paşa câmilerinde halka vâz ve nasihat ederek onlara Allahü teâlânın ve Resûlünün rızâsına kavuşturan yolun esaslarını anlattı Pekçok kimse vâz ve sohbetleri sebebiyle hidâyete erdi

Hocası Ali Atvel hazretleri de bu sıralarda Üsküdar'da Vâlide-i Atik Dergâhında kalıyor, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıyordu Bir gün Muhammed Nasûhî Efendi, hocası Ali Atvel hazretleriyle berâber geziyorlardı Doğancılar Meydanında şimdiki Nasûhî Dergâhının bulunduğu yere geldiklerinde, Ali Atvel hazretleri; "Oğlum inşâallah bu yer senin sebebinle mâmûr hâle gelir Kıyâmet gününe kadar da MuhammedNasûhî Dergâhı diye anılır" buyurdu

Muhammed Nasûhî Efendi 1688 (H1099) senesinde Üsküdar Doğancılar'da kendisi için bir dergâh inşâ ettirmeye başladı Bu dergâhı yaptırırken Yeniçeri ağası Hasan Paşa ona her türlü maddî ve mânevî desteği sağlıyordu Fakat bu sırada Hasan Paşanın Van Muhâfızlığına tâyin edilmesi, destekten mahrum kalmasına sebeb oldu, beş kese altın borç alarak dergâhın inşâsını tamamladı Bu borç sebebi ile bir müddet sıkıntı çektiyse de sonra kurtuldu

Bu sıralarda daha önceden fethedilen Sakız Adasını Venedikliler yeniden istilâ etmişler, oradaki müslüman halka eziyet ve işkencelerde bulunmuşlardı Bunlara karşı Mezomorto HüseyinPaşa komutasında bir donanma gönderildi Bu donanma Sakız'ı almak üzere savaşa girdi Osmanlı yiğitleri Sakız'da çarpıştıkları bir sırada, Nasûhî Efendi, Üsküdar'daki dergâhında kırk gün süren bir halvete çekildi Kimsenin olmadığı bir odada Allahü teâlâyı zikreder, oruç tutar, namaz kılar, Kur'ân-ı kerîm okuyarak ibâdet ederdi Bir gün yakın dostlarına; "Elhamdülillah Sakız Adası ehl-i İslâma nasîb oldu" buyurdu Yakın dostları bugünün târihini bir yere kaydettiler Birkaç gün sonra fetih haberi duyuldu Aylar sonra Sakız Adasının fethine katılan gâzilerden bâzıları Nasûhî Efendinin dergâhına ziyârete geldiler Adanın fethi sırasında, Venediklilere karşı elinde kılıç olduğu halde asker kıyâfetinde olmayan pekçok yiğitle birlikte Nasûhî Efendiyi çarpışır gördüklerini söylediler Adanın fetholunduğu günü bildirdiler Talebeler daha önce kaydettikleri târihle karşılaştırdıklarında bunun, bildirilen güne rastladığını hayretle müşâhede ettiler

Sakız Adası zaferinden sonraydı Muhammed Nasûhî Efendi borçlarını ödemekle meşgûl olduğu sırada Mezomorto Hüseyin Paşa konağına dâvet etti Nasûhî Efendi, Paşanın konağına varınca, Paşa saygıyla ayağa kalkıp kendisine ikrâmda bulundu Muhammed Nasûhî Efendi, Paşanın bu hareketine hayret etti Kendi kendine; "Bu ne haldir? Bakalım sonu ne olacak" dedi Çünkü Mezomorto HüseyinPaşa, Nasûhî hazretlerine daha önce yakınlık göstermezdi Bugünlerde ilgilenmesi onun dikkatini çekti Hüseyin Paşa, Nasûhî hazretlerine hitâben; "Efendi hazretleri! Bize niçin yabancı gibi bakıyorsun Sakız önündeki muhârebede bize zaferi müjdeleyen siz değil miydiniz?" dedi Çünkü Sakız muhârebesi sırasında Nasûhî Efendi, MezomortoHüseyin Paşanın bulunduğu kalyona kerâmet olarak gelmiş, zaferi müjdeledikten sonra kaybolmuştu Sakız muhârebesi sırasında bu müjdeyi veren kimsenin Nasûhî hazretleri olduğunu bilen Hüseyin Paşa, o gece, onu konağında misâfir edip izzet ve ikrâmlarda bulundu Ertesi sabah dergâh inşâası sebebiyle olan bütün borçlarını ödediği gibi, dergâhının çeşitli ihtiyaçlarını da temin etti Böylece Nasûhî Efendinin kimseye borcu kalmadı

Tamâmen Nasûhî Efendinin mülkü olan dergâhta, Cumâ namazı kılınmaya başladı 1704 (H1116) senesinde Vezîriâzam Dâmâd Hasan Paşa bu dergâha imâm, hatîb, müezzin, kayyım tâyin ettirdi Diğer ihtiyaçları için de günlük yüz elli akçe tahsisat ayırttı AyrıcaHadice Sultan ve Vâlide Atik Sultan vakıflarından bu dergâhın ihtiyaçları için gelir tahsîs edildi Dergâhta bulunan dervişlerin her türlü ihtiyaçları temin edildiği gibi, dergâha her gün gelen misâfirler ağırlandı

