Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü-E-

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü-E-



Ecel aman verirse: Ölmezsem ömür yeterse"Ecel aman verirse torunumu da görürüm"
eyimler Sözlüğü-E-[/url]Ecel teri dökmek: Çok korkmak heyecan içinde bulunup terlemek korku ve bunalım içinde olmak"Köprüden geçerken ecel terleri döktüler"
Eceli gelmek: Ölmek sonu gelmek yok oluş vakti gelmek"Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek"
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek"Bırak o silâhı elinden eceline mi susadın sen?"
Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk eğri büğrü düzgün yanı olmayan çirkin bir biçim almış bulunan"Eciş bücüş bir yazıyla karşılaşınca şaşırdı"
Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan konuyu açıklamaya yetmeyen gerçeği yansıtmayan süslü parlak ve gereksiz sözler söylemek"Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış"
Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek üzüntüyü yok etmeye çalışmak"Sahile efkâr dağıtmak için inmiş olmalı"
Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak"O hiç kimseye eğri gözle bakmazdı"
Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak"Adamı durup dururken ekmeğinden ettiler"
Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek"O işi bana vermemekle yabancıların ekmeğine yağ sürdün sen"
Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak"Kaygılanma ekmeğini kazanmasını bilir o"
Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak beceriklikte olmak her türlü işi yapmak"Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi"
Ekmek elden su gölden: Kendisi kazanmayıp başkalarının kazancı ile geçinen kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan geçim sağlayan iş yeri"O dükkân benim ekmek kapım asla satmam satamam onu!"
Ekmek parası: Kazanç geçinmek için kazanılan para"Ekmek parası kolay kolay kazanılmıyor"
Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar"İkramiye ile eksiği gediği kapadılar"
Ekşi yüz: Somurtkan asık yüz"Onun ekşi yüz göstermeye hakkı yoktu"
El açmak: 1 Dilenmek 2 Başkasının yardımını almak için yalvarmak"İhtiyarlayıp da el açacağı hiç aklına gelmemişti"
El altından: Kimsenin haberi olmadan gizlice"Parayı el altından verdi"
El atmak: 1 Bir işe girişmek 2 Birisinin işine karışmak"Üstüne vazife olmayan işe el atma sakın!"
El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak ıssızlaşıp sessizleşmek"Bu iş ancak el ayak çekildikten sonra yapılır"
El basmak: Yemin etmek kutsal bir şey üzerine el koyarak ant içmek"Kur`ân`a el basarım ki bu işi ben yapmadım"
El çabukluğu: 1 Bir işi çok çabuk yapabilme ustalığı 2 Hilesini kimseye sezdirmeyecek biçimde yapabilme"Adamın cebinden el çabukluğu ile cüzdanı çekiverdi"
Elde avuçta bir şey kalmamak: Parasını malını tüm varlığını harcayıp bitirmiş olmak"Elde avuçta bir şey kalmayınca ne yapacağını şaşırdı"
Elde etmek: 1 Bir şeye sahip olmak 2 Bir kimseyi kendi yanına çekmek"Onun gibi dürüstleri elde edemezsin boşuna uğraşma"
Elde kalmak: 1 Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı 2 Harcanandan arta kalmış olmak"Şu kasadaki üzümler elde kaldı"
Elden ayaktan düşmek (veya kesilmek): Yaşlılık hastalık sebebiyle iş yapamaz yürüyemez kendi işini göremez duruma gelmek" kimseyi elden ayaktan düşürmesin"
Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak"O arsa elden çıktığı için üzüldüm"
Elden düşme: Az kullanılmış"Elden düşme bir araba aldı"
Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak bir çok sahip eline geçmek"Elden ele dolaşan atı nihayet geri almayı başardı"
Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak gözden geçirmek"Yaptığın işi bir daha elden geçir"
Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek ondan yoksun kalmak"Bütün mal mülk bir hiç uğruna elden gitti"
Ele almak: 1 Bir şey üzerinde çalışmaya başlamış olmak 2 İncelemek araştırmak veya tenkit etmek"Konuyu yeni baştan bir daha ele alalım"
Ele avuca sığmamak: 1 Şımarık davranmak 2 Söz dinlememek kural tanımamak zapt edilememek"Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer"

Alıntı Yaparak Cevapla