Yalnız Mesajı Göster

Mahalli Ve Manevi Heyecan Kirkpinar (Halil Delice)

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mahalli Ve Manevi Heyecan Kirkpinar (Halil Delice)



MAHALLİ VE MANEVİ HEYECAN KIRKPINAR (Halil Delice)
AHALLİ VE MANEVİ HEYECAN KIRKPINAR (Halil Delice)[/url]Yeryüzünü er meydanı bilenlerin, alperenlerin hatırasını yaşatan Kırkpınar 4 Temmuz’da başlayacak
4 Temmuz (1898) “Türk gibi güçlü ve mert” sözünü Avrupa ve Amerika’ya ezberleten Koca Yusuf’un Atlas Okyanus’un sularında ebedi aleme göç ettiği tarihtir
Her sene Kırkpınar’a farklı bir açıdan baktık Bu sene de Kırkpınar’ı Koca Yusuf ve Milli Takımımızın hatırlattıkları açısından incelemek istiyoruz
Bütün Türkler, bütün Müslümanlar ve bütün mazlumlar Milli Takımımızın başarısı karşısında niçin bizimle birlikte sevindiler
Niçin olacak, Milli Takımımızın şahsında, zulme dur diyen, mazlumun yardımına koşan, sahip oldukları nimetleri Hakk’ın emaneti bilen alperenleri, Kırkpınar’ın doğmasına vesile olan akıncıları gördüler
Mazlumlar, Alişlerini Kırkpınar’ın temsil ettiği manaya sahip çıkacak alperenleri bekliyor
Kırkpınar’ın ne olduğunu anlamak için, doğduğu zamana, mekana, doğmasına sebep olan insanlara ve hadiselere bakmak lazımdır

Doğduğu zaman; Osmanlı’nın Avrupa’yı bir daha çıkmamak üzere vatan tuttuğu zaman, doğduğu mekan, Osmanlı’nın o günkü serhat boyu, doğmasına sebep olanlarsa, gönül ile yüreği, güç ile bilgiyi kardeş kılan alperenlerdi
Osmanlı hatırası Kırkpınar’ı anlatmaya nasıl doğduğuyla başlayalım

GERÇEK EFSANE KIRKPINAR
Kırkpınar’ın doğuşuyla ilgili bilgiler efsanedir
Ancak öyle bir efsanedir ki, tarih ve coğrafyayla, Türkoğlu’nun karakteriyle yüzde yüz uyuşan, gerçekle bu kadar iç içe olan başka bir efsane yoktur
Kırkpınar’ın ilk doğuşu Sarı Saltuk’ladır Sarı Saltuk kimdir?
Sarı Saltuk, Türk insanına Anadolu’yu ve Avrupa’yı hedef gösteren Türkistan’ın büyük evliyası Ahmet Yesevi Hazretlerinin talebesinin, talebesi bir alperendir

Hocasının işaretiyle Türk oğluna Avrupa’yı vatan kılmak üzere, arkadaşlarıyla birlikte Anadolu’ya gelir Burada Peygamber Efendimizi rüyasında görür
Peygamber Efendimiz, rüyada Sarı Saltuk’a, “Edirne’yi fethet Bu diyar, darünnasırdır (yardım diyarıdır), burasını küffar elinde komayın” der
Bu işaret üzerine Sarı Saltuk ve beraberindekiler Çanakkale Boğazı’na ulaşırlar
Ve Trakya’ya, (Rumeli’ne, Avrupa’ya) ayak basarlar Tarihi 1263 idi
Yani Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman’ın Rumeli’ye geçişinden 91 yıl önce, Sarı Saltuk ve arkadaşları Rumeli’ne geçtiler
Yollarına devam ederek, Edirne’ye geldiler ve 1264 yılında Edirne’yi fethettiler
Edirne’nin fethiyle birlikte burada Kırkpınar güreşlerini başlattılar Edirne’yi terk ettikleri 1304 yılına kadar Kırkpınar güreşlerine devam ettiler
Demek ki, Kırkpınar’ın asıl başlangıç tarihi, bugün kabul edilen başlangıç tarihinden 98 yıl öncedir Sarı Saltuk, kendisi bir cihan pehlivanıydı, dünya şampiyonuydu
Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Şehzade Cem’in Edirne Valiliği sırasında Ebul Hayr-i Rumi’ye Sarı Saltuk’un hayatını anlatan Saltukname isimli kitap hazırlatır
Sarı Saltuk’un asıl kabri, Romanya-Dobruca’daki Babadağ şehrindedir
Kabir bugün ayaktadır, Türkiye tarafından tamir ettirilmiştir
Sarı Saltuk, ölüm döşeğinde talebelerine;
“Evlatlarım, ben öldüğümde yedi tane tabut hazırlayın Yedi millet, benim kendilerinden olduğumu söyleyerek cesedimi isterler, her isteyene verirsiniz” diye vasiyet eder
Hakikaten de, Sarı Saltuk öldüğünde yedi millet gelir, kendilerine yedi tabut verilir Her tabutun içinde Sarı Saltuk’un cesedi vardır
Sarı Saltuk’un bizim bildiğimiz kabirleri;
Romanya-Babadağ, Bulgaristan Varna-Kaligra, Bosna-Blagay, Kosova-Prizren, Kırklareli-Babaeski, İznik, İstanbul-Rumeli Feneri, Niğde Bor ve Tokat Sarı Saltuk Köyü’ndedir Ayrıca sayısız yerde de makamı vardır

