Yalnız Mesajı Göster

Mahalli Ve Manevi Heyecan Kirkpinar (Halil Delice)

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mahalli Ve Manevi Heyecan Kirkpinar (Halil Delice)



Yağlı güreşte, Batılının hiç tanımadığı, bizlerin de unuttuğu güzelliklerden bahsetmek istiyoruz

Yağlı güreş için pehlivanlar, er meydanına, Kıbleye karşı durduktan sonra, “Allah Allah” nidaları, dua ve Hazreti Muhammed’e salavatlarla salınır
Pehlivanlar, niçin bu şekilde er meydanına gönderilir?
Türk askeri, cenge de bu şekilde gönderilir de onun için
Kırkpınar güreşleri, barış zamanında harbe hazırlığı, sahip bulunulan maddi-manevi değerlere sahip çıkmak için, madden ve manen güçlü olmayı sembolize ettiği için, cenkteki bütün özellikler, yağlı güreşte de vardır
Asker, savaşta, mehter marşlarıyla, yağlı güreşçilerse, davul zurnanın vurduğu kahramanlık türküleriyle coşmaktadırlar
Türkün hayatında, davul zurna üç yerde çalınır: Düğün, savaş ve güreşte
Savaş, sahip olunan güzelliklerin düşmana karşı savunulmasıdır
Güreşse, nefis, şeytan ve kötü arkadaşla (çevreyle) savaşa hazırlıktır
Düğün ise, aile, şeref ve namusa sahip çıkmaya, bunlar için her türlü fedakârlığı yapmağa işaret eder
Osmanlılar zamanında ve Cumhuriyet’in başlarında Kırkpınar, Hıdrellez günü başlardı
Nasıl Türk orduları sefere baharda çıkıyorlarsa, pehlivanlar da baharın müjdecisi Hıdrellez günü er meydanına çıkıyorlardı
Yağlı güreşte asıl olan ustalık, bilgi, kuvvet, cesaret ve metanettir Kilo ve yaş sınırlaması yoktur
Bileği ve yüreği güçlü, 50 kiloluk 60 yaşındaki ihtiyar hak etmişse başta güreşebilir
Geleneksel yağlı güreşte, zaman sınırlaması yoktur Bugün, güreşleri, planlanan zamanda bitirebilmek için zaman sınırlaması getirilmiştir
Ağa, güreşçilerin ve misafirlerin ev sahibidir, Kırkpınar’ın gerçek reisidir, ancak bugün ağanın görevi yalnızca semboliktir
Türk yağlı güreş geleneğinde, bir pehlivan bütün rakiplerini yendikten sonra, kispetini, Kâbe’ye astırırdı Bu, “Güreşte rakiplerimi yendim, ancak senin nimetlerine şükretmekten aciz bir kulunum” demektir
Yağlı güreşte, güç ve oyun olarak birbirlerine eşit pehlivanlar, birbirlerinin güreş hayatlarını söndürmemek için “Kardeş Pehlivan” ilan edilir ve bir daha ciddi güreş tutmazlardı
Türk güreş tarihinin en meşhur kardeş pehlivanları Adalı Halil ve Kurtdereli Mehmet pehlivanlardır
Peşrev, yağlı güreşçilerin, güreşe başlamadan önce ısınmak için yaptıkları, yağlı güreşin manasını anlatan birçok güzellikler gizli ısınma hareketleridir
Yağlı güreşte, peşrev başlı başına bir destandır
Peşrev, Türk oğlunun vatan tutmak için Türkistan’dan Anadolu’ya oradan da Avrupa’ya akışının ifadesidir, Türk oğlunun tarih macerasını anlatır
Peşrev, Türk oğlunun sembolleri, ‘ok, yay, at, kurt ve kartal’ın figürleriyle donatılmıştır

