Yalnız Mesajı Göster

Tarih Kitabı - 1931

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarih Kitabı - 1931



Biraz da Medeni Bilgiler Kitabı'na bakalım
Gene alıntı yapacağım kusura bakmayın
Dileyen kitabı alıp baksın



Alıntılarım bu sefer Can Dündar'ın 1995 tarihi Atatürk Yaşasaydı isimli köşeyazılarından
Atatürk'ün son yılları incelendiğinde, O'nun "eylem adamı" kimliğinden bir "teorisyen" kimliğine bürünme cabası açıkça görülür Arı Türkçe üzerine uzun süren incelemeleri, Türkçeyi bütün dünya dillerinin anası tahtına otur­tan "Güneş Dil Teorisi" üzerine çalışmaları özellikle anılmaya değer Gerçi Atatürk sonradan ırkçılık kokan Güneş Dil Teorisi'ni bir kenara bırakmış, arı Türkçe'nin de artık Meclis'te milletvekillerince bile anlaşılamayan bir dil ha­line gelmesi üzerine bu konuda da katı kurallar koymaktan vazgeçmiştir, ama ölene dek dil ve tarihe olan ilgisi sürmüştür O kadar ki, ölüm döşeğinde ko­madayken "dil efendim dil" diye sayıkladığı duyulmuştur
O dönemde Atatürk'ün başucunda HGWeIls'in "Dünya Tarihinin Ana Hatları" adlı kitabı bulunuyordu Bir gece okumaya başlamış ve 40 saat hiç uyumadan kitabı bitirmişti Bir yıl sonra da Wells'le aynı temellere dayanan "Türk Tarihinin Ana Hatları" adlı bir kitap yayınlanmıştı Atatürk'ün ısrarla üzerinde durduğu konu, Lord Kinross'un deyişiyle, "Türkleri İslamiyetin aşı­ladığı millet üstü ümmet düşüncesinden kurtarıp, onlarda asıl yurtlarına karşı bir bağlılık duygusu uyandırmaktı"
İlk Tarih Kongresi işte o yıllarda toplandı Ve Atatürk din üzerine düşü­nüp, yazmaya da yine o yıllarda başladı O elyazısı notlarda Atatürk'ün bu ko­nuda koyduğu teşhisler ve o yönde atmaya hazırlandığı adımların işaretleri vardı
Pek gün ışığına çıkarılmayan bu çok önemli işaretlere de yarınki yazıda değineceğiz

[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız]

Atatürk'ün yaşamının son döne­minde bir "eylem adamı"ndan çok bir "teorisyen" gibi kendini kuram­sal çalışmalara verdiğinden sözetmiştik "Din meselesi" bu kuramsal çalışmalar içinde özel bir yer tutuyordu 1930 yılının ilk aylarında "Va­tandaş İçin Medeni Bilgiler" kitabını yazdı Kendi elyazısıyla kaleme aldığı bu kitapta aynen şöyle diyordu:
"Türkler İslam dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi Bu dini kabul ettikten sonra bu din () Türk milleti­nin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli he­yecanını uyuşturdu"
Atatürk'ün ümmet fikrine karşı millet fikrini öne çıkardığı bu elyazıları ne yazık ki bugün pek ortaya çıkarılmıyor Bırakın okullarda "Medeni bilgiler" dersinde okutulmayı, özel günlerde ağza bile alınmıyor Hatta kitaptaki bazı ifadelerin, son­raki baskılarda çıkarıldığı biliniyor Mesela şu ifa­de: "Din insanlara, hakiki mutluluğa öldükten sonra ahirette kavuşacağı vaadinde bulunmakta­dır Oysa millet uyandığı zaman acı hakikati gör­mektedir"
Ve Hz Muhammed üzerine birkaç satır:
"Muhammed'in bir melekle ve Allah'la hakika­ten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar ol­duğu gibi, Muhammed'in isteyerek böyle söyledi­ğini ileri sürenler de olmuştur Bu faraziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilim ve mantık çer­çevesi içinde mütalaa etmek daha doğru olur Muhammed, iptida Allah'ın resulüyüm' diyerek ortaya çıkmamıştır Bu düşünce, senelerce müca­dele ettikten ve fikirlerini neşreyledikten sonra kendisine hasıl olmuştur"
Atatürk, buradan "Arapça" tartışmasına geçer ve şunları yazar:
"Muhammed'in dinini kabul edenler, Allah'a kendi milli lisanında değil, Allah'ın Arap kavmi­ne gönderdiği Arapça kitapla ibadette buluna­caktı Arapça öğrenmedikçe, Allah'ın ne dediğini bilmeyecekti Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar, ne yaptığını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler"
Ne ilginçtir ki, Atatürk'ün kendi el yazısıyla kağıda döktüğü bu notlar da "Medeni Bilgiler" kitabında yeralmamıştı

