Yalnız Mesajı Göster

Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları



26 Yâ Habîba’llâllah yâ Hayre’l-beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su


Habîbullâh: Allah’ın habibi, sevgilisi, Haz Muhammed
Hayrü’l-beşer: İnsanların en hayırlısı
Teşne: Susamış, susayan
Leb-teşne: Susuzluktan dudağı kuruyan
Hem-vâr: Daima, her an, sürekli; uygun yer

(Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların sürekli su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum)

Tenasüp: Müştâk-habib; leb-teşne-su-yan” kelimeleriyle
Benzetme: Susuzluktan dudağı kurumuşların su dilemesi gibi seni özlüyorum
Tezat: yan-, su kelimeleriyle

Şair burada özleminin büyüklüğünden bahsediyor Bu özlem öyle büyük ki… Tabiri caizse çöldeki yolcuların serap görecek kadar susamalarına eş tutuyor Kendini susuzluktan dudakları çatlamış insanlara benzetiyor Bu özlem öyle bir özlem ki dudak suya hasrettir Yanıp yangın içinde sürekli su diler Şair burada elini açmış dua eder gibi görünüyor Hz Muhammed’e İnsanları en hayırlısı, Allah’ın sevgilisi sıfatlarıyla sesleniyor Ondan şefaat istiyor Böyle iltifat ederse kendisini boş çevirmeyeceğini düşünüyor Sonuçta herkes Hz Muhammed’den şefaat ummaktadır “Daha Âdem ruh ve ceset arasında iken, yani yaratılmadan ben nebî idim” diyen bir mübarek varlığın yüzü suyu hürmetine elbette Allah onun müminlerini affedecektir



27 Sensen ol bahr-ı keramet kim şeb-i Mirâc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâr su

Kerâmet: İkram, olağanüstü durum
Bahr-ı keramet: Keramet denizi, Hz Muhammet
Şeb: Gece
Şeb-i Mi’râc: Miraç gecesi
Şeb-nem: Çiğ
Seyyar: Gezen, gezici

(Sen o keramet denizisin ki Miraç gecesinde feyzinin çiğleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmıştır)

Benzetme: Peygamberimizi keramet denizine benzetmiş
Tezat: Bahr-şebnem
Tenasüp: Bahr-şebnem-feyz-su
Telmih: Miraç gecesi


Şaire göre onun feyz ve bereketi, yani şebnemi veya su buharı hem yıldızları hem gezegenleri doldurmuş durumda

(Eskiden isin denilen bir maddenin dünyayı kapladığı düşünülürdü (Bu şimdiki atmosferdir) İsin’in içinde akışkan bir madde vardır Bu maddeyle uzayda ışık dalgaları yayılabilir Biz bu maddeyle, bu maddelerin sıvı oluşuyla maddelerin görünürlüğü adına yıldızları görüp tanıyabiliyoruz)

Hicret’ten bir buçuk yıl önce Miraç olayı gerçekleşmiştir Miraç’ta Hz Muhammed Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gitmiş oradan da miraca çıkmıştır Bir rivayete göre miraca çıkarken bütün gezegenler yoluna çıkıp selamlaşmışlar ve kendisinden şefaat dilemişlerdir Böyle Hz Muhammed’in bereketi tüm kâinatı kaplamış oluyor Sonuçta “Sen olmasan, sen olmasan ya Muhammed! Kâinatı yaratmazdım” kutsi hadisi sebebiyle gezegenlerin parlaması da Hz Muhammed’in yaratılışıyla açıklanabilir İslamiyet’in sonsuza değin yaşayacağını düşüncesini şair çoğaltarak “Gezegenlerde bile, gökte bile onun dini hakim olacaktır” şekline büründürüyor

Beyitte geçen keramet sözcüğü iyilik, cömertlik, ihsan anlamındadır Bahr ise deniz, kaynak anlamındadır Bahr-ı keramet iyilikler denizi demektir Deniz suyun kaynağıdır İncinin çıkarıldığı yerdir Denizden balık tutar karnımızı doyurur, inci çıkarır zengin oluruz Sahilde oturup hayal kurarız Yani denizin birçok yararı vardır Bu kerametlerin her biri bir inci gibi görülmektedir Diğer bir değişle deniz bir kaynaktır Nehirler denizlere akıyor Denizdeki su buharlaşıyor, yağmurla toprağa karışıyor Bu suların bazıları tatlı su, bazıları tuzlu su, bazıları da şişelenip soframıza içme suyu oluyor Bazıları pisleniyor, süzülüp arıtılıyor, damıtılıyor Tekrar su haline geliyor Böyle bir döngü Allah’tan kopup evrene düşen insanın tekrar aynı yolla Allah’a erişmesini sembolize ediyor Böylece bu güzellik çemberi ile dünya dolaşıyor Sürekli bir döngü var Sanki her şey suyla şekillenmiş “Hayatı olan her şeyi sudan yarattık” ayeti akla geliyor



