Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı'da Kadın Şairler

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da Kadın Şairler








Hubbî Hatun:

Hubbî Hatun bir XVI asır şairi olup Divan şiirinin zirvesini teşkil eden Kanuni dönemini kadın şair olarak temsil etmektedir (Aynı asırda, Baki'nin hanımı Tutî Kadın'ın da şiir yazdığı söylenmektedir) Asıl adı Ayşe olan Hubbî Hatun da Mihrî ve Zeynep gibi Amasyalıdır Kanuni'nin süt kardeşi Şemsi Çelebi'nin Hanımıdır Bu yakınlık Hubbî Ayşe'nin saraya intisabına zemin hazırlamış, önceleri II Selim'in, sonra da III Murad'ın nedimesi olarak saray muhitinde şiiri için gerekli kültür atmosferini bulmuş, zamanın hocalarından dersler almış ve Arapça'yı çok iyi öğrenmiştir Şuara tezkirelerinde kendisinden evvelki kadın şairlerden daha kuvvetli olduğu ifade edilirse de, kadın duygularını terennümü ve lirizmi bakımından Mihrî'nin önüne geçemediği fark edilir Erkeksi bir duyuşu vardır

Gazel ve kasideler yazan, Hurşid ve Cemşid adlı üç bin beyti aşkın bir mesnevisi olan Hubbî Hatun 1590 yılında İstanbul'da ölmüştür


Sıtkî Hatun:

XVII asrın ikinci yarısında yaşayan Sıtkî Hanımın asıl adı Ümmetullah olup, bir kazasker kızıdır Kardeşi Faize Hanım da şairdir ancak Sıtkî kadar tanınmış değildir Bayramiye tarikatıne mensup olan Sıtkî Hanım gazel ve ilâhiler yazmıştır Divan'ı ile Genc-i Envâr ve Mecmuaü'l Hayal adlı basılmamış tasavvufî şiir mecmuaları bulunmaktadır 1703 yılında ölmüştür


Ani Hatun:

Ani Fatma kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul'da doğmuştur Akıllı, bilgili ve eğitimli bir kadın olup, 'Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)' lâkabıyla anılmıştır Arapça bilen, doğu ve Batı edebiyatlarını öğrenmiş bulunan Ani Hatun'un bir Divan teşkil ettiği söylenmekteyse de bu eser ele geçmiş değildir Ani Hatun bir hattat olarak da ün yapmıştır Hattatlığının şairliğinden üstün olduğu bazı tezkirelerde ifade edilmektedir 1710 yılında ölmüştür


Fıtnat Hanım:

Asıl adı Zübeyde olan Fıtnat Hanım bir şeyhülislâm kızı olup adı bize kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden birisidir Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişmiş, edebî muhitlere girip çıkmıştır Şiirleri kadar nükteleri ve kendisi ile Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet çevresinde teşekkül eden latifelerle de tanınmıştır Ancak bunların bir kısmı kaba olup, orijinal yazılı kaynaklarda mevcut bulunmadığına bakılırsa uydurmadır Fıtnat Hanım kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen bir zât olan Derviş Mehmet Efendi ile yaptığı evlilikte hiç mutlu olamamıştır Bir Divan teşkil etmişse de şiirlerinde kadın kalbinin samimiyetini bulmak zordur 1780 yılında ölmüştür


Güller kızarır şerm ile ol gonce gülünce,


mısraı ile başlayan şarkısı çok ünlüdür


Leylâ Hanım:

Bir kazasker kızı olan Leylâ Hanım, Keçecizâde İzzet Molla'nın yeğenidir Çocuk denecek yaşta evlendiyse de bir hafta üzerine, daha ilk geceden kabalıklarına tanık olduğu eşinden ayrılmıştır Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şairdir Hazır cevaplığı ve nüktedanlığı ile de tanınmıştır Leylâ Hanım, Mevlevî tarikatine mensup olup Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını biraz olsun terennüm etmesiyle ve zamanına göre bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişleriyle dikkat çeker Edebî bir çevrede yaşamış ve yazmaktan hiç uzak kalmamış olan Leylâ Hanımın şiir dili açık ve sadedir Bir Divan'ı vardır 1847 yılında ölmüştür


Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr


mısraıyla başlayan


Zâlim beni söyletme derûnumda neler var


nakaratlı şarkısı çok ünlüdür


Şeref Hanım:

Şeref Hanım şairi bol ve kültürlü bir ailenin kızı olarak 1809 yılında İstanbul'da doğmuştur Kadirî ve Mevlevî tarikatlerine mensubiyeti bilinmekte olup, sıkıntılı bir ömür geçirdiği II Mahmud'a ve Valide Sultan'a yazdığı şiirlerden anlaşılmaktadır Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirlerinde sade ve düzgün bir anlatım vardır Divan sahibidir 1861 yılında ölmüştür


Sırrî Hanım:

Asıl adı Rahile olup Diyarbakırlıdır 1814 yılında kültürlü bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir Divan kültürüyle yetişmiş, bir müddet Bağdad'da yaşadıktan sonra İstanbul'a gelmiş, Kâmil Paşa konağının şiir-edebiyat sohbetlerine katılmış daha sonra Kâmil paşa ile evlenmiştir Kızının ölümü üzerine yazdığı içli bir Mersiye ile tanınan Sırrî Hanımın bir divan oluşturacak kadar şiiri vardır Kadirî olan Sırrî Hanım 1877'de ölmüştür


Âdile Sultan:

Dönemi, kadın şairler bakımından diğer dönemlere nazaran daha zengin bir görüntü veren II Mahmud'un kızı olan Âdile Sultan, 1825 yılında doğmuştur Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şairdir Saray çevresinde iyi bir eğitim almış olmasına rağmen, dil, vezin ve kafiye bakımından çözük bir dili vardır Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır Fuzulî, Şeyh Galib ve Muhıbbî (Kanuni Sultan Süleyman) etkisindedir Kızını ve kocasını kaybetmiş, bu acılar şiirini etkilemiştir Nakşıbendî tarikatine girmiş, hikemî şiirler de yazmıştır Kendi Divan'ı basılmamışsa da Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı'nın basılmasını sağlamıştır 1898 yılında ölmüştür


Nakıye Hanım:

Şeref Hanımın yeğeni olan Hatice Nakıye Hanım 1845 yılında doğmuştur Daha ziyade bir eğitimci olarak tanınır Eğitimli ve kültürlü bir kadın olarak döneminde bir hayli hizmet vermiş, II Abdülhamid tarafından bir Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmiştir Türkçe ve Farsça şiirler yazmışsa da şairliği eğitimciliğinin gölgesinde kalmış, dergilerde dağınık halde kalan şiirleri bir araya getirilmemiştir Ancak bunların bir kısmı kardeşi Nebil Bey'in Divan'ının sonunda bir bölüm halinde, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlanmıştır Hiç evlenmemiş bulunan Nakıye Hanım 1879 yılında ölmüştür


Münire Hanım:

Bir sadrazam kızı olan Münire Hanım 1825 yılında doğmuş ve iyi bir eğitim almıştır Mevlevî tarikatine mensup olup çoğu tasavvufî şiirler yazmıştır 1903 yılında ölmüştür


Feride Hanım:

Kültürlü bir aileden gelmekte olan Feride Hanım 1837 yılında doğmuştur İlk derslerini, Arapça ve Farsça bilgisini babasından almıştır Hattatlığı da olan Feride Hanım nesih bir Kur'an yazmıştır Önce eşinin, sonra babasının ölümü üzerine içe kapanık bir hayat sürmüş, 1903 yılında ölmüştür


Saniye Hanım:

1836'da Trabzon'da doğan Saniye Hanım şiir zevkini de aldığı babası tarafından eğitilmiştir Divan tarzı kadar halk tarzında da şiirler yazmış, aruz kadar hece ölçüsünü de kullanmıştır Bir Divan teşkil edecek hacimde şiiri olduğu halde bunları tertip etmemiş olan Saniye Hanımın birçok şiiri de bir yangında yok olmuştur Evliliği sebebiyle bir süre Rize'de yaşayan Saniye Hanım 1905 yılında Trabzon'da ölmüştür