Nasûhî Efendi, dergâhında pekçok talebe yetiştirdiği gibi, çeşitli câmilerde verdiği vâz ve nasîhatleriyle onların dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa kavuşmaları için çalıştı 1705 senesinden îtibâren Eyyûb Sultan hazretlerinin câmiinde Salı günleri vâz vermeye başladı Vefâtına kadar bu mübârek makamda vâz ve nasîhata devâm etti Çok tesirli ve ilgi çekici vâzlarını sayısız kimse uzaktan yakından gelip dinledi Câmide toplanan kalabalıktan o gün Nasûhî hazretlerinin vâz günü olduğu anlaşılırdı

Nasûhî Efendi, vâz günlerinden olmayan bir günde Eyyûb SultanCâmiine gelmişti Câminin o günkü vâizi, hazırladığı vâza âit notlarını unutmuştu Durumu Nasûhî Efendiye bildirdi Nasûhî Efendi de hazırlıksız olmasına rağmen kürsüye çıktı "Bana bir kitap veriniz" dedi Orada bulunanlar bir şiir kitabı verdiler Nasûhî Efendi o kitaptan bir şiir okuyarak vâza başladı Bugünkü vâzı diğerlerinden daha hoş olup, dinleyenler çok memnun kaldılar Nasûhî Efendinin o kitaptan okuduğu kıt'a şudur:

Gönül ki sînede sensiz garîb imiş cânâ
Vatanda âşıka kûyün habîb imiş cânâ
Gamınla mihnete salmışdı rûzigâr beni
Yine cemâlini görmek nasîb imiş cânâ

Tasavvuf yolunda kutbiyyet, gavsiyyet ve ferdiyyet derecelerine ulaşmış olan Mahmud Nasûhî Efendinin birçok kerâmetleri görüldü

Sâlih Efendizâde Feyzullah Efendi çocuk iken hastalanmış, bir şey yiyip içmeden dalgın halde yatıyordu Nasûhî Efendi, Burnaz Hasan Ağaya; "Sâlih'e gidelim, Sâlih'in oğlu hasta olup perişan bir halde yatmaktadır" dedi Yanlarına aldıkları bir-iki kimseyle birlikte Sâlih Efendinin evine geldiler Dalgın bir halde yatan Feyzullah Efendinin başucuna yaklaşıp ellerini alnına koydu ve; "Feyzullah'ım, Feyzullah'ım" diyerek yüzünü okşarken Feyzullah Efendi gözlerini açtı Gördü ki, mübârek elleriyle kendisini okşuyordu Feyzullah Efendi, Nasûhî Efendinin ellerini öptü O saatte üzerindeki ağırlık ve rahatsızlık gitti

Draman Dergâhı şeyhi olan Îsâ Efendinin kızı hastalanmıştı Hastalık o dereceye ulaşmıştı ki, etrâfında bulunanlar ondan ümit kesmişlerdi Îsâ Efendi de tam bir ümitsizliğe düşmüştü Bir an Nasûhî Efendi ile kardeşlik derecesinde sevgileri olduğunu düşünüp, evlâd-ı mânevîsî olanZâkir AhmedEfendiyi Üsküdar'a gönderdi Zâkir Ahmed Efendiye; "Nasûhî Efendi hazretlerine git, selâmımı söyleyip hâlimi arzet Ömrümün meyvesi biricik kızım çok hastadır Kardeşliğini bugün için beklerim Himmet buyurup kızımın sıhhate kavuşması için Allahü teâlâya yalvarıp duâ etmelerini istiyorum" dedi Zâkir Ahmed Efendi hemen Üsküdar'a gidip Nasûhî Efendi hazretlerinin dergâhına vardı Huzurlarına çıkıp ellerini öptükten sonra geliş maksadını arzetti Nasûhî Efendi bir mikdâr durakladıktan sonra; "Îsâ Efendiye selâm söyle Cenâb-ı Hak kerîmdir, bağışlar Çok üzülmesinler" buyurdu ve müjde verdi Ahmed Efendi, Îsâ Efendinin dergâhına döndüğü zaman, selâm verip içeri girdi Ona hastanın kalkıp çorba içtiğini ve biraz kendisine geldiğini söylediler Ahmed Efendi, Nasûhî Efendi hazretlerinin selâmını tebliğ edip, müjdelerini bildirdi Îsâ Efendinin kızı kendisinin sıhhate kavuştuğu kanâatine vardı Dergâhta bir bayram havası vardı ve herkes seviniyordu Bu sırada, Nasûhî Efendinin ergenlik çağına ulaşmış olan kızı hastalandı Kendisine haber verdiklerinde; "Onun için gerekli hazırlıkları yapın, vefât edecektir" buyurdu Techiz ve kefeni hazırlanıp diğer hazırlıkları yapıldı O gece kızı vefât etti Ertesi günü defnedildi



Alıntı Yaparak Cevapla