EY PEHLİVAN GURURLANMA
Peşrevdeki güzellikler, ciltler dolusu kitapla anlatılmaz Biz kısaca vermeğe çalışalım
Peşrevin başlangıcında, pehlivanlar diz çöküp, sağ elini toprağa dokundurduktan sonra, üç defa, dizine, dudağına ve başına götürürler
Bu, “Ey pehlivan, gücün, ustalığınla mağrur olma, topraktan geldin, yine toprak olacaksın, sahip bulunduğun nimetlerin hesabını vereceksin, gücün, malın fazlalığı, mesuliyeti fazlalaştırır” manasındadır
En zor şey; güçlü, galipken adaletli olmak, yani adalet karşısında boynunu bükmek, mağlubiyeti kabul etmek, zulüm etmemektir
Nitekim 2002 yılında 11 Eylül sonrası Afganistan, Çeçenistan, ve Doğu Türkistan’daki, daha sonra Irak ve Filistin’deki gelişmeler, günümüzdeki güçlülerin, adil olamadıklarını, kuvvetlerini zulüm yolunda kullandıklarını göstermiştir
Olimpiyatlar, tam olarak insanı ilahlaştırmanın, insan bedenini putlaştırmanın, ruhu, ruhi güzellikleri inkârın arenasıdır Günümüz Batı medeniyetindeki insanlık anlayışının aynasıdır
Olimpiyatlar, dünden bugüne, milyarlar arasından daha çok zıplayanı, daha çok güçlüyü, daha çok koşanı, mızrağı, gülleyi daha uzağa fırlatanı seçme, bunları allayıp pullama, efsane olarak pazarlama organizasyonlarıdır
Ne yazık ki, daha çok zıplayan, daha çok konuşan değere bindikçe, daha merhametli, daha adaletli, daha çok yardımsever, daha bilgili, daha insanlar, gönül ve bileği kaynaştıranlar enayi gibi görüldü
Kırkpınar’ın doğmasına vesile olan bizim kültürümüzde, inancımızdaysa esas, “insanın putlaştırılmasının, ilahlaştırılmasının her anlamda önüne geçilmesi, onun yüce Yaradan’ın aciz bir kulu olduğunun” kesinkes belirtilmesidir

BUĞDAY BAŞAĞI GİBİ
Kırkpınar geleneğinde güç, kuvvet, ustalık, pehlivanlık, mal, evlat, zenginlik çoğaldıkça, mesuliyet de büyür
Bunlara sahip olanlar, “Bütün iyilikler, güzellikler, Allahü Tealadandır, bu nimetlere nasıl şükrederim?” endişesine düşerler,
bunlara şükredebilmek için, bu nimetlerle bütün canlılara faydalı olabilmek için gayret ederler, nimete kavuştukça, benim deyip başını dikmezler,
tam tersi “Rabbim, senin ihsanların, nimetlerin üzerimde ne kadar çok” deyip buğday başağı gibi boyun bükerler
Güreşçiler, peşrev esnasında, eliyle rakibinin paçasına dokunurlar, ellerini dudaklarına, sonra da başına götürürler
Bu, “Ben pehlivanlıkta, senin ayağının tozu olamam” demektir
İkinci manasıysa, rakibinin en büyük silahı olan paçalarının sağlam bağlanıp bağlanmadığını kontrol etmektir
Bu nasıl spordur ki, rakibinin en önemli silahının çalışıp çalışmadığını kontrol ediyor
Rakipler, birbirlerinin sırtlarını sıvazlarlar, bu; hem rakibinin iyi yağlanıp yağlanmadığını kontrol etmek hem de helalleşmektir
Kispet, 40 parçadan yapılır, bu kırklara, evliyalara işarettir
Kispetin kasnak sicimine üç düğüm atılır
Birinci düğüm, Allah’a kulluğa, ikinci düğüm Hazreti Muhammed’e ümmet olmağa, üçüncü düğüm de pirin, ustanın hakkına işarettir
Paça bendi, üç kat sarılır, bunlar tasavvuftaki; şeriat, tarikat ve hakikat üçlüsüne işaret eder
Kısacası, Osmanlılar zamanında kurulan Güreş Tekkelerinde, (Spor Akademilerinde), tasavvuf, Ahilik terbiyesi ve eğitimi aynen geçerliydi

Alıntı Yaparak Cevapla