Fıtnat Hanım (Trabzonlu, Hazinedarzâde):

Tanzimat yıllarında yaşadığı halde geleneksel çizgide şiirler yazan ve kendisinden yaklaşık 1,5 asır evvel yaşamış adaşı Zübeyde Fıtnat'la karıştırılmaması için imzasını 'Yeni Fıtnat' olarak atan Hazinedarzâde Fıtnat Hanım 1842 yılında Trabzon'da doğmuştur Dönemin Trabzon valisi Hazinedarzâde Abdullah Paşa'nın kızıdır

Dört yaşında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a gelen Fıtnat Hanımın eğitimine ailesi tarafından önem verilmiş, çok iyi derecede Farsça öğrenmesi ve tahsiline evliliğinden sonra da devam etmesi sağlanmıştır Ancak şiir ve edebiyatla uğraşmasından hoşlanmayan bir adamla yaptığı ilk evliliğinde mutlu olamadığı, kaynaklarda adı geçmeyen ilk eşinin, uzun ve güzel olduğu için Fıtnat Hanımın kirpiklerini kestirmeye kaykıştığı bilinmektedir Kocasının şiir ve edebiyatı men etmesi üzerine hattatlığa yönelen Fıtnat Hanım devrinde, bir güzellik şöhretine de sahiptir Ahmed Midhat Efendi'nin kuzeni olduğu söylenen Fıtnat Hanım, Hakkı Tarık Us'un derleyerek yayımladığı mektuplara bakılırsa[1] 'Hâce-i evvel' ile bir muaşaka da yaşamıştır Tertip edilmiş fakat basılmamış bir Divan'ı vardır Divan geleneği içinde eser veren kadın şairlerin en önemlilerinden olup çağdaşı Leylâ (Saz) Hanımla birlikte Tanzimat döneminde dergilerde açık imzası görünen ilk kadın şairlerden biridir 1911 yılında İstanbul'da ölmüştür


Leylâ Hanım (Saz):

1845 yılında İstanbul'da doğan Leylâ Hanım hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızıdır Babasının görevi münasebetiyle çocukluk çağında yedi yıl kadar sarayda bulunmuş, bunun neticesinde iyi bir eğitim almıştır Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı ile de tanınan Leylâ Hanım, Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde açık imzasını gördüğümüz ilk kadın şairlerdendir Ancak onun da şiirinde yenilik çeşnisi yoktur Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Çiçekler adı altında kitaplaştırmıştır Leylâ Hanım saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da ünlüdür Ancak ilki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kalmış, bunlar 1920 yılında Vakit gazetesinde yayımlandığı zaman çok ilgi çekmiş, Fransızca olarak da kitap haline getirilmiştir Leylâ Hanım 1936 yılında ölmüştür


Mahşah Hanım:

1864 yılında Trabzon'da doğan Mahşah Hanım özel hocalardan iyi bir eğitim alarak yetişmiştir Aruz ile Divan tarzında yazdığı şiirlerin yanı sıra, mensubu bulunduğu Nakşî, Kadirî ve Mevlevî tarikatlerinin etkisi altında hece ölçüsüyle tasavvufî şiirler de kaleme almıştır Musıki ile de uğraşan Mahşah Hanımın güftesi ve bestesi kendisine ait şarkıları vardır Mün'im Şah yahut Zafer adlı bir tiyatro oyunu da bulunan Mahşah Hanım 1933'de İstanbul'da ölmüştür


Buraya kadar saydığımız isimlerin dışında, daha az tanınmakla birlikte, Hatice İffet, Hasibe Maide, Feride, Habibe, Şerife Ziba, Fatma Kâmile gibi şairler de XIX asır içinde Divan geleneğini sürdürerek şiir yazmaya devam etmektedirler

Alıntı Yaparak Cevapla