KIRK PINAR DOĞAR
Gelelim Kırkpınar’ın Osmanlı zamanında doğuşuna 1350’li yıllardı
Osmanlı’ya Anadolu dar geliyor, yeni ufuklar, Boğazı geçip Avrupa’ya kanat açmak için çırpınıyordu
Orhan Gazi oğlu Şehzade Süleyman’ı Avrupa’ya (Rumeli’ne) geçmekle görevlendirdi
Mevlana sevdalısı genç şehzade, kırk alperen arkadaşıyla, Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasındaki Çardak kasabasına geldi
Bir mübarek gecede Salcı Baba’nın yaptığı sala bindiler Deli Kızıl Sultan isimli bir meczup kendisini de almalarını ister Kabul etmezler Yola çıkarlar
Gürültü üzerine döner bakarlar ki Deli, kucağını kumla doldurmuş saçıyor, saçtığı yerde kara yürüyor Bakarlar ki, boğaz kapanacak, onu da sala alırlar ve Rumeli’ne geçerler Tarihler 1354’ü göstermektedir
Bu geçişi tarihçiler, Türk tarihinin en önemli üç hadisesinden biri olarak zikretmektedirler (Diğer ikisi, Türklerin Müslüman olması ve 1071 Malazgirt zaferidir)
Şehzade Süleyman, bu geçiş sonrası atından düşerek, şehit olur Alperenler tarafından Gelibolu-Bolayır’a defnedilir, atı da hemen yanına Bu, binlerce yıldır devam eden bir alp geleneğidir
Akın başlamıştır, durmak yoktur Şehzade Murat, bayrağı yere düşmeden ağabeyinin elinden alır Trakya içlerine ağabey yadigarı alperenlerle akmaya devam eder
Akıncı, alperen, her an savaşa hazır kimse demektir Güreş de savaşa en güzel hazırlık vasıtasıdır Kırk yiğit fırsat buldukça birbirleriyle güreşmektedirler
38’i güreşlerini ayırmıştır Ancak iki yiğit bir türlü yenişemezler Yolları Edirne yakınlarına, Arda nehri boylarına, bu güzel nehir kenarındaki, Simovina yakınındaki çayırlığa düşer
Yine güreşirler Ama iki can yiğit yine yenişemezler Pes etmeyi de birbirlerine ihanet görürler
Güreş, savaşa hazırlık olduğundan, ustalık, kuvvet, maharet gibi sahip bulundukları bütün güçleri kullanırlar
Akşam olmuştur, güreşleri hâlâ devam etmektedir Gönülceğizleri, bu kadar yükü kaldıramaz Emanetleri, sahibine teslim ederler Şehit olmuşlar, çalışmakla kazanılabilecek en yüksek dereceye kavuşmuşlardır
Bugün bazılarının zannettiği gibi birbirlerine üstünlük kurmaya çalışırken ölmemişlerdi Bu şekilde öldüklerini söylemek, onları birbirlerinin katilleri olarak kabul etmektir
Onların niyeti, savaşa hazırlıktı Savaşa hazırlık da savaş gibidir Bu esnada ölenler de tıpkı savaşta ölmüş gibi şehittirler
Şehzade Murat ve can yoldaşları iki şehidi canlarını teslim ettikleri yere defnederler ve Avrupa içlerine sefere devam ederler
Günler sonra bir Fatiha okumak için arkadaşlarını defnettikleri mübarek mekâna uğrarlar Bir de bakarlar ki, bu mekanda, kırk tane pınar doğmuş, Arda’ya doğru akıp gitmekte
Bunu, arkadaşlarının Allah rızasına, Kırklar derecesine kavuştuğunun işareti sayarlar Buraya “Kırklar Pınarı” derler, söylene söylene “Kırkpınar” olur

Alıntı Yaparak Cevapla