* * *

Ama tam da o yıllarda olan bir olay, Atatürk'ün bu konudaki görüşlerinin "teoride kalmayacağı­nı" açıkça ortaya koydu
1932'de ezan Türkçeleştirilmişti Ama 1933 Şubat'ında Bursa'da patlayan bir olay Gazi'yi küple­re bindirdi Ahali“Arapça ezan isteriz" diyerek vilayeti basmıştı Vali, yardımcı kuvvet isteyince de olay İzmir’de bulunan Mustafa Kemal'e intikal etmişti Gazi, şifreyi alır almaz, sof­radan kalkmış ve "Yemek bitti" de­mişti "Şimdi hareket!"
Gazi'nin otomobili Bursa'ya doğru yönelirken, İnönü Hükümeti de Anka­ra'da olayı görüşüyordu İsmet Paşa, Gazi'nin olaya çok sert yaklaşmasın­dan endişeliydi Nitekim korktuğu ol­du Mustafa Kemal, Bursa'ya varır var­maz olaya el koymuş ve Anadolu Ajan­sı muhabirine şunları yazdırmıştı:
"Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır Mes'elenin mahiyeti esasen din değil, dildir"
Gazi'nin ne demek istediği, az sonra İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı'na yazdıracağı bir şifreden anlaşılacaktı Şifre aynen şöyleydi: "Başvekil İsmet Paşa'ya Bundan böyle dinin her safhasında Türk dili hakim olacaktır"
Emir bu kadardı Yani bundan böyle sadece ezan değil, tekbir, hutbe ve namaz da Türkçe ola­caktı Kuran da Türkçeleştirilecek, Türkçe dua­lar yayılacaktı, İsmet Paşa emri alınca hemen Ga­zi'yi aradı, "Paşam müsaade edin de bu hareketi birden bire yapmayalım Memlekette bir reaksiyon başlayabilir Evvela ezan, sonra tekbir, namaz yavaş yavaş girerek, halkı hazırlayalım" dedi Gazi, diretmedi
Şevket Süreyya, O'nun Alman din İslahatçısı Luther'i örnek verdiğini ve binbir iç hesaplaşma­dan sonra "Ben Luther olmayacağım" dediğini nakleder
Malum, Atatürk'ün ölümünden sonra İnö­nü'nün dediğinin tam tersi oldu Halk Türkçe na­maza hazırlanacak yerde DP iktidarı ile Arapça ezana dönüldü

* * *

Acaba, çevresinde her attığı adımda "Aman Paşam!" diyenler olmasa Atatürk reform planını nereye kadar vardıracaktı? Bugün Türkiye, yeni seçimle Meclis'e gelecek türbanlı kadın milletve­killerinin durumunu, dinin siyasete alet edilmesini engelleyen Anayasa maddelerinin değiştirilmesini tartışıyor Okullarda zorunlu din dersi okutuluyor Lakin nedense orman yangınların­dan, müzik inkılabına kadar her konudaki görü­şü ilgili ilgisiz her yerde dile getirilen Atatürk'ün bu konulardaki elyazmalarına kimseler dokun­muyor Dahası bunları dile getirmek bile cesaret istiyor, hatta bazen suç kabul ediliyor ve -şu garipliğe bakınız ki- bu fikirleri hatırlatanlar "Ata­türk'e hakaret'ten yargılanıyorlar
Tabii Türkiye 1930'ların Türkiyesi değil Demokrasilerde artık işler cumhurbaşkanının em­riyle yürümüyor Hak ve özgürlükler önem kazanıyorAma bunlara rağmen ben yine de her 10 Kasım'da artık anlamını yitiren o sıkıcı anma törenlerinde düşünmeden edemiyorum:
"Acaba bugün düşüncelerini yazmaya bile korktuğumuz adam, birkaç yıl daha yaşasa Türki­ye, farklı bir ülke mi olurdu?"

[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız]

Alıntı Yaparak Cevapla