28 Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mara su

Çeşme: Pınar, kaynak, göz
Hûrşîd: Güneş
Zülâl: Soğuk, güzel, tatlı su
Merkad: Türbe, mezar
Tecdîd: Yenileme, yenileşme, onarma, tamir etme

(Senin kabrini onaran mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner)

Teşbih: Güneş çeşmeye, ışıklar zülale benzetilmiş
Tenasüp: Mimar- tecrid, zülal-çeşme
Tezat: hurşid ve su kelimeleri arasında

Bu beyitte şair toprağının çatısını düzeltecek olan mimara güneşin bile çeşme olup su vereceğini söylüyor Belki mimara su gerekir diye Sadece ona Şair “Yeter ki onaracak biri olsun Senin uğruna bir tek kıpırdanış, bir hareket güneşin tatlarını yağdırır” demek istiyor “Eğer Hz Muhammed’in mezarına hayır yapılacak olsa ve tamir su lazımsa güneş bile su yağdırır Güneş, ateş olma özelliğinden çıkar



29 Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

Bîm: Korku, tehlike
Dûzah: Cehennem
Bîm-i dûzah: Cehennem korkusu
Nâr: Ateş; cehennem
Nâr-ı gam: Gam ateşi
Sûzân: Yanan, yanık
Dil-i Sûzân: Yanık gönül
Ebr: Bulut
İhsan: Bağış, lütuf, iyilik
Ebr-i İhsan: İhsan bulutu

(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış ama o ateşe senin ihsan bulutunun su serpeceğinden umutluyum)

Tezat: Cehennem, nar, suzan-ebr, su serpmek bîm ümîd
Tenasüp: Ümîd etmek-su serpmek
Leff ü neşr: “Bîm-i dûzah-ümid, nâr-ı gam- ebr-i ihsan, salmak-sepmek, suzan-nâr”

Burada cehennem korkusuyla yanan bir kalp var Bu kalp öyle bir ateşle doludur ki hiçbir su söndürmeye yetmiyor Sevgilinin ihsan bulutlarının suyu söndürebilir ancak Bardaktan boşalırcasına olup ateşi söndürecek İçi yanan bir insanın suya ihtiyacı vardır Şairin de “Ümidim var” demesinin sebebi budur Cehennem korkusunda su ümidi vardır “Allah’ın rahmetinden ümidinizi esirgemeyin” ayetini hatırlatıyor Çünkü bütün kirlerin temizlenmesi rahmet yağmuruyla yani suyla olur Rahmetten ümidi kesmek zaten küfre girer Şair rahmetten umudunu kesmediğini söylüyor Bize duaya başlayacağını bildiriyor Çevresini ateşlerin aldığını bu yüzden de duaya ihtiyacı olduğunu dile getiriyor Umudunu belirtiyor

Şair aynı zamanda Hz Muhammed’in gölgesinin yere düşmediğini, başının üstündeki buutun sürekli onunla hareket ettiğini ve böylece rahmet bulutunun rahmetini istediğini söylüyor

“Sevgili senin ihsan bulutun seni sıcak günlerin ateşinden koruduğu gibi benim günahlarımın neticesi olan ateşi de söndürecek diye bir umudum var ve bu umutla yaşıyorum Yoksa halim harap

(Ateş ile cezalandırmak Allah’a mahsustur İslamiyet’te canlıları ateşle yakıp öldürmenin yeri yoktur)

İnci, nisan yağmurundan olur İstiridye, nisan yağmurları başladığında karaya çıkar Yağmur damlasıyla beraber içine kum tanesi girer İçine girdiğinde istiridyeyi rahatsız eder İstiridye de acısını hafifletmek için sürekli sıvı salgılar, kum tanesinin üstünü kapar Bir süre sonra o salgının hükmü geçer Sürekli sıvı salgılanır Sıvılar katman katman olur ve inci oluşmuş olur Yani inci istiridyenin isteğiyle oluşmaz Eğer istiridye yağmur tanesinden bir damla alıp denize dönerse kanaatkâr bir istiridye sayılır

Yusyuvarlak ve herkesin elde etmek istediği bir istiridye olur Eğer açgözlü davranıp iki damla almamışsa inci eğri büğrü olur İncilerin çoğu eğri büğrüdür Yuvarlak olanı çok azdır O nisan yağmuru istiridyenin içinde inci yapar Ama nisan yağmuru baharda kış uykusundan uyanan, dersini ısıtmak isteyen yılana da zehir olur Yani Allah’ın nimetini herkes kendi nasibine göre tasarrufudur Hani huya göre tasarruf gibi Yoksa nur hep aynı nur Birisi ona başka şekil verir, karartır Diğerini daha da parlatır

(Tac Beyit)


30 Yümn-i natünden Güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lülü-i şehvâra su

Yümn: Uğur, bereket
Na’t: Överek anlatma, niteleme
Yümn-i na’t: Na’tın uğuru, bereketi
Güher: Cevher, inci, mücevher
Ebr-i Nisan: Nisan bulutu
Lü’lü: İnci
Şeh-vâr: Şaha, hükümdara yakışır, şahane
Lü’lü-i Şah-vâr: Şahlara yakışır iri, kıymetli inci

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin sıradan sözleri nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur)

Benzetme: Sözlerini inciye benzetmiş
Telmih: İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına
Hüsn-i Talil: Fuzûlî’nin sözlerinin güzel olması Peygamberi övmenin bereketiyledir
Tevriye: “Fuzuli’nin sözleri” hem Fuzuli'nin sözleri hem de değersiz boş sözler anl***** gelebileceğinden
Tenasüp: “yümn-ebr-i nisan-su; lü’lü-güher ve na’t-şahvar sözlerinin birlikte kullanılmasıyla

Şair burada biraz kendini övüyor ve şiirinin güzelliğini farkına varılmasını istiyor Bunu sebebi açıklarken de “Benim sözlerim cevher olamazdı, inci olmazdı; ama seni övdüğüm için senin adını andığım için her biri inciye döndü” diyor

Bir damla yağmur nasıl inciye dönüşürse ben de su gibi bir söz söyledim ama sonra adını andığım için o su damlası inciye dönüştü



31 Hâb-ı gafletden olan b^dâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîdew-i bîdâra su


32 Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su

Hâb: Uyku
Hâb-ı Gaflet: Gaflet uykusu
Bidâr: Uyanık
Rûz: Gün
Rûz-ı haşr: Mahşer günü
Eşk: Gözyaşı
Eşk-i Hasret: Özlem gözyaşı, hasret gözyaşı
Tökende: Döktüğünde
Dîde: Göz
Dîde-i bîdâr: Uyanmış göz, uyanık göz
Çeşme: Pınar, su kaynağı
Vasl: Kavuşma, ulaşma, vasıl olma
Çeşme-i Vasl: Kavuşma pınarı
Teşne: Susamış, susuz, çok istekli
Teşne-i Dîdâr: Yüzün susamışı; görmeye, görüşmeye, güzel bir yüz görmeye susamış olan

(Kıyamet gününde gaflet uykusundan uyanan düşkün göz, hasretten su döktüğü zaman, mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmesinin su vereceğini, mahrum bırakmayacağını ummaktayım)

Tezat: Gaflet-bîdâr
Tenasüp: “dide-eşk-su-tök-” kelimeleri arasında

Fuzûlî, öncelikle bu hayatın gaflet geçtiğini, bunun önünü almak için Hz Muhammed’in dostluğunu edinmeye çabalamak gerektiğini, bu uğurda gözyaşı dökmenin lüzumunu, hatta bu gözyaşlarının hasret gözyaşları kadar sıcak ve yakıcı olması gerektiğini vurguluyor Diğer yandan, mahşer gününde gaflet uykusundan uyanık olmanın çaresini de bu dünya da aşk ile uyanık kalmak, seherleri uyanık geçirmek biçiminde bir sisteme oturtuyor ki gerçekten aşık için seher vakti çok önemlidir Sevenin sevdiğini samimiyetle anmasının en katıksız zamanı seher vaktidir

Fuzûlî mahşer yerini şiddeti ve herkesin aynı kapıya ilticası göz önünde bulundurarak son beyitte tam bir dua ile kendisinin bağışlanma emelinden bahsediyor Hz Muhammed’i sevmiş olmaktan eli boş kalmamayı, tam tersine yüzünü görmekle onun meclisine dahil olmayı ummaktadır Beyitteki çeşme-i vasl tamlaması bir yandan vuslat (kavuşma) çeşmesi denek olurken diğer yandan vuslat yüzü veya yüzünün vuslatı anlamlarına da alınabilir Şair şefaat gününde kendisinin de ümmeti arasında sayılması için yalvarmakta, rahmet nazarının dışında kalmamayı dilemektedir Üstelik o nazar ile çoktandır özlediği sevgilinin (Hz Muhammed’in) yüzünü görebilmeyi, hani susuzluktan dudakları çatlayan birinin suyu istemesi gibi istemektedir

Hayır yapmak isteyenlerin su hayrını tercih ettikleri, çeşme ve sebil yaptırdıkları meşhurdur Şair, su rahmet olduğu ve hayatın da özünü oluşturduğu için Hz Muhammed’in şefaatini de sanki bağrı yanıklar içsin diye su dağıtmak, rahmetini paylaşmak olarak algılamış Bu yüzden kendisini de o hayrın içinde görme umudunu belirtmiş

Alıntı Yaparak